Dünya

Dünya
Almanya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Almanya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6/09/2011

elli türkün başarılarının anlatıldığı almanyanın ortasında adlı kitap yayınlandı

Bu yıl Türkiye ile Almanya arasında İşgücü Göçü Anlaşması’nın imzalanmasının 50'nci yıldönümü. Türklerin Almanya’ya yarım asır önce göç etmesine rağmen, uyum tartışmaları ülkenin gündeminden düşmüyor. Başarılı Türk kökenlilerin hikâyeleri ön plana çıkmıyor. Yeşiller partisi Eş Başkanı Cem Özdemir ile Hrıstiyan Demokrat Birlik partili Stuttgart Belediye Başkanı Wolfgang Schuster’in derlediği ”Almanya’nın Ortasında-Alman-Türk Başarı Hikâyeleri” adlı kitap, Türklerin Almanya’da kaydettiği ilerlemeye dikkat çekmeyi hedefliyor.

Türklerin Almanya'ya katkısı

Berlin'de salı günü kamuoyuna tanıtılan kitap, siyasetten sanata kadar farklı alanlarda faaliyet gösteren 50 Türk kökenli, Almanya’ya nasıl geldiklerini, çektikleri zorlukları ve bugün ulaştıkları noktayı anlatıyor. Yazarların kendilerinin ya da ailelerinin Almanya’daki hikâyeleri 60’lı yıllarda başlıyor. Hrıstiyan Demokrat Birlik partili Stuttgart Belediye Başkanı Wolfgang Schuster, 60’lı yıllarda Almanya’ya gelen, günümüzde sayıları 2,5 milyona ulaşan Türk kökenlinin, ülkenin refahına önemli katkı sağladığını söylüyor. "Aslında Türklerin bizim refahımıza sağladığı katkı hakkında pek düşünülmedi. Bizim yapmak istemediğimiz ağır işler, Türklere verildi. Biz buna ne zaman teşekkür ettik? Bunun refahımız açısından önemli bir hizmet olduğunu ne zaman kabul ettik? Kanımca 50 yıl sonra, artık bu hizmetlerin kabul görmesi ve buna teşekkür edilmesi önem taşıyor."

Yeşiller partisi Eş Başkanı Cem Özdemir Yeşiller partisi Eş Başkanı Cem Özdemir Türklerin olumsuz imajı

Türkiye’den Almanya’ya göçün 50'nci yıldönümü dolayısıyla yayımlanan ”Almanya’nın Ortasında – Alman-Türk Başarı Hikâyeleri” adını taşıyan kitap, Türklerin Almanya’ya yaptığı katkıya işaret ediyor. Hrıstiyan Demokrat Schuster ile birlikte kitabı derleyen Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem Özdemir, Almanya’da göçmenlerin başarısının yeterince ön plana çıkartılmadığını belirtiyor. Bu kitapla, başarı hikâyelerine dikkat çekmek istediklerini söyleyen Özdemir, Almanya’da hâlâ Türklere yönelik olumsuz bir imajın olduğunu ifade ediyor. Özdemir’e göre bu olumsuz imaj, Almanya’nın Türkiye’ye bakışını da olumsuz yönde etkiliyor. Özdemir, ”Almanya’dan Türkiye üzerine yorum yapıldığı zaman on sene önceki Türkiye genellikle gündemde oluyor. Bugünkü değişen Türkiye biraz gündem dışında kalıyor. Özellikle ekonominin büyümesi, Türkiye’de bir çok tabunun yıkılması. Bunlar ne yazık ki pek gündeme gelmiyor. Tabii ki burada yaşayan Türklerin de bunda katkısı var. Onlar da kısmen işte 60’lı yıllarda Türkiye’den geldikleri köy havasında bazen yaşıyorlar. ‘Türkiye’nin değiştiğinin her zaman iyi bir tercümanı olabiliyor muyuz?’ sorusuna ‘evet, olabiliyoruz’ cevabını vermekte güçlük çekiyoruz” diyor.
Hrıstiyan Demokrat Birlik partili Stuttgart Belediye Başkanı Wolfgang SchusterHrıstiyan Demokrat Birlik partili Stuttgart Belediye Başkanı Wolfgang SchusterKitabın ilk yazısı Türkçe rap söyleyen ilk kadın şarkıcılardan biri olan Aziza A.’ya ait. Berlin doğumlu Aziza A. yazısında ailesinin Almanya’ya nasıl geldiğini, müziğe nasıl başladığını anlatırken, Almanya’nın göçmenleri nasıl gördüğüne de değiniyor. Aziza A., Almanya’nın artık bir göç ülkesi olduğunu kabul etmesine rağmen, Türklere hâlâ basmakalıp düşüncelerle yaklaşılmasından rahatsızlık duyuyor. Almanya'da göç ve uyum konularındaki ilerlemenin çok yavaş olduğunu söyleyen Aziza A., "Almanya'da Türk olmanın hâlâ acı bir tat verdiğini" söylüyor. Son zamanlarda Türklere bakışın olumlu yönde değiştiğini kaydeden Aziza A. "artık yani bir yere gelmişiz, o yerden devam edelim. Sürekli geriye adım atmayalım. Bu yoruyor insanı” diyor.

Almanya artık Türklerin vatanı

Aziza A., kitabın çoğu yazarı gibi, Almanya’nın, Berlin’in artık vatanı olduğunu vurguluyor. Yeşiller partisi Eş Başkanı Özdemir de, Almanya’nın artık burada yaşayan Türklerin vatanı olduğuna dikkat çekiyor. Kullanılan kavramların değiştirilmesi gerektiğini belirten Özdemir şunları söylüyor: "Gurbet edebiyatını biraz bırakmalıyız, yani biz burda gurbette değiliz. Burası artık yaşadığımız ülke. Çocuklarımız bu ülkede dünyaya geliyor. Burada çocuklarımız okula gidiyor, başarılı oluyor, iş adamı oluyor, sanatçı oluyor, başka şey oluyor, siyasetçi oluyor. Dolayısıyla bir şekilde burası da bizim memleketimiz.”



© Deutsche Welle Türkçe

Haber: Jülide Danışman

Editör: Beklan Kulaksızoğlu

6/05/2011

ehec bakterisinin sırrı çözülemiyor şimdide almanyadaki biogaz tesisleri inceleniyor

Almanya’da 1500’e yakın kişinin rahatsızlanmasına yol açan EHEC bakterisinin kaynağı henüz belirlenemedi. Uzmanlar şimdi de biyogaz tesislerinin bakterinin kaynağı olabileceğini bildirdi.

Alman yetkililer, günlerdir EHEC bakterisinin kaynağına ulaşmak için büyük bir çaba sarf ediyor. Hastalıkların sorumlusu olarak gösterilen İspanyol salatalığın temiz çıkması üzerine, neden olabilecek başka kaynaklar üzerine incelemeler yoğunlaştı. Son olarak biyogaz tesislerinin tehlikeli bakterinin kaynağı olabileceği iddia edildi. Welt am Sonntag gazetesinin haberinde, veteriner ve laboratuar uzmanlarının bakterinin buralardan gelebileceği olasılığı üzerinde durduğu belirtildi. Ancak biyogaz branşı bu iddiaları geri çeviriyor.

Avrupa’nın en büyük özel tıp laboratuarı Schottdorf MVZ’nin kurucusu Bernd Schottdorf, gazeteye verdiği demeçte bu tesislerin fermantasyon tanklarında daha önce var olmayan bakterilerin ortaya çıkabileceğini kaydederek, Almanya’daki biyogaz tesislerinin incelenmesinin gerekli olduğunu ifade etti. Horstmar’daki Tarım ve Veterinerlik Akademisi’nin yöneticisi Ernst-Günther Hellwig de “EHEC bakterisinin biyogaz tesislerinden gelmesi mümkün“ şeklinde konuştu.

Uyarı devam ediyor

Almanya'da EHEC bakterisinin en çok etkilediği kentlerden biri Hamburg. Kentte EHEC kaynaklı vakaların sayısındaki artışın eskiye kıyasla daha yavaş olduğu belirtildi. Hamburg eyaleti Sağlık Senatörü Cornelia Pruefer-Storcks, cumadan cumartesi gününe kadar 19 kişinin EHEC bakterisi taşıdığı ya da taşıdıklarından şüphelenildiği gerekçesiyle hastaneye yatırıldığını ifade etti. Ancak eyalet sağlık bakanı, uyarının kaldırılması için bir neden olmadığını vurguladı ve salatalık, yaprak salata ve domates yemekten kaçınılması uyarısının hâlâ geçerli olduğunu söyledi. Şu ana dek 12 ülkede rastlanılan EHEC bakterisi 19 kişinin ölümüne yol açtı.
Bakteri 19 kişinin ölümüne yol açtı

EHEC kriz zirvesi

Almanya Federal Sağlık Bakanı Daniel Bahr da halkı dikkatli olmaya çağırdı ve Pruefer-Storcks’un uyarılarını yineledi. Bahr, EHEC bakterisinin yol açtığı mide-bağırsak rahatsızlıkları dolayısıyla, bazı hastanelerde hastalar için yer bulmakta zorluk yaşandığını kaydetti. Ancak Almanya Sağlık Bakanı, özellikle Hamburg ve Bremen’de ortaya çıkan bu açığın çevre hastanelerdeki kapasitelerin kullanılmasıyla giderildiğini belirtti.

Bild am Sonntag gazetesinin haberine göre, çarşamba günü, Alman Federal Tarım ve Tüketiciyi Koruma Bakanı Ilse Aigner ve eyaletlerin sağlık ve tüketiciyi koruma bakanlarının katılacağı bir EHEC krizi zirvesi düzenlenecek.

© Deutsche Welle Türkçe

dapd/dpa, BS/BK

genç kız doğum günü davetini facebook'tan yapınca izdiham oldu polis önlem aldı

Doğum gününü kutlamak için arkadaşlarını Facebook’tan davet eden Alman Thessa, daveti yanlışlıkla herkese açık bırakınca olaylı bir doğum günü geçirmek zorunda kaldı. Yüzlerce kişi parti için genç kızın evine geldi.
Facebook ortaya çıktığından bu yana çoğu kişi, doğum günü, düğün ya da parti davetlerini Facebook sayfasından yapar oldu. 

Thessa adlı bir Alman genç kız da 16'ıncı doğum günü için bir parti düzenlemeye karar verdi. O da modaya uyup, daveti Facebook üzerinden yaptı. Ancak küçük bir ayrıntıyı göz ardı etti. Doğum günü daveti için “özel“ başlığını seçmeyi unutan Thessa, yanlışlıkla daveti herkese açık bıraktı. Daveti gören bin 500'den fazla kişi ise iştirak etmekten kendini alamadı. Yanlışlığı fark edince partiyi iptal etse de inatçı davetliler Hamburg'a gelmeye kararlı olduklarını bildirdi.
100 polis görev yaptı

Ne yapacağını şaşıran Thessa sonunda çareyi polise haber vermekte buldu. Genç kızın Hamburg'daki evinin önünde 100 kadar polis, kalabalığı kontrol altına almaya çalıştı.

Hamburg Polis Müdürlüğü Sözcüsü Mirko Streiber, 11 kişinin geçici olarak gözaltına alındığını ve tokyo giyen bazı genç kızların ise kırık camlar dolayısıyla yaralandığını söyledi. Ayrıca cuma gecesi gerçekleşen bu olaylı doğum günü partisi sırasında bir çöp kutusu da ateşe verildi. Mirko Streiber, genç kızın bu karmaşadan kaçıp gizlendiğini belirtti.

© Deutsche Welle Türkçe

AP/DW, BS/BK

sufilik sadece müslüman ülkelerde değil avrupanın çeşitli ülkelerinde'de var

Rüsselsheim şehir merkezinde bulunan bir apartmanın pencerelerinden sokaklara ilahiler dökülüyor. Bir kilisenin tam karşısında bulunan binada, beyazlara bürünmüş kadınlar, erkekler ve çocuklar, ilahilerin ritmi ile salınıyorlar. Hepsi Aleviyye Tarikatı’nın üyeleri. Söylenen ilahiler Allah sevgisi üzerine. Ayrıca münacat duaları ediliyor ve Allah’ın 99 ismi zikrediliyor.

"Her dinin özü"

Almanya’da Sufilerin bir tarikat kurması mümkün olmadığı için, yerine 2007 yılında AISA kısa adıyla bir dernek kurulmuş. Dernek Avrupa’da benzerleri arasında en büyüğü. Özellikle Fransa ve Cezayir'de yaygın olan Aleviyye Tarikatı’nın Almanya'da da bir kolu var. Burada 120 üye kayıtlı.

Almanya'da 5 binin üzerinde Sufi bulunuyorAlmanya'da 5 binin üzerinde Sufi bulunuyor

Derneğin başkanı Tevfik Hartit, bu İslâmi akımın özelliğini şöyle dile getiriyor: "Sonuçta tasavvuf, kanımca her dinin özünü oluşturur. Tasavvuf, her dinde eşit olan bu özün ortaya çıkarıldığı ve bu özü yüzyıllardan günümüze taşıyan platform aslında.”


Evrensel Sufizm

İslam inanışına göre, kişiliği kötü huylardan arındırıp olgunluğa erme yolu olan Sufizm, 7. Yüzyıl’dan bu yana İslam kültürünün önemli bir parçası. Toplumun tüm katmanlarında yaygın olan Sufizm özellikle Mısır, Fas ve Sudan gibi ülkelerde gelişme kaydetti. Mistik İslam’ın etkisi sadece Müslüman ülkelerle de sınırlı kalmadı. Hindistan’da yetişen Hazret İnayet Han 20. Yüzyıl’ın başlarında, Batı dünyasına ruhaniyeti, ilahi aşkı, Sufizm'in diğer kavramlarını ve yaşam biçimini Batılı kültürde anlaşılabilecek bir dilde anlatarak Evrensel Sufizm adı verilen akımın temelini attı.

Aşırı tutucular Sufizme karşı

Ancak muhafazakâr Müslümanlar, bu akımlara karşı bir tavır içinde. Özellikle de İran ve Pakistan gibi ülkelerde. Bunun arkasında müzik, dans ve meditasyonun batıl kökenli olarak görülmesi de yatıyor. Münih’teki Devlet Etnografya Müzesi’nin Şark Bölümü Başkanı ve etnolog Jürgen Wasim Frembgen, Sufizme yönelik muhalefete bir neden daha olduğunu söylüyor: "Aşırı tutucu Müslümanlar gerçeğin anahtarının kendilerinde olduğuna inanmışlardır hep. Köktendinci, radikal akımlarda bunu görüyoruz hep. Bu akımlarda hep tek hakikatın kendilerininki olduğuna inanıyorlar, Sufiler ise hep hakikat arayışında. Ayrıca Sufiler Allah ile şahsi ve candan bir ilişki kurdukları için her yerde, her zaman eleştirilmişlerdir.”

Mısır gibi ülkelerde Sufilerin sayısında hızlı bir artış kaydedilirken, Almanya’da söz konusu derneklerin çatısı altında yaklaşık 5 bin üye bulunuyor.

Rüsselsheim’daki Aleviyye Tarikatı üyeleri üç saat boyunca ilahiler söyleyip dualar ettikten sonra biraz yorgun, biraz da mahmurlar, ancak herkes bu buluşmaları kendi için birer kazanç olarak görüyor.

"Ümit Ateşi"

AISA Derneği’nin üyeleri, çocuklara ve gençlere yönelik sosyal çalışmalar da yapıyorlar. Tarikatın ruhani öğretmeni Şeyh Bentounés, tüm dinlerden gençlerin katılacağı ve “Ümit Ateşi” adını taşıyacak bir yürüyüş düzenlemeyi planlıyor. Amaç, Olimpiyat Meşalesi benzeri bir ateş ile Almanya’daki tüm büyük şehirleri dolaşmak.

© Deutsche Welle Türkçe

Christina Beyert / Çeviren: Aydın Üstünel

Editör: Başak Özay

ehec bakterisi laboratuvarda üretilmiş biyolojik silah olabilir iddiaları gündemde

Almanya’da 2 binden fazla kişide görülen ve 18 kişinin ölümüne yol açan EHEC bakterisinin bir biyolojik savaş silahı olabileceği öne sürüldü. Berlinli doktor Zastrow, ölümcül koli basilinin laboratuvarda üretilmiş olabileceğini belirtti.


18’i Almanya’da olmak üzere toplam 19 ölüme yol açan kolibasilinin nereden kaynaklandığı bir türlü ortaya çıkarılamayınca Almanya’da farklı senaryolar konuşulmaya başlandı.
Berlinli Doktor Klaus-Dieter Zastrow, Hamburger Abendblatt Gazetesi’ne yaptığı açıklamalarla EHEC bakterisinin teröristler tarafından bir biyolojik silah olarak yaratılmış olabileceği iddiasını ortaya attı. Dr. Zastrow, herhangi bir laboratuvarda bu tür bakteri ve mikropların üretilmesinin sağlanabileceğini belirterek, “Parası olan birileri laboratuvarları böylesi bir bakterinin üretilmesi için çalıştırabilir. Zaten son yapılan açıklamalarda ineklerde bu bakteriye rastlanılmadığı belirtildi. Bu durum laboratuvarlarda üretilmiş yapay bir bakteri olma ihtimalini akla getiriyor” dedi.

Mayonezler zehirlenmişti

Dr. Zastrow, ayrıca geçmişte süpermarketlerde mayonez kutularına zehir enjekte edildiğini de hatırlattı. Alman doktor, “Böyle tipler ortalıkta dolaşıyor. Bazı deliler çıkıp ‘Ben birkaç kişiyi öldüreyim ve 10 bin kişiyi de ishal edeyim’ diyebilir. Zaten bu ihtimalin göz önünde tutulmamasını hata ve ihmal olarak görüyorum” sözleri ile biyolojik saldırı ihtimalinin değerlendirmesini istedi.
Almanya Federal İçişleri Bakanlığı ise bu aşamada bakterinin bir biyolojik silah olduğuna ilişkin kanıt bulunmadığını vurguluyor.

Festivalden mi yayıldı

Bakterinin kaynağıyla ilgili araştırmalarsürüyor. AFP’ye göre “esrar büyüyor.” Focus Dergisi, ilk vakanın Hamburg Üniversitesi Hastanesi’nde, bu kentte 6-8 Mayıs’ta yapılan ve birçok ülkeden 1.5 milyon kişinin geldiği müzik festivalinden bir hafta sonra kaydedildiğini vurguladı. Lübeck kentinde bir restoranda 12-14 Mayıs’ta yemek yiyen 17 kişide de bakteriye rastlandığı bildirildi. Bakterinin sebzelerle yayıldığı iddiasına ise hala bilimsel kanıt bulunabilmiş değil.
hürriyet planet

almanyada ehec bakterisinin gizemini çözmek için iki restoran inceleniyor

Deutsche Welle'nin haberine göre iki restoran ve bir festival şüpheleri üzerinde topluyor.
Kanlı ishal ve böbrek yetmezliğine yol açan ölümcül bakterinin türünü ve kaynağını inceleyen uzmanlar, yeni ipuçlarının izini sürüyor.

Almanya'nın kuzeyindeki Lübeck kentinde bir restoranda yemek yiyen 17 kişiye bakterinin bulaştığının saptanması üzerine, restorandaki yemekler ve bunlarda kullanılan malzemelerin nerelerden temin edildiği incelemeye alındı. Aynı kentteki bir başka restoranda yemek yiyen 8 kadının da EHEC bakterisine bağlı olarak hastalandığı ve bunlardan birinin yaşamını yitirdi öne sürüldü.

Alman Focus dergisi ise Robert Koch Enstitüsü uzmanlarının bakterinin yayılması konusunda, 6-8 Mayıs tarihlerinde Hamburg'da yapılan ve Almanya'nın değişik bölgelerinden yaklaşık 1,5 milyon kişinin katıldığı festival üzerine yoğunlaştığını yazdı. İlk EHEC vakası, festivalden yalnızca bir hafta sonra yine bu kentte görülmüştü.

Hastaların çoğu Almanya'da

Almanya genelinde halen yaklaşık 1700 hasta EHEC bakterisine bağlı geçirdikleri rahatsızlıklar nedeniyle tedavi görüyor. Almanya'da bugüne kadar 18 hastanın EHEC' e bağlı olarak hayatını kaybettiği kesinlik kazanırken, son olarak Brandenburg'da ölen 50'li yaşlardaki bir erkeğin de EHEC nedeniyle yaşamını yitirdiği tahmin ediliyor. Almanya dışında EHEC bakterisi nedeniyle ölüm şu ana kadar yalnızca İsveç'te görüldü. Bu hastanın da Almanya seyahati dönüşünde rahatsızlandığı bildirildi.

Mide krampı, kusma, ateş, ishal gibi belirtileri olan EHEC'e bağlı enfeksiyon, kılcal damar kanaması ve akut böbrek yetmezliği şeklinde ortaya çıkan Hemolitik Üremik Sendromu’nu (HÜS) tetikliyor. Almanya'daki en az 520 hastaya EHEC'e bağlı olarak HÜS tanısı konuldu. EHEC bakterisinin yayıldığı diğer 11 ülkede HÜS tanısı koyulan hastaların sayısı ise 32.

“Yaş sebze tüketmeyin”

Bakterinin ilk kez ortaya çıkmasının ardından, İspanya'dan gelen salatalıklardan bakterinin bulaştığını açıklayan Alman makamları, sonradan bu açıklamalarını düzeltmişti. Bakterinin bulaşma nedeni henüz aydınlatılamamış olsa da uzmanlar yaş sebze tüketilmemesi, salatalık ve domates tüketirken dikkatli olunması konusunda uyarıyor.

Federal Sağlık Bakanı Daniel Bahr, enfeksiyon kaynağının henüz tam olarak belirlenemediğini, bu kaynağın halen aktif olabileceğini belirtirken, özellikle Almanya'nın kuzeyinde piyasada bulunan salatalık, domates ve marulların tüketilmemesini istedi.

Alman ve Çinli araştırmacılar geçtiğimiz hafta yaptıkları incelemelerin ardından EHEC bakterisinin, koli basilinin bugüne kadar bilinmeyen bir türü olduğunu açıklamıştı. Pekin Gen Bilimi Enstitüsü ve Hamburg-Eppendorf Üniversite Hastanesi'nden araştırmacılar, EHEC'in "mutasyona" uğramış iki ayrı bakteriden kaynaklandığını, antibiyotiklere karşı direnç kazandığını ve son derece tehlikeli olduğunu belirtiyor.


© Deutsche Welle Türkçe

DW/dpa/AFP/Reuters/AŞ

6/04/2011

almanyada ehec virüsü yüzünden halk domates salatalık yerine kuşkonmaz yiyor

Almanya'da patlak veren E.koli vakalarının yarattığı korku yüzünden halk tedbiri elden bırakmayarak salatalık ve domates almaktan tamamen vazgeçti; kuşkonmaz ve diğer 'güvenli' sebzelere yöneldi.


Berlin'deki Türk pazarında salatalıklar yine sergiye konmuş ama, eskisi kadar büyük miktarlarda değil.


Manavlar Türkçe ve Almanca olarak bas bas bağırarak satmaya çalışıyorlar sebzelerini, ancak İspanya'dan gelen salatalıklara pek yüz veren yok.

Birkaç tezgahta, üzerlerinde koskoca harflerle "Hollanda ürünü" yazılı olmasına rağmen, satılamayan ve tepe tepe yığılan salatalıklar özel indirimle elden çıkartılmaya çalışılıyor. Kilo başına normal fiyatı olan 2 euro yerine 99 sente düşürülmesine rağmen, salatalıklara alıcı çıkmıyor pek.

Pazarda, çiseleyen yağmur altında satıcılar arasında duruyorum. Çoğunlukla başörtülü Türk kadınlar geliyor. Satılan sebzelere, özellikle de salatalıklara dikkatle bakıyor ve soruyorlar:

"Nereden geliyor bunlar?"

Satıcılar hemen yanıtlıyor, Hollanda diye...

Bazen alan oluyor, pek yavaş küçülen salatalık yığınından çekilen birkaç salatalık hızla kese kağıdına konup müşteriye uzatılıyor.

Ama çoğunlukla, müşteriler birşey almadan yollarına devam ediyor. Güvenlı patateslerden, lahanalardan ya da birden gözde oluveren kuşkonmazlardan satın almak üzere...
Yeni gözde sebze: Kuşkonmaz

Bugünlerde herkes 'spargel' yani kuşkonmaz satın alıyor. Şimdi, kuşkonmaz mevsimi üstelik. Almanlar beyaz kuşkonmazlarıyla büyük gurur duyuyorlar.
Beyaz kuşkonmaz

Her türlüsü yeniyor Almanya'da kuşkonmazın... Jambona sarılı kuşkonmaz, soslu kuşkonmaz, kuşkonmaz çorbası ya da sade kuşkonmaz...

Her lokanta kuşkonmaz mönüsüyle övünüyor. Neredeyse Alman sosisiyle boy ölçüşecek kadar iddialı Alman kuşkonmazı.

Demiryolu kıyısınca uzanan Türk pazarında domates de satılıyor. Koskoca, kıpkırmızı domatesler, yığılmış halde. Satılamadan yumuşamaya yüz tutmuş halde...

Öğleden sonra ayrılırken Yorckstrasse S-Bahn istasyonunun girişindeki büyük artık konteynerlerine boşaltılıyordu domatesler yığın yığın.

Satıcılar hem Türkçe, hem Almanca bağırdıkları ucuzlatılmış fiyatlarla, ellerindeki ürünü azaltmaya çabalıyorlar ama tüketicilerin korkusunu yenmek mümkün görünmüyor.
Ve süregiden belirsizlikle birlikte, korku da tırmanıyor.

Alman yetkililer önce E.koli vakalarından İspanya'da yetişen salatalıkları sorumlu tuttular, sonra emin olamadıklarını açıklayıp İspanyol salatalıklarını akladılar.

Türk pazarının sonunda tezgah kuran Serkan Türkan, müşterilerin bütün salatalıklara kötü gözle bakmasından şikayetçi.

İnsanlar, İspanya veya Hollanda ürünü salatalık arasında bir fark gözetmiyor.

İspanyol politikacılar televizyona çıkıp herkese salatalık yediklerini gösteriyor ve İspanya'da üretilen salatalığın güvenli olduğu mesajını vermeye çalışıyorlar ama, iş Berlin'deki Türk pazarına gelince bu mesajların pek etkisi olmuyor.
Müşteri açıklık bekliyor

E.koli bakterisiyle ilgili soruna açıklık getirilmesi, belki karmaşık bilimsel araştırmalar ve bulgular sonucunda mümkün olacak ama, eski usul dedektiflikle de bilinmeyene ulaşılabilir. Yani insanlara nerede ne yemiş oldukları sorularak; sonra o mağazaya gidip söz konusu sebzenin nereden gelmiş olduğu saptanarak; geriye gide gide bakterinin kaynaklandığı tarla veya ithalatın yapıldığı ülke bulunabilir.

Laboratuvarlardaki bilim adamları açısından sorun, insanları etkileyen bu E.koli bakterisinin ender görülen ve çok tehlikeli bir tür olması.

Bir başka esrarengiz nokta da, bakteriden ölenlerin hepsinin kadın olması.

İlk ortaya atılan tezlerden biri, kadınların erkeklerden daha sağlıklı beslendiği; erkekler sosis yerken, kadınların düşük kalorili, ekolojik tarım yöntemiyle yetiştirilen salatalıkları tercih ettikleri yolundaydı.

Ama kısa sürede bu tez, geçersiz ilan edildi.

Bilim adamları, E.koli bakterisinin bu türünün, kadın vücudunu daha uygun bulduğunu düşünüyor.

Bazı etnik grupların kimi bakterilere daha fazla eğilimli olması gibi, kadınların bu bakteriye daha açık olabileceği belirtiliyor.

Belki de öyledir...

Bulvar basınında "ölümcül sağlıklı besinler", "ölümcül organik besinler" gibi başlıklar yer almıştı.

Ama gerçek şu ki, gerçeği kimse bilmiyor.

Ve hem bakterinin esrarı, hem de belirsizlik ve karışıklık sürüp gidiyor... Tabii bu da Almanya'daki pazarlara çok kötü yansıyor.

Şu sırada olgun domates lazımsa, nereden bulabileceğinizi biliyorum. Berlin'deki Türk pazarına gidin.

Ama telaş etmenize gerek yok, herkese yetecek kadar büyük bir yığın var...
bbc türkçe

6/01/2011

ehec bakterisi alman çiftcileri mağdur etti haftalık 30 milyon euro zarar ettiler

EHEC bakterisi çiftçileri vurdu. Yapılan uyarılar nedeniyle marul, domates ve salatalık tüketiminin durma noktasına gelmesi, Alman çiftçilerin haftalık 30 milyon euro zarar etmesine neden oldu.
Sebze yetiştiren çiftçi Norbert Pesch için yılın en verimli zamanı Mayıs ila Ekim ayları arasındaki dönem. Zira Pesch bu tarihlerde ektiği marulları satarak geçimini sağlıyor.

Almanya'nın Bonn kenti yakınlarındaki tarlasında kıvırcık salata ve marul ekimi yapan Pesch, bu yıl iki milyon adet kıvırcık salata dört milyon adet de marul satmayı planlıyordu, ta ki Almanya EHEC skandalı ile sarsılana kadar… Almanya’nın önde gelen tıp kuruluşlarından Robert-Koch Enstitüsü, bakterinin yayılmaya başlaması ile birlikte halkı marul, salatalık, domates tüketimine karşı uyardı. Söz konusu uyarı bu ürünlerin tüketiminin bıçak gibi kesilmesine yol açarken, çiftçi Pesch’in ciro planlarını da suya düşürdü. Zira Norbert Pesch geçtiğimiz haftadan bu yana mahsulüne alıcı bulamıyor. Halde satışa çıkması gereken marullar tarlalarda bekliyor. Pesch, “İlk mahsul zaten hasat zamanını geçirdi, yapraklar şimdiden çok kalın. Şu anda hiç satış yapılmadığı için her gün onlara 10 bin ürün daha ekleniyor. Bu marullar makine ile toplanıyor ve öğütülüyor. Bu dönemi atlatmak için dişimizi sıkmak zorundayız" diyor.

Tek üründe uzmanlaşan çiftçiler zor durumda

Pesch'in bu sene umutlarını bağladığı sebze ise karnabahar. Federal Meyve-Sebze Üreticileri Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Karl Schmitz, pek çok çitçinin bu durumdan daha sert şekilde etkilendiğini, “Profesyonellerde ve işin uzmanlarında yıllardır terk bir ürüne yoğunlaşma ve sadece bu ürünü üretme eğilimi var" sözleriyle açıklıyor.

Bunun sorumlusu büyük market zincirlerinin kendi aralarında yürüttüğü ve üreticilere de yansıttığı fiyat kırma mücadelesi. Ucuz marketlerin fiyat politikasına uygun ürünler üretmek isteyen çiftçiler, uzmanlaşma yoluna giderek kendi maliyetlerini düşürmeye çalışıyor. Almanya’nın en büyük sebze-meyve satış kooperatiflerinden Langard’ın Yönetim Kurulu Başkanı Stephan Weist şöyle konuşuyor: “Toprağın verimliliğini artırmak için başka ürünler ekme üzerinde düşünülüyor, ancak bu sezon ve daha sonraki dönem için bir ürün üzerinde uzmanlaşma söz konusuydu, dolayısıyla yaşananlar pek çok üreticiyi iflasın eşiğine getiriyor.”

Zarar büyüyor

Alman Üreticiler Birliği Başkanı Gerd Sonnenleiter, EHEC’den etkilenen çiftçilerin günlük zararının iki milyon euroyu bulduğunu söylüyor. Sonnenleiter, maddi zararın daha da artabileceğini, zira EHEC kuşkusu duyulan sebzelerden elini çeken müşterinin yeniden normal alışveriş alışkanlıklarına dönmesinin zaman alacağını belirtiyor. Çiftçi Pesch de kendisine üç hafta daha süre tanıdığını, daha sonra bu sezon için marul üretimine tamamen son verip vermemeye karar vereceğini söylüyor. Çiftçi, tarlalar boş kalsa bile başka bir sebze ekmenin de mümkün olmadığını sözlerine ekliyor. Pesch, “Bu çok zor, çünkü belli bir miktarın üzerinde üretim yaptığınızda piyasadaki arz-talep dengesini bozmuş oluyorsunuz. Ürün fiyatlarının ne yönde değişeceğini sonra hesaplayabilirisiniz. Arzı artırdığınızda, fiyatlar düşüyor ve maliyetlerinizi karşılayacak kadar gelir elde edemiyorsunuz" diyor.

Bakterinin kaynağı aranıyor

Geriye EHEC salgınının kaynağının bir an önce bulunması umudu kalıyor. Şu ana kadar yalnızca dört İspanyol salatalığında EHEC bakterisi saptanabildi. Bu da Almanya’nın büyük market zincirler Rewe, Metro ve Aldi’nin İspanya’dan gelen ürünleri piyasadan çekmesine neden oldu. Ancak salatalıklarda tespit edilen EHEC bakterisinin, salgına yol açmadığı da yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıktı. İspanya, yaşanan gelişmelerden dolayı haksız yere itibarına leke sürüldüğü görüşünde. İspanya Tarım Bakanı Rosa Aguilar, haftalık 200 milyon euro dolayında bir zararın oluştuğunu vurgulayarak, tazminat talebinde bulunacaklarını söylüyor. Son gelişmelerden dolayı çiftçilerin dezavantajlı konuma düşürüldüğünü savunan Hollanda da salatalık, domates ve marul ihraç edemeyen çiftçileri için Avrupa Birliği’nden mali yardım talep ediyor.



© Deutsche Welle Türkçe



Jutta Wasserrab / Çeviren: Başak Özay





Editör: Ahmet Günaltay

5/31/2011

kuzey afrika ve avrupanın enerji ihtiyacının yarısını karşılayacak güneş santralleri sahra çölüne kurulacak

Deutsche Welle Türkçe'nin haberine göre
Sahra Çölü'ne kurulacak güneş enerjisi santrallerinin 20 yıl içinde Kuzey Afrika'nın ve Avrupa'nın yarısının enerji ihtiyacını karşılayacabileceği tahmin ediliyor. Ancak projeyle ilgili hâlâ yanıt bekleyen sorular var.




Sahra Çölü'nden elde edilecek elektrik enerjisine talip olan Avrupa ülkeleri ile Kuzey Afrika'da elektrik üreten ülkeler arasındaki işbirliği nasıl sağlanacak? Almanya'nın Hamburg kentinde düzenlenen “Bilim için güneş enerjisi” adlı konferansta bu soruya yanıt arandı.

Projenin fikir babası kabul edilen Gerhard KniesProjenin fikir babası kabul edilen Gerhard KniesUzmanlar uzun yıllardır, kısa adı "Desertec" olan projeyi hayata geçirmeye çalışıyor. Projenin fikir babası kabul edilen Gerhard Knies, Desertec projesini "Dünyanın güneş enerjisi konusunda en önemli merkezlerini yani çölleri, dünyanın en iyi teknolojisine sahip olan ülkeleriyle buluşturuyor" sözleriyle tanımlıyor. Knies, proje sayesinde insanoğlunun ihtiyaç duyduğunun yüz misli elektrik üretebileceklerini savunuyor.

Desertec, güneş enerjisi denince akla gelen güneş panellerinden çok daha farklı bir prensibe dayanıyor. Projeye hayat veren solar termik santraller, güneş enerjisini önce ısıya, ardından buhara dönüştürüp tirbünlerle elektrik üretiyor. Knies, bunun santralin gökyüzü bulutlarla kaplı olduğunda ya da gece karanlığında da enerji üretimine devam edebilmesine olanak sağladığını kaydediyor.

Enerji üretimi ve istihdam

Dev projenin hedefi sadece Avrupa'ya elektrik sağlamak değil. Desertec'in aynı zamanda Kuzey Afrika'da yeni istihdam olanakları yaratması hedefleniyor. Knies "Burada gereken teknoloji var ama uygulama imkanı yok. Kuzey Afrika'da ise uygulama imkanı çok ama gerekli teknoloji yok. Bu ülkeler arasında bir işbirliği yapılması, gerek enerji tedariki, gerekse Kuzey Afrika ülkelerinin kalkınması ve iklim koruması için maksimum kazanım anlamına geliyor" açıklamasını yapıyor.

Ancak projeye kuşkuyla bakanlar da yok değil. Fas Enerji ve Teknik Merkezi eski genel sekreteri Abdülaziz Bennuna "Tarihte yaşananlar, insanlar istese de istemese de Avrupa'nın ihtiyacı olan şeyi mutlaka aldığını gösteriyor" şeklinde konuşuyor.

Bennuna, Avrupa’nın Kuzey Afrika ülkelerini bu projede kendine ortak olarak görmediğini, Tek istediğinin elektrik ihtiyacını mümkün olduğunca ucuza mal etmek olduğunu savunuyor.

Avrupa'dan da itirazlar var

Öte yandan Desertec projesine Avrupa'da da kuşkuyla yaklaşanlar var. Birçok Avrupalı proje için Kuzey Afrika'da öncelikle suların tamamen durulmasının beklenmesi gerektiği görüşünde. Ancak Desertec ekibinden Gerhard Knies bu fikre katılmıyor. Knies "Kuzey Afrika ülkelerindeki siyasi değişimler sayesinde bu konu büyük bir ivme kazanabilir. Buradaki eski hükümetlerin tek amacı kendi hâkimiyet ve varlıklarını güçlendirmekti. Yeni hükümetlerin hedefi ise halkın makul yaşam standartlarına kavuşmasının sağlanması olmalı. Bunun için de iş imkânları yaratılması gerekiyor" açıklamasını yapıyor.

Yanıt arayan başka bir soruysa proje için gereken paranın nasıl temin edileceği. Alman Havacılık ve Uzay Merkezi'nden Robert Pitz-Paal, proje için milyarlarca euroya ihtiyaç duyulduğuna ve bu miktarın nasıl karşılanacağının hâlâ belirsiz olduğuna dikkat çekiyor.

AB geçtiğimiz günlerde bu konuda olumlu bir adıma imza atarak, Fas ve Mısır'da kurulacak pilot santraller için 30 milyon euro yatırım yapacağını duyurmuştu.

© Deutsche Welle Türkçe

Frank Grotelüschen / Çeviri: Banu Ertek

Editör: Murat Çelikkafa
deutsche welle türkçe

5/30/2011

hırzıslara karşı pompalı tüfekle düzenek kurdular kendileri kurban oldular

YAŞLI KARI KOCA KENDİ KURDUKLARI TUZAKDA ÖLDÜ..!!Alman asıllı eşi Emmy Elze Göçmez ile birlikte Güre Beldesi'ndeki yazlığına giden emekli makine mühendisi Musa Göçmez hırsızlara karşı önlem için film sahnelerine özenerek silahlı bir düzenek kurdu. Almanya'da yaşayan ve sadece yaz aylarında gelen Göçmez, kurduğu ölümcül tuzağı, dairenin giriş kapısında bulunan paspasa bağladı. Göçmez mekanizmayı paspasa basıldığı anda harekete geçip giriş kapısının karşısındaki pompalı otomatik tüfeği ateşleyecek şekilde ayarladı. Ancak hırsızlar için kurdukları ölümcü tuzak, Görmez çiftinin sonu oldu. Musa Göçmez, eşiyle birlikte evinin giriş kapısından içeri girerken kurduğu tuzağı unuttu ve mekanizma harekete geçti. Evin koridorundan içeri giren Göçmez çifti, yarı otomatik tüfeğin ateş almasıyla bel altından vurularak, yaşamını yitirdi. Tüfekten çıkan 8 kurşundan 5'inin Musa Göçmez'e, 3'ünün de eşi Emmy Elze Göçmez'e isabet ettiği belirlendi. Ahmet ERTAN / EDREMİT, (Balıkesir) (DHA)

Content on this page requires a newer version of Adobe Flash Player.

Get Adobe Flash player

5/26/2011

almanyadaki virüsün zanlıları domates salatalık marul virüs yayılıyor

almanya türkiyeden gelen meyve sebzeleri ilaç oranı yüksek mazeretleriyle geri gönderiyordu şimdi ispanyadan gelen salatalıklarda ehec virüsü tespit etti.
Deutsche Welle'nin haberi
Kuzey Almanya'da ortaya çıkan ve kısa süre içinde hızla yayılan EHEC virüsüne yakalananların sayısı 600'e ulaştı. Aşağı Saksonya Eyaleti Sağlık Bakanlığı, dün hayatını kaybeden kişinin de büyük olasılıkla virüsten öldüğünü açıkladı.
Robert Koch Enstitüsü hastalardan 140'ının kanlı ishal ve böbrek rahatsızlığından muzdarip olduğunu, durumlarının ciddiyetini koruduğunu belirtti. Virüse şimdiye dek 14 eyalette rastlandı. Sadece Hamburg'da mide ve bağırsak enfeksiyonu nedeniyle hastanede tedavi görenlerin sayısı 59. Robert Koch Enstitüsü, hastaların çoğunun kadın olduğunu, bunun alışılmadık bir durum olduğunu kaydetti.  Hastaların yaklaşık 70'i ise çocuk.
Virüsle ilgili incelemeler sürüyor  
Bu arada EHEC virüsüyle ilgili araştırmalar tüm hızıyla sürüyor. Yetkililer yapılan araştırmaların virüsün sebzelerden bulaştığını gösterdiğine dikkat çekiyor. Hastaların büyük çoğunluğunun son günlerde ağırlıklı olarak domates, salatalık ve marul yediği tespit edildi. Bu nedenle özellikle Kuzey Almanya'da yetişen marul, domates ve salatalıklara dikkat edilmesi çağrısında bulunuldu. Yetkililer virüsün kaynağının gübre ya da kirli su olabileceğini belirtti. Hamburg'daki Hijyen Enstitüsü sadece Almanya'da yetişen değil, İspanya'dan getirilen salatalıklarda da EHEC virüsü tespit etti.
Federal Sağlık Bakanı Daniel Bahr, EHEC virüsünün yayılmasıyla mücadele için alınan önlemleri şimdilik yeterli bulduğunu söyledi. Bakan, virüsün yayılması ve uluslararası bir sorun haline gelmesi halinde, kriz masası oluşturulacağını da vurguladı.

girişimciliğin dünyada en az desteklendiği ülke türkiye avrupada sonuncu

BBC'nin 24 ülkede gerçekleştirdiği girişimcilik kültürü anketine göre Türkiye, girişimciliğin en az desteklendiği dünya ülkelerinden biri ve Avrupa sıralamasında en altta yer alıyor.


Ankette en girişimci dostu ülke Endonezya olarak belirirken, hemen arkasından ABD geliyor.


GlobeScan/PIPA tarafından 24 ülkede toplam 24 bin kişiyle gerçekleştirilen ankette, katılımcılara dört soru yöneltildi.

Bu sorular, kendi işlerini kurmanın ne kadar zor olduğunu düşündükleri, ülkede girişimciliğe değer verilip verilmediği, yaratıcılığa verilen önemin ne olduğu ve kişilerin fikirlerini ne ölçüde gerçekleştirebildiği.

Ankete Türkiye'den katılanların yalnızca yüzde 24'ü ülkelerinde yaratıcılığa önem verildiğini düşünüyor. Bu oran, anketteki diğer bütün ülkelerin altında.

Yaratıcılığa önem verildiğini yüzde 26 oranında düşünen Ruslar, sondan ikinci ülke olarak Türkiye'nin bir üstünde yer alıyor.

Yaratıcılığın desteklendiğini düşünenlerin oranı Endonezya için yüzde 85, ABD ve Çin için ise yüzde 75.

Yeni fikirlerin uygulamaya konması alanında 24 ülke arasında en karamsar olanlar İtalyanlar, Ruslar ve Türkler oldu.
Girişimcinin önündeki engeller

Türk ve İtalyan katılımcıların üçte ikisi, fikirlerini uygulamaya geçirmekte engellerle karşılaştıklarını düşünüyor.

Bu konuda en iyimser Avrupalı katılımcılar ise Almanlar ve İngilizler olarak dikkat çekiyor.

Ancak araştırma, girişimciliğin desteklendiği bir ortamın Almanya, İngiltere ve Fransa'da güçlü bir yaratıcılığa dönüşmediğine işaret ediyor.

Bu ülkelerde kendi işini kurma fikrine sahip olanlar çoğunlukla azınlıklardan geliyor. Almanya'da ankete katılanlar arasında kendi işini kurma fikrini aklından geçirenler yüze 29 ile sınırlı.

Türkiye ise, çoğunluğun bir noktada kendi işini kurmayı düşündüğü tek Avrupa ülkesi.

Türk katılımcıların yüzde 51'i bu konuda düşündüklerini söylüyor. Uluslararası ortalama ise yüzde 53.

Araştırmanın Türkiye kısmını yürüten Yöntem Araştırma'nın kurucusu Bülent Gündoğmuş, BBC Türkçe'ye sonuçları değerlendirdi.

Gündoğmuş, "Bu tablonun nedenleri ne olabilir diye düşündüğümde, son zamanlarda çok sayıda bürokratik engel olduğunu düşünüyorum. Özellikle vergilerin artması nedeniyle insanlar önce bir girişimci olmaya çalışıyor, fakat sonra destek almadıkları için vazgeçiyorlar kanısındayım." diyor.

Gündoğmuş, yaratıcılığın engelleniyor olması hissinin iki nedeni daha olabileceğini düşünüyor: "Türkiye'de hırs sermayesi olayı Batı ile kıyaslandığında son derece yetersiz. Bir de, biz Türkiye toplumu olarak memur zihniyetli, bir çok şeyi devletten bekleyen bir anlayış içindeyiz."

Sonuçları daha detaylı bir rapor haline getirmeyi planladığını söyleyen Gündoğmuş, anketin birtakım önlemler alınması için ufuk açıcı olabileceğini de sözlerine ekledi.
bbc türkçe

5/17/2011

kaygan ve dik yüzeylere örümcek adam gibi tutunabilen örümcek tarantula

Bilimadamları tarantulaların kaygan ve dik düzeylere ayaklarından salgıladıkları ipeksi maddeyle tutunduklarını belirledi.

Experimental Biology (Deneysel Biyoloji) adlı bilimsel dergide yayımlanan araştırmaya göre, bu büyük ancak hassas hayvanlar, bu sayede düşüp ölmekten kurtuluyor.

Araştırmacılar, deneyleri kapsamında, cam kaplara tırmanya çalıştıkları sırada, hafifçe sarsarak, tarantulaların ayaklarının altındaki sıvının açığa çıkmasını sağladılar.

Tüm örümcekler gibi tarantulaların ayaklarının da tüyler var. Ama çok büyük tarantulaların yüzeylere tutunmasında bu sistem yetersiz kalıyor.

Tarantulaların "Örümcek Adam"ınkine benzer bir tutunma yeteneği olduğu fikri ilk olarak 2006'da Almanya'daki bir grup araştırmacı tarafından ortaya atılmıştı.

Ancak başka bir grup araştırmacı, bu ipeğin tarantulanın karnındaki ipek üreten organından geldiğini ve ayaklarına bulaştığını söyleyerek, bu teze karşı çıktılar.

İskoçya'daki Newcastle Üniversitesi'nde Claire Rind başkanlığındaki bir ekibin gerçekleştirdiği araştırma da da bu teoriye odaklandı.

Claire Rind, araştırmalarının sonunda, tutunmada kullanılan ipeksi salgının tarantulaların ayaklarından geldiğini tespit ettiklerini söyledi.

Rind'e göre, tarantulalar, hem ayaklarında hem de karınlarında ipek üretebiliyorlar.
bbc türkçe

5/13/2011

almanya türkiyenin ısrarla istediği boğazköy sfenksini iade etme kararı aldı

Almanya, Berlin'deki Bergama Müzesi'nde sergilenen 3500 yıllık Boğazköy Sfenksi'nin Türkiye'ye iadesini kabul etti.
Boğazköy Sfenksi

Türkiye sfenksin iadesinde ısrarlıydı

Alman Kültür Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, Türkiye ve Almanya'dan uzmanların görüşmeleri sonrası böyle bir karar alındığı belirtildi.

Açıklamada, Boğazköy Sfenksi'nin iadesinin, Türkiye'ye yönelik bir iyi niyet jesti olduğu bildirildi.

Ayrıca Türkiye ve Almanya hükümetlerinin, Boğazköy Sfenksi'nin durumunun benzer diğer örneklerden farklı olduğu konusunda da görüş birliğine vardıkları vurgulandı.

Boğazköy Sfenksi, 1915 yılında Alman arkeologlar tarafından Hititlerin başkenti Hattuşa antik kentinde bulunmuştu.

Sfenks bir diğer ile birlikte restore edilmesi için Almanya'ya götürülmüş ancak bir türlü iade edilmemişti.

Kültür Bakanı Ertuğrul Günay daha önce Almanya'nın eseri Haziran ayına kadar iade etmesini istemişti.

Ertuğrul Günay aksi takdirde, Hattuşaş'ta kazı yapan Alman arkeologların çalışma izinlerinin iptal edileceği uyarısında bulunmuştu.

Alman Kültür Bakanlığı, sfenksin Kasım ayı sonuna dek iade edileceğini açıkladı.

Berlin yönetimi benzer bir sorunu Mısır'la da yaşıyor.

Mısır, Berlin'deki Yeni Müze'de sergilenen 3400 yıllık Kraliçe Neferteti'nin büstünün iadesini talep ediyor.
bbc türkçe
Alman yetkililer ise büstün yasal yollardan satın alındığını ve bunu kanıtlayacak belgelere sahip olduğunu belirtiyor.

5/06/2011

çevre kirliliğini ölçmek için havaalanı etrafında arıları çalıştıracaklar

Almanya’nın Hamburg kentindeki ülkenin en büyük havalimanında, çevre kirliliğini ölçmek için arılar kullanılıyor.
Avrupa’da bu yıl "Çevre Başkenti" seçilen Almanya’nın Hamburg kenti yöneticileri, 5 Mayıs’tan itibaren havalimanı ve etrafındaki çevre kirliliğini bir yıl süreyle "arılarla" ölçümleyecek.

Kolonilerin, kirli olmayan bölgelerdeki çiçeklerden nektar topladığını dikkate alan bilim adamları, Hamburg Havalimanı ve çevresine yerleştirilecek kovanlarla arıların bal yapmak için buradaki çiçekleri tercih edip etmeyeceğini kontrol edecek. Az bal elde edilmesi kirliliğin fazla olduğunu göstermiş olacak.

Kirlilik ölçümü için daha önce de arıları kullanan Alman bilim adamları, geçen yıl Hamburg Havalimanı'ndaki kovanlardan 150 kilo kadar bal toplamıştı.

Berlin’den sonra 1 milyon 800 bin nüfusu ile ikinci büyük şehir olan Hamburg, karbon salımı azaltıcı projeleriyle Avrupa’nın çevre başkenti seçildi. Kentte, bu oranın 2020 yılına kadar % 40, 2050’ye kadar da % 80 azaltılması hedeflendi.
trt türk

5/05/2011

amerikada kuş büyüklüğünde karınca fosili kalıntıları bulundu

ABD'de bilim insanları dev bir karıncanın fosilleşmiş kalıntılarını buldu.

Yaklaşık 5 santimetre uzunluğundaki karınca şişkin kuyruk kısmıyla dikkat çekiyor.

Bundan yaklaşık 50 milyon yıl önce yaşamış olduğu düşünülen karınca, bugüne değin rastlanılan en büyük karınca türlerinden biri.

Fosil, Wyoming eyaletinde eskiden göl olan bir yüzeyin altında keşfedildi.

Araştırmacılar, dev karıncanın dünyada iklimin özellikle sıcak olduğu bir dönemde yaşadığını ve kıtalar arasında o devirde varolan kara bağlantılarını kullanarak Avrupa ile Kuzey Amerika arasında hareket edebildiğini söylüyor.

Bundan önce Almanya'da ve İngiltere'nin güneyinde de büyük boy karıncaların fosillerine rastlanmıştı.

Dev karıncaların ne yiyerek beslendiği ve nasıl yaşadığı konusunda halen birçok bilinmez var.

Araştırmacılar, fosilde kanatların olduğunun görüldüğünü söyledi.

Dev karıncanın kalıntısı, bilim dünyasının 50 milyon yıl öncesine ilişkin iklim tahminlerini destekliyor.

Bu devirde ortalama sıcaklığın kayda değer bir artış gösterdiğini düşünen araştırmacılar, kıtalar arasında karadan karaya geçişin mümkün olduğunu ve bu sıcak ortama uygun yaşayan çok sayıda yaratığın Avrupa ile Kuzey Amerika arasında göç ettiğini düşünüyor.

Geçmişte ve günümüzde 3 santimetrenin üzerinde büyüyen karınca türlerinin hangi iklim koşullarında yaşadığının bir haritasını çıkartan bilim insanları, hepsinin tropik ortamlarda görüldüğünü söylüyor.

Fakat karıncaların neden tropik hava koşullarında irileştiği sorusuna henüz kesin yanıt bulunabilmiş değil.
bbc türkçe

4/03/2011

düşünce kuruluşu ecfr'nin avrupa birliğine türkiye için kırıklarla dolu karnesi

Brüksel merkezli Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (European Council on Foreign Relations) adlı etkin düşünce kuruluşu, Avrupa Birliği'nin dünya sahnesindeki politikalarının bir karnesini çıkardı.

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR), üye ülkelerin ve AB kurumlarının uluslararası politikada geride bıraktığımız 2010 yılı boyunca hangi alanlarda başarılı olduğunu ve hangi alanlarda yetersiz kaldığını derecelendiriyor.

ECFR'nin karnesinde AB'nin başarısızlıkları arasında Türkiye'ye ilişkin politikaların sıkça adı geçiyor.

Düşünce kuruluşu, AB'yi 2010 yılında en çok bölen konunun Türkiye olduğu tespitinde bulunuyor.

A'dan F'ye doğru inen bir not çizelgesine göre AB politikalarını değerlendiren ECFR, Türkiye ile ikili ilişkilerde AB'nin performansını D+ olarak bir hayli başarısız bir haneye yerleştiriyor.

ECFR, Fransa ve Almanya'nın Türkiye'nin AB üyeliğine açıkça karşı çıktığı, Kıbrıs'ın görüşmelerde veto tehdidini sürdürdüğü ve Yunanistan'ın hevesli bir Türkiye destekçisiyken şu an sürece seyirci kaldığı bir ortamda, Türkiye'nin üyeliğini destekleyen kampı İngiltere, İspanya, Finlandiya, İsveç ve İtalya'nın yanısıra Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin çoğunluğu olarak tarif ediyor.

Örgüt, AB içindeki bu bölünmenin birliğin Türkiye üzerindeki nüfuzunu olumsuz etkilediği kanısında.
'Türkiye uzaklaşıyor'

ECFR, insan hakları ve hukukun üstünlüğü konusunda AB'nin bilhassa 2002-2006 döneminde Türkiye üzerinde sahip olduğu etkinliğini artık önemli ölçüde yitirmiş olduğunu kaydediyor ve AB'nin insan hakları açısından Türk iç siyasetini etkileme gücüne C- notunu uygun görüyor.

Türkiye ile AB arasında bölgesel konulardaki ilişkilere verilen not da gene C- olarak belirlenmiş.

ECFR, 2010 yılında Türkiye'nin özellikle Orta Doğu'daki komşularıyla izlediği politikalarının, AB'nin öncelikli politikalarından uzaklaştığına dikkat çekiyor. Bu hususta en çarpıcı iki örnek Türkiye'nin İran'a yönelik yeni yaptırımlara koyduğu muhalefet ve İsrail ile arasının açılması olarak değerlendiriliyor.

ECFR, Kıbrıs konusunda AB'nin Türkiye ile ilişkisine ise D+ notunu vererek başarısız sayıyor.

Dış politika karnesinde AB'nin en başarısız bulunduğu konular arasında Türkiye'ye ilişkin politikaların ağırlıkta olduğu gözleniyor.

Buna karşılık ECFR'nin A notunu layık gördüğü AB politikaları da var.

Terörle mücadele konusunda ABD ile oluşturulan işbirliği ve bilgi paylaşımı, AB'nin etkinliğini kanıtladığı kayda değer başarılarından biri olarak anılıyor.

ECFR, 2010'da İran'ın nükleer tesislerine verilen uluslararası tepkinin koordine edilmesinde de AB'nin başarılı bir dış politika sergilediğine hükmediyor.
bbc türkçe

4/01/2011

çinliler almanlardan aldıkları hurda avroları birleştirip almanlara geri satmışlar

avro
Çinlilerin inanılmaz vurgunu Alman polisini şaşkına çevirdi.
Der Spiegel'de yayınlanan habere göre, Almanya Merkez Bankası (Bundesbank) her yıl yıpranan bozuk paraları piyasadan topluyor. Çoğu 1 ve 2 avro olan bu paralar ortası çıkarıldıktan sonra hurda metal olarak satılıyor.
Alman Merkez Bankası'nın sattığı hurda metalleri her yıl bir Çin şirketi satın alıyor.
İşte skandal da bu noktada başlıyor.
Bu Çinli şirket, kurduğu düzenekle, ortaları çıkarılmış avroları yeniden birleştiriyor. Çoğu zaman Almanya Havayolu Lufthansa çalışanlarını kullanarak ülkeye sokuyor ve Almanya Merkez Bankası'na bu paraları eskimiş avro gibi verip, karşılığında ekstra bir bedel ödemeden kağıt avro alıyor.
Çinli grup bu sistemle 2007-2010 yılları arasında tam 29 ton hurda parayı, Alman Merkez Bankası Bundesbank'a geri satmayı başarmış. Karşılığında aldıkları para ise tam 6 milyon avro...
Olayın ortaya çıkmasının ardından 6 kişi tutuklandı.
Tutuklananlardan 4'ünün Lufthansa Havayollarında çalıştığı belirlendi.
Paranın ülkeye sokulmasında havayolu çalışanlarının kullanılmasının nedeni ise oldukça basit. Almanya'da havayolu personelinin ülkeye sokacakları bagaj miktarında herhangi bir sınırlama yok.
Olayla ilgili olarak bazı gümrük çalışanları ve Alman Merkez Bankası görevlileri hakkında da soruşturma başlatıldı.
trt türk

3/18/2011

almanyada türkler için dışlanmışlık ve önyargıyla mücadele etmek

Almanya'daki Türk-Alman Kuşağı derneğinin kurucusu Aylin Selçuk, Guardian'daki makalesinde, Türkleri ve Yahudileri aşağılayan sözleri nedeniyle Alman Merkez Bankası yönetim kurulu üyeliğinden istifa etmek zorunda kalan Thilo Sarrazin'e dava açtığını yazıyor.


Aylin Selçuk, ''Almanya'daki genç Müslümanların zayıf zeka kapasitesinin eğitim sistemini de aşağı çektiğini'' öne süren Thilo Sarrazin'in çok satanlar listesine giren kitabındaki sözlerini, çocukça hakaretler olarak niteliyor.

Selçuk, çok iyi eğitimli Türklerin de olduğunu hatırlatarak, sorunun göçmenlerin zekasından ziyade okullardan ve toplumsal sistemden kaynaklandığı görüşünü göz ardı etmenin Sarrazin dahil Almanya'da çok sayıda kişinin işine geldiğini belirtiyor.

"Çokkültürlülük tartışması gerçek sorun olan sosyal mobiliteyi gözardı ediyor" diye yazan Aylin Selçuk, şöyle devam ediyor:

"Sarrazin tartışmasında ortaya çıkan Alman bakışı, halkı değerli ve değersiz olmak üzere ikiye ayırıyor. Yani doğru dürüst eğitimi olanları ve olmayanları. Değersiz kişilerin nasıl toplumun değerli üyelerine dönüştürülebileceği meselesi tartışmada bir kenera bırakılıyor. Almanya'da sözde düşük sosyal sınıftan gelen öğrencilerin oranının yüzde beşten fazla olmadığını hatırlatmakta da yarar var.''

Berlin'de diş hekimliği eğitimi alan Aylin Selçuk, Sarrazin'in zihniyeti sayesinde ''Almanya, göçmen çeken bir ülkeden etnik azınlıkların göç etmek istedikleri bir ülkeye dönüştü.'' diyor ve dışlanmışlık ve önyargılarla mücadele etmenin günlük hayatlarının bir parçası haline geldiğini yazıyor.

"Eğitim ve kariyer sahibi olmamıza karşın ikinci sınıf vatandaş gibi hissettiriliyoruz. Irkçı yorumlar sosyal açıdan kabul görür hale geliyor, ifade özgürlüğünde çifte standart uygulanıyor. Başarılı bir kariyeri ya da gelecek vaadeden bir özgeçmişi olan 'tercih edilen yabancılar' bile Avrupa Birliği ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etmeye başladılar.''

Bunda medyanın da sorumluluğu olduğunu söyleyen Aylin Selçuk, ''Medya yayıncının pazarlama stratejisine uygun hareket ederek nefret kışkırtıcılığının mali kazanç getirebildiğini gösterdi.'' diyor, ve makalesini ''Tebrikler Thilo Sarrazin." sözleriyle bitiriyor.
bbc türkçe

1/24/2011

mısır almanyadan kraliçe nefertitinin büstünü geri istiyor

Mısır, Berlin'deki bir müzede sergilenen 3 bin 300 yıllık Kraliçe Nefertiti'nin büstünün iade edilmesi talebinde bulundu.

Mısır Tarihi Eserler Yüksek Konseyi Başkanı Zahi Havas, büstün iade edilmesi için Alman yetkililere resmi talebin gönderildiğini belirtti.

M.Ö. 14. yüzyıla ait büst, Mısır'ın, sömürge döneminde ve sonrasında yurt dışına kaçırılan binlerce tarihi eseri geri getirme çabaları çerçevesinde oluşturulan listesinin üst sıralarında yer alıyor.

Almanya, büstün ülkede yasal olarak bulunduğu ve taşınamayacak kadar kırılgan olduğu gerekçesiyle iade edilmesi yönündeki talepleri daha önce reddetmişti.

Mısır Firavunu Akhenaten'in karısı olan ve yaşadığı dönemde güzelliğiyle ün salan Kraliçe Nefertiti'nin kireç taşından yapılan büstü, Berlin'deki Neues Müzesi'nde sergileniyor.

Müzenin en önemli parçalarından biri olan ve 1913 yılından beri Almanya'da bulunan büst, sanatseverlerin ilgisini en çok çeken eserlerin başında geliyor.
trt türk