Dünya

Dünya
kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3/19/2012

turgut özakman çılgın türkler kıbrıs kitabı için yazmak boynuma borçtu

Tarihin akışı içinde Kıbrıs sorununu ve olayları, Kıbrıslı kahramanları öğrendikçe, Kıbrıs’ı yazmanın bir borç olduğuna inandım. 1974 harekatı bu büyük hikayenin doruk noktasıdır.

yazmak boynuma borçtu
Türk askerinin Kıbrıs’ta, Çanakkale’yi ve Milli Mücadele’yi anımsatan destanları vardır. Bir noktayı belirteyim. Türkiye bu çıkarma harekatının maddi koşullarını sabırla, uzun yıllar içinde hazırlamıştır. Bu soruna katkıda bulunan büyük yöneticilerin adlarını saygı ile anacağım: Adnan Menderes, İsmet İnönü, Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit. Sonunda fethinden bugüne kadar Kıbrıs’ın olağanüstü hikayesini bütün yönleri ile bir bütün olarak anlatmaya oturdum. Hikaye yazarın hayaline gerek bırakmayacak nitelikte. Kitaba bu nedenlerle ‘Çılgın Türkler-Kıbrıs’ adını verdim.

Muhabir gittim

- Siz bir gün Kıbrıs’a muhabir olarak gittiğinizi söylemiştiniz. Doğru mu hatırlıyorum?

Evet. 1963’teki Noel kıyımı dolayısıyla, Basın-Yayın Genel Müdürlüğü radyodan bir muhabir istemişti. Ben gönüllü oldum. Uygun bulundu. Askeri bir uçakla ocak ayı ortasında Lefkoşa’ya gittik. Basın Yayın’dan bir kamereman ile bir fotoğrafçı da geldi. Uçak un çuvalları ve ilaç sandıkları ile doluydu. Un çuvallarına oturarak uçtuk. Havacı binbaşı, kameramana Girne’den Lefkoşa’ya kadar arazinin çekimini yaptırdı. “Bir gün lazım olur” demişti. Bu sözü hiç unutmuyorum. Tek otel vardı. Yeni yapılan Saray oteli. Daha odalar döşenmemişti. Bize yer yatakları yaptılar. Lokanta kısmı açılmamıştı. Bir aşçıda yedik. İyi değildi. Basın Ataşesi Selahattin Sonat, bizimle birlikte 20’ye yakın gazeteciyi her gün öğle ve akşam evine yemeğe götürdü. Hanımı da güler yüzle bizi ağırladı. Barış gücü daha gelmemişti. İngiliz askerleri barış gücü görevini üstlenmişlerdi. Noel kıyımı adını taşıyan olayın kalıntılarını gezdik. Rumların yakıp yıktıkları evleri, sokakları, mahalleleri gördük. Tüylerimiz diken diken oldu. Binbaşı Nihat İlhan’ın eşinin ve üç çocuğunun, güven umuduyla sığındıkları bir küvet içinde öldürüldükleri evi ve banyoyu da gördük. Bizi gezdiren görevli de ağladı, biz de ağladık. Kan izleri daha tavanda, kurşun izleri duvarlarda duruyordu. Dr. Fazıl Küçük çok üzgün ve sinirliydi. Kısa bir demeç verdi. Özeti, ‘Bizi yenemezler’di. Alay komutanı ile konuştum.


çılgın türkler kıbrıs

- Kitabı ne kadar zamanda yazdınız?

Cumhuriyet kitabının ikinci cildini bitirir bitirmez başladım. Bir buçuk yıl kadar sürdü. Doktorlara gitmek dışında hiç dışarı çıkmadım. Sabah çalışmaya oturdum, gece kalktım. Bir çok olayı, sahneyi birlikte yaşadım. Özellikle uçaklarla, direnişlerle ve 1974 çıkarma sahnelerini yaşayarak yazdım.

- Kitap kaç sayfa?

400 sayfa kadar. Resimler ve bazı çatışmaların kolayca anlaşılması için basit krokiler de var. Eşim, onca işinin arasında bilgisayar çıkışını üç günde okudu. Su gibi okunsun diye elimden geleni yaptım. Bazı bölümleri birkaç kez yazdım. İçim rahat edene kadar uğraştım. Kitabı herkesle birlikte gençlerimizin de büyük bir ilgi ile okuyacaklarına, 40 yıllık öğretmenlik sezgisi ile inanıyorum. İlgi duyacakları yüzlerce olay, pek çok ayrıntı, unutamayacakları kişilikler var. Özellikle Kıbrıslı Türk gençlerin okumalarını da candan diliyorum. Tarihlerini bilmeyen milletler kuru kalabalık olur. Kimi güçler de kuru kalabalıkları sürü gibi güderler.

Bu arada Çanakkale ile ilgili bir film çalışmanız varmış.

Bunlar biri ötekini mayalar, biri ötekini harekete geçirir büyük olaylar. Filmi 18 Ekimde izleyebileceğiz.

Ağabeyim öldü sandım

- Denktaş’la tanıştınız mı?
Tabii. Denktaş, Birleşmiş Milletler’de çok etkili bir konuşma yaparak Kıbrıs sorununun nedenlerini, sorumlularını açıklamıştı. Birçok kötülüğün yapımcısı olan Makarios bu konuşmaya kızdı ve Denktaş’ı birkaç yıl Kıbrıs’a almadı. Böyle bir yetkisi var mıydı? Hayır! Ama Makarios böyle bir yöneticiydi. Kıbrıs’ın başına çöreklenmişti. Kana doymuyordu. Denktaş ara sıra Radyo Müdürü Yılmaz Hiçyılmaz’ı ziyarete gelirdi. Yılmaz bir süre Lefkoşa’da Basın Ataşe Yardımcısı olarak bulunmuştu. O zamandan tanışıyorlar. Bazı ziyaretler sırasında ben de bulundum. Birçok sorunu birinci elden dinledim. Denktaş Art Tv’de konuşurken masasının üzerinde iki kitap dururdu. Biri büyük Atatürk’ün Nutuk’u, ötekisi Şu Çılgın Türkler. Ölümüne ağabeyim ölmüş gibi yandım. Kıbrıs’ta öncü lider Dr. Fazıl Küçük’tür. Milli lider, devlet kurucu, ilk mücahit ve büyük lider Rauf Denktaş’tır. KKTC başta onun eseridir. 1974’ten önce kişi başına düşen milli gelir 600 dolar kadardır. Şimdi 20 bin dolar kadar.

Hürriyet’in katkısı büyük

- Sizin Kıbrıs’la ilginiz 1964 Ocak’ında Lefkoşa’ya gitmekle mi başladı?
Hayır. Gazetelerin başlıca konusu Kıbrıs olmuştu 1950’lerde. Başta Hürriyet vardı. Öteki gazetelerimiz de bu davayı önemsediler. Kıbrıs’ta Türklere bir haksızlık olsa, Türkiye’de şehirlerde 50 bin ile 300 bin kişinin katıldığı büyük protesto mitingleri yapılıyordu. Bir aşamada on binlerce gencin Kıbrıs’a gitmek için gönüllü yazılmak istediklerini hatırlıyorum. Her genç gibi benim için de Kıbrıs her zaman taze bir yaraydı. Kıbrıs hakkındaki bir çok gazete röportajını kesip saklamıştım. Bazı kitaplar almıştım. 1964’ten sonra bu ilgi daha da arttı. Bir gün yazarım umuduyla bir Kıbrıs kitaplığı oluşturmaya başlamıştım. Yazmaya karar verince bir çok kişiden yardım ve destek geldi.
- Türkiye’nin Kıbrıs’la ilgisi nasıldır?
Türkiye’deki bütün devrim hareketleri Kıbrıs’a yansımıştır. Kıbrıslılar sömürge yönetimlerine boyun eğen bir dini cemaat olmamışlardı. Türkiye’nin açık, yakın ve yoğun ilgisi Rumların çeteleşmeleri, terör olayları üzerine başlar. Tarihi bir gerçeği belirtmek için şunu söylemeliyim. Kıbrıs sorununun milli bir dava olarak benimsenmesinde Hürriyet Gazetesi’nin, Sedat Simavi’nin, Hürriyet çalışanlarının büyük katkısı vardır. Bir çok miting Hürriyet Gazetesi’nin öncülüğü ile gerçekleşir. Hükümetler daha açık bilgi vermeye ve tavır almaya başlarlar. Kıbrıs tarihi yazılırken Hürriyet bir bölüm olarak yer alacaktır.

Gazeteye yasak

(KİTAPTAN) Hürriyet gazetesi bu süre içinde, 43 miting, 10 kapalı yer toplantısı yapıldığını, 790 kişinin konuştuğunu, miting ve toplantılara 2 milyon 690 bin kişinin katıldığını açıkladı. Türkiye gazetelerinin Kıbrıs’a sokulması yasaklanmıştı. Kıbrıslı Türkler haber alamıyorlardı. Ankara radyosu Kıbrıs Saati adıyla özel bir program yapmaya başladı. Kıbrıs’ı ilgilendiren her türlü habere yer verilecekti.

10/14/2011

internet varlığınızı öldükten sonra miras bırakmak için vasiyetname hazırlamanız gerekebilir

Jane Wakefield

Teknoloji muhabiri

"Değerli yeğenime, internette poker ve bingo hesaplarıma erişim hakkını bırakıyorum. Büyük kuzenim de tüm iTunes kredilerimi alsın."
Dijital mirasınızı kime bırakacağınızı düşündünüz mü?
İnanması zor gelebilir ama dijital ortamdaki varlıklarımız her geçen gün artarken bunlara ilişkin bir vasiyet de düzenlememiz gerekebilir.

Avukat Matthew Strain, müşterilerine şimdiden dijital mirasları konusunda tavsiyelerde bulunuyor ve vasiyetnamelere ekler düzenliyor.

Strain, "her geçen gün daha fazla miktarda fotoğraf, müzik ve kitap internet ortamında depolanır oldu. Tümü dijital formatta. Dolayısıyla insanlar öldükten sonra bunlara ne olacağı sorusu da giderek daha fazla önem kazanıyor" diyor.

Zira internetteki kimi dijital fotoğraf ya da videoların, uygulamaların duygusal olduğu kadar parasal değeri bulunduğu da muhakkak.

Dijital mal varlıklarının sorumluluğunu üstlenmeyenlerin öldüklerinde bu varlıkları kaybetme hatta akrabalarına ödenmemiş fatura bırakması dahi mümkün.

iCroak adlı internet sitesinde dijital malvarlıklarının öldükten sonra idare edilmesini isteyenlere özel hizmet veriliyor.

Yılda 10 ila 15 İngiliz sterlini, yani 30 – 45 Türk lirası ya da tek seferlik 150 sterlin yani 430 Türk lirası karşılığı kullanıcılar malvarlıklarını kategorize ederek "koruyucu" ya da "vasi" hesaplar oluşturabiliyor.

Koruyucu, vasi seçilen kişiye özel kullanıcı adı ve şifresi gönderiliyor.

Bu kişi, dijital mirası ancak kendisini bu göreve atayan kişinin ölüm belgesi doğrulandığında görebilecek.

Kuşkusuz kimilerinin ileride kimsenin görmesini istemeyeceği ya da onları utandırabilecek hesapları olabilir, iCroak bunun için de bir seçenek sunuyor ve öldüğünüzde tüm bilgilerinizin silinmesini sağlayabiliyor.

Goldsmiths Üniversitesi'nin yürüttüğü bir araştırmaya göre İngilizler, 2,3 milyar sterlin değerinde müzik, film, uygulama ya da internet üyeliğine sahip.

Aynı araştırma her 10 kişiden birinin şifrelerini vasiyetlerine eklediğini, yani yakınlarının dijital hazinelerine ulaşmasını istediğini gösteriyor.

10/11/2011

amy winehouse'un babası kendisini toparlayabilmek için kızıyla ilgili anılarını kitap haline getirecek

Mitch Winehouse, "Kızım" adını taşıyacak olan kitabın pop dünyasının ünlü ismi Amy Winehouse'un "gerçek öyküsünü" ayrıntılı olarak anlatacağını söylüyor.
Winehouse, "Amy'nin gerçek öyküsünü anlatabilmem ve kendimi yeniden toparlayabilmem için bu kitabı yazmam gerektiğine inanıyorum" dedi.

Alkol ve uyuşturucu bağımlılığıyla uzun süre mücadele eden Amy Winehouse, Temmuz ayında ölmüştü.

Baba Winehouse'un kitabın yayını için anlaşma imzaladığı HarperCollins yayınevi, kitabın "yürekten yazılmış, birçok şeyi açıklayacak anılar" olacağını bildirdi.

Mitch Winehouse kitabın tüm gelirinin Amy adına kurulan vakfa bağışlanacağını ve bu vakıf için olabildiğince fazla para toplanmasını istediğini söyledi. Winehouse, toplanan paraların doğrudan hastalık ya da uyuşturucu bağımlılığı çeken çocuklara aktarılacağını kaydetti.

2012 Yazında piyasaya çıkması beklenen kitabın, Amy Winehouse'un kişisel, özel ve toplum içindeki yaşamından kesitleri bir araya getireceği belirtildi.

Mitch Winehouse, kızı Amy için kurulan vakfı, geçen ay, Amy'nin doğum gününde açmıştı. Amy Winehouse yaşasaydı 28 yaşında olacaktı.

Vakfın kişisel sorunları olan gençlere destek vereceğini belirten Mitch Winehouse, "Tüm çocuklara yardım etmeyi planlıyoruz. Sadece iyileştirme, sadece madde bağımlılığı değil konu. İhtiyaç içindeki tüm çocuklara yardım edilecek." dedi.

7/27/2011

almanyada işlenen namus cinayetinden sonra parçalanan türk ailesinin kitabı yazıldı

Almanya’da göçmenlerin uyumu, namus cinayetleri ve zorla evlendirme konularında hararetli bir tartışmanın başlamasına yol açan Hatun Sürücü cinayeti gerçekte hangi nedenle işlenmişti? Sürücü Ailesi bugün bu olay hakkında ne düşünüyor? Bu sorulara yanıt arayan gazeteciler Matthias Deiss ve Jo Goll, Sürücü ailesinin üyeleri ve arkadaşları ile yaptıkları röportajları ”Namus Cinayeti” (Ehrenmord) adlı kitapta topladı. Yapılan röportajlarla hazırlanan ”Yitirilen Şeref – Sürücü Ailesinin Yanlış Yolu” (Verlorene Ehre- Der Irrweg der Familie Sürücü) adlı belgesel film ise Alman Birinci Televizyon Kanalı ARD’de yayınlanacak.
Hatun Sürücü, görücü usulüyle evlendirildiği eşinden ayrılmış, 5 yaşındaki oğluyla birlikte Berlin’de tek başına yaşıyordu, Alman bir erkek arkadaşı vardı. O tarihte 18 yaşında olan Ayhan Sürücü, verdiği ifadede, bir Alman gibi yaşayan ablasını, yaşam tarzını kabullenemediği için öldürdüğünü söylemişti. Ayhan Sürücü, 13 Nisan 2006 tarihinde dokuz yıl üç ay hapis cezasına çarptırıldı.

Ayhan Sürücü ne hissediyor?

Matthias Deiss ve Jo Goll, üç yıllık bir çalışma sonucunda tamamlanan ”Namus Cinayeti” adlı kitapta ve ”Yitirilen Şeref” adlı filmde, Ayhan Sürücü’nün bu cinayeti neden işlediğini ve aradan yaklaşık altı yıl geçtikten sonra ne hissettiğini anlamaya çalışıyorlar. Deiss, Ayhan Sürücü’nün olaydan dolayı pişmanlık duysa da, büyük bir üzüntü yaşamadığını dile getiriyor: ”Ablası Hatun’dan söz edilince, (Ayhan’ın) gözlerinde soğuk bir ifade beliriyordu. (Ablasının) adını ağzına alamıyordu. Çocukluklarının birlikte nasıl geçtiğini hatırlamıyordu. Birlikte oynamışlar mıydı? Bu tür sorulara yanıt veremiyordu. Fakat bize o dönemde Hatun’un yaşam tarzını kabullenemediğini, reddettiğini anlattı. Bugün ise hayatının en büyük hatasını yaptığına inandığını söylüyor. Buna rağmen ablasının seçtiği hayat tarzına hâlâ saygı duymuyor, bunu kabullenemiyor.”

Cinayeti tek başına mı işledi?

Ayhan Sürücü cinayeti tek başına işlediğini söylese de, o dönemdeki kız arkadaşı Melek A., abileri Mutlu ve Alpaslan Sürücü’nün de cinayete yardım ettiğini öne sürmüştü. Mutlu Sürücü, cinayete yardım ettiğini inkâr etse de, Deiss ve Goll ile İstanbul’daki evinde yaptığı röportajda, ”Hatun, İslamî kurallarla yönetilen bir ülkede olsaydı, cezası taşlanmak olurdu” diyor. Artık Türkiye’de yaşayan Mutlu ve Alpaslan Sürücü hakkında Almanya'da devam dava süreci nedeniyle uluslararası yakalama emri bulunuyor. Ancak hukuki engeller nedeniyle Almanya'ya iade edilmeyen iki kardeş yargı karşısına çıkartılamıyor.

Parçalanan aileler

Jo Goll, Hatun Sürücü’nün ölümünden sonra ailenin parçalandığına dikkati çekiyor: ”Şöyle bir tespit yapılabilir: Aile tamamen parçalanmış durumda. Sözde aile şerefinin kurtaracak bu olayın ardından, belki de aileyi bir arada tutan pek bir şey kalmadı. Erkek kardeşlerin bazıları İstanbul’da yaşıyor, kız kardeşlerin bir bölümü Türkiye’de yaşıyor, ama çoğu birbiriyle konuşmuyor. Ailenin içinde anlaşmazlıklar var.”

Bu olay Sürücü ailesinin yanı sıra, davada tanıklık yapan Melek A.'nın ailesinin parçalanmasına yol açıyor. Melek A., tanık koruma programı kapsamında annesiyle birlkte, artık babasından ve erkek kardeşlerinden uzak, gizli tutulan bir yerde yaşıyor.

Almanya'da nasıl olur?

Matthias Deiss ve Jo Goll, yaptıkları araştırmada Almanya’da yetişen bir gencin, neden kız kardeşini öldürdüğü sorusuna yanıt arıyorlar. Matthias Deiss, bu soruyu şöyle yanıtlıyor: ”Bu ailenin yapısında 70’li yılların başında Anadolu’dan beraberlerinde getirdikleri ve korudukları değerler var. Değişime hoşgörüyle yaklaşmamalarında yaşadıkları çevrenin, mahallenin uyguladığı baskının da etkisi söz konusu. Bunun yanı sıra dikkat çekilmesi gereken bir diğer nokta da, genç bir adam, kendi kendine silah satın almaya ve bunu kullanmaya karar veriyor.”

Jo Goll ise çoğunluk toplumunun yaptığı hatalara dikkati çekiyor: "Örneğin Ayhan, hiçbir Alman çocuğun gitmediği bir okulda okumuş. O dönemde okul müdürü ‘Alman ailelere çocuklarını bu okula göndermelerini tavsiye etmiyorum' dedi. Bu durum, çoğunluk toplumunun nerede hata yaptığını açıkça ortaya koyuyor. Yaklaşık 40 yıl boyunca, böyle şeylerin yaşanmasına izin verdik. Kanımca, artık bununla mücadele edilmesi gerekiyor.” Goll, Almanya'da yetişen göçmen kökenli gençlerin Alman olmasına rağmen, Alman olarak görülmediğini ve bu gençlerin kimlik sorunu yaşadığını dile getiriyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Haber: Jülide Danışman / Berlin

Editör: Hülya Köylü

7/12/2011

almanya kendini yok ediyor kitabının yazarını türkler aç bıraktılar

"Almanya Kendini Yok Ediyor" adlı kitabında, ülkede yaşayan Müslümanları eleştiren Almanya Merkez Bankası'nın eski Yönetim Kurulu Üyesi Thilo Sarrazin, başkent Berlin'de, Türklerin yaşadığı Kreuzberg semtinde yoğun tepki ile karşılandı. Sarrazin'e girdiği Türk restoranında yemek verilmedi.

Alman 2. televizyon kanalı ZDF'de yayınlanacak "Aspekte" programı için yapılan çekimler sırasında, Kreuzberg semtinde kurulan Türk pazarını gezen Sarrazin'e pazarcılar tepki gösterdi ve bazı pazarcılar Sarrazin ile tartıştı.
Burhan adlı pazarcı, tartıştığı Sarrazin'in, söylemlerinden dolayı pazarda işi olmadığını belirterek, Türklerin, Sarrazin'in daha önce söylediği gibi sadece pazarlarda değil, her türlü işte çalıştığını, ayrıca Türklerin ve Arapların, diğer göçmenlerle kıyaslanmaması gerektiğini ifade etti.

Sarrazin ise, tartıştığı kişinin öfkesinin, vatandaşların sorunları olduğu gerçeğini görmesini engellediğini söyledi.

Kendisinin sayı uzmanı olduğunu ve söylemlerinde sadece istatistikleri ortaya koyduğunu ifade eden Sarrazin, söylemlerine sadece Türklerin ve Arapların alındığı izlenimini edindiğini, diğer yabancılardan hiç tepki almadığını kaydetti.

Berlin'deki Türklerin manavlıktan başka bir şey yapmadığı şeklinde daha önce açıklamalarda bulunan Sarrazin'i, pazardaki manavlar ve bazı Alman vatandaşlar da protesto etti.

YEMEK VERMEDİLER

Yemek yemek için daha sonra Hasır adlı Türk restoranına girmek isteyen Sarrazin'e ve ZDF ekibine burada yemek verilmedi.

Sarrazin, burada kendisini protesto eden ve restoranda yemek yemesini istemeyen bir Türk'e de "Aşağılık solcu faşist" şeklinde hakaret etti.

Restoranın müdürü Hikmet Kundakçı, işletme olarak Türkleri temsil ettiklerini belirterek, "Biz bu insanlar ile birlikte yaşıyoruz. Vatandaşların tepkisi var. Tepkimizi ortaya koyduk ve yemek yemesine izin vermedik" dedi.

Kundakçı, kısa bir süre Sarrazin ile sohbet etti ve Türklerin Alman ekonomisine büyük katkı sağladığını söyledi.

ALEVİ DERNEĞİNDEN İÇERİ ALINMADI

Restorandan sonra Berlin Alevi Toplumu'na giden Sarrazin, burada da, aralarında, 18 Eylülde yapılacak Berlin Eyalet Meclisi seçimleri için milletvekili adayı olan bazı Türklerin de bulunduğu vatandaşlar tarafından protesto edildi ve içeriye alınmadı.

Burada bir basın açıklaması okuyan Berlin Alevi Toplumu Başkanı Ahmet Taner, "Aspekte" ekibinin daha önce ziyaret için izin istemiş olduğunu ve buna izin verildiğini, ancak dernek yönetiminin yaptığı bir toplantı sonucunda bu ziyaretin kısa vadeli olarak iptal edilmesine karar verdiklerini belirtti.

Taner, Alevilerin, toplumun ayrışmasına yol açacak tutumda bulunamayacağını ifade ederek, Alevi toplumunun, Berlin'de toplumsal sorumluluk taşıdığının bilincinde olduğunu, ancak barış içinde bir arada yaşamı hedef almayan hiç bir tartışmaya katılmak istemediğini sözlerine ekledi.

Sarrazin ise burada karşılaştığı davranışın demokratik olmadığını ve ön yargılı olduğunu savundu.

AA

6/19/2011

atatürkün sert dille yazdığı sansürlenen 21 sayfalık mektubu ortaya çıktı

Araştırmacı-Yazar Atilla Oral’ın yeni çıkan “Atatürk’ün Sansürlenen Mektubu” adlı kitabında Atatürk’ün 80 yıl önce Türk Tarih Kurumu’na yazdığı ve birkaç satırı hariç tam metni bugüne kadar hiç yayınlanmamış 21 sayfalık mektubun orijinali yer alıyor.


Habertürk'ün haberine göre, Atatürk’ün 80 yıl önce Türk Tarih Kurumu’na yazdığı ve birkaç satırı hariç tam metni bugüne kadar hiç yayınlanmayan mektubu bulundu! Araştırmacı-Yazar Atilla Oral’ın “Atatürk’ün Sansürlenen Mektubu’’ adlı kitabında bu şaşırtıcı gerçeğin detayları ve Atatürk’ün sert bir dille kaleme aldığı 16-17 Ağustos 1931 tarihli 21 sayfalık mektubun tam metni ilk kez yayınlandı. Oral, Atatürk’ün Yalova’dan yazdığı mektubun 80 yıl boyunca gizlendiğini, bazı bölümlerinin tahrif edildiğini söyledi:
sansürlenen 21 sayfalık mektubu ortaya çıktı
atatürkün sert dille yazdığı


“Mektubun sadece birkaç satırı Türk Tarih Kurumu’nca yayınlandı. O satırlar arasında Atatürk’ün ünlü, ‘Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir! Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır. Siz buna razı mısınız?’ cümlesi de yer alıyor. ‘Siz buna razı mısınız?’ cümlesi bile sansürlenip kesildikten sonra Atatürk’ün bu ünlü sözü Türk Tarih Kurumu’nun merkez binasında mermer levhalara kazındı.’’
ATATÜRK ÇOK KIZMIŞ

Oral kitabında mektupla ilgili şu bilgileri veriyor: “(...) Konu ders kitaplarının hazırlanması ile ilgili. Atatürk tarih yazımı için ‘Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’ni görevlendiriyor. Cemiyet, liselerde okutulacak tarih kitaplarının yazımına başlıyor. ‘İslam Tarihi’ ve ‘Türklerin İslam’daki Yeri’ ile ilgili bölümü ise Mısır’daki ünlü El Ezher Camii ve Üniversitesi mezunu Zakir Kadiri hazırlıyor. Atatürk, Arap milliyetçiliğini ön planda tutan bu bölümlere itiraz ediyor, bazı düzeltmelerin yapılmasını istiyor. Ancak düzeltmeler istediği gibi yapılmayınca adeta ateş püskürüyor.”

MEKTUPTA NELER YAZIYORDU?

“Muhammed’in halifesi unvanını taşımak maskaralığında bulunanlar (...) Bir hırka ve bir hurma hikâyesi artık bir insanlık erdemi olarak gösterilmek felsefesi esas tutularak tarih yazılmamalıdır. Bunun gibi Arap ordularının birçok esirlerinden bir köle sınıfı vücuda geldiği bahsedilirken bu kölelerin Türk çocukları olduğu dile getirilerek hangi taraf için ne anlamda bir övünme nedeni arandığını araştırılıp incelenmeden Türk tarihi içine konulmamalıdır. Şüphesiz Türkler çok kahraman evlatlar (...) ilim, sanat ve bilhassa askerlik ve başkumandanlık mevkilerini elde etmişlerdir ve sonuçta Arap imparatorluğu unvanını taşıyan bütün memleketlerde birinci derecede güç ve hâkimiyet sahibi olmuşlardır. En nihayet Muhammed’in halifesi unvanını taşımak maskaralığında bulunanları emir ve iradelerine boyun eğdirmişlerdir.’’

'NOTLARI DÜZELTİRKEN...'

“Teyfik Beyefendi! (Dönemin Türk Tarih Kurumu Başkanı Tevfik Bıyıklıoğlu) Zakir Kadiri’nin ahmakçasına notlarını düzeltirken bu noktalara dikkat buyurunuz. Sonradan uydurma bir eser meydana getirerek ardından pişman olmaktansa hiçbir eser meydana getirememek beceriksizliğini itiraf etmek daha iyidir. İlim alanında şüpheli olmak, Mısır’ın Camii Ezher’i mezunlarına inanmaktan daha iyidir.’’

ÇÖPTEN ÇIKTI

Oral, mektubun bulunuş hikâyesini şöyle anlatıyor:

“Beyoğlu Hazzopulo Pasajı’nda düzenlenen kitap ve fotoğraf müzayedelerinin birinde Türk Tarih Kurumu eski Genel Sekreteri Uluğ İğdemir’e ait çeşitli belgeler satışa çıktı. Bu belgeler içinde Atatürk’ün el yazısı mektup sayfalarının yıllar önce çoğaltılmış eski kopyaları da vardı. Belgeleri satın aldım. Dokümanları müzayedeye getiren sahaf arkadaşım belgelerin çöpten çıktığını söyledi.’’

ZAKİR KADİRİ KİMDİR?

Aslen Türkistanlı olan Zakir Kadiri Ugan 1878 yılında dünyaya geldi. Mısır’daki El Ezher Üniversitesi’nde eğitim gördü. Ders kitapları için hazırladığı İslam tarihi ve Türklerin İslam’daki Yeri konularını, Camii Ezher Medresesi şeyhlerinin kabul ettiği Arap milliyetçiliği düşüncesine göre yazınca Atatürk’ü çileden çıkardı.
mynet

amerikalı ekonomi danışmanının yazdığı kitapta stres olmazsa mutluluk hayal olur

ABD'de yayımlanan yeni bir kitap, stres olmazsa gerçek mutuluğun da hayal olduğunu savunuyor.


Beyaz Saray'ın eski ekonomi danışmanlarından olan yazar Todd Buchholz, bol tatilli ve az stresli bir yaşama özen duyan çağın insanına, asıl nimet ''baskı altında oradan oraya koşturmaktır'' mesajını veriyor.


Gündelik hayatın telaşını ve iş dünyasındaki rekabet ruhunu göklere çıkaran kitabın İngilizce adı, Rush: Why You Need and Love the Rat Race.


Todd Buchholz, ilk başta ''başarının peşinden koşan ve bu esnada ruhunu satan'' insanlarla ilgili bir kitap yazmak için araştırma yapmaya başladığını, ama işin içine girince konuyla ilgili görüşlerinin tamamen değiştiğini söylüyor.

Yazar, çalışma hayatının harala gürelesi içinde koşturmanın insanı hem zihnen hem de bedenen dinç kıldığını, ve stresten zevk almanın çok önemli bir meziyet olduğunu savunuyor.
Tatil hüznü

İş odaklı bu görüş, iş dışında da bir hayatın olduğu vurgusuna dayanan günümüzün toplumsal temayüllerine ters düşüyor.

Buchholz, insanın doğası gereği kendini en çok bir işe konsanstre olmuş halde mutlu hissettiğini, tatile çıkmanın veya emekliye ayrılmanın ise ciddi bir mutsuzluk sebebi olabileceğini savunuyor.

Yazar, günümüzde en çok para kazanılan mesleklerden olan bankacılık ve avukatlık gibi sektörlerde çalışanların kendi tercihleriyle işlerine en çok zaman ayıran kişiler olduğunu ve motivasyonlarının arka planında hayatlarına çalışarak değer katmaktan aldıkları zevkin yattığını belirtiyor.
Ortalama çalışma saatleri

Meksika - 9.9 saat
Japonya - 9 saat
Portekiz - 8.8 saat
Kanada - 8.6 saat
Estonya - 8.5 saat
Avusturya - 8.5 saat
Çin - 8.4 saat
Yeni Zelanda - 8.3 saat
ABD - 8.3 saat
Slovenya - 8.25 saat

Kaynak: OECD

Amerikalı yazarın tezine göre Avrupa ülkelerinde en mutlu kişilerin İngiltere'de yaşıyor olması gerek. Zira Avrupa Komisyonu rakamlarına göre 2008-10 yılları arasında haftada ortalama 42 saatle en uzun çalışan millet, İngilizler.

Buchholz'un iş stresini öven argümanı, İngiltere'de eleştirilere hedef oldu.

İşçi Sendikaları Kongesi'nden çalışma saatleri konusunda uzman Paul Sellers, Amerikalı yazarın stres yanlısı görüşlerinin yanlış olduğunu söyleyerek tepki veriyor.

Paul Sellers, küresel mali krizin bankaların ve şirketlerin tahtında oturan işkoliklerden kaynakladığını söyleyerek, çağın iş kültürünün toplumları istikrarsızlaştırdığını savunuyor.
Hangi iş?

Bunun yanısıra, iş stresinin bireysel sağlığa olumsuz etkilerine de dikkat çekiliyor.

Bir araştırmaya göre günde 11 saatten fazla çalışan kişilerin kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riski üçte iki oranında artıyor.

Lancaster Üniversitesi'nden psikoloji profesörü Cary Cooper da Buchholz'un çalışma hayatına çok naif baktığını söyleyerek tepki verdi.

Cooper, yaptığı iş üzerinde kontrol sahibi olan üst düzey kişilerin statü ve başarılarından keyif almalarının çok doğal olduğunu; fakat öte yandan, iş güvencesi olmadan uzun saatler boyunca, başında mütecaviz bir patronla çalışmak zorunda kalan bir tezgahtar için aynı şeyi söylemenin daha zor olduğunu vurguluyor.
bbc türkçe

6/09/2011

elli türkün başarılarının anlatıldığı almanyanın ortasında adlı kitap yayınlandı

Bu yıl Türkiye ile Almanya arasında İşgücü Göçü Anlaşması’nın imzalanmasının 50'nci yıldönümü. Türklerin Almanya’ya yarım asır önce göç etmesine rağmen, uyum tartışmaları ülkenin gündeminden düşmüyor. Başarılı Türk kökenlilerin hikâyeleri ön plana çıkmıyor. Yeşiller partisi Eş Başkanı Cem Özdemir ile Hrıstiyan Demokrat Birlik partili Stuttgart Belediye Başkanı Wolfgang Schuster’in derlediği ”Almanya’nın Ortasında-Alman-Türk Başarı Hikâyeleri” adlı kitap, Türklerin Almanya’da kaydettiği ilerlemeye dikkat çekmeyi hedefliyor.

Türklerin Almanya'ya katkısı

Berlin'de salı günü kamuoyuna tanıtılan kitap, siyasetten sanata kadar farklı alanlarda faaliyet gösteren 50 Türk kökenli, Almanya’ya nasıl geldiklerini, çektikleri zorlukları ve bugün ulaştıkları noktayı anlatıyor. Yazarların kendilerinin ya da ailelerinin Almanya’daki hikâyeleri 60’lı yıllarda başlıyor. Hrıstiyan Demokrat Birlik partili Stuttgart Belediye Başkanı Wolfgang Schuster, 60’lı yıllarda Almanya’ya gelen, günümüzde sayıları 2,5 milyona ulaşan Türk kökenlinin, ülkenin refahına önemli katkı sağladığını söylüyor. "Aslında Türklerin bizim refahımıza sağladığı katkı hakkında pek düşünülmedi. Bizim yapmak istemediğimiz ağır işler, Türklere verildi. Biz buna ne zaman teşekkür ettik? Bunun refahımız açısından önemli bir hizmet olduğunu ne zaman kabul ettik? Kanımca 50 yıl sonra, artık bu hizmetlerin kabul görmesi ve buna teşekkür edilmesi önem taşıyor."

Yeşiller partisi Eş Başkanı Cem Özdemir Yeşiller partisi Eş Başkanı Cem Özdemir Türklerin olumsuz imajı

Türkiye’den Almanya’ya göçün 50'nci yıldönümü dolayısıyla yayımlanan ”Almanya’nın Ortasında – Alman-Türk Başarı Hikâyeleri” adını taşıyan kitap, Türklerin Almanya’ya yaptığı katkıya işaret ediyor. Hrıstiyan Demokrat Schuster ile birlikte kitabı derleyen Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem Özdemir, Almanya’da göçmenlerin başarısının yeterince ön plana çıkartılmadığını belirtiyor. Bu kitapla, başarı hikâyelerine dikkat çekmek istediklerini söyleyen Özdemir, Almanya’da hâlâ Türklere yönelik olumsuz bir imajın olduğunu ifade ediyor. Özdemir’e göre bu olumsuz imaj, Almanya’nın Türkiye’ye bakışını da olumsuz yönde etkiliyor. Özdemir, ”Almanya’dan Türkiye üzerine yorum yapıldığı zaman on sene önceki Türkiye genellikle gündemde oluyor. Bugünkü değişen Türkiye biraz gündem dışında kalıyor. Özellikle ekonominin büyümesi, Türkiye’de bir çok tabunun yıkılması. Bunlar ne yazık ki pek gündeme gelmiyor. Tabii ki burada yaşayan Türklerin de bunda katkısı var. Onlar da kısmen işte 60’lı yıllarda Türkiye’den geldikleri köy havasında bazen yaşıyorlar. ‘Türkiye’nin değiştiğinin her zaman iyi bir tercümanı olabiliyor muyuz?’ sorusuna ‘evet, olabiliyoruz’ cevabını vermekte güçlük çekiyoruz” diyor.
Hrıstiyan Demokrat Birlik partili Stuttgart Belediye Başkanı Wolfgang SchusterHrıstiyan Demokrat Birlik partili Stuttgart Belediye Başkanı Wolfgang SchusterKitabın ilk yazısı Türkçe rap söyleyen ilk kadın şarkıcılardan biri olan Aziza A.’ya ait. Berlin doğumlu Aziza A. yazısında ailesinin Almanya’ya nasıl geldiğini, müziğe nasıl başladığını anlatırken, Almanya’nın göçmenleri nasıl gördüğüne de değiniyor. Aziza A., Almanya’nın artık bir göç ülkesi olduğunu kabul etmesine rağmen, Türklere hâlâ basmakalıp düşüncelerle yaklaşılmasından rahatsızlık duyuyor. Almanya'da göç ve uyum konularındaki ilerlemenin çok yavaş olduğunu söyleyen Aziza A., "Almanya'da Türk olmanın hâlâ acı bir tat verdiğini" söylüyor. Son zamanlarda Türklere bakışın olumlu yönde değiştiğini kaydeden Aziza A. "artık yani bir yere gelmişiz, o yerden devam edelim. Sürekli geriye adım atmayalım. Bu yoruyor insanı” diyor.

Almanya artık Türklerin vatanı

Aziza A., kitabın çoğu yazarı gibi, Almanya’nın, Berlin’in artık vatanı olduğunu vurguluyor. Yeşiller partisi Eş Başkanı Özdemir de, Almanya’nın artık burada yaşayan Türklerin vatanı olduğuna dikkat çekiyor. Kullanılan kavramların değiştirilmesi gerektiğini belirten Özdemir şunları söylüyor: "Gurbet edebiyatını biraz bırakmalıyız, yani biz burda gurbette değiliz. Burası artık yaşadığımız ülke. Çocuklarımız bu ülkede dünyaya geliyor. Burada çocuklarımız okula gidiyor, başarılı oluyor, iş adamı oluyor, sanatçı oluyor, başka şey oluyor, siyasetçi oluyor. Dolayısıyla bir şekilde burası da bizim memleketimiz.”



© Deutsche Welle Türkçe

Haber: Jülide Danışman

Editör: Beklan Kulaksızoğlu

5/17/2011

giriş tünellerinin türkiyede olduğu iddia edilen efsane ülke agarta

Agarta, Tibet ve Orta Asya geleneklerinde sözü edilen, Asya’daki sıradağların içinde bulunduğu ileri sürülen efsanevi bir yeraltı organizasyonuna verilen addır. Agartaya ait olduğu ileri sürülen tüneller Türkiye'de (Nevşehir yöresinde 40 civarı), Amerika'da ve Brezilya'da da bulunmaktadır. Ayrıca bunun varlığına inanan insanlar Agartalıların bizden çok daha üstün bir teknolojisi olduğunu iddia ederler ve uçan dairelerin de aslında onların yapımı olduğunu söylerler.Ayrıca Nazi Almanya'sında Hitler bu konu üzerinde araştırmalar yaptırmıştır.

Agarta konusunu kitaplarında en ayrıntılı işleyen üç yazar Saint-Yves d'Alveydre (1842 -1909),Ferdinand Ossendowsky ve René Guénon’dur.Sonraki dönemlerde Agarta konusunu ele almış yazarlardan biri de, konuyu "Des mondes souterrains au roi du monde" adlı kitabında ele almış Serge Hutin'dir.Türk yazarlardan ise Turgut Gürsan ve Ömer Sami Ayçiçek bu konuyla ilgili çok çarpıcı bir kitabı (Agarta ve yeraltı uygarlıkları & Agarta I-II-III-IV - Dabbetülarz) vardır.

Agarta, teozoflara göre Mu ve Atlantis’ten göç eden bilim rahiplerince ya da inisiyelerce kurulmuş, sonradan gizlenme gereği görüp, dağ ve mağara içlerine çekilmiştir. Kimileri Şambala adında Agarta'ya karşıt olarak kurulmuş, gizli bir olumsuz merkezin varlığını ileri sürüyorsa da, Agarta’nın Tibet geleneklerindeki bir diğer adı Şambala’dır.
wikipedia

4/28/2011

teyzem latife kitabından atatürk kızınca ne yapardı sorusunun cevabı

Mustafa Kemal Atatürk kızınca Rumeli şivesiyle bakın hangi sövgüyü kullanıyormuş:
Teyzem Latife' adlı kitabın yazarları Fatih Bayhan ve aynı zamanda Latife Hanım'ın yeğeni olan Mehmet Sadık Öke, Ülke TV'de Ülkede Bu Sabah programına konuk oldular.
Programda Latife Hanım'ın Mustafa Kemal Atatürk'le olan kavgası sonrası kırdığı ayna ve Atatürk'ün sinirlendiğinde kullandığı ifade konuşuldu. Atatürk'ün dönemin Tarım Bakanı'na önerdiği soyadı ise oldukça ilginç.

Teyzem Letife adlı kitabın yazarları, Latife Hanım'ın yeğeni Mehmet Sadık Öke ve yazar Fatih Bayhan Ülke TV'de Ülke'de Bu Sabah programında İlker Uykal ve Merve Kondak'ın sorularını cevapladılar.

Mustafa Kemal ile Latife Hanım'ı boşanmaya götüren kavgayı anlatan yazarlar Atatürk'ün sinirlendiğinde kulandığı ifadeyi de anlattılar.

BAKANA SOYADI ÖNERİSİ: EŞEK

Kitapta günlük yaşama dair ilginç detaylar olduğun söyleyen Fatih Bayhan, M. Kemal'ın özel hayatını, yaşamını kitapta anlattıklarını belirtirler.

Mustafa Kemal Atatürk'ün kızdığında en çok kullandığı ifadenin Rumeli şivesiyle 'eşek oğlu eşek' olduğunu söyleyen Mehmet Sadık Öke, dönemin Tarım Bakanı ile Atatürk arasında geçen bir soyadı hikayesini programda anlattı.

Öke, "Mustafa Kemal Atatürk, Ankara'daki Orman Çiftliği'yle ilgili 'o olmaz, bu yapılmaz' diyen Tarım Bakanı'nın soyadı kanunundan sonra Atatürk'ten soyadı istemesi üzerine 'Senin soyadın eşek olsun. Sen Tarım Bakanısın toprağı eş, ek' demiş. Tabi soyadı böyle olmamış" diyerek Atatürk'ün mizah kabiliyetinin yüksek olduğunu belirtti.

KIRIK AYNANIN HİKAYESİ

Programa kırık bir ayna getiren M. Sadık Öke yaşananları şöyle anlattı, "Bu ayna kavga ettikleri gece, Latife teyzem çok üzülüyor ve salonu terk ediyor. Odasında sinirle duvara fırlatıyor ve kırılıyor. O gece ilişkinin de sonu oldu, kitapta detaylı olarak anlattık bu konuyu. Teyzem çok kızıyor, M. Kemal'in söylediği söze. Kendi eline yelpazeyle vuruyor ve eli kesiliyor. M. Kemal çok kızıyor, vurmak niyetinde olmasa da elini kaldırıyor. Latife teyzem de elini kaldırıyor ve yanağına çarpıyor. Kan M. Kemal'in yanağını bulaşıyor. Bu olayın ardından Latife Hanım yukarıya çıkıyor. Sinirinden aynasını kırıyor."

O gece kırılan aynayı da programa getiren Mehmet Sadık Öke, aynanın kırılmasıyla ABD Büyükelçisi'nin kripto geçerek Türkiye'de bir kriz yaşandığını ülkesine bildirdiğini de açıkladı.

HABER7'NİN KONUĞU OLDU

Mehmet Sadık Öke program sonrası Haber7 Genel Yayın Yönetmeni Yaşar İliksiz'in konuğu oldu.

Haber 7'de kitabı hakkında bilgi veren Öke, kırık aynanın hikayesini anlattı ve 'Teyzem Latife' kitabını imzaladı.
mynet

4/04/2011

galilee denizine bakan bir mağarada 70 adet antik kitap bulundu

2000 yıla yakın zamandır bir mağarada duran 70 antik kitap günışığına çıktı. Hz. İsa'ya ait en eski resim bu kitaplardan birinin kapağında olabilir.
Yakın zaman önce, Galilee Denizi'ne bakan bir mağarada 70 kitaplık istif bulundu.

Antik kitapların kapaklarından birinde Hz. İsa'ya ait olduğu iddia edilen ve peygamberin yaşadığı dönemde onu tanıyan biri tarafından yapıldığı düşünülen bir portre bulunuyor.

Kredi kartından biraz daha küçük olan kitapçık dört tarafından da mühürlenmiş ve hem ön hem arka kapağında üç boyutlu bir insan kafası var. Figürlerin biri sakallı diğerinde ise sakal yok.

Resimlerin altında eski İbranice metinler yazıyor, ancak bunlar henüz tamamen deşifre edilemedi. Tercüme edilen kitapçıklardan biri "İsrail'in kurtarıcısı" adını taşıyor.

Kitapların kendisine miras kaldığını öne süren mağaranın sahibi, kitapçıkları satmayı reddettiği için sadece 2 kitapçık test için İngiltere ve İsviçre'ye gönderildi. Yapılan araştırma, Ürdün'ün Saham bölgesinde bulunan kalıntıların orijinal olduğunu ortaya çıkardı.
trt türk

3/27/2011

orhan pamuk 30 bin kürt 1 milyon ermeni öldürdük sözüne tazminat ödeyecek

Şişli 3’üncü Asliye Hukuk Mahkemesi, İstanbul Şehit Anaları Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Genel Başkanı Pakize Alp Akbaba ve Ergenekon davasının tutuklu sanığı avukat Kemal Kerinçsiz’in de aralarında bulunduğu 6 kişinin, Nobel Edebiyat ödüllü yazar Orhan Pamuk hakkında açtığı manevi tazminat davasını karara bağladı.

Mahkeme, davacıların her biri için 1000 TL olmak üzere toplam 6 bin TL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalı Orhan Pamuk’tan alınmasına karar verdi. 6 kişi, Orhan Pamuk’un, İsviçre’de yayımlanan Das Magazin isimli dergiye verdiği röportajdaki “30 bin Kürt’ü ve 1 milyon Ermeni’yi öldürdük. Türkiye’de hiç kimse bunu dile getirmeye cesaret edemiyor. Ben ediyorum” sözleri için toplam 36 bin TL’lik tazminat davası açmıştı. Şişli 3’üncü Asliye Hukuk Mahkemesi, 2006’da açılan manevi tazminat davasını, aktif dava ehliyetlerinin bulunmadığı gerekçesiyle reddetmişti. Yargıtay 4’üncü Hukuk Dairesi, 11 Aralık 2007’de kararı, davacılar lehine esastan bozmuş ve “Davacıların dava açma ehliyetinin varlığının kabulüne” karar vermişti. Yargıtay’ın bozma kararının ardından davayı yeniden görüşen Şişli 3’üncü Asliye Hukuk Mahkemesi, önceki kararında direnerek, davanın reddine hükmetti.
Bu karar üzerine dosya, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na gönderildi. Kurul, 13 Mayıs 2009’da Pamuk aleyhine açılan tazminat davasını reddeden yerel mahkeme kararını, Yargıtay 4’üncü Hukuk Dairesi’nin bozma gerekçeleri doğrultusunda bozdu. Orhan Pamuk’un karar düzeltme talebi de reddedildi. Bunun üzerine davayı kısmen kabul eden ve yeniden yargılama yapan Şişli 3’üncü Asliye Hukuk Mahkemesi, Pamuk’u toplam 6 bin TL manevi tazminata mahkûm etti.
hürriyet gündem

3/26/2011

basımı yapılmamış kitabı yayınlamak için domain satın aldılar

Ahmet Şık’ın yazdığı İmamın Ordusu isimli basılmamış kitabın kopyalarının mahkeme kararıyla silinmesine karar verilirken, önceki gün uluslararası internet alan adı (domain) satışı yapan firmadan kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce www.imaminordusu.com isimli internet sitesi satın alındı.

Aynı saatlerde aynı adla Twitter hesabı açıldı. “Türkiye’de yer yerinden oynayacak”, “Kitabı yayımlamamıza çok az zaman kaldı”, “11 Nisan 2011’i bekleyin” yazılarının bulunduğu Twitter hesabının yanı sıra internet sitesine de “Gazeteci Ahmet Şık’ın yazdığı ancak henüz basılmayan emniyet içindeki cemaat ilişkilerini konu alan İmam’ın Ordusu adlı kitabın her yerde aranan taslağına ulaştık ve çok yakında sayfamızda yayınlayacağız” diye yazıldı. Kitabın Facebook hayran sayfası da açıldı. Hesap sahipleri, “Hazırlıyoruz, biraz daha sabır, yurt dışındayız, kopyamız güvende 11.04.2011’i bekleyin!” diye yazdı.

Tescil eden: Cemaat Adres: Pennsylvania

ABD’deki godaddy sitesinden satın alınan www.imaminordusu.com sitesinin bilgi sorgulamasında tescil eden bölümünde “cemaat”, yönetici iletişimi bölümünde “Fethullah Gülen”, adres olarak Gülen’in yaşadığı ABD’nin Pennsylvania Eyaleti yer alıyor. IP’den kiralanan sunucunun Washington’da olduğu anlaşılıyor.
hürriyet gündem

2/28/2011

idam mahkumunun derisinden ciltlenen kitap sergilenmeye başladı


Yıl 1830. Karısını öldürmekten suçlu bulunan George Cudmore, asılarak idam edildi.

İngiliz mahkum, aldığı ceza gereği cesedinin Exeter Hastanesi'nin kadavra odasında son bulacağını biliyordu.

Fakat bilmediği bir şey vardı. George Cudmore'un derisi, işlemlerden geçirildikten sonra, 1852 yılında bir kitap kapağına dönüştürüldü.

Meşhur şair John Milton'un toplu eserlerini içeren şiir kitabı, insan derisinden yapılmış cildiyle, şu an nadide bir tarih eseri.

Exeter Kütüphanesi'nde tutulan kitabın ilk kez bir sergi odasında kamuya gösterileceğinin açıklanması, İngiliz tarihçiler arasında heyecanla karşılandı.

Şiir kitabının önündeki notta, kapağın kimin derisinden geldiği ve niçin idam edildiği açıkça yazıyor.

Sokaklarda sıçan avcısı olarak çalışan George Cudmore, karısı Grace'i zehirleyerek öldürmekten suçlu bulunmuştu.

1830'daki idamdan John Milton'ın şiir kitabının basıldığı 1852 yılına değin idam edilen mahkumun derisinin nerede kimin tarafından saklandığı ise bir muamma.

Fakat tarihçiler, kitap ciltleri için insan derisinin kullanılmasının pek sık rastlanılmamakla birlikte, hiç görülmemiş birşey olmadığını söylüyorlar.

Exeter Kütüphanesi yetkilisi Tony Rouse, 18'inci ve 19'uncu yüzyılllarda insan derisinden kitap kapağı tasarlandığı vakaların bilindiğini belirtiyor.

Özellikle tıp kitaplarında moda olan insan derisi, kesilmiş vücut parçalarından ya da sahipsiz cesetlerden elde ediliyordu.

Bazen, George Cudmore'un başına geldiği gibi, idam mahkumlarının derisinin kullanıldığı da olmuş.

Tony Rouse, ''Düşünmesi bile insanın ruhunu karartıyor ama bu kitapları elinize aldığınızda insan derisi olduğunu hiç düşünmezsiniz, normal bir deri gibi duruyor.'' dedi.

bbc türkçe yaşam

11/21/2010

internet alışverişinde yeni dönem başlıyor denemesi bedava

Sanal alışverişte elektronik cihazların ardından kitap, giyim ve ev ürünlerinin satışları da artış gösteriyor.

yeni dönem başlıyor

İnternet alışverişlerinde ‘bariyerler’in kalktığını ancak giyimde ‘dokunma’ ihtiyacından dolayı bunun devam ettiğini söyleyen Hepsiburada.com Genel Müdürü Aytuğ İğneli, “Bu ihtiyacı karşılamak için ‘denemesi bedava’ uygulamasını başlattık” dedi.

SANAL alışveriş sektöründe en fazla ilgiyi elektronik ve elektrikli ürünler görüyor. Online alışveriş içerisindeki payı yüzde 25’lere ulaşan bu ürünlerin ardından son dönemde giyim, kitap ve ev ürünleri alışverişlerdeki payını artırmaya başladı.

İnternet üzerinden yapılan alışverişlerde ‘bariyerlerin’ ortadan kalktığını ancak tekstil ürünlerinde devam ettiğini belirten Hepsiburada.com Genel Müdürü Aytuğ İğneli, “Herkes yoğun süreçler geçiriyor ve zaman kazandırmasından dolayı internet üzerinden giyim alışverişi de hız kazandı. Tekstil ürünlerinde dokunma ihtiyacı nedeniyle ‘bariyerler’ var. Ayrıca yaptığımız araştırmalarda giyim, ayakkabı ve diğer tekstil ürünlerinde dokunma ve deneme ihtiyacının çok belirgin olduğunu gördük. Biz de bu ihtiyacı karşılamak için ‘denemesi bedava’ uygulamasını başlattık” dedi.

Ayakkabı geri geliyor


Artan internet kullanımı, online alışveriş şirketlerinin bu platformdaki güveni artıracak uygulamaları, tüketicileri bilinçlendirme çalışmaları ve değişen alışveriş alışkanlıklarının online alışverişin artışında önemli bir yere sahip olduğunu belirten Aytuğ İğneli, şunları söyledi: “Giyim alışverişlerinde özellikle kadınlar ürünü denemek, dokunmak istiyor.

denemsi bedava

Bu nedenle giyimdeki bariyerler devam ediyor. Bu sorunu aşmak için ‘denemesi bedeva’ uygulamasına başladık. Artık ürünü evinin koltuğunda deneme olanağı var. Üstüne olmayanı ücretsiz olarak geri gönderiyor. Denemesi bedava kampanyasıyla ilgili olarak ürün iadelerinde önemli bir değişiklikle de karşılaşmadık. Yalnızca ayakkabıların iade oranlarında 1 puanlık artış oldu.”

Online müşteri desteği

Müşterinin çok kolay ulaştığı bi firma olmayı hedeflediklerini ifade eden Aytuğ İğneli, şöyle konuştu: “Bunun için yıllık 600 bin lira tutarında call center yatırımı yaptık. Müşterilerin sorularına çok hızlı cevap verebilmek için 18 saat çalışıyor. Bizim burada gelmek istediğimiz nokta, hepsiburada.com üzerinden müşteri temsilcileriyle online-chat yapılabilmesi. Alışveriş sırasında hemen sorular cevaplanabilecek. Bunun için bir proje başlattık. Uzman kadro oluşturup online chati 2011 yılının ilk aylarında uygulamaya sokmayı planlıyoruz. Bunun yurtdışında bir kaç örneği var ancak Türkiye’de bu uygulama bir ilk özelliği taşıyacak.”

2011’de sıçrama olacak

BKM verilerine göre sanal POS hareketlerinin ağustos sonu itibariyle 8.36 milyar liraya ulaştığını hatırlatan İğneli, “Bu rakamın içinde turizm, bilet, kontör gibi sanal poslarla yapılan tüm ticari işlemler yer alıyor. BKM verileri 2010 yılının ilk 6 ayında kredi kartlarıyla yapılan her 100 liralık harcamanın yaklaşık 7 lirasının internetteki sanal mağazalarda gerçekleştiğini gösteriyor. Sanal ticaret Türkiye’de hızla büyüyor. İnternette gerçekleşen işlem adetleri 2005 yılından 2010 yılına yüzde 230 oranında artarak 16.9 milyondan 56 milyona ulaştı. 2006-2007 yılları arasında gerçekleşen büyük ivmelenmenin önümüzdeki 2011-2012 yılları içinde de gerçekleşmesini bekliyoruz.”

17 milyon ürün teslim etti, 594 bin yorum aldı

Hepsiburada bugüne kadar 17 milyona yakın ürün teslimatı gerçekleştirdi.

ürün teslimatı gerçekleştirdi.

Aylık 11 milyon ziyaret alan Hepsiburada.com’un, 5.5 milyon tekil ziyaretçi ve 2.5 milyonu aşkın kayıtlı üyesi bulunuyor.

Günde ortalama 20 binin üzerinde ürün siparişi alınıyor.

2009 yılında bir önceki yıla göre sipariş sayısı yüzde 50 büyüyen Hepsiburada.cum’un cirosu yüzde 36, ürün sayısı ise yüzde 30 olarak gerçekleşti.

Hepsiburada.com 36 farklı kategori 350 binin üzerinde farklı ürün sayısı ile hizmet veriyor.

Sitede 594 bin ürün yorumu bulunuyor.

Doğudan spor ve bebek ürünlerine ilgi var

ALIŞVERİŞ alışkanlıklarını bölgelere göre de değerlendiren Aytuğ İğneli, “Birçok bölgede en çok bilgisayar ürünü satılırken Doğu Anadolu’da ilk sırayı oto aksesuarları alıyor. Tüm bölgeler içinde spor ürünlerinin satış payının en yüksek olduğu bölge, Güney Doğu Anadolu bölgesi oluyor. Bunun dışında Türkiye genelinde tercih edilen kategoriler dışında sağlık-güzellik, spor ve anne bebek ürünleri bu bölgeden verilen sipariş adedi olarak öne çıkıyor” dedi.

Kadın kitap erkekler oto aksesuvarı alıyor

ALIŞVERİŞ alışkanlıklarında kadın-erkek farklılığını anlatan Aytuğ İğneli, “Kadınlar daha çok kitap, spor ve sağlık-güzellik ürünü alırken erkekler tercihini oto aksesuar, hırdavat & bahçe ürünlerinden yana yapıyor. Bunun yanı sıra kadınlar erkeklerden daha fazla spor ve petshop ürünü satın alıyor. Kadın ve erkek üyelerin alışveriş eğilimleri bilgisayar, telefon, fotoğraf kamera ve ev elektroniği ürünleri satın alımında benzerlik gösteriyor. Kadın tüketiciler İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerin hemen ardından Bursa, Antalya, Kocaeli, Muğla, Balıkesir, Tekirdağ, Manisa’da ağırlık gösteriyor” diye konuştu. hürriyet ekonomi