Dünya

Dünya
avrupa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
avrupa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3/08/2017

Avrupa'da Hayvanat Bahçesinde Boynuzu için Gergedan Vurdular

Fransa'da Hayvanat Bahçesin de Gergedan 60 Bin dolar fiyat biçilen boynuzu için öldürüldü Hayvanat Bahçesindeki diğer iki Gergedan ise sağ kurtuldu

Gergedan Vurdular
BBC Türkçe'de yayınlanan habere göre Avrupa^'da ilk kez böyle bir olay yaşandı Bakıcıları, dört yaşındaki beyaz gergedan Vince'i, Thoiry Hayvanat Bahçesi'ndeki bölümünde buldu.

Polis, gergedanın boynuzlarından birinin kesildiğini söyledi.

Afrika gergedanlarının boynuzları karaborsada çok yüksek fiyatlara satılıyor ve doğal yaşamda her ay 100 kadar gergedan boynuzu için öldürülüyor.

Ancak kaçak avcıların, Avrupa'daki bir hayvanat bahçesinde yaşayan bir gergedanı ilk kez hedef aldığı sanılıyor.

Vince'in gece hayvanat bahçesine zorla giren avcılar tarafından üç kez başından vurulduğu ifade edildi. Kaçak avcıların daha sonra kilosu 60 bin dolara alıcı bulan boynuzu kesip, kaçtığı aktarıldı.

Hayvanat Bahçesindeki Diğer gergedanlar kurtuldu


Hayvanat bahçesindeki diğer beyaz gergedanlar 37 yaşındaki Gracie ve beş yaşındaki Bruno'nun "katliamdan kurtulduğu" açıklandı.

Gergedan Vurdular

Bruno ve Vince 2015'te Thoiry Hayvanat Bahçesi'nde yaşamaya başlamıştı. Hollanda'daki bir hayvanat bahçesinde dünyaya gelen Vince, 250 gergedanın Avrupa'ya gönderildiği üreme programı kapsamındaydı.

19'uncu yüzyılın sonlarında soyu tükenme tehlikesi yaşayan beyaz gergedanların nüfusu 20 bine yaklaştı.

Ancak gergedan boynuzunun afrodizyak etkileri olduğuna inanılan Vietnam gibi ülkelerden gelen talep nedeniyle, kaçak avcılıkta büyük artış yaşandı. KAYNAK: BBC Türkçe

4/03/2013

Dünya tersine mi dönüyor? Avrupalılar Türkiye'ye göç ediyor

“Bir İngilizce öğretmeni olarak Avrupa’da birçok yerde görev yapabilirdim ama ben Türkiye’yi tercih ettim”.

Bu sözler İstanbul’da bir dil kursunda görev yapan Yvonne Godfrey’e ait. 

Godfrey son zamanlarda Avrupa’dan Türkiye’ye ve de özellikle İstanbul’a çalışmaya gelen Avrupalılardan sadece bir tanesi. İstanbul’un Galata ve Cihangir gibi semtlerinde artık Avrupalı göçmenlerin varlığı kanıksanmış durumda. İstanbul’un kozmopolitliğine katkı sunan yaşam biçimleri ile Avrupalılar İstanbul’da iyice görünür hale geldi.

Avrupalılar için İstanbul her zaman çekici olmuştu. Ancak son yıllarda ekonomik olarak kıtada yaşananlar Avrupalı profesyonelleri yeni çalışma alanları arayışına itince İstanbul ve Türkiye daha da öne çıktı. Fransız 'Equance' şirketinin araştırmasına göre, Türkiye’de yaşamayı tercih eden Avrupalıların sayısında yüzde 11’lik bir artış söz konusu. Araştırmanın detayları, Avrupalıların bu tercihinde ekonomik nedenlerin ağır bastığını ortaya koyuyor.

Neden Türkiye'yi tercih ediyorlar?

Bununla birlikte Türkiye'nin genç bir nüfusa sahip dinamik bir toplum olması da yabancıları Türkiye’ye çeken unsurlar arasında yer alıyor. Türkiye’ye öğrenci değişim programları ile gelen genç Avrupalılar arasında Türkiye’de yaşamayı tercih edenler bulunuyor. İstanbul’da Fransızca dersleri veren Sophieu da İstanbul’a yerleşenlerden. Sophieu, iletişim alanında eğitim alsa da İstanbul’da Fransızca dersleri vererek hayatını kazanabiliyor.

İstanbul, Avrupa’dan gelen göçmenler için dinamik bir kent görüntüsü ile dikkat çekici olabiliyor. Yvonne Godfrey, kırsal Fransa’dan büyük bir şehre gelmek istediğini, bu yüzden de İstanbul’u tercih ettiğini belirtiyor. Godfrey, İstanbul’un diğer Avrupa şehirlerine göre daha kaotik olduğunu ama şehirle ilgili iyi izlenimleri olduğunu söylüyor.

Türkiye’nin Avrupalı göçmenler için çekim noktalarından biri haline gelmesinde Avrupalı şirketlerin Türkiye’de yaptıkları yatırımların da büyük önemi bulunuyor. Bu şirketlerin Türkiye’de yaptıkları yatırımlarının büyümesi ile Avrupa'daki profesyoneller, bu şirketlerin Türkiye’deki ofislerinde daha çok görev alıyor.

Avrupa’ya göç hayali azalıyor

Avrupa'yla ilgili tersine göç eğilimlerini sergileyen bir başka unsur ise Türklerin Avrupa’ya göç hayalinden yavaş yavaş vazgeçmesi. Koç Üniversitesi Göç Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi’nin (MireKoç) Avrupa’daki 10 üniversite ile birlikte gerçekleştirdiği araştırmaya göre, Türkiye’den Avrupa’ya göç etmek isteyenlerin oranının, Türkiye’nin AB’ye üye olması durumunda yüzde 40’lardan, yüzde 10-15 seviyelerine düşmesi öngörülüyor.

MireKoç Direktörü Prof. Dr. Ahmet İçduygu, araştırmayı ve Türklerin Avrupa göç eğilimlerini şöyle yorumluyor:

“Türklerin Avrupa’ya göç etmeyi hayal etmekten vazgeçme eğilimi göstermesinde Avrupa imajının önemli bir rolü var. Ekonomik olarak Avrupa ve Türkiye’de yaşananlar bu eğilimin temel nedenleri arasında yer alıyor. Eğitimli Türklerin de Avrupa’ya göç planları azalıyor. Biz bu araştırmayı Türkiye, Ukrayna, Fas ve Senegal’de yaptık. Bu dört ülke içerisinde Türkiye Avrupa’ya göç eğilimi en düşük ülke oldu. Türkiye’de yurt dışına göç etme hayali olanların oranı yüzde 50, bunların yüzde 30’u Avrupa’ya gitmek istiyor. Ancak göç konusunda somut planı olanların sayısı yüzde 15-20’lere kadar geriliyor.”

Deutsche Welle Türkçe

10/13/2011

albert einstein'nin nazi tehlikesini anlattığı mektubu 14.000 dolara satıldı

Albert Einstein'ın 1939 yılında kaleme aldığı ve büyütmekte olan Nazi tehlikesine dikkat çektiği bir mektubu bir açık artırmada on dört bin dolara satıldı.

Nobel ödüllü fizikçi Einstein'in New York'taki arkadaşı iş adamı Hyman Zinn'e yazdığı mektupta Avrupa'da Yahudileri bekleyen büyük Nazi tehdidi Einstein'in ifadeleriyle tasvir edilmiş.
Daktiloyla kaleme alınmış mektupta Einstein şu ifadeleri kullanmış:

"Korkunç bir tehlikeyle karşı karşıya olan mağdur Yahudi kardeşlerimizin kurtuluşlarına ve daha iyi bir geleceğe sahip olmalarına yaptığın önemli katkı, senin için büyük bir tatmin kaynağı olmalıdır."

Mektupta hitap edilen Zinn, bazı Yahudilerin Avrupa'dan kaçışına yardımcı olmuştu.

Los Angeles'taki Nate D Sanders müzayede evinde, açılış fiyatının iki katına alıcı bulan mektubun "çok iyi koşulda" olduğu belirtildi.

Beş bin ile yedi bin dolar arasından satılması beklenen mektubun yeni sahibi yaklaşık on dört bin dolar ödedi.

Albert Einstein, Almanya'da Nazi iktidarının güçlenmesiyle 1933 yılında ülkeyi terk etmişti.

Mektubun yazıldığı 1939 yılında Einstein, ABD'de Princeton Üniversitesi'nde görev yapmaktaydı.

9/09/2011

fransa'da nesli tükenmek üzere olan kurtların nüfusu artınca tekrar avlamaya başladılar

Kurtlar, nüfuslarının en yüksek olduğu Orta Çağ'da Avrupa'nın en çok korkulan hayvanları arasındaydı.

Hatta binlerce kişinin ölümünden sorumlu oldukları dahi söylenirdi.
Ancak yıllar içinde avlana avlana nesilleri tükenme tehdidi altına girdi.

Bugünse kurtların nüfusu, avlanma yasağıyla birlikte yeniden tırmanmaya başlamış durumda.

Ama Fransa'nın güneyinde kurtların sık sık kuzulara saldırmasıyla, yasak yeniden gündeme geldi.

İşte Fransız Alpleri'nin eteklerinde yeniden hükmetmeye başlayan kurtlar ve peşlerindeki avcıların öyküsü..

7/31/2011

seyahat ettiği otobüste fısıltılı kuran okuyunca alman emniyeti alarma geçti

Norveç’te iki hafta önce yaşanan bombalı ve silahlı saldırıların failinin Norveçli bir aşırı sağcı olduğu ortaya çıkmadan önce herkesin radikal İslamcı örgütleri suçlaması, Avrupa’da Müslümanlara karşı gelişen ön yargının boyutunu ortaya koymuştu.
Dün de Danimarka’dan Fransa’ya gitmekte olan bir otobüste bir kişinin fısıltıyla Kur’an okuması “bomba paniği”ne yol açtı.

AAP haber ajansının haberine göre Kopenhag-Paris otobüsünde geçen olayda, yolculardan bir kadın yanındaki adamın fısıltıyla Arapça dualar ettiğini fark etti.

Kadının bu kişinin bir bombacı olabileceğinden şüphelenip bunu çevresindekilerle paylaşması üzerine otobüs şoförü gece yarısı 45 kişiyi taşıyan aracı Almanya’nın Aşağı Saksonya eyaletinin Rotenburg şehri civarlarında yolun kenarına çekip polis çağırdı.

Güvenlik güçleri, 20 kişilik bir inceleme ekibi, özel kuvvetler ve bomba uzmanı köpeklerle otobüsün durduğu yere geldi.

Yapılan incelemelerde ne araçta ne de dua eden kişinin üzerinde herhangi bir patlayıcıya ya da silaha rastlanmadı.

Polis sözcüsü Detlev Kaldinski, “Kadın yanındaki yolcunun Kur’an’dan sureler okuduğunu duymuş ve bunu bir tehdit olarak algılamış” dedi.

Kaldinski kadının kendilerine adamın dua ederken sık sık “Usame” kelimesini kullandığını söylediğini belirtti.

Yakınlardaki bir dinlenme tesisinde sorgulanan Tunuslu adam ise ifadesinde “lakabının Usame olduğunu ve zaman zaman kendisinden üçüncü şahıs olarak bahsettiğini” anlattı.

Bu arada otobüsün durduğu Almanya’nın ana arterlerinden biri olan karayolu 2, adamın sorgulandığı dinlenme tesisi ise 3 saatliğine trafiğe kapatıldı.

7/26/2011

avrupada yine ırkçılık hortladı norveçli zanlı tek başına değilmiş kendisine bağlı iki hücre olduğunu açıkladı

Osman İkiz

Oslo

Behring

Norveç’te savaşlar dışında tarihin en kanlı siyasi katliamlarından birinin üzerinden henüz birkaç gün geçti.

Kendisini Haçlı Şövalyesi olarak gören Norveçli zanlı polisteki ifadesinde tek başına hareket ettiğini söylemişti.
Gözaltı süresinin uzatılması için çıkarıldığı mahkemede ise bir örgütten söz etti.

Açıklamalardan öğrendiğimize göre bu örgütsel yapının dışında kendisine bağlı iki de hücre olduğunu açıkladı.

Öğrendiklerimiz bu bilgilerle sınırlı. Polis hücreler ve organizasyon konusunda etraflı bilgi edindi mi bilmiyoruz.

Ancak Avrupa’yı Müslümanlardan ve komünistlerden kurtarma amacıyla silahlı ayaklanma başlattığını söyleyen Anders Behring’in açıklamaları, muhtemelen Avrupa’da yepyeni bir siyasi havanın esmesine yol açacak.

Gazetelerin başyazılarında ve etkili köşelerinde ilk günler, acıyı paylaşma, birlik ve beraberlik ruhunu diri tutma perspektifli yazılar yer aldı.

Tabii ki demokrasi ve açık topluma yönelik tehditlere taviz verilemeyeceği görüşü de vurgulandı.
Katliamın manifestosu

İlk şok atlatıldıktan sonra böylesi bir saldırının arkasında fikir babası olarak kimlerin olabileceği, hükümet politikalarının ırkçı hareketlerin işini kolaylaştırıp kolaylaştırmadığı tartışılmaya başlandı.

Gerek Norveç, gerekse İsveç gazetelerinde Anders Behring’in 1516 sayfalık Manifesto adını verdiği uzun metinde kaynaklara dikkat çekiliyor.
Behring

Birçok başlıktan oluşan bu uzun derlemede yer alan yazıların büyük bölümünün zaten çoktandır internette dolaştığına işaret edilerek, Avrupa’yı Müslümanlardan temizleme fikrinin daha birçok kişi tarafında açık açık savunulduğu belirtiliyor.

Bu saptamaların yer aldığı gazetelerde hem Norveç hem İsveç istihbarat servislerinin doksanlı yılların sonundan itibaren aşırı hareketler konusunda hükümetleri uyarıcı raporlar hazırladıkları da hatırlatılarak, toplum için tehdit oluşturabilecekleri yolunda işaret edilen aşırı sağ, aşırı sol ve aşırı İslamcı hareketler içinde sadece aşırı İslamcılar üzerinde durulduğuna dikkat çekiliyor.
Avrupa genelinde ırkçılığın yükselişi

Geçmişle bir tür hesaplaşma niteliği taşıyan yorumlarda hükümet politikaları da gözden geçiriliyor.

Avrupa’da ırkçı hareketlerin giderek güçlenmesinde hükümetlerin yanlış uygulamaların bir rolü oldu mu sorusuna şu yanıtlar veriliyor:

-İsviçre minareyi yasakladı.

-Macaristan’da siyah renkteki kıyafetleriyle paramiliter askerler sokaklarda dolaşıyor.

İsveç’in çok satışlı gazetelerinden Aftonbladet’in başyazısında bu tablodan hareketle "Yakında Avrupa’da bütün parlamentolarda ırkçı partilerin boy göstermesi neredeyse bir zorunluluk olarak görülecek.’’ diyor.

Henüz kimse işaret etmediyse de sağdaki partilerin, bırakalım sol kanattaki partileri zaman zaman sosyal demokratları bile Marksist olarak suçlama çabalarının, ırkçılara hedef gösterme anlamına geleceği belli oldu.

Anders Behring, sosyal demokratları Farnkfurt Ekolü olarak tanımlıyor.

Çok kültürlü toplumu savunan sosyal demokratların Avrupa’yı Müslümanlara teslim ettiklerini öne süren Norveçli bu gelişmeyi durdurmak için Norveç İşçi Partisi Hükümeti’ne yönelik bombalı eylem yaptığını, gençlerin partiye akışını önlemek için de gençlik kampındaki katliamı gerçekleştirdiğini söylüyor.

Anders Behring’in Manifestosunu inceleyen bir psikiyatr, Norveçli’nin ruhsal yapısını sağlıklı bulmadı. Psikiyatr’a göre kısa bir zaman içinde tekrar böyle bir katliam girişimi için ortalıkta hiçbir işaret yok. Tabii Haçlı Şövalyelerinin ne çapta bir örgütlenme içinde oldukları henüz bilinmiyor.

7/25/2011

papa'nın baskıları sonucu ortadan kaldırılmış olan tapınak (templar)şövalyeleri

Tapınak Şövalyeleri (Latince: Pauperes commilitones Christi Templique Solomonici / Süleyman Tapınağı ve İsa'nın Fakir Askerleri), tanınmış Hıristiyan askerî tarikatlarından biridir. Resmî olarak iki yüzyıl boyunca faaliyette bulunmuşlardır.
Katolik Kilisesi tarafından resmî olarak 1129 yılında tanınan tarikat kısa zamanda güçlenmiştir. En güçlü zamanlarında askerî varlıkları 20.000'i bulmuştur, fakat bunların sadece % 10'u tarikata bağlı şövalyelerdir.

Tarikatın ömrü neredeyse haçlı seferleriyle eş olmuştur. Beyaz renkteki eşyaları üzerindeki kırmızı haçlarıyla Tapınak Şövalyeleri zamanlarının en korkulan savaşçılarından olmuşlardır.Tarikatın askerî kanadı savaşlarda ün kazanırken tarikata bağlı diğer gruplar Avrupa genelinde ve Kutsal Topraklar'da geniş ölçekte yapılanmışlardır. Kutsal Topraklar'da ve Avrupa'da birçok mevzi inşa eden tarikat bankacılık ve para transferinin ilkel bir formunu bularak Hristiyan Hacılara büyük kolaylıklar sağlamıştır.

Haçlı Savaşları'nın ardından tarikata büyük borçları olan Fransa Kralı IV. Philippe'in kâfirlik ("Katolik olmayan" anlamında) ve eşcinsellik gibi suçlamalarla, Şövalyeler'in ortadan kaldırılması için Papa V. Clemens'e yaptığı baskıların neticesinde 1312'de Tarikat ortadan kaldırılıp tüm mal varlığına el koyulmuş ve Tapınakçılar cadı avında olduğu gibi yakılarak öldürülmüşlerdir. Son olarak 19 MART 1314'te Jacques de Molay (ok. "jak dö mole") ve beraberindeki Tarikat üyeleri kazığa bağlanarak yakılmak sûretiyle idam edilmişlerdir.

7/08/2011

avrupada ekomomik kriz tırmandıkça intihar oranları yükseliyor

Amerikalı ve İngiliz araştırmacılar, 2007-2009 yılları arasında inceledikleri 10 ülkenin 9'unda toplumların çalışan kesimleri arasında intihar oranlarının arttığını saptadılar.
The Lancet dergisinde yayımlanan araştırma sonuçlarına göre, 65 yaşın altındaki kişiler arasında intihar oranlarındaki artış yüzde 5 ile yüzde 17 arasında değişiyor.
Araştırmacılar, intihar oranlarının düşürülmesi için devletin toplumsal destek programlarına yatırım yapmasının kilit önem taşıdığını kaydetti.
İnsanların işlerini kaybetmesini önleyecek programların ya da yeniden iş bulmalarına destek sağlanmasının, bu kişilere sosyal yardım sağlanmasından daha önemli olduğu belirtildi.
Araştırma ekibi, 10 ülkedeki intihar oranlarını karşılaştıran çalışmasında Dünya Sağlık Örgütü'nün verilerini kullandı.

İncelenen dönemde işsizlik oranı üçte bir artmıştı.
İntharlardaki artış, mali krizin derinliğiyle orantılı

Sadece Avusturya'da intihar oranları az oranda düştü. Bunun da Avusturya'nın diğer ülkelerden daha düşük boyutta mali kriz yaşamasından kaynaklandığı düşünülüyor.

Avrupa'da en ciddi mali kriz yaşayan ülkelerden Yunanistan ve İrlanda'da intihar edenler, yüzde 17 ve yüzde 12 oranlarında artarken; 2007-2008 yıllarında Letonya'daki artış yüzde 17'den fazla oldu.

Araştırmada, güçlü sosyal devlet sistemine sahip olan Finlandiya'da daha önceki yıllarda kıyasla daha düşük artış olduğu ve intihar edenlerin sayısının yüzde 5'in biraz üzerinde arttığı kaydedildi.

İngiltere'deki intiharlardaysa yüzde 10'luk bir artış belirlendi.

Araştırma ekibinde yer alan Dr. David Stuckler, "Tam anlamıyla tersine döndü, durum. Ekonomik krizden önce intihar oranları düşüyordu; ancak daha sonra incelenen Avrupa ülkelerinin hemen hepsinde yükselişe geçti. Bu artışların mali krizle bağlantılı olduğu, hemen hemen kesin." dedi.

Dr. Stuckler, yaşanan ekonomik sorunların kalp ve kanser hastalıklarındaki artış gibi olası sonuçlarının hemen görülemeyeceğini kaydetti.
Antidepresan reçetelerinde artış

Geçtiğimiz günlerde BBC'nin yaptırdığı bir araştırma, mali bunalım sırasında doktorların daha fazla antidepresan ilaç yazdığına işaret ediyordu.

İngiltere'deki aile hekimleri, giderek daha fazla sayıda insanın yaşadıkları mali güçlüklerden yakındığını ve son dört yılda yazılan Prozac ve benzeri ilaç reçetelerinin yüzde 40 arttığını kaydediyorlar.

Akıl Sağlığı Merkezi'nin genel başkan yardımcısı Andy Bell, "İşsizliğin ve işsiz kalma korkusunun akıl sağlığını kötüleştiren en büyük tehlikelerden biri olduğu biliniyor. Bu araştırma, yalnızca işsiz kalan insanların değil, işsiz kalabilecekleri korkusuyla yaşayan insanların akıl sağlığıyla ilgilenmemizin önemli bir kamu sağlığı konusu olduğunu gösteriyor." dedi.

6/25/2011

avrupada cep telefonu kullanıcıları arasında en çok konuşanlar türkler çıktı

Türkiye'de yaklaşık altmış iki milyon mobil abone var. Bunların yirmi iki milyonu 3G kullanıyor.
Bu sayı Türkiye'yi Avrupa'da en çok konuşturan ülke yaptı.
Bilgi Teknolojileri Kurumu (BTK) Başkanı Tayfun Acarer, "Türkiye Avrupa'da şu anda en çok konuşan ülke. Geçen sene 218 dakika ile Avrupa'nın 3'üncü ülkesi idi. İlk 3 ayda 260 dakika ile Avrupa'yı geçtik" diye konuştu.

Abone başına ayda yaklaşık doksan dakika konuştuk.

İlk üç ayda 40,2 milyar kısa mesaj gönderdik.

Cep telefonları ile en çok aranan numaralardan biri 112 oldu.

Ardından polis imdat geldi.

Cep telefonu ile yurtdışından en çok Almanya, Bulgaristan ve İngiltere arandı.

Alt Yapı Uyarısı
Rakamların artışına dikkat çeken BTK Başkanı Tayfun Acarer "hızlı artış, altyapı sorunlarını da beraberinde getiriyor, önlem alınmazsa altyapımız çöker" uyarısında bulundu.

Acarer, "Geniş bant arttıkça altyapı ihtiyacı çoğalıyor. Son bir yılda bizim geniş bant kapasite kullanımı yüzde 1495 arttı. Tedbir alınmaz ise övündüğümüz Avrupa'dan iyi olduğumuz konuda geri düşebiliriz" dedi.

Tayfun Acarer baz istasyonlarıyla ilgili tartışmalara da değinerek "baz istasyonlarını sökmek bilişimi kurban etmektir" diye konuştu.
trt türk

6/22/2011

vatikan kütüphanesinde evliya çelebi'nin haritası bulundu seyahatname'den sonra en önemli belge

Evliya Çelebi’nin seyahat notlarına dayanan ve Çelebi’nin gözetiminde yapıldığı tarihi belgelerle kesinlik kazanan Nil Haritası, 1453 İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi’nin 12. sayısına konu oldu.

Evliya Çelebi’nin belgesel izi sayılabilecek harita, bu gün Vatikan Kütüphanesi arşivlerinde bulunuyor ve Çelebi’ye ait Seyahatname’den sonra en önemli belge olarak kabul ediliyor.

Daha önce hiçbir yerde yayınlanmayan bilgi ve belgeleri gün yüzüne çıkaran dosya, 'Evliya Çelebi'nin Belgesel İzleri' başlığıyla Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nuran Tezcan tarafından kaleme alındı. Dr. Tezcan, Chicago Üniversitesi öğretim görevlisi Robert Dankoff ile beraber Vatikan arşivlerine giren ve haritayı gün yüzene çıkaran önemli bir bilim insanı.

NİL HARİTASI'NIN KAHİRE'DEN VATİKAN'A YOLCULUĞU
Evliya Çelebi 1672-73’te Nil yolculuğuna çıkar. Amacı Nil’in kaynağını görmektir. Nil’in Kuzey kolları üzerinde Kahire’den İskenderiye ve Reşid’e daha sonra Dimyat’a gider. Tekrar Kahire’den yola çıkarak Nil’in kaynağı olan Cebel-i Kamer’e doğru Güney yönünde Nil’in sahillerini gezer. Sudan ortalarına kadar inen Evliya, Nil’e 32 konak yaklaştığını, fakat vahşi doğa ve barbar kavimler yüzünden daha ileriye gidemediğini ifade eder.

Evliya Çelebi yolculuğunda harita ile seyahat ilişkisinin önemini kavramıştır. Daha önce coğrafyacıların Sudan tarafına sıcaktan ulaşamadığını, bu bölgenin bilinmediğini, dolayısıyla kendisinin üstadı Nakkaş Hükmizâde Alî Beg’den öğrendiği üzere seyahati esnasında resmetmiş olduğu kaleleri, şehirleri, nehir, dağ ve gölleri, Nil ve Fûncistân seyahatini tamamlandıktan sonra, Papamunta –resimli ilk dünya haritası Mappamundi– gibi haritada göstermek amacındadır. Ve bunun mevcut coğrafya eserlerine ve haritalarına bir ek olacağını da bildirir.

Bugün Vatikan’da Biblioteca Apostolica’da Evliya Çelebi’nin seyahat notlarına dayanan Nil haritası, onun seyahatinin sonunda bu projeyi gerçekleştirmiş olduğunu gösteriyor.


18. yüzyılda Seyahatname’nin İstanbul’a gönderildiği yıllarda Kahire’den Vati-kan’a gelen bu harita, kaba bez üzerine çizilmiş. Uzunluğu 543 cm olan haritanın yukarısında Nil’in kaynağı, aşağısında Nil deltası bulunuyor. Yani Güney yukarıda, Kuzey aşağıda yer alıyor. Eni, yukarıda 88, aşağıda 45 cm olan harita üzerinde Nil, kaynağı olarak kabul edilen Cebel-i Kamer dağından çıkar, Kızıldeniz ile Libya çölü arasına sıkıştırılmış biçimde uzanır, Kahire’de iki kola ayrılıp Akdeniz’e ulaşır.

Eski coğrafya kaynaklarına göre Nil’in kaynağı Cebel i Kamer dağıdır, haritanın bu anlayışa göre çizilmiş olduğu görülür. Üzerinde 500’e yakın şehir, kale, dağ, vadi, göl, kavimler, vahşi hayvanlar, altın yatakları, ticaret malları vb. üzerine bilgileri yer alır. Evliya’nın Seyahatname’nin 10. cildinde geçtiği yerleşim yerleri hakkında verdiği bilgiler bu haritada rahatlıkla izlenmektedir.


SADECE OSMANLI TOPRAKLARINI GEZMEDİ...
Evliya Çelebi yalnız Osmanlı ülkesini değil, komşu ülkeleri de gezmiş, bu ülkelere gitmek için kral ya da patrik gibi yüksek mevki sahiplerinden bir çeşit vize demek olan geçiş belgeleri almıştır. Evliya, Seyahatname’de “papinta, papinta kâgız ya da papinta hatt” diye adlandırdığı bu belgelerden birincisini 1074/1664’te Nova’ya giderken Dobro Venedik (Dubrovnik) kralından almıştır. İkincisini 1075/ 1665’te Batı Avrupa’ya gitmek için Viyana kralından (1. Leopold) alır.10 Bu belge ile Seyahatname’nin çeşitli yerlerinde Batı Avrupa’ya gittiğini bildirirse de bu seyahatini gerçekleştirememiş olduğu anlaşılır.

Üçüncü belgeyi ise 1082/1672’de Tûr-ı Sînâ’daki manastır patriğinden almıştır. Bu sonuncusu bugün elimizde bulunmaktadır. Yunanca olan bu belge 2006’da Pinelophi Stathi tarafından yayınlanmıştır. Yazar, bu belgenin İstanbul’daki Mukaddes Yerler Patrik Temsilciliği (Metochion) kütüphanesinde yabancı memleketlerde seyahat edecek olanlara verilen mektupları içeren 827 numaralı dosyada bulunduğunu bildirmektedir: “Patriklikçe tanzim edilmiş apantahousa, tarihsiz, seyyah Evliya Çelebi’yi tanıtıyor”.

Bu belgede Evliya Çelebi’den şu sözlerle bahsedilmektedir:
“.... Hepiniz bilesiniz ki, tarafımızdan tanzim olunan bu mektubun hâmili Evliyâ Çelebi, namuslu ve insan dostu bir insandır. Onun arzusu ve emeli seyyâhı âlem olmaktır; gezdiği yerleri, şehirleri, kavimleri anlatmaktır, kalbinde kötülük yoktur, hiç kimseye haksızlık etmek, hiç kimseyi incitmek istemez. Biz onun namına tanıklık etmek isteriz ki, kendisi mûnis ve iyi bir insandır, bu sebebten hepinizden niyâz ederiz ki onu iyi bir adam olarak misâfir ediniz, o dindâr Hıristiyanlardan lütûflar ve iyilikler hak etmiştir. Her nerede bulunursa bulunsun veya seyahat esnasında, ister karada ister denizde olsun, ister şehirlerde ister köylerde olsun bizce ve pek çoklarınca insan dostu (barışsever) bir kişi olarak tanınan kendisi hiç bir tahkikat ve soruşturmaya mâruz kalmamalıdır. Bizim tarafımızdan ve pek çok başka kişi tarafından barışsever bir kişi olarak tanınır...”

11 Evliya, bu tavsiye mektubunu hac yolculuğundan dönüşü sırasında Tûr-ı Sînâ’daki manastırın Rum Patriğinden nasıl aldığını kendisi Seyahatname’nin 9. cildinde anlatır. Burası ünlü St. Catherine Manastırı’dır. Evliya, dağların arasında bir dağın tepesinde benzeri olmayan büyük bir manastır olduğunu, içinde pek çok patrik, rahip ve keşiş bulunduğunu, kendisini önce içeri sokmak istemediklerini, ancak onlarla dostane ilişki kurarak içeri girip gezdiğini, çok ilginç bir manastır olduğunu ayrıntılı olarak anlatır. “Ammâ kefere elinde kalmışdır. Ammâ İslâm elinde olsa berbâd olurdu” der. Evliya, onlarla kurduğu iyi ilişkiyi hediyeleşmeye kadar götürmüş, hatta patrik kendisine bir saat hediye etmiştir. Patrik kendisine ayrıca yukarıda adı geçen ve Evliya’nın Seyahatname’de “Seyyâh-ı âlemdir. Gelüp Tûr-ı Sînâ’yı ziyâret etmişdir. Yedi kral diyârında kimse mâni olmaya” diye özetlediği geçiş belgesini almıştır.
mynet

6/21/2011

kırımda yapılan kazılarda avrupalıların kökeni ortadoğu veya balkanlar değil rusya

Kırım bölgesindeki Buran-Kaya kazı alanında insan kemikleri, dişler, aletler, fildişi süslemeleri ve hayvan kalıntıları bulundu.


Fosillerde, ölümden sonraki ritüellerin parçası olarak etin kemikten ayrıldığına işaret eden kesik izleri bulunuyor.

Ukrayna Ulusal Bilimler Akademisi'nde görevli arkeolog Aleksander Yaneviç, Kırım dağlarındaki Buran Kaya'da 1991'de dört mağara bulmuştu.
Gravette kültürü

O tarihten bu yana mağaralardaki kazılarda yaklaşık 200 kemik parçası bulundu. Kazılarda bunların yanı sıra fildişinden yapılmış süslemelere de rastlandı.

Bu süs eşyası, bilimadamlarına eski insanlarla Gravette olarak bilinen bir kültürel gelenek arasında bağ kurma şansı verdi.

Adını Fransa'da Taş devri araştırmalarının başlatıldığı La Gravette bölgesinden alan bu kültür, tüm Avrupa kıtasına yayıldı.

Prof. Clive Finlayson, "Gravette kültürü, modern insanı tanımlayan bir kültürdür. Bu insanların bıçakları, hafif aletleri, açık hava kampları vardı. Mamut kemiklerinden çadırlar dikmişlerdi" diyor.

Finlayson'a göre, Ukrayna'daki kazılarda bulunan kemikler ve diğer parçalar, Avrupa'daki insanların kökeninin Balkanlar ya da Orta Doğu değil Rus ovaları olduğu görüşünü güçlendiriyor.
bbc türkçe

6/20/2011

çinliler taklitte sınır tanımıyor avusturyadaki köyün tıpa tıp aynısını inşaa ediyor

Independent gazetesi Avusturya'da bir köyün sakinlerini şaşkınlığa sürükleyen bir Çin projesini sayfalarına taşıyor.
Avusturya'nın ahşap evleri, tarihi kiliseleri ve nefes kesen manzaralarıyla meşhur Hallstatt köyünün turist panosunda şu sözler yazılı: Bir çokları burayı dünyanın bir gölün kenarındaki en güzel köyü olarak anıyor.


Gazete bu görüşe herhalde Çinliler kadar katılan başka bir millet olamayacağını, çünkü bir inşaat şirketinin, ülkenin güneyindeki Guangdong eyaletinde bu köyün tıpa tıp aynısını inşa etmeye başladığını yazıyor.

Independent'ın aktardığına göre kopyalanan köyün reklamında, "kalabalık olmayan üstelik üst düzey ve kaliteli bu yerleşim yerinin dağ ve göl manzarası da bulunduğu" söyleniyor.

Unesco'nun dünya mirası listesinde bulunan Hallstatt'ın 800 sakini ise haber karşısında şoka uğramış.

Halkı en çok şaşırtan da, Çinli bir ekibin yıllardır köyde ölçüm yapıp fotoğraflar çekip kendilerini inceliyor olması ve kimsenin bunu farketmemesi.

400 yıllık bir hanın sahibi Monika Wenger, olaydan Çinli bir müşterisinin pazaryerine ilişkin çizimlerini kendisine göstermesi üzerine haberdar olduklarını anlatıyor. Wenger, " olaylar 'Biri Bizi Gözetliyor'u hatırlatıyor, doğrudan yaklaşılmış olmasını tercih ederdim" diyor.

Belediye başkanı, Unesco'ya Guangdong projesiyle ilgili olarak şikayette bulunmuş. Avusturyalı yetkililer şimdi Çin'in kopya köy planlarına nasıl bir karşılık vermeleri gerektiğini görüşüyor.

Çin'de ise Avrupa'daki köy ve kasabaların kopyalanması yaygın olmasının yanı sıra hayli büyük bir pazar.

2005'te tamamlanan Chengdu, İngiltere'nin Dorchester kenti model alınarak inşa edilmiş.
bbc türkçe

6/13/2011

facebook kullanımı amerika ve avrupa ülkelerinde düşme eğilimine girdi

Son veriler, ABD, İngiltere ve Rusya dahil, çeşitli ülkelerde geçen ay Facebook kullanıcılarının düşüş kaydettiğini gösteriyor.


Uzmanlar, bu durumu, Facebook'un, artık yerleşmiş olduğu ve yaygın olarak kullanıldığı bu ülkelerde, "doyma noktasına gelindiği" şeklinde yorumluyorlar.

Halen 700 milyona yakın kişinin, bir başka deyişle dünya nüfusunun yüzde 10'unun, Facebook hesabı var.

Facebook'un yaygın olduğu ülkelerden Türkiye'deyse, kullanıcıların yıllık artış oranı yüzde 25,1 oldu ve Mayıs ayında 28,2 milyona ulaştı. Türkiye'deki Facebook kullanımı, dünya sıralamasında, ABD, Endonezya, İngiltere'den sonra, dördüncü sırada yer alıyor.

Sosyal paylaşım siteleri arasındaki eğilimleri izleyen bir danışmanlık grubu, Mayıs ayında ABD'deki Facebook kullanıcılarının 6 milyon azaldığını açıkladı.

Grup, İngiltere, Kanada, Norveç ve Rusya'da da Facebook kullanımının düştüğünü bildirdi.

Bütün bu ülkelerde Facebook artık iyice yerleşmiş olduğu için, sosyal paylaşım sitesinin kimi ülkelerde artık daha fazla yaygınlaşmayacağı saptaması yapıldı.

Araştırmacılar, bir aylık verilere dayanarak fazla ileri varsayımlarda bulunulmaması gerektiğini belirtmekle birlikte, birçok ülkede Facebook'un büyümesinde yavaşlama olduğuna dikkat çekiyorlar.

Son iki ayda Facebook'un dünya çapındaki büyümesinde de yavaşlama gözlendiği belirtilmekte.

Araştırmacılar, bir ülkede nüfusun yaklaşık yarısı Facebook'a abone olduğunda, doğal bir sınıra varılmış olduğunu düşünüyorlar.

Bununla birlikte, yeni yeni Facebook kullanımı yaygınlaşan ülkelerden biri olan Brezilya'da geçen ay, sosyal paylaşım sitesini kullananların oranının yüzde 10 arttığı bildiriliyor.

Hindistan da Facebook merakının büyük artış gösterdiği ülkelerden biri.
bbc türkçe

6/07/2011

anti hidrojen atomlarını 15 dakika gözlemlediler evrenin sırlarını aralamaya başladılar

Aylin Bozyap


BBC Türkçe


Avrupa Parçacık Araştırma Merkezi CERN'deki fizikçiler, anti hidrojen atomlarını 15 dakikadan daha uzun süre gözlemleyebilmeyi başardılar.


Daha önceki gözlem süresi, saniyenin beşte biri kadar bir süreydi.


Nature Physics dergisinin yer verdiği habere göre CERN'deki ALFA araştırma ekibinden uzmanlar, laboratuar ortamında geliştirdikleri anti hidrojen atomlarını, her tür sıcaklık etkisinin ortadan kalktığı mutlak sıfırın (-273.16 santigrat derece) 0,5 derece üzerinde soğutarak deyim yerindeyse bir "kapanda" zaptetti.
Peki, "kapana kıstırmak" ne derece doğru bir tanımlama, antimadde ve madde arasındaki farklar neler, yapılan araştırma bilim çevrelerine neler söylüyor? Bu soruları CERN'deki Atlas deneyinde görev yapan Doçent Doktor Gökhan Ünel'e yönelttik.

BBC TÜRKÇE: Öncelikle madde ve antimaddeyi en basit şekilde nasıl tanımlıyorsunuz?

GÖKHAN ÜNEL: Etrafımızdaki cisimler, kimyadaki periyodik tablodan bildiğimiz birtakım elementlerden oluşuyor. Bu elementler, yani atomlar ise bir çekirdekten ve bu çekirdeğin etrafında elektron bulutundan oluşur. Çekirdeğin içinde protonlar ve nötronlar var. En basit atom ve çekirdek, hidrojen atomu ve çekirdeği, çünkü bir tane protondan oluşuyor. Etrafında da bir tane elektron dönüyor. Elektron ve proton gibi maddelerin, birtakım kuantum mekaniksel özellikleri var. Ama bunları günlük hayatımızdan da biliyoruz, mesela elektrik yükü bu özelliklerden bir tanesi. Örneğin, elektronun elektrik yükü - 1, protonun elektrik yükü de +1.

"Anti madde" dediğimiz şey, bu sözü geçen parçacıkların bazı kuantum mekaniksel özelliklerinin tersine çevrilmiş hali; yani, elektron eksi yüklü bir parçacık ise bunun antimaddesi, antielektron veya bizim söyleşimizle "pozitron"; elektrik yükü eksi değil, artı olan elektron diyerek kullanıyoruz.

"Evrende antimadde olmaması, bir tuhaflık."

Ama elektrik yükünün yanı sıra, günlük hayatta görmediğimiz, daha yüksek enerjilerde ortaya çıkan, örneğin renk yükü dediğimiz bir yük daha var, yine kuantum mekaniksel bir özellik bu... Bunun da tersi bazen anti parçacıkların tanımlanmasında kullanılıyor. Basında çıkan haberlerde, elektronun ters yükü olan anti parçacığı, yani "pozitron" ve protonun ters yüklü anti parçacığı, "anti proton" kullanılmış.

BBC TÜRKÇE: "Fizikçiler, antimaddeyi kapana kıstırdı" deniyor haberlerde.

GÖKHAN ÜNEL: O soruya gelmeden "antimadde etrafımızda var mı?" sorusunu sormamız lazım. Hayır, antimadde etrafımızda yok; etrafımızda çoğunlukla görebildiğimiz kadarıyla hep madde var. Aslında bu bizim için, özellikle parçacık fizikçileri için çok büyük bir mesele. Evrenin, henüz anlayamadığımız sırlarından bir tanesi.

Çünkü, elimizdeki teoriler çoğunlukla söylüyor ki madde ile antimadde bir araya gelince enerji çıkar; enerjiden de madde ve antimadde; aşağı yukarı aynı oranda ortaya çıkar. Ama teleskopumu uzaya çevirdiğimde çok çok az oranda antimadde görebiliyorum. Çoğunlukla madde görüyorum. Dolayısıyla evrende antimadde olmaması, bizim için bir tuhaflık. Antimaddeyi biz ancak laboratuarda üretebiliyoruz.

BBC TÜRKÇE: Peki evrende neden antimadde yok?

GÖKHAN ÜNEL: İşte bu biz parçacık fizikçilerinin sorduğu sorulardan bir tanesi, neden yok?

Bunu açıklayacak bir takım teoriler öne sürülmüş durumda. CERN'de yapılan deneyler, bu soruya açıklık getirebilecek teorileri inceliyor, hangisinin doğru olduğunu bulmaya çalışıyor. Fakat şu sebeptendir diye henüz söyleyemiyoruz.


BBC TÜRKÇE: Peki fizikçiler, ellerinde olmayan bir şeyi, antimaddeyi nasıl üretiyorlar? Ve "Kapana kıstırmak" doğru bir ifade mi, eğer öyleyse nasıl açıklamak gerekir?

GÖKHAN ÜNEL: Şöyle, biliyorsunuz ki E = mc2. Yani enerjiyi kütleye, kütleyi de enerjiye çevirebiliyorum. O zaman şöyle bir sistem yapabilirim.

Elimde bir proton demeti olsun, protonlar madde. Bunları çok yüksek hızlara çıkartıp durağan bir hedefe çarptırdım. Bu çarpma anında, ortaya enerji çıkacak, daha sonra enerji, madde-antimadde çiftlerine dönecek.

Ne olacak örneğin? Proton -antiproton çiftleri, elektron- antielektron, yani elektron- pozitron çiftleri oluşacak. Daha sonra manyetik alanlar yardımıyla bu üretmiş olduğum antimaddeyi seçip maddeden ayırıp bazı kanallara gönderebilirim. Adeta laboratuarda üretiyorum, daha sonra tekrar kullanmak için.

"Tek bir teoriyle bir çok problemi çözebilmek, çok ekonomik ve çok güzel bir şey olacak. Evrenin nasıl çalıştığını sonunda anlayabilir hale geleceğiz. "

Fakat burada dikkatli olmak gereken bir şey var, madde-antimadde bir araya geldikleri zaman, birbirlerini yokediyorlar ve dışarıya enerji çıkıyor. Demek ki ben, bu çarpışmayı sağladığımda ve antimaddeyi ürettiğimde ortalığı tamamen vakum ortamında tutmalıyım. Ayrıca bu antimadde parçacıklarını, manyetik alanlar ya da elektrik alanlar vasıtasıyla, herhangi bir yöne yönlendirdiğimde gittikleri yerde maddeyle temas etmemelerini sağlamam lazım. Temas ettikleri zaman, tekrar enerjiye dönüyorlar.

O halde benim için antimaddenin devamlı yörüngede olması, bir yere gitmesi lazım, herhangi bir duvara çarpmaması lazım. Bu yüzden haberlerde geçen "trap" yani "kapan" sözü kullanılıyor. Çünkü ben bunu elime alıp tutamıyorum, şişenin içine koyamıyorum. Kapanın duvarına, şişenin kapağına temas ettiği an, antimadde bozuluyor. Bu yüzden bunu mümkün olduğunca bozulmadan tutabilmek büyük başarı.

BBC TÜRKÇE: CERN'deki ALFA deneyinde antihidrojen atomları yaklaşık 15 dakika gözlemlenebilmiş. Ama yaptıkları daha büyük bir başarıdan bahsediliyor, antihidrojen atomu, bunu biraz açar mısınız?

GÖKHAN ÜNEL: Bir yerde antielektronları, yani pozitronları üretiyorlar. Bir başka yerde de antiprotonları. Daha sonra bunları birbirlerine doğru gönderiyorlar. Antielekronlarla antiprotonları birleştirip antihidrojen atomu yapıyorlar. Yani, bir anti element oluşturuluyor. Bu, sekiz on sene önce yapıldığında laboratuar ömrü çok kısa olmuştu. Sonuçta kesinlikle doğada varolan bir şey değil.

Tek başına üretilen protonun tersi ya da elektronun tersi, yüklü parçacık olduğundan manyetik alanlardan etkileniyor. Dolayısıyla bunların uzun süre yaşamasını sağlamak nispeten daha kolay ama atom, element ürettiğinizde, artı yüklü parçacıklarla eksi yüklü parçacıkları bir araya getiriyorsunuz. Dolayısıyla elde ettiğiniz antihidrojen atomu yüksüz, nötr oluyor. Dolayısıyla bunu artık elektrik alanla, manyetik alanla yörüngede, kapanda tutmak, çok zor. Bu deneyin başarısı, bu zoru başarmak ve anti hidrojen atomlarını 15 dakika gibi uzun bir süre herhangi bir yere değmeden, bozulmadan tutmayı başarmak.

Aslında bu deneyin başka bir amacı daha vardı, o da şu: Ben maddenin yer çekiminden nasıl etkilendiğini biliyorum. Herhangi bir taş attığım zaman yere düşüyor. Aynı şekilde protonlar da elektronlar da, kütleleri çok küçük olduğu için çok az da olsa, onlar da etkileniyorlar. Peki ürettiğim antimadde yerçekiminden aynı şekilde mi etkileniyor yoksa başka şekilde mi? Henüz bunun cevabını bilmiyoruz.

Basında bir haber çıktığı zaman şöyle algılanıyor, bu deney yapıldı bitti, işte bu da sonuçları. Hayır, bu deney devam edecek, CERN'deki diğer deneyler gibi bunlar hep uzun soluklu çalışmalar. Siz elde ettiğiniz antihidrojen atomlarının yerçekiminden nasıl etkilendiğini araştırmadan önce uzun süre hayatta tutabileceğiniz antihidrojen atomu üretmek zorundasınız.

BBC TÜRKÇE: Peki bu deneylerin sonucunda evrene dair ne öğreneceğiz?

GÖKHAN ÜNEL: Evrene dair bildiğimiz şeylerin büyük çoğunluğunu standart model bize söylüyor. Bu, elektromanyetik kuvveti, zayıf ve güçlü nükleer etkileşimi birleştiren bir kuram. Bu daha çok küçük parçacıklarla ilgileniyor, yani atom altı parçacıklarla, elektronlarla, kuarklarla. Fakat standart model henüz yerçekiminde hakkında bize bir şey söyleyebilmiş değil. Yerçekimi hakkında bize bir şeyler söyleyebilen, genel görecelik kuramı.

Dolayısıyla çok küçüğün teorisiyle çok büyüğün teorisini henüz birleştiremedik. Ortada "theory of everything" dediğimiz "herşeyin teorisi"ne aday bazı kuramlar var. Ama deneysel olarak şudur ya da budur diyecek durumda değiliz.

"Büyük Patlama" ve ondan sonra neler olduğu hep bunun içinde. Ama onun dışında, "her şeyin teorisi" dediğimiz şey, "tek bir teoriyle gözlemlediğimiz her şeyi açıklayabilir miyiz?" sorusunun cevabı olacak. Eğer bunu yapabilirsek, yerçekimi için de aynı teoriyi kullanacağız, elektromanyetik dalgalar için de aynı teoriyi kullanacağız veyahut Güneş'te neler olduğunu anlamak için de. Bu tek bir teoriyle bir çok problemi çözebilmek, çok ekonomik ve çok güzel bir şey olacak. Evrenin nasıl çalıştığını sonunda anlayabilir hale geleceğiz.

O zaman yerçekiminin nasıl çalıştığını daha iyi anlarım, parçacıkların neden gözlemlediğim gibi olduğunu anlarım, neden 3 + 1 boyutlu bir boyutlu bir uzayda yaşadığımı, güneşin nasıl çalıştığını daha iyi anlarım.

Fakat bunu yapabilmek için, parçacıklar dünyasında yerçekimini nasıl etkilediğini deneysel olarak anlayabilmemiz lazım. Bunun için elimizde, yeterli miktarda deney verisi yok. Dolayısıyla bu bizim için önemli adım olacak.

Şu anda teori diyor ki, "sadece yük değişecek dolayısıyla yerçekiminden aynı şekilde etkilenmeli." Bunun ispatı henüz yapılmamış. Ama aksi de henüz kanıtlanmamış; dolayısıyla bu deney bunu ölçebilirse, yeni ve güzel bir şey olacak.
bbc türkçe

5/31/2011

kuzey afrika ve avrupanın enerji ihtiyacının yarısını karşılayacak güneş santralleri sahra çölüne kurulacak

Deutsche Welle Türkçe'nin haberine göre
Sahra Çölü'ne kurulacak güneş enerjisi santrallerinin 20 yıl içinde Kuzey Afrika'nın ve Avrupa'nın yarısının enerji ihtiyacını karşılayacabileceği tahmin ediliyor. Ancak projeyle ilgili hâlâ yanıt bekleyen sorular var.




Sahra Çölü'nden elde edilecek elektrik enerjisine talip olan Avrupa ülkeleri ile Kuzey Afrika'da elektrik üreten ülkeler arasındaki işbirliği nasıl sağlanacak? Almanya'nın Hamburg kentinde düzenlenen “Bilim için güneş enerjisi” adlı konferansta bu soruya yanıt arandı.

Projenin fikir babası kabul edilen Gerhard KniesProjenin fikir babası kabul edilen Gerhard KniesUzmanlar uzun yıllardır, kısa adı "Desertec" olan projeyi hayata geçirmeye çalışıyor. Projenin fikir babası kabul edilen Gerhard Knies, Desertec projesini "Dünyanın güneş enerjisi konusunda en önemli merkezlerini yani çölleri, dünyanın en iyi teknolojisine sahip olan ülkeleriyle buluşturuyor" sözleriyle tanımlıyor. Knies, proje sayesinde insanoğlunun ihtiyaç duyduğunun yüz misli elektrik üretebileceklerini savunuyor.

Desertec, güneş enerjisi denince akla gelen güneş panellerinden çok daha farklı bir prensibe dayanıyor. Projeye hayat veren solar termik santraller, güneş enerjisini önce ısıya, ardından buhara dönüştürüp tirbünlerle elektrik üretiyor. Knies, bunun santralin gökyüzü bulutlarla kaplı olduğunda ya da gece karanlığında da enerji üretimine devam edebilmesine olanak sağladığını kaydediyor.

Enerji üretimi ve istihdam

Dev projenin hedefi sadece Avrupa'ya elektrik sağlamak değil. Desertec'in aynı zamanda Kuzey Afrika'da yeni istihdam olanakları yaratması hedefleniyor. Knies "Burada gereken teknoloji var ama uygulama imkanı yok. Kuzey Afrika'da ise uygulama imkanı çok ama gerekli teknoloji yok. Bu ülkeler arasında bir işbirliği yapılması, gerek enerji tedariki, gerekse Kuzey Afrika ülkelerinin kalkınması ve iklim koruması için maksimum kazanım anlamına geliyor" açıklamasını yapıyor.

Ancak projeye kuşkuyla bakanlar da yok değil. Fas Enerji ve Teknik Merkezi eski genel sekreteri Abdülaziz Bennuna "Tarihte yaşananlar, insanlar istese de istemese de Avrupa'nın ihtiyacı olan şeyi mutlaka aldığını gösteriyor" şeklinde konuşuyor.

Bennuna, Avrupa’nın Kuzey Afrika ülkelerini bu projede kendine ortak olarak görmediğini, Tek istediğinin elektrik ihtiyacını mümkün olduğunca ucuza mal etmek olduğunu savunuyor.

Avrupa'dan da itirazlar var

Öte yandan Desertec projesine Avrupa'da da kuşkuyla yaklaşanlar var. Birçok Avrupalı proje için Kuzey Afrika'da öncelikle suların tamamen durulmasının beklenmesi gerektiği görüşünde. Ancak Desertec ekibinden Gerhard Knies bu fikre katılmıyor. Knies "Kuzey Afrika ülkelerindeki siyasi değişimler sayesinde bu konu büyük bir ivme kazanabilir. Buradaki eski hükümetlerin tek amacı kendi hâkimiyet ve varlıklarını güçlendirmekti. Yeni hükümetlerin hedefi ise halkın makul yaşam standartlarına kavuşmasının sağlanması olmalı. Bunun için de iş imkânları yaratılması gerekiyor" açıklamasını yapıyor.

Yanıt arayan başka bir soruysa proje için gereken paranın nasıl temin edileceği. Alman Havacılık ve Uzay Merkezi'nden Robert Pitz-Paal, proje için milyarlarca euroya ihtiyaç duyulduğuna ve bu miktarın nasıl karşılanacağının hâlâ belirsiz olduğuna dikkat çekiyor.

AB geçtiğimiz günlerde bu konuda olumlu bir adıma imza atarak, Fas ve Mısır'da kurulacak pilot santraller için 30 milyon euro yatırım yapacağını duyurmuştu.

© Deutsche Welle Türkçe

Frank Grotelüschen / Çeviri: Banu Ertek

Editör: Murat Çelikkafa
deutsche welle türkçe

5/26/2011

girişimciliğin dünyada en az desteklendiği ülke türkiye avrupada sonuncu

BBC'nin 24 ülkede gerçekleştirdiği girişimcilik kültürü anketine göre Türkiye, girişimciliğin en az desteklendiği dünya ülkelerinden biri ve Avrupa sıralamasında en altta yer alıyor.


Ankette en girişimci dostu ülke Endonezya olarak belirirken, hemen arkasından ABD geliyor.


GlobeScan/PIPA tarafından 24 ülkede toplam 24 bin kişiyle gerçekleştirilen ankette, katılımcılara dört soru yöneltildi.

Bu sorular, kendi işlerini kurmanın ne kadar zor olduğunu düşündükleri, ülkede girişimciliğe değer verilip verilmediği, yaratıcılığa verilen önemin ne olduğu ve kişilerin fikirlerini ne ölçüde gerçekleştirebildiği.

Ankete Türkiye'den katılanların yalnızca yüzde 24'ü ülkelerinde yaratıcılığa önem verildiğini düşünüyor. Bu oran, anketteki diğer bütün ülkelerin altında.

Yaratıcılığa önem verildiğini yüzde 26 oranında düşünen Ruslar, sondan ikinci ülke olarak Türkiye'nin bir üstünde yer alıyor.

Yaratıcılığın desteklendiğini düşünenlerin oranı Endonezya için yüzde 85, ABD ve Çin için ise yüzde 75.

Yeni fikirlerin uygulamaya konması alanında 24 ülke arasında en karamsar olanlar İtalyanlar, Ruslar ve Türkler oldu.
Girişimcinin önündeki engeller

Türk ve İtalyan katılımcıların üçte ikisi, fikirlerini uygulamaya geçirmekte engellerle karşılaştıklarını düşünüyor.

Bu konuda en iyimser Avrupalı katılımcılar ise Almanlar ve İngilizler olarak dikkat çekiyor.

Ancak araştırma, girişimciliğin desteklendiği bir ortamın Almanya, İngiltere ve Fransa'da güçlü bir yaratıcılığa dönüşmediğine işaret ediyor.

Bu ülkelerde kendi işini kurma fikrine sahip olanlar çoğunlukla azınlıklardan geliyor. Almanya'da ankete katılanlar arasında kendi işini kurma fikrini aklından geçirenler yüze 29 ile sınırlı.

Türkiye ise, çoğunluğun bir noktada kendi işini kurmayı düşündüğü tek Avrupa ülkesi.

Türk katılımcıların yüzde 51'i bu konuda düşündüklerini söylüyor. Uluslararası ortalama ise yüzde 53.

Araştırmanın Türkiye kısmını yürüten Yöntem Araştırma'nın kurucusu Bülent Gündoğmuş, BBC Türkçe'ye sonuçları değerlendirdi.

Gündoğmuş, "Bu tablonun nedenleri ne olabilir diye düşündüğümde, son zamanlarda çok sayıda bürokratik engel olduğunu düşünüyorum. Özellikle vergilerin artması nedeniyle insanlar önce bir girişimci olmaya çalışıyor, fakat sonra destek almadıkları için vazgeçiyorlar kanısındayım." diyor.

Gündoğmuş, yaratıcılığın engelleniyor olması hissinin iki nedeni daha olabileceğini düşünüyor: "Türkiye'de hırs sermayesi olayı Batı ile kıyaslandığında son derece yetersiz. Bir de, biz Türkiye toplumu olarak memur zihniyetli, bir çok şeyi devletten bekleyen bir anlayış içindeyiz."

Sonuçları daha detaylı bir rapor haline getirmeyi planladığını söyleyen Gündoğmuş, anketin birtakım önlemler alınması için ufuk açıcı olabileceğini de sözlerine ekledi.
bbc türkçe

5/19/2011

imf başkanlığı için ünlü bahis firması william hill kemal derviş için favori diyor

İngiltere'de yayımlanan Guardian gazetesi, müşterek bahis firması William Hill'e göre, IMF başkanlığı için Kemal Derviş'in en güçlü aday göründüğünü yazıyor.


Guardian'ın haberine göre, William Hill, IMF başkanlığı konusunda eski Türkiye Maliye Bakanı Kemal Derviş için konan bahislerde 1'e 2,5 veriyor. Derviş'i, 1'e 5 ihtimalle Hindistan Planlama Komisyonu başkan yardımcısı Montek Singh Ahluwalia izliyor.
Üçüncü sırada 1'e 7 ile Alman Axel Weber yer alıyor. Singapur'da dün Başbakan Yardımcılığına atanan Tharman Shanmugaratnam ile eski İngiltere Başbakanı Gordon Brown içinse, 1'e 8 ihtimal veriliyor.


Kemal Derviş'in adının, çoktandır Strauss-Kahn'ın yerini alabilecek güçlü bir adaylardan biri olarak anıldığını yazan Guardian, IMF ile olan güçlü bağlarına dikkat çekiyor.


Bununla birlikte gazeteye göre, Derviş, Ahluwalia ya da Shanmugaratnam'ın IMF başkanlığına getirilebilmesi, Avrupa'daki siyaset seçkinlerinin IMF üzerindeki geleneksel kontrollerinden vazgeçmesini gerektirecek. IMF'nin 10 başkanı da Avrupalılar arasından seçildi ve bunların 4'ü Fransızdı. Okyanus aşırı anlaşma uyarınca, Amerika Birleşik Devletleri de, öteden beri, Dünya bankası'nın başkanını belirliyor.


Yine de, Guardian gazetesi, son günlerde New York'da gelişen olayların, bu statükoyu değiştirebileceğini yazıyor.


Yazıda, Almanya Merkez Bankasının eski başkanı Axel Weber'in, Almanya başbakanı Angela Merkel'in tercihi olduğu belirtiliyor. Guardian, IMF'de uygulanan seçim sistemi çerçevesinde, Avrupalı üyeler ve ABD tarafından desteklenen bir adayın başarı kazanmasının kesin olacağını yazıyor.
bbc türkçe

5/06/2011

çevre kirliliğini ölçmek için havaalanı etrafında arıları çalıştıracaklar

Almanya’nın Hamburg kentindeki ülkenin en büyük havalimanında, çevre kirliliğini ölçmek için arılar kullanılıyor.
Avrupa’da bu yıl "Çevre Başkenti" seçilen Almanya’nın Hamburg kenti yöneticileri, 5 Mayıs’tan itibaren havalimanı ve etrafındaki çevre kirliliğini bir yıl süreyle "arılarla" ölçümleyecek.

Kolonilerin, kirli olmayan bölgelerdeki çiçeklerden nektar topladığını dikkate alan bilim adamları, Hamburg Havalimanı ve çevresine yerleştirilecek kovanlarla arıların bal yapmak için buradaki çiçekleri tercih edip etmeyeceğini kontrol edecek. Az bal elde edilmesi kirliliğin fazla olduğunu göstermiş olacak.

Kirlilik ölçümü için daha önce de arıları kullanan Alman bilim adamları, geçen yıl Hamburg Havalimanı'ndaki kovanlardan 150 kilo kadar bal toplamıştı.

Berlin’den sonra 1 milyon 800 bin nüfusu ile ikinci büyük şehir olan Hamburg, karbon salımı azaltıcı projeleriyle Avrupa’nın çevre başkenti seçildi. Kentte, bu oranın 2020 yılına kadar % 40, 2050’ye kadar da % 80 azaltılması hedeflendi.
trt türk

5/05/2011

amerikada kuş büyüklüğünde karınca fosili kalıntıları bulundu

ABD'de bilim insanları dev bir karıncanın fosilleşmiş kalıntılarını buldu.

Yaklaşık 5 santimetre uzunluğundaki karınca şişkin kuyruk kısmıyla dikkat çekiyor.

Bundan yaklaşık 50 milyon yıl önce yaşamış olduğu düşünülen karınca, bugüne değin rastlanılan en büyük karınca türlerinden biri.

Fosil, Wyoming eyaletinde eskiden göl olan bir yüzeyin altında keşfedildi.

Araştırmacılar, dev karıncanın dünyada iklimin özellikle sıcak olduğu bir dönemde yaşadığını ve kıtalar arasında o devirde varolan kara bağlantılarını kullanarak Avrupa ile Kuzey Amerika arasında hareket edebildiğini söylüyor.

Bundan önce Almanya'da ve İngiltere'nin güneyinde de büyük boy karıncaların fosillerine rastlanmıştı.

Dev karıncaların ne yiyerek beslendiği ve nasıl yaşadığı konusunda halen birçok bilinmez var.

Araştırmacılar, fosilde kanatların olduğunun görüldüğünü söyledi.

Dev karıncanın kalıntısı, bilim dünyasının 50 milyon yıl öncesine ilişkin iklim tahminlerini destekliyor.

Bu devirde ortalama sıcaklığın kayda değer bir artış gösterdiğini düşünen araştırmacılar, kıtalar arasında karadan karaya geçişin mümkün olduğunu ve bu sıcak ortama uygun yaşayan çok sayıda yaratığın Avrupa ile Kuzey Amerika arasında göç ettiğini düşünüyor.

Geçmişte ve günümüzde 3 santimetrenin üzerinde büyüyen karınca türlerinin hangi iklim koşullarında yaşadığının bir haritasını çıkartan bilim insanları, hepsinin tropik ortamlarda görüldüğünü söylüyor.

Fakat karıncaların neden tropik hava koşullarında irileştiği sorusuna henüz kesin yanıt bulunabilmiş değil.
bbc türkçe

5/01/2011

türkiyede ipad2 fiyatları amerikadan düşük avrupa ile aynı olacak

Merakla beklenen iPad 2'nin Türkiye'ye geliş tarihi ve fiyatları belli oldu. Steve Jobs'un son mucizesi Türkiye'de; ABD'den pahalı, Avrupa'yla ise hemen hemen aynı fiyatlardan satılacak. Herkesin merak ettiği konu ise yurtdışından alınacak iPad'lerin Türkiye'de uyumlu çalışıp çalışmadığı.

Radikal Gazetesi'nin haberine göre yetkililer, yurtdışından gelen iPad'lerde birkaç noktaya dikkat edilmesi halinde hiçbir sorunun yaşanmayacağını belirtiyor. 3G özelliğinin kullanılabilmesi için 37 kuruşa pasaporta IMEI kaydının yapılması lazım. Ayrıca ABD ve İngiltere'den alacakları şarja dikkat edilmeli. Çünkü şarjlar Türkiye ile uyumlu değil. ABD'de Verizon'dan alınanlarda ise Micro SIM yuvası yok.


Türkiye bu kez hızlı çıktı

Apple Türkiye distribütörü olan Bilkom'un Satış Direktörü Fikret Ballıkaya ise Türkiye'den satın almanın daha avantajlı olacağını söyledi. Ballıkaya, "Cihaz 27 Mart'ta Avrupa'da satışa çıktı. Bu sefer daha hızlı davranıp 1 ay sonra Türkiye'ye getirdik. Tüketiciler iPad 2'ye 100 lira taksitler ile sahip olabilecek. Taksit seçeneklerinde vade farkı da çoğu yerde uygulanmıyor" dedi.

Ballıkaya ayrıca aynı cihazı Türkiye'den 2 yıl garantili alabileceğini belirterek, "Yurtdışından alınan iPad 2'ler sadece 1 yıl garanti kapsamında olacak. Bunun yanı sıra tüketicilerin satış noktalarında uzman yardımı alabilecek olması onlara ayrı bir avantaj sağlayacak" diye konuştu.


iPAD 2 alacaklar bunlara dikkat edin


Yurtdışından alınan;

- SIM kilidi olmadığından iPhone gibi kırılmasına gerek yok.
- 3G'yi kullanabilmek için pasaporta IMEI kaydı şart.
- Dışarıdan gelenlerin Türkiye'de 1 yıl garantisi bulunuyor
- ABD'de Verizon'dan alınan iPad'de "micro SIM" bulunmuyor.
- ABD ve İngiltere'deki şarjlar uyumlu değil. Ayrıca almak gerekiyor.

Türkiye'den alınan

- Fiyatlar ABD'den daha pahalı, Avrupa ile aynı düzeyde.
- Satış noktalarının çoğunda taksite vade farkı konulmuyor.
- İki yıl Türkiye garantisi Bilkom tarafından sağlanıyor.
- Cihaz alındığında herhangi bir yere kayda gerek yok.
- Türkiye'ye uygun aparatlar kutunun içerisinden çıkıyor.