Dünya

Dünya
Atatürk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Atatürk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4/30/2013

Atatürk'ün “Bunu milli bir içecek haline getiriniz” dediği Hardaliye

En sonunda bu da oldu; ayran, Başbakan Erdoğan tarafından “milli içki” olarak ilan edildi! Aslında, ayran tabii ki “içki” değil, bir “içecek”. Bunu o da biliyor. Fakat, içkinin matah bir şey olmadığını, zararları da olabileceğini anlatmak için ille de Atatürk ve İnönü dönemine gönderme yapılacak ya!

Evet, 1930’larda rakı fabrikaları da, bira fabrikaları da kuruldu. O tarihlerde dutu bol olan memleketim Erzincan’da bile dut rakısı imal eden rakı üretim tesislerinin olduğu biliniyor.

Osmanlı’da başlamıştı daha 19. yüzyılın sonlarında bira üretimi. Bugünkü Şişli-Bomonti’deki ilk bira fabrikası uzun yıllar üretim yapmıştır. Hatta, çocukluğumuzda ve ilk gençliğimizde bira fabrikasına yakın olan ve Şişli’deki “Bomonti Bira Bahçesi”nde (Ermeni Mezarlığının hemen karşısında, şimdi devasa bir iş hanı olan yer) tahta fıçılardan ağabeylerimiz bira doldurup içerken biz de gazozlarımızı yudumlar, akşamları da yazlık sinema haline gelen bahçede film izlerdik.

Tabii, Türklerin yedi bin yıllık tarihindeki “kımız”ı hatırlamadan olmaz ki! Ancak, Başbakan Erdoğan’ın aklı fikri “İslam Tarihi”nde… Türklerin tarihiyle de, Türklerle bütünleşen içeceklerle de ilgili değil.

MİLLİ İÇECEK HARDALİYE

Bu yazıda asıl anlatmak istediğimse, “Hardaliye”. Evet, belki ezici çoğunluğunuz ya duymadınız ya da kulağınıza çalındıysa da ne olduğunu bilmiyorsunuz. Yurdumuzun değişik köşelerinden yöresel lezzetlerle arkadaşım Gönen Orhan’ın başında olduğu Ceren Yaratıcı Aktiviteler ve Danışmanlık’ça düzenlenen bir yiyecek-içecek fuarında karşılaştığım bu nefis içecek hakkında daha sonra tanınmasına katkıda bulunmak için Trilye (üç aylık gusto ve turizm dergisi) ve Kadıköy Yaşam’da da (Gazete Kadıköy’ün bünyesinde bir zamanlar yayımlanan aylık dergi) yazılar kaleme aldığımı hatırlıyorum.

Atatürk, 20 Kasım 1930’daki Kırklareli ziyaretinde kendisine hardaliye sunulduğunda, içtikten sonra, “Bunu milli bir içecek haline getiriniz” der.

Ancak, hardaliye on yıllar boyu yöresel bir çerçevede kalır. Hak ettiği önem verilmez. Kırklareli’ndeki birkaç amatör üretim noktasından dışarı çıkamaz. Oysa, Kırklareli yöresindeki olgunlaşmış üzümlerden elde edilen alkolsüz, buruk içimli, ferahlatıcı çok hoş ve karakteristik bir içecektir. Şırası alınmış fakat bir miktar şıra içeren üzüm posası (cibre) fıçılara doldurulur, üzeri vişne yapraklarıyla örtülerek sıkılır. Fermente edilmesine karşın içerdiği hardal tohumları hem alkol oluşumunu engeller hem de hoş bir aroma verir. Böylelikle damıtılmadan alkolsüz bir üzüm içkisi olarak tüketilir.

MÜSLÜMAN AHALİ TERCİH ETMİŞTİ

Osmanlı döneminden itibaren bir bağcılık cenneti molan Kırklareli ve civarında Rum ve Yahudi ahali alkol içeren şarapçılığı tercih ederken, Müslüman-Türk ahali de 19. yüzyılın ortalarından başlayarak alkol içermeyen hardaliyeyi tercih etmiştir.

Atatürk’ün de tattığında çok beğendiği, yazık ki bendenizin de sadece altı yedi yıl önce tatma fırsatı bulup tutkuyla yakınlaştığı bu içeceğe Kırklareli’nin sınırlarını aşan bir ilgi gösterilmesi, yatırım yapılması ve ulusal pazara açılması, yani kısacası” milli bir içecek” olarak yararlanılması gastronomi adına fevkalade bir iş olacaktır.

AKP Hükümeti, Atatürk’ün işaret ettiği ve maalesef şimdiye kadar ihmal edilen hardaliyeyi teşvik ederek “milli içecek” haline gelmesine katkıda bulunur mu? Bakarsınız, nasılsa alkolsüz diye bulunur mu, bulunur!.. Kim bilir…

Muzaffer Ayhan Kara

Odatv.com

4/19/2013

Erkek kılığında Kurtuluş Savaşına katılan Halime Çavuş'un hikayesi

Kastamonu’da doğan, anne-babasının “kızım gitme” şeklinde yalvarışlarını dinlemeden mücadeleye katılan Halime Çavuş, uzun yıllar Halim Çavuş zannedildi. 

Halime Çavuş'un hikayesi

Kurtuluş Savaşı’na giderken erkek kılığına girdi, erkek gibi tıraş oldu, saçını kazıttı ve kimseye kadın olduğunu söylemeden Türk askerinin arasına karıştı.

Mühimmat taşımada birçok görev yaptı. Bir düşmanın açtığı ateş sonucu bir ayağı sakat kaldı. Bir keresinde İnebolu’dan cepheye cephane taşırken Mustafa Kemal Paşa’ya rastladı. Ancak rastladığı kişinin O olduğunu bilmiyordu Mustafa Kemal Paşa “Sen üşüyor musun böyle?” diye sordu. “Bey, 100 bin kişi kurtulacak. Ben öleceğim de ne olacak?” dedi. Paşa kafa kâğıdını istedi. Verdi.

“Sen kız mısın?”

“Evet.”

Gün geldi savaş bitti, ancak o ne asker üniformasını çıkardı ne de her sabah tıraş olmaktan vazgeçti. Savaş sonrası Mustafa Kemal Paşa tarafından Ankara’ya çağrıldı. Ailesi önce korktu, Paşa Halime’yi neden çağırıyordu ki? “Gitme” dediler, o yine dinlemedi... Kapıda yavere “Paşa hangisi bilmiyorum” dedi. Yaverin “soldaki” demesiyle koşup elini öptü. O’nun “Seni yollamıyorum, bizim kızımız ol” önerisine “Annem babam beni bekler” şeklinde cevap veren Halime Çavuş, “Ben ana-babaya itaatli evlada saygı duyarım” diyen Mustafa Kemal Paşa tarafından çeşitli hediyeler verilerek tekrar evine yollandı ve kendisine maaş da bağlandı. 75 yaşında hayata gözlerini yumdu.

Kaynak: Yeniçağ, 25 Mart – 8 Nisan 2013

9/26/2012

atatürk'e hediye edilen ve müzayede de satılan gizemli tabanca



Şeref İşler

BBC Türkçe


Arjantin cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu kutlamak için cumhurbaşkanına bir hediye göndermek ister.



Hediye bir silahtır. Üzerinde Türkiye'nin ilk liderinin, Atatürk'ün adı ve cumhuriyetin kuruluş tarihi yazılıdır.

İşte bu silah bugün Londra'daki Christie's Müzayede Evi'nde 25 bin sterlin - yani yaklaşık 72 bin 600 liraya satıldı.

Browning model tabanca, 1910 Belçika yapımı. Kalibresi de 7,65 milimetre.

Üzerinde hem Arjantin'in eski cumhurbaşkanı Marcelo T. de Alvear'ın hem de Mustafa Kemal'in isimleri altın varakla yazılı.

Bir de 29 Ekim 1923 tarihi.

1922 ile 1928 yılları arasında Arjantin'in cumhurbaşkanı olan Marcelo T. De Alvear, Atatürk'le doğrudan tanışmamış olsa da, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanını yakından takip etme fırsatı bulmuş.

Christie's Müzayede Evi'nin silah uzmanı Howard Dixon "Alvear cumhurbaşkanı seçilmeden önce, Birinci Dünya Savaşı'nın akabinde Arjantin'in bir nevi Paris büyükelçisiydi." diyor.

"Bu görevinden ve ilerici bir politikacı olmasından dolayı, savaş sonrası tartışmalara tanık olduğu sıralarda Atatürk'ün modern Türkiye'yi kurma çabalarından haberdardı. Atatürk'e duyduğu saygıdan dolayı da bu tabancayı ona özel bir hediye olarak yaptırdı."

Tabanca yakın geçmişte bir Christie's temsilcisi tarafından Şili'nin başkenti Santiago'da bir koleksiyonda bulunmuş.

Bu koleksiyona 1990 yılında dahil olmadan önce Arjantin'in başkenti Buenos Aires'te bir ailede bulunan tabanca, onlara da 1960 yılında Alvear ailesi tarafından verilmiş.
Geri mi gönderildi?

Mustafa Kemal Atatürk için özel yapılmış olmasına rağmen bu tabancanın şimdi neden Türkiye'de olmadığına dair kesin bir belge bulunmamakta. Dahası, tabancanın Atatürk'ün eline geçip geçmediği bile tam olarak bilinmiyor.

Silah uzmanı Dixon bu konuda "Ne yazık ki tabancanın 1960 yılı öncesi yolculuğuna ışık tutacak belge yok. Ailede kuşaktan kuşağa iletilen söylentiler, tabancanın İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrasında Türkiye'den Arjantin'e geri gönderildiği yönünde."

Londra'da bulunan Christie's Müzayede Evi'nin yetkilileri, bu tabancaya oldukça yüksek ilgi gösterildiğini, en fazla arayıp bilgi almak isteyenlerin de yurtdışında yaşayan Türkler olduğunu belirtiyor.

Tabancayı 25 bin sterline alan kişi ise anonim kalmayı tercih etti. bbc türkçe

9/02/2012

türkiye'nin ilk kadın hakimlerinden ADALET YILMAZ'ın vefat ettiği gün yaşadığı ibretlik hikaye


Yaşlı kadın yatağından kalktı.

Sabah ezanının insan ruhuna huzur veren sesi oda içinde yankılanıyordu.

88 yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle pencereye doğru yöneldi. Pencereyi açması ile birlikte odaya ezan sesi ile birlikte baharın güzel kokusu ve kuş cıvıltıları doluştu.

Penceresinden gözüken Kurtuluş Parkına bakarak yaşlı ciğerlerine sabahın ılık esintisi ile doldurdu. Abdestini aldı, saba
h namazını kıldı. Mutfağa yöneldi. Çayla birlikte bir iki lokma bir şeyler atıştırdı.
Oturma odasına yöneldi. Eski bir fiskos masasının yanındaki koltuğuna ilişti.
Masanın üstü çerçeveler ile doluydu. Bir tanesine uzandı, camının üzerinde titreyen parmaklarını dolaştırdı.
Çerçevenin içindeki fotoğrafta İstiklal madalyalı kara yağız bir adamla, makyajsız olmasına rağmen güzelliği göz alan bir kadın birbirlerine bakarak gülümsüyorlardı.


Yaşlı kadın ‘Günaydın Anne, Günaydın Baba’ dedi. Usulca yerine koyduğu çerçeveye bir bakış daha attıktan sonra başka bir çerçeveyi eline aldı.
Bu siyah beyaz fotoğrafta da subay üniformalı bir adamla bir gelin yan yana duruyorlardı. Yaşlı kadın çerçeveyi titreyen dudaklarla öptü. ‘Günaydın Kocacığım’ dedi. Kadın bu çerçeveyi de bıraktıktan sonra üçüncü ve son çerçeveye uzandı.
Artık gözlerinden yaş damlıyordu. Fotoğraftaki biri erkek diğeri kız çocuklara bakıp ‘Günaydın Evlatlarım’ dedi.
Tüm çerçevelere kısaca göz atıp ‘Sizleri, hepinizi çok özledim’ dedi.

Gözlerinde biriken yaşları sildi. Artık ağlamak için bile yaşlı hissediyordu kendini. Ağır ağır doğrulduğu koltuğundan eski telefonuna doğru yöneldi. Ağır ağır numaraları çevirdi. Karşısına çıkan adama ‘Bir taksi istiyorum’ dedi ve adresi verdi. Kapısını kilitleyip, apartman merdivenlerine yöneldi. Yıllarca çekmediği zorluk kalmamıştı ama şimdi bu merdivenler hayatının en büyük engeli olmuştu. Ağır ve dikkatli bir biçimde iniyordu.

Sabırsızlanan taksi şoförünün çaldığı korna sokağı inletiyordu. ‘Patlama be adam’ dedi. Nihayet taksiye binebildi.
’Teyze hoş geldin’ dedi 25-30 yaşlarındaki şoför. ‘Nereye gidiyoruz?’
Kadın kısa bir sessizliğin sonunda ‘Tüm bir gün beni taşırmısın?’ diye sordu.
‘Sana 500 lira veririm.’
Adam küçümser bir gülümseme ile, ‘Mal sahibi benden her gün 500 lira istiyor teyze’ dedi.

Kadın gülümsedi

‘O zaman sana 650 lira vereceğim ne dersin?’

‘Kurtarmaz ama senin güzel hatırını kırmayayım. İlk önce nereye gideceğiz?’

‘Anıtkabir’e’

‘Anıtkabir’e mi?

‘Evet’

‘Tamam teyzeciğim’

‘Yaş kaç teyzeciğim?’

‘Seksen sekiz’

‘Maşallah Allah uzun ömür versin teyzeciğim’

‘Allah sağlıklı mutlu ömür versin oğlum’

‘Haklısın teyzecim’


Taksi Anıtkabir’in kapısına gelmişti. Şoför ‘Teyzeciğim geldik’ dedi. Dalgın görünen kadın ‘Evladım burada yardımına ihtiyacım var’ dedi. ‘Benimle gel’ Adam şaşırmıştı. ‘Tabii teyze’ dedi. Kuşkulu gözlerle ‘Bizi buraya alırlar mı?’ diye sordu.

O ana kadar dalgın ve yorgun görünen kadın, bir anda irkildi. Gözlerinden ateş fışkırarak ‘Ne demek almamak? Sen daha önce hiç gelmedin mi buraya?’ dedi

‘Hayır’

‘Kaç yıldır Ankara’da yaşıyorsun?’

‘Ben Ankaralıyım teyze. Doğma büyüme’

‘Ee o zaman’

‘Ne bileyim bir kez okulla gelmiştik bayramda. Bayram olmayınca burası kapalı sanıyordum ben’

Kadın sinirli bir şekilde kafa salladı.

Şoför utanmıştı. Mozoleye çıkan mermer merdivenlere kadar konuşmadılar. Merdivenlere geldiklerinde Şoför kuşkulu bir şekilde

‘Nasıl çıkacaksın Teyze?’ diye sordu.

‘Her ay nasıl çıkıyorsam öyle’

‘Her ay geliyormusun?’

‘Evet’

Uzun bir uğraşla merdivenleri çıktılar. Mozoleye doğru ağır ağır ilerlediler. İçerisi çok serindi. Şoför büyük bir azimle yürümeye çalışan kadının koluna girmişti. Kadının nefes alışları sıklaşmıştı. Nihayet mozolenin önüne geldiler. Kadın şoförün kolundan ani bir hareketle kurtuldu. Çantasını açtı. Tek bir karanfil çıkardı. Mozoleye doğru ilerledi. Çiçeği mozoleye koydu. Şoför şaşkınlıkla olayı seyrederken kadının ağzından şu sözlerin döküldüğünü fark etti.
‘Hayatım boyunca sana verdiğim sözü tutmak için çalıştım’. Ağır ağır geriye çekilen kadın ellerini açıp Fatiha okumaya başladı. Şoför kısa bir şaşkınlığın ardından ona katıldı. Kadın bir anlık suskunluktan sonra, ‘Hadi gidelim’ dedi.

Geldiklerinden çok daha ağır bir şekilde arabaya döndüler. Şoför kadının durumundan endişelenmeye başlamıştı.
‘Yoruldun mu Teyze’ dedi.
Kadın sustu.
Bir süre suskunluktan sonra ‘Evet hem de çok yoruldum’ diye cevapladı.

‘Nereye gidiyoruz?’

‘Bankaya’!

Şoför arabasındaki kadının herhangi biri olmadığını anlamıştı. Bu yaşlı kadının Atatürk’e verdiği söz ne olabilirdi? En sonunda dayanamadı.

‘Teyzeciğim bir şey sorabilirmiyim?’

‘Sor bakalım evladım’

‘Anıtkabir’de Atatürk’e bir söz verdiğinizi söylemiştiniz. O söz nedir?’

‘Uzun hikaye evladım’

‘Olsun be teyze anlat ne olur’

‘Ben lisedeyken bizim okulumuza gelmişti Atatürk. Beni de ona çiçek vermek için seçmişlerdi. Çiçeği verdiğimde bana ismimi sordu. Bende ‘Adalet’ dedim. Bunun üzerine ‘Ne güzel ismin varmış’ dedi. ‘Okulu bitirince ne olacaksın’ dedi bana. Hemşire dedim. Oda ‘Güzel meslek ama bence sen Hakim ol ismine çok yakışır’ dedi. Ben kadından hakim olmaz ki dedim. Kaşlarını çattı, ‘Sen istedikten sonra olur. Senden söz istiyorum hakim olacaksın’ dedi .’

‘Sen ne dedin peki?’

‘Mustafa Kemal emretmiş ne denir? Söz verdim.’

‘Peki olabildin mi Adalet Teyze?’

‘Evet ben Cumhuriyetin ilk kadın hakimlerindenim.’

‘Vay be. Sende ne hikaye varmış Adalet Teyze’

‘Herkesin bir hikayesi vardır evladım. Herkesin hikayesi de kendine göre değerlidir. Eğer insanların hikayelerini bilip anlayabilirsen insanlara daha anlayışlı davranabilirsin’

‘Haklısın Adalet Teyze. Bu banka mı gelmek istediğin’?

‘Evet’!

‘Yardım edeyim mi? Bende geleyim mi?’

‘Hayır. Sen burada bekle lütfen.Bu arada adın neydi evladım?’

‘Osman teyzeciğim’

‘Tamam Osman. Beni 45 dakika kadar sonra buradan al olur mu?’

‘Tamam teyzeciğim’!

Adalet hanım bankadan içeri girdi. Osman öğlen saatinin geldiğini
fark edip yemeğe gitti. Yemek boyunca Adalet hanımı düşündü.
‘Kim bilir neler yaşamış, neler görmüştür’ diye düşündü. Tam vaktinde bankanın önündeydi. Adalet hanım 15 dakikalık gecikme ile geldi.

‘Hoş geldin Hakim Teyze’

‘Çok uzun zamandır bana Hakim denmemişti.’

‘Hoşuna gitmediyse söylemeyeyim?’

‘Yok aksine hoşuma gitti. Sağol’

‘Nereye gidiyoruz?’

‘Seyranbağlarına’

‘Tabii’

‘Hakim Teyze çok yer gezmişsindir sen’

‘Tüm Anadolu’yu karış karış gezdik rahmetli kocamla’

‘Ne iş yapardı amca?’

‘Subaydı.’

‘Ne zaman vefat etti?’

‘1952′de’

‘Çok olmuş.Gençmiş’

‘Kore savaşında şehit oldu.’

‘Allah rahmet eylesin Hakim teyze’

‘ Sağol’

‘Seyranbağları’na geldik nereye gideceğiz?’

‘Sağa sap. İkinci binanın önünde dur.’

‘Tamam.Buyur Hakim Teyze.Geleyim mi ben’

‘Yok bekle burada’

Osman beklemeye başladı. Bir ara merak etti. Binanın uzaktan görünen levhasına baktı. ‘Seyranbağları Kız Yetiştirme Yurdu’ yazısını okudu. Anlam veremedi. ‘Bu kadın burada ne yapar ki?’ diye düşündü.

Yarım saat sonra Adalet hanım göründü. Yanında orta yaşlı kibar bir hanım vardı. Adalet hanımı arabaya ağır ağır bindirdi. Kadın ‘Adalet Hanım size ne kadar teşekkür etsek azdır. Her zaman yanımızdasınız. Kızlarda sizi çok seviyor. Ne olur arayı çok uzatmayın. Yine gelin’ dedi.

Adalet hanım, buğulu gözlerle ‘İnşallah. Kızlara selamımı söyleyin. Bende onları çok seviyorum. Onlara iyi bakın’ dedi.

Araba hareket etti.

‘Nereye Hakim Teyze?’

‘Hemen iki sokak öteye’

Osman iki sokak ötede bu sefer başka bir binanın önüne park etti.
Bu binada da ‘Ankara Seyranbağları Huzurevi’ yazıyordu.

‘Bekle beni’

‘Tabii Hakim Teyze’

Yine 1 saate yakın bir bekleyişin sonunda bu sefer etrafında bir çok yaşlı kadın ve adamla çıkageldi Adalet Hanım. Sarılıp
öpüştükten sonra oradan ayrıldılar. Osman dikiz aynasından Adalet Hanım’ın gözlerinden akan yaşları fark etti.

‘İyi misin Hakim Teyze’

‘İyiyim Osman. Eski dostları görünce insan bir hoş oluyor’

‘Nereye gidiyoruz?’

‘Cebeci Asri Mezarlığına’

‘Tamam’

‘Teyze nerelisin sen?’

‘Aydın Sökeliyim. Babam orada pamuk ekerdi. Annem ev hanımıydı. Sonra Kurtuluş Savaşı oldu. Babam savaşa gitti. Söke işgal oldu. Biz dağlara kaçtık annemle. Saklandık dağ köylerinde. Savaş bitince Söke’ye döndük. Allah’a Şükür Babam’da sağ salim döndü savaştan.’

‘Sonra ne oldu?’

‘Liseye Aydın’a gönderdi babam. Orada Atatürk’le karşılaştım. Sözümü tutmak için İstanbul’a gittim. Hukuk fakültesine girdim. Orada rahmetli eşimle karşılaştım. O Harbiye’de okuyordu o zaman. Mezun olunca evlendik..’

‘Çocuğunuz var mı?’

‘Bir kızım bir oğlum vardı.’

‘Neredeler şimdi?’

‘Oğlum dışişlerinde çalışıyordu.’

‘Ne güzel’

‘1978′de Fransa’da Ermeniler öldürdüler.’

‘Üzüldüm Hakim Teyze. Başın sağ olsun. O da babası gibi şehit oldu yani’

‘Evet. Şehit babanın şehit oğlu. Allah kimseye evlat acısı vermesin.’

‘Amin. Ya kızın?’

‘O eşi ve çocukları ile İzmit’te yaşıyordu. Öğretmendi. 1999′da depremde hepsi vefat ettiler.’

‘Allah rahmet eylesin.Boş boğazlığımla üzdüm seni Hakim Teyze kusura bakma’

‘Sanki sormasan aklımdan çıkıyorlar mı evladım.Sen üzülme sağol’

‘Geldik Teyze’

‘Tamam evladım. Al işte paran artık gidebilirsin.’

‘Hakim teyze buradan nasıl döneceksin? Ben seni bekleyeyim eve bırakayım.’

‘Yok beni alacaklar buradan’

‘Hakim Teyze bu para fazla. Kusura bakma ben sana yalan söyledim.
Taksinin sahibi benden 350 lira bekliyor. Affet beni. 350 ‘yi ona veririm. Gerisi kalsın.
Bende para istemem. Bugün senden aldığım hayat dersinin parasal karşılığı yok zaten.’

‘Çocukların var mı?’

‘İki tane ellerinden öperler.’
Taksinin güneşliğinden çocuklarının resimlerini çıkarıp gösterdi.

‘Adları nedir?’

‘Kemal ve Ayşe’

‘Oğlumun adı da Kemaldi.’

Sessizliğin ardından Osman’ın elindeki parayı ittirdi Adalet Hanım..

‘Onlara bir şeyler al benim için. Onları okut. Ama yalansız, dolansız, çok çalışarak helal lokma ile büyüt ve okut.
Atatürk’ün bana yaptığı gibi içlerindeki gücü fark etmelerini sağla.
Bir de vatanını, milletini sevmelerini öğütle onlara.’

Osman Adalet Hanımın ellerine sarılıp öptü. Ona iyi evlatlar yetiştireceğine söz verdi.
Adalet hanım mezarlığın kapısından ağır ağır içeri girerken; Osman yaşlı gözlerle onu izliyordu.
Hayatının en büyük dersini kendisi küçücük, yüreği yaşadığı acılara rağmen kocaman ve güçlü bu yaşlı kadından almıştı.
Osman arabasını mal sahibine götürmeye karar verdi. Bu gün daha fazla çalışamazdı.

Ertesi gün Ankara’da garip bir yağmur yağıyordu. Sanki gök delinmişti. Osman taksiyi mal sahibinden almış, durağa gelmişti.
Çay ocağının yanında duran gazeteyi aldı. İlk sayfadaki haberlere göz gezdirdi.
Siyaset doluydu gazete. Hiç anlamazdı. Sıkılıp adli olayların yer aldığı üçüncü sayfayı açtı. Taksiciler arkadaşları ile ilgili kötü haberleri genellikle oradan alırlardı.
Göz gezdirirken bir haber dikkatini çekti:
’Dün gece geç saatlerde Cebeci Asri mezarlığında bulunan cesedin Cumhuriyet tarihinin ilk Kadın Hakimlerinden Adalet YILMAZ’a ait olduğu belirlendi. Adalet YILMAZ’ın bulunduğu yerdeki mezarların eşine ve oğluna ait olduğu belirlendi. YILMAZ vefat ettiği gün bankadaki tüm parasını çektiği, bu parayı ikiye bölerek Seyranbağları’ndaki bir kız yetiştirme yurdu ile bir huzurevine bağışladığı belirlendi. Polis, Adalet YILMAZ’ın mezarlığa ölmek için gittiğini düşünüyor.’

Osman bir anda sarsıldı. Gözyaşlarına engel olamıyordu. Taksici arkadaşları hiçbir şey anlamadılar.
Bir daha da hiç anlatmadı Osman bu yaşadıklarını.
Herkesin tek bildiği Osman’ın bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında
’Gökler bile sana ağlıyor’ diyerek ağladığıydı..
.
.
İşte bu günlerde de adalet ağlıyor..(felsefi sözler)

3/18/2012

ingiliz ordusunu en çok zorlayan komutanlar arasında atatürk sekizinci sıradaymış sizce?

"İngiltere'nin karşılaştığı en büyük komutan kimdi?" başlıklı anket, Londra'daki Ulusal Ordu Müzesi tarafından düzenleniyor.
Anketteki adaylara http://www.nam.ac.uk/exhibitions/online-exhibitions/enemy-commanders-britains-greatest-foes adresinden 30 Mart'a kadar oy verilebilecek.

Ankette ilk beş sırayı alacak liderler, 14 Nisan'da müzede düzenlenecek bir törende beş ünlü tarihçi tarafından davetlilere tanıtılacak. Anketin galibi ise bu isimlerin davetliler tarafından oylanması sonucunda belirlenecek.

Ankette şu an itibarıyla İrlanda Kurtuluş Ordusu'nun (IRA) efsanevi kurucusu Michael Collins önde gidiyor. Collins'i Napolyon Bonapart izliyor. Atatürk ise sekizinci sırada.

Müzenin sözcüsü Julian Farrance, ankete Adolf Hitler gibi "kötü şöhret" sahibi liderlerin alınmadığını belirtti.

7/18/2011

protesto gösterilerinde istiklal marşı okunurken ayağa kalkmadılar ortalık karıştı

Eskişehir’de düzenlenen terör protesto yürüyüşlerine katılan, saygı duruşu ve İstiklal Marşı okuyan grup, bar balkonunda oturup ayağa kalkmayan bir kız ile yanındaki erkeğe tepki gösterdi. BDP İl Binası’nın bulunduğu apartman çatısındaki BDP Bayrağı’nı indirmek isteyen gruba polis izin vermedi.
Diyarbakır’ın Silvan İlçesi’nde teröristlerin 13 askeri şehit ettiği saldırı Eskişehir’de düzenlenen 3 ayrı yürüyüşle protesto edildi. Yürüyüşlere 3 bini aşkın kişi katıldı. Ülkü Ocakları tarafından düzenlenen ilk yürüyüş Hamamyolu Cadesi Yediler Parkı’nda başladı. Yaklaşık 1500 kişi ellerinde Türk Bayrakları ile "Kahrolsun PKK", "Şehitler ölmez vatan bölünmez" şeklinde slogan atarak yürüdü. Hamamyolu Caddesi’nde yürüyen kalabalığa Eskişehirspor taraftarları olduklarını söyleyen yaklaşık 500 kişilik bir grup daha katıldı. Sayıları 2 bini bulan kalabalık yaklaşık 2 kilometre kadar yürüyerek Porsuk Bulvarı Migros Mağazası önüne geldi.

ASKERİ KİMLİKLE OLAYLARI YATIŞTIRMAYA ÇALIŞTI
Eskişehir Ülkü Ocakları Başkanı Kadir Bıyık kalabalığa hitaben konuşma yaptı. Bıyık’ın konuşması ardından şehitler için 1 dakikalık saygı duruşunda bulunuldu, ardından İstiklal Marşı okundu. İstiklal Marşı okunurken, kalabalığın bulunduğu yerin yanındaki bir barın ikinci kat balkonunda masada oturan bir kız ile bir erkek ayağa kalmayınca tepkilere neden oldu. Tepkiler üzerine kız ve erkek ayağa kalktı. Ancak İstiklal Marşı’nın ardından kalabalığın öfkesi dinmedi. Bara girmek isteyen öfkeli kişileri polisler ve Ülkü Ocağı Başkanı Kadir Bıyık ve bazı MHP’liler engelledi. Kalabalığın tepsiyle karşılaşan kız ve erkeğin yanında bulunan sivil kıyafetli bir kişi, astsubay olduğunu söyledi ve askeri kimliğini göstererek kalabalığı yatıştırmaya çalıştı.

Olayların sakinleşmesinden sonra kalabalık gruplar halinde dağıldı. Dağılan gruplardan yaklaşık 50 kişi Barış ve Demokrasi Patisi’nin (BDP) bulunduğu Sakarya Caddesi’ndeki 7 katlı Birlik İşhanı önüne gitti. İşhanın çatısındaki BDP Bayrağını indirmek için içeri girmek isteyen gruba polis izin vermedi. Grup daha sonra polisin uyarısı üzerine dağıldı.

Bu arada bir sosyal paylaşım sitesindeki çağırı üzerine terörü protesto etmek için Odunpazarı Meydanı’nda yaklaşık 1000 kişi toplandı. Kalabalık ellerinde Türk Bayrakları ve Atatürk posterleri ile yürüdü. Kalabalığa işyeri sahipleri de alkışlarla destek verdi. Kalabalık yaklaşık 4 kilometre yürüyerek yürüyüşlerini Hava Şehitleri Mezarlığı önünde sonlandırdı.