“Batı ile olan ittifakının gölgesinden çıkarak sık sık iddialı ve bağımsız bir dış politika çizen Türkiye, şu ana kadarki en büyük başarısını gösterebilir” yazar Shadid'e göre Türkiye özellikle Irak'ta ve Kürt bölgesinde bir “güç gösterisi” yapıyor. Zaten yazının başlığı da bu.
ABD ve İran arasında çekişme yaşanan bu bölgede yükselişte olan ve Batı ile olan ittifakının gölgesinden çıkarak sık sık iddialı ve bağımsız bir dış politika çizen Türkiye, şu ana kadarki en büyük başarısını gösterebilir.
Türkiye'nin etkisi İran kadar derin olmasa da Kuzey Irak ve daha geniş kapsamlı ülke genelinde İran'dan daha fazla. ABD, Irak'ı işgal edip ele geçirirken 4400 askerini kaybederken, Türkiye şimdi daha uzun süreli bir mevcudiyet ortaya koyulabileceğini -yumuşak güç denilen kültür, eğitim ve ticarette etkinlik iddiasıyla- kanıtlayabilir.
Türkiye'nin Irak'ta bulunan dört diplomatik yerleşkesinden biri olan Basra'daki konsolosluğun başında olan Ali Rıza Özcoşkun, "Biz burada oldukça hoş karşılanıyoruz" diyor.
Türkiye'nin buradaki yeni nüfuzu başkent Bağdat yoluyla Zaho'dan Basra'nın kuzeyine kadar uzanan eksen boyunca devam ediyor. Bir zamanlar Kuzey Irak'taki Kürt bölgesini varlığına tehdit kabul eden bir ülke olan Türkiye, çok güzel bir dostluk olarak adlandırılabilecek bir başlangıç yaptı.
Türkiye, siyasetin korkaklar için olmadığı Irak'ın başkentinde geliştirilmesine yardımcı olduğu laik koalisyonu desteklemesi esnasında Irak Başbakanı Nuri Kemal El Maliki'nin öfkesini çekti. Irak'ın zengin petrol ve doğalgazı konusunda da kendisini ülkenin Avrupa'ya geçiş kapısı olarak konumlandıran Türkiye, artmakta olan kendi enerji ihtiyaçlarının tatmin edilmesini de sağladı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi, Türkiye'deki siyasete yeniden yön verdiği gibi, bölgenin geri kalanına da yansıyacak bu yönlendirmenin aynısını Irak'ta da yapıyor.
Bazı Türk yetkililer, Türkiye'nin Avrupa'dan uzaklaşıp bir zamanlar üç kıtanın topraklarının içinde bulunduğu imparatorluğa doğru yönelmesi anlamına gelen yeni Osmanlıcılık kavramından uzak dururken, ülkenin küreselleşme süreci ve Ortadoğu'daki pazarlara olan ilgisi sadece Amerikan gücünün belirleyici olduğu varsayımlarını alt üst ediyor. Kendisini buradaki ekonomik entegrasyona adayan Türkiye, buradaki geleceğini en azından geçmişinin bir yansıması olarak görüyor.
Bu yıl açılan Erbil'deki konsolosluğun başında bulunan Aydın Selcen, "Kimse Irak'ı veya Irak'ın bir kısmını ele geçirmeye çalışmıyor. Ancak biz bu ülkeyle bütünleşeceğiz. Yollar, demiryolları, havaalanları, petrol ve gaz boru hatlarıyla insan ve mal akışı sınırın her iki tarafı arasında serbest olacak" diyor.
Selcen, sınırdan bahsederken, günde 1500 kamyonun geçiş yaparak Türk yapı malzemelerini, giyeceklerini, mobilyalarını, gıda malzemelerini ve kısacası Kuzey Irak'taki mağazaları dolduran hemen hemen her şeyi getiren Zaho ve İbrahim Halil'deki 26 şeritli kontrol noktasını kastediyor.
Gelişmesine yardımcı oldukları ekonomik kalkınma Irak genelinde yankı buluyor. Türk yetkililer, iki ülke arasındaki ticaretin 2008 yılına oranla iki kat artarak 2010 yılında altı milyar dolara yükseldiğini söylüyor. Gelecek iki-üç yıl içinde de Irak'ın, Türkiye'nin en büyük ihraç merkezi haline gelebileceğini öngörüyorlar.
Madencilikten konut projelerine kadar her şeyle ilgilenen Adel United firmasının Iraklı Kürt Genel Başkanı Rüşdi Said, "Bu sadece başlangıç. Tüm dünya Irak nedeniyle kavga ediyor. Para için kavga ediyorlar" diyor.
Askeri gücün keskin ucunun verdiği imkânlarla, Said'in yaşadığı kuzeydeki Kürt başkenti Erbil, Türk siyasetinin ve ticaretinin bağlantı noktası haline geldi.
Yaklaşık 15 bin Türk Erbil'de ve kuzeydeki diğer bölgelerde çalışırken, 700'den fazla Türk firması da bölgedeki yabancı şirketlerin üçte ikisini oluşturuyor. Seyahatlerde istenen şartlar da kaldırılırken, Erbil'deki konsolosluk günde 300 kişiye vize veriyor. Bölgede 19 okul işleten Türk bir dinî hareket, 5500 öğrenciye eğitim verirken, Araplar, Türkmenler ve Kürtler ortak dil İngilizce ile birbirine karışıyor.
Türk yetkililer bölgeyi, ABD-Meksika sınırına benzer şekilde, sınırları haritadaki herhangi bir çizginin kesinliği kadar belirsiz bir şeye dönüştürmekten bahsediyorlar. Bazı Kürt yetkililer bile fikri benimsiyor ancak kavramı farklı yorumluyor.
Türkler entegrasyonu Orta Doğu'daki gelişmekte olan pazarlarla bağlantı kurma yolu olarak görürken, bazı Kürt yetkililer konuya daha duygusal yaklaşarak, bu durumu siyasi müzakerelerin hiçbir zaman başaramayacağı komşu ülkelerdeki Kürt bölgelere bağlanmanın bir yolu olarak görüyorlar.
Yerel Kürt Parlamentosu Sözcüsü Kemal Kerküki, Türkiye, İran ve Suriye sınırlarında yaşayan Kürt azınlıklarla ilgili olarak, "Aramızdaki sınırlar bizim tarafımızdan çizilmedi. Bu saygı duymamız gereken fiili bir sınırdır ancak, biz kalplerimizde bunu görmüyoruz. Biz halkları, onları ayrı tutan bürokrasi olmaksızın bütünleştirmek istiyoruz" diyor.
Türk hükûmetleri, Türkiye'deki nüfusun yüzde 20'sini oluşturan Kürtler'in kendi kaderlerini tayin etmeye yönelik uzun soluklu çağrılarını devlet için temel bir tehdit olarak gördü. Bu durum özerklikleri, Türkiye'nin içindeki azınlıklara da bir esin kaynağı oluşturabileceğinden Irak'taki Kürtler için de geçerliydi. 2007 yılından bu yana bu varsayımlarda büyük bir değişim yaşandı.
Defalarca seçilmiş hükûmetlere darbeler düzenleyen Türk ordusuyla ilgili devam eden çekinceler nedeniyle Erdoğan, hükümetin "Kürt açılımı" olarak nitelediği, Türkiye'nin kendi içindeki Kürt nüfusuyla uzlaşması konusunda tereddütlü adımlar attı. Karma bir başarıyla karşılaştılar fakat yeni ortam değişimleri yansıtıyor: Buradaki Türk diplomatlar, Irak Kürdistan’ına gelişigüzel gönderme yapıyor ki, Kürdistan kelimesi uzun süredir bir tabu. Bölgenin Başkanı Mesut Barzani de artık Büyük Kürdistan'dan bahsetmiyor.
Durumu protesto eden Erbil ve Bağdat'taki Iraklı yetkililerin kızgınlıklarını hafifletmek için ABD diplomasisine ihtiyaç duyuluyor. En azından şimdilik Kürt yetkililer, İran ile mücadele edilen bölgede Türkiye ile ittifakı daha büyük bir öncelik olarak görüyor.
Kerküki, "Kürdistan Türkiye'nin çıkarlarına karşı değil" diyor. Türkiye'nin başarısının hayret verici bir niteliği de Irak'a yansıttığı imajı devam ettirebilmesi. Erbil'den Bağdat'a kadar yol boyunca Türkiye'nin popüler kültürü her yerde.
Türk televizyon dizilerinin posterleri – "Gümüş"ten "Aşk-ı Memnu"ya kadar- on binlerce satış yapıyor. "Kurtlar Vadisi" dizisinin baş aktörlerinin isimleri kafelere verilecek kadar popüler. Kültürel sembollerin uyarlanabilmesi konusundaki yüksek okul seminerlerinde yararlanılmak üzere bilgisayarlarda dizinin başrol oyuncusunu geleneksel Kürt ve Arap kıyafetleri içinde gösteren posterleri hazırlanıyor.
Türkiye'nin Bağdat'taki siyasi nüfuzu da az değil. İran ve ABD'nin aksine, Maliki ile zaman zaman ilişkilerde sıkıntı yaşansa da, ülkedeki hemen hemen her siyasi partiyle bağlarını geliştiriyor. (Bir keresinde, Iraklı yetkililer Türk Büyükelçisinin Yeşil Bölge'ye giriş iznini iptal etmeye çalıştılar. Türk diplomatlar durumu "bir yanlış anlaşılma olarak" değerlendirdiler.)
Türk diplomatlar -Amerikalıların bir yıllık görevlendirilmelerinin aksine- iki yıl görev yapıyor ve bu süre zarfında kendilerine uzak görünen ortaklarla -söz gelimi Şii din adamı Mukteda el-Sadr'ın destekçileriyle- ilişkiler kurmayı başardılar.
Sadr grubunun milletvekillerinin birçoğu Meclis protokolü konusunda eğitim almak için Türk başkenti Ankara'yı ziyaret etti. Ekim ayında Bağdat Üniversitesi'nde Sadr destekçilerinin düzenlediği anma törenine sadece Türk diplomatlar katıldı. Diplomatlardan biri, "Dışlanacak bir grup değiller" diyor.
Yeni hükümet konusunda aylar süren müzakerelerde aranmakta olan gerçek ödül için Sadr yanlılarıyla samimiyet küçük bir performans.
Türkiye, ülkenin Sünnileri tarafından desteklenen laik Şii politikacı İyad Allavi'nin liderliğinde kurulacak bir koalisyonu güçlü şekilde destekledi. Türkiye, Irak'ın Arap komşuları da dahil diğer ülkelerin hepsinden daha çok öncelikle koalisyon kurulması üzerinde durarak itibar kazandı.
Hükümetin kurulması konusunda Amerika ve Türkler'in çıkarları her zaman örtüşmedi ve bazı diplomatlar Amerikalı yetkililerin Maliki'yi çok güçlü şekilde destekliyormuş gibi algılanıp algılanmadığını sorguladı.
Üst düzey bir ABD'li diplomat genel olarak Türk - Amerikan ilişkilerini, "ip cambazlığı" olarak nitelendirdi.
Bu çıkarlar şimdi aşağı yukarı aynı hizada, Allavi'nin gücünün koalisyon hükümeti içindeki derecesi, Türkiye'nin Irak'taki görece ağırlığının canlı bir göstergesi olacak.
Bir yetkili, "Türklerin büyük çaba harcadığını söyleyebiliriz. Hâlâ da harcıyorlar" diyor.
Diğer şeylerin yanında petrol Irak'ta hâlâ daha hükümranlığını sürdürüyor ve bu da Türkiye'nin buradaki çıkarlarının altını çiziyor. Hâlihazırda Irak'ın petrol ihracatının yaklaşık yüzde 25'i Irak'taki Kerkük'ten Türkiye'deki Ceyhan'a uzanan boru hattıyla taşınıyor.
Türkler, Irak gazını Avrupa'ya taşıyacak ve Rusya'yı devre dışı bırakacak 11 milyar dolarlık Nabucco doğalgaz boru hattı projesini imzaladı. Türk şirketlerinin milyarlarca dolar değerindeki petrol anlaşmalarında iki, doğal gaz projelerinde ise ikiden fazla hissesi bulunuyor. Petrolün vatanında, Basra'dan daha fazla petrol çıkan yer yok.
Açık denizlerdeki Türk gemileri günde 250 megavat elektrik temin ediyor. Türk şirketleri Basra'daki Sheraton Oteli'ni yenilediler ve 65 bin kişilik bir stadyumun inşasına yardım ediyorlar. Türk Hava Yolları, İstanbul'dan Basra'ya haftada dört uçuş yapmayı planlıyor. Şu anda sadece bir sefer Irak Hava Yolları tarafından yapılıyor. Basraland adlı eğlence parkındaki Vortex, Crazy Dance ve diğer eğlence araçları Türk. Tıpkı burada satılan tatlılar gibi.
Basra'nın Başkonsolosu Özcoşkun, "Burada Türkiye dışında kimse çalışmıyor" diyor.
Diplomat "Basra bakir" derken, bu kelimeyi Irak'ın geri kalanı için de kullanıyor. "Kim ilk gelirse, kim ilk yerleşirse ve temasları ilk kim kurarsa geleceğe yatırım yapar. Şu anda herhangi bir rekabet hissetmiyorum. Hem de hiç" diyor.
Kaynak: Turquie Diplomatique
İşte o çarpıcı yazı...
Güç gösterisi
Osmanlı'nın görkemli günlerinden bu yana ilk kez bu kadar güçlü olan Irak'ın, hızla kalkınan kuzeydeki kentlerinden Basra'nın en güneyindeki petrol sahalarına kadar karışıklık içinde olan bu ülkenin geneline nüfuzunu yansıtan Türkiye, uzun zamandır kendisine şüpheyle yaklaşan Arap dünyasında da gittikçe artan ağırlığını resmeden bir güç gösterisinde bulunuyor.ABD ve İran arasında çekişme yaşanan bu bölgede yükselişte olan ve Batı ile olan ittifakının gölgesinden çıkarak sık sık iddialı ve bağımsız bir dış politika çizen Türkiye, şu ana kadarki en büyük başarısını gösterebilir.
Türkiye'nin etkisi İran kadar derin olmasa da Kuzey Irak ve daha geniş kapsamlı ülke genelinde İran'dan daha fazla. ABD, Irak'ı işgal edip ele geçirirken 4400 askerini kaybederken, Türkiye şimdi daha uzun süreli bir mevcudiyet ortaya koyulabileceğini -yumuşak güç denilen kültür, eğitim ve ticarette etkinlik iddiasıyla- kanıtlayabilir.
Türkiye'nin Irak'ta bulunan dört diplomatik yerleşkesinden biri olan Basra'daki konsolosluğun başında olan Ali Rıza Özcoşkun, "Biz burada oldukça hoş karşılanıyoruz" diyor.
Türkiye'nin buradaki yeni nüfuzu başkent Bağdat yoluyla Zaho'dan Basra'nın kuzeyine kadar uzanan eksen boyunca devam ediyor. Bir zamanlar Kuzey Irak'taki Kürt bölgesini varlığına tehdit kabul eden bir ülke olan Türkiye, çok güzel bir dostluk olarak adlandırılabilecek bir başlangıç yaptı.
Türkiye, siyasetin korkaklar için olmadığı Irak'ın başkentinde geliştirilmesine yardımcı olduğu laik koalisyonu desteklemesi esnasında Irak Başbakanı Nuri Kemal El Maliki'nin öfkesini çekti. Irak'ın zengin petrol ve doğalgazı konusunda da kendisini ülkenin Avrupa'ya geçiş kapısı olarak konumlandıran Türkiye, artmakta olan kendi enerji ihtiyaçlarının tatmin edilmesini de sağladı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi, Türkiye'deki siyasete yeniden yön verdiği gibi, bölgenin geri kalanına da yansıyacak bu yönlendirmenin aynısını Irak'ta da yapıyor.
Bazı Türk yetkililer, Türkiye'nin Avrupa'dan uzaklaşıp bir zamanlar üç kıtanın topraklarının içinde bulunduğu imparatorluğa doğru yönelmesi anlamına gelen yeni Osmanlıcılık kavramından uzak dururken, ülkenin küreselleşme süreci ve Ortadoğu'daki pazarlara olan ilgisi sadece Amerikan gücünün belirleyici olduğu varsayımlarını alt üst ediyor. Kendisini buradaki ekonomik entegrasyona adayan Türkiye, buradaki geleceğini en azından geçmişinin bir yansıması olarak görüyor.
Bu yıl açılan Erbil'deki konsolosluğun başında bulunan Aydın Selcen, "Kimse Irak'ı veya Irak'ın bir kısmını ele geçirmeye çalışmıyor. Ancak biz bu ülkeyle bütünleşeceğiz. Yollar, demiryolları, havaalanları, petrol ve gaz boru hatlarıyla insan ve mal akışı sınırın her iki tarafı arasında serbest olacak" diyor.
Selcen, sınırdan bahsederken, günde 1500 kamyonun geçiş yaparak Türk yapı malzemelerini, giyeceklerini, mobilyalarını, gıda malzemelerini ve kısacası Kuzey Irak'taki mağazaları dolduran hemen hemen her şeyi getiren Zaho ve İbrahim Halil'deki 26 şeritli kontrol noktasını kastediyor.
Gelişmesine yardımcı oldukları ekonomik kalkınma Irak genelinde yankı buluyor. Türk yetkililer, iki ülke arasındaki ticaretin 2008 yılına oranla iki kat artarak 2010 yılında altı milyar dolara yükseldiğini söylüyor. Gelecek iki-üç yıl içinde de Irak'ın, Türkiye'nin en büyük ihraç merkezi haline gelebileceğini öngörüyorlar.
Madencilikten konut projelerine kadar her şeyle ilgilenen Adel United firmasının Iraklı Kürt Genel Başkanı Rüşdi Said, "Bu sadece başlangıç. Tüm dünya Irak nedeniyle kavga ediyor. Para için kavga ediyorlar" diyor.
Dört dil tutkusu
Said'in takım elbisesinin cebindeki siyah ve beyaz mendil onun -kısa yoldan zengin olmak- iyimserliği gibi parlıyor. Said'in, Kürtçe, Türkçe, Farsça ve Arapça'daki akıcılığı onu bazı yönlerden bir Osmanlı tüccarının yeniden yaşama dönmüş hâli gibi gösteriyor. Bu dillerin herhangi biriyle, yapmayı planladıkları konusunda böbürleniyor. Irak'ta 100 bin villa ve apartmanın inşasını içeren ve birkaç milyar dolara mal olacak 11 projesiyle ilgilenebilirler diye, Angelina Jolie, "hatta belki Arnold ve Silvester" ile bile iletişime geçmeyi düşünmüş. Said'in şu ana kadar en iyi ortağı resimleri Cennet Vadisi Projesi'nin reklamlarını donatan Türkiye doğumlu Kürt süper star, türkücü İbrahim Tatlıses.Televizyonlardaki reklamlarda Tatlıses, "Villalar hazır. Gelin! Gelin!" diyor.
Askeri gücün keskin ucunun verdiği imkânlarla, Said'in yaşadığı kuzeydeki Kürt başkenti Erbil, Türk siyasetinin ve ticaretinin bağlantı noktası haline geldi.
Yaklaşık 15 bin Türk Erbil'de ve kuzeydeki diğer bölgelerde çalışırken, 700'den fazla Türk firması da bölgedeki yabancı şirketlerin üçte ikisini oluşturuyor. Seyahatlerde istenen şartlar da kaldırılırken, Erbil'deki konsolosluk günde 300 kişiye vize veriyor. Bölgede 19 okul işleten Türk bir dinî hareket, 5500 öğrenciye eğitim verirken, Araplar, Türkmenler ve Kürtler ortak dil İngilizce ile birbirine karışıyor.
Türk yetkililer bölgeyi, ABD-Meksika sınırına benzer şekilde, sınırları haritadaki herhangi bir çizginin kesinliği kadar belirsiz bir şeye dönüştürmekten bahsediyorlar. Bazı Kürt yetkililer bile fikri benimsiyor ancak kavramı farklı yorumluyor.
Türkler entegrasyonu Orta Doğu'daki gelişmekte olan pazarlarla bağlantı kurma yolu olarak görürken, bazı Kürt yetkililer konuya daha duygusal yaklaşarak, bu durumu siyasi müzakerelerin hiçbir zaman başaramayacağı komşu ülkelerdeki Kürt bölgelere bağlanmanın bir yolu olarak görüyorlar.
Yerel Kürt Parlamentosu Sözcüsü Kemal Kerküki, Türkiye, İran ve Suriye sınırlarında yaşayan Kürt azınlıklarla ilgili olarak, "Aramızdaki sınırlar bizim tarafımızdan çizilmedi. Bu saygı duymamız gereken fiili bir sınırdır ancak, biz kalplerimizde bunu görmüyoruz. Biz halkları, onları ayrı tutan bürokrasi olmaksızın bütünleştirmek istiyoruz" diyor.
Türk hükûmetleri, Türkiye'deki nüfusun yüzde 20'sini oluşturan Kürtler'in kendi kaderlerini tayin etmeye yönelik uzun soluklu çağrılarını devlet için temel bir tehdit olarak gördü. Bu durum özerklikleri, Türkiye'nin içindeki azınlıklara da bir esin kaynağı oluşturabileceğinden Irak'taki Kürtler için de geçerliydi. 2007 yılından bu yana bu varsayımlarda büyük bir değişim yaşandı.
Defalarca seçilmiş hükûmetlere darbeler düzenleyen Türk ordusuyla ilgili devam eden çekinceler nedeniyle Erdoğan, hükümetin "Kürt açılımı" olarak nitelediği, Türkiye'nin kendi içindeki Kürt nüfusuyla uzlaşması konusunda tereddütlü adımlar attı. Karma bir başarıyla karşılaştılar fakat yeni ortam değişimleri yansıtıyor: Buradaki Türk diplomatlar, Irak Kürdistan’ına gelişigüzel gönderme yapıyor ki, Kürdistan kelimesi uzun süredir bir tabu. Bölgenin Başkanı Mesut Barzani de artık Büyük Kürdistan'dan bahsetmiyor.
Diplomatik denge hareketi
Aleni olmasa da, 2007 yılının sonunda Amerikalı yetkililer Kuzey Irak'a sığınan Türkiye'deki Kürt asilere karşı Türk ordusunun askeri operasyonlarını desteklemeye başladı. Yetkililer, Türkiye'nin hâlâ daha burada 1.500 askerinin bulunduğunu belirtiyor ve üst düzey bir ABD'li yetkilinin belirttiği gibi, işbirliği Kürt asilere "gayet etkili saldırılar" yapılmasına olanak sağlıyor.Durumu protesto eden Erbil ve Bağdat'taki Iraklı yetkililerin kızgınlıklarını hafifletmek için ABD diplomasisine ihtiyaç duyuluyor. En azından şimdilik Kürt yetkililer, İran ile mücadele edilen bölgede Türkiye ile ittifakı daha büyük bir öncelik olarak görüyor.
Kerküki, "Kürdistan Türkiye'nin çıkarlarına karşı değil" diyor. Türkiye'nin başarısının hayret verici bir niteliği de Irak'a yansıttığı imajı devam ettirebilmesi. Erbil'den Bağdat'a kadar yol boyunca Türkiye'nin popüler kültürü her yerde.
Türk televizyon dizilerinin posterleri – "Gümüş"ten "Aşk-ı Memnu"ya kadar- on binlerce satış yapıyor. "Kurtlar Vadisi" dizisinin baş aktörlerinin isimleri kafelere verilecek kadar popüler. Kültürel sembollerin uyarlanabilmesi konusundaki yüksek okul seminerlerinde yararlanılmak üzere bilgisayarlarda dizinin başrol oyuncusunu geleneksel Kürt ve Arap kıyafetleri içinde gösteren posterleri hazırlanıyor.
Türkiye'nin Bağdat'taki siyasi nüfuzu da az değil. İran ve ABD'nin aksine, Maliki ile zaman zaman ilişkilerde sıkıntı yaşansa da, ülkedeki hemen hemen her siyasi partiyle bağlarını geliştiriyor. (Bir keresinde, Iraklı yetkililer Türk Büyükelçisinin Yeşil Bölge'ye giriş iznini iptal etmeye çalıştılar. Türk diplomatlar durumu "bir yanlış anlaşılma olarak" değerlendirdiler.)
Türk diplomatlar -Amerikalıların bir yıllık görevlendirilmelerinin aksine- iki yıl görev yapıyor ve bu süre zarfında kendilerine uzak görünen ortaklarla -söz gelimi Şii din adamı Mukteda el-Sadr'ın destekçileriyle- ilişkiler kurmayı başardılar.
Sadr grubunun milletvekillerinin birçoğu Meclis protokolü konusunda eğitim almak için Türk başkenti Ankara'yı ziyaret etti. Ekim ayında Bağdat Üniversitesi'nde Sadr destekçilerinin düzenlediği anma törenine sadece Türk diplomatlar katıldı. Diplomatlardan biri, "Dışlanacak bir grup değiller" diyor.
Yeni hükümet konusunda aylar süren müzakerelerde aranmakta olan gerçek ödül için Sadr yanlılarıyla samimiyet küçük bir performans.
Türkiye, ülkenin Sünnileri tarafından desteklenen laik Şii politikacı İyad Allavi'nin liderliğinde kurulacak bir koalisyonu güçlü şekilde destekledi. Türkiye, Irak'ın Arap komşuları da dahil diğer ülkelerin hepsinden daha çok öncelikle koalisyon kurulması üzerinde durarak itibar kazandı.
Hükümetin kurulması konusunda Amerika ve Türkler'in çıkarları her zaman örtüşmedi ve bazı diplomatlar Amerikalı yetkililerin Maliki'yi çok güçlü şekilde destekliyormuş gibi algılanıp algılanmadığını sorguladı.
Üst düzey bir ABD'li diplomat genel olarak Türk - Amerikan ilişkilerini, "ip cambazlığı" olarak nitelendirdi.
Bu çıkarlar şimdi aşağı yukarı aynı hizada, Allavi'nin gücünün koalisyon hükümeti içindeki derecesi, Türkiye'nin Irak'taki görece ağırlığının canlı bir göstergesi olacak.
Bir yetkili, "Türklerin büyük çaba harcadığını söyleyebiliriz. Hâlâ da harcıyorlar" diyor.
Bağlantıları kurmak
Irak'ın en güneyinde eski Basra'daki Osmanlı kalesi harabeye dönüyor. Hâlâ daha kanalizasyon suyu kokusu sızmasına rağmen, camları cüruf betonuyla yamanmış durumda. Basra'da Türkler tarafından inşa edilen Uluslararası Fuar Alanı haziran ayında açıldı. Bu zamana kadar aralarında Kasım ayında Irak petrol sektörü için düzenlenen bir fuar da dahil, üç fuar düzenlendi.Diğer şeylerin yanında petrol Irak'ta hâlâ daha hükümranlığını sürdürüyor ve bu da Türkiye'nin buradaki çıkarlarının altını çiziyor. Hâlihazırda Irak'ın petrol ihracatının yaklaşık yüzde 25'i Irak'taki Kerkük'ten Türkiye'deki Ceyhan'a uzanan boru hattıyla taşınıyor.
Türkler, Irak gazını Avrupa'ya taşıyacak ve Rusya'yı devre dışı bırakacak 11 milyar dolarlık Nabucco doğalgaz boru hattı projesini imzaladı. Türk şirketlerinin milyarlarca dolar değerindeki petrol anlaşmalarında iki, doğal gaz projelerinde ise ikiden fazla hissesi bulunuyor. Petrolün vatanında, Basra'dan daha fazla petrol çıkan yer yok.
Açık denizlerdeki Türk gemileri günde 250 megavat elektrik temin ediyor. Türk şirketleri Basra'daki Sheraton Oteli'ni yenilediler ve 65 bin kişilik bir stadyumun inşasına yardım ediyorlar. Türk Hava Yolları, İstanbul'dan Basra'ya haftada dört uçuş yapmayı planlıyor. Şu anda sadece bir sefer Irak Hava Yolları tarafından yapılıyor. Basraland adlı eğlence parkındaki Vortex, Crazy Dance ve diğer eğlence araçları Türk. Tıpkı burada satılan tatlılar gibi.
Basra'nın Başkonsolosu Özcoşkun, "Burada Türkiye dışında kimse çalışmıyor" diyor.
Türk diplomatın sözleri biraz abartılı ama çok da değil.
Diplomat "Basra bakir" derken, bu kelimeyi Irak'ın geri kalanı için de kullanıyor. "Kim ilk gelirse, kim ilk yerleşirse ve temasları ilk kim kurarsa geleceğe yatırım yapar. Şu anda herhangi bir rekabet hissetmiyorum. Hem de hiç" diyor.
Kaynak: Turquie Diplomatique
Hiç yorum yok :
Write yorumNe düşündüğünüzü bize söyleyin ... !