Dünya

Dünya
kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3/19/2012

turgut özakman çılgın türkler kıbrıs kitabı için yazmak boynuma borçtu

Tarihin akışı içinde Kıbrıs sorununu ve olayları, Kıbrıslı kahramanları öğrendikçe, Kıbrıs’ı yazmanın bir borç olduğuna inandım. 1974 harekatı bu büyük hikayenin doruk noktasıdır.

yazmak boynuma borçtu
Türk askerinin Kıbrıs’ta, Çanakkale’yi ve Milli Mücadele’yi anımsatan destanları vardır. Bir noktayı belirteyim. Türkiye bu çıkarma harekatının maddi koşullarını sabırla, uzun yıllar içinde hazırlamıştır. Bu soruna katkıda bulunan büyük yöneticilerin adlarını saygı ile anacağım: Adnan Menderes, İsmet İnönü, Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit. Sonunda fethinden bugüne kadar Kıbrıs’ın olağanüstü hikayesini bütün yönleri ile bir bütün olarak anlatmaya oturdum. Hikaye yazarın hayaline gerek bırakmayacak nitelikte. Kitaba bu nedenlerle ‘Çılgın Türkler-Kıbrıs’ adını verdim.

Muhabir gittim

- Siz bir gün Kıbrıs’a muhabir olarak gittiğinizi söylemiştiniz. Doğru mu hatırlıyorum?

Evet. 1963’teki Noel kıyımı dolayısıyla, Basın-Yayın Genel Müdürlüğü radyodan bir muhabir istemişti. Ben gönüllü oldum. Uygun bulundu. Askeri bir uçakla ocak ayı ortasında Lefkoşa’ya gittik. Basın Yayın’dan bir kamereman ile bir fotoğrafçı da geldi. Uçak un çuvalları ve ilaç sandıkları ile doluydu. Un çuvallarına oturarak uçtuk. Havacı binbaşı, kameramana Girne’den Lefkoşa’ya kadar arazinin çekimini yaptırdı. “Bir gün lazım olur” demişti. Bu sözü hiç unutmuyorum. Tek otel vardı. Yeni yapılan Saray oteli. Daha odalar döşenmemişti. Bize yer yatakları yaptılar. Lokanta kısmı açılmamıştı. Bir aşçıda yedik. İyi değildi. Basın Ataşesi Selahattin Sonat, bizimle birlikte 20’ye yakın gazeteciyi her gün öğle ve akşam evine yemeğe götürdü. Hanımı da güler yüzle bizi ağırladı. Barış gücü daha gelmemişti. İngiliz askerleri barış gücü görevini üstlenmişlerdi. Noel kıyımı adını taşıyan olayın kalıntılarını gezdik. Rumların yakıp yıktıkları evleri, sokakları, mahalleleri gördük. Tüylerimiz diken diken oldu. Binbaşı Nihat İlhan’ın eşinin ve üç çocuğunun, güven umuduyla sığındıkları bir küvet içinde öldürüldükleri evi ve banyoyu da gördük. Bizi gezdiren görevli de ağladı, biz de ağladık. Kan izleri daha tavanda, kurşun izleri duvarlarda duruyordu. Dr. Fazıl Küçük çok üzgün ve sinirliydi. Kısa bir demeç verdi. Özeti, ‘Bizi yenemezler’di. Alay komutanı ile konuştum.


çılgın türkler kıbrıs

- Kitabı ne kadar zamanda yazdınız?

Cumhuriyet kitabının ikinci cildini bitirir bitirmez başladım. Bir buçuk yıl kadar sürdü. Doktorlara gitmek dışında hiç dışarı çıkmadım. Sabah çalışmaya oturdum, gece kalktım. Bir çok olayı, sahneyi birlikte yaşadım. Özellikle uçaklarla, direnişlerle ve 1974 çıkarma sahnelerini yaşayarak yazdım.

- Kitap kaç sayfa?

400 sayfa kadar. Resimler ve bazı çatışmaların kolayca anlaşılması için basit krokiler de var. Eşim, onca işinin arasında bilgisayar çıkışını üç günde okudu. Su gibi okunsun diye elimden geleni yaptım. Bazı bölümleri birkaç kez yazdım. İçim rahat edene kadar uğraştım. Kitabı herkesle birlikte gençlerimizin de büyük bir ilgi ile okuyacaklarına, 40 yıllık öğretmenlik sezgisi ile inanıyorum. İlgi duyacakları yüzlerce olay, pek çok ayrıntı, unutamayacakları kişilikler var. Özellikle Kıbrıslı Türk gençlerin okumalarını da candan diliyorum. Tarihlerini bilmeyen milletler kuru kalabalık olur. Kimi güçler de kuru kalabalıkları sürü gibi güderler.

Bu arada Çanakkale ile ilgili bir film çalışmanız varmış.

Bunlar biri ötekini mayalar, biri ötekini harekete geçirir büyük olaylar. Filmi 18 Ekimde izleyebileceğiz.

Ağabeyim öldü sandım

- Denktaş’la tanıştınız mı?
Tabii. Denktaş, Birleşmiş Milletler’de çok etkili bir konuşma yaparak Kıbrıs sorununun nedenlerini, sorumlularını açıklamıştı. Birçok kötülüğün yapımcısı olan Makarios bu konuşmaya kızdı ve Denktaş’ı birkaç yıl Kıbrıs’a almadı. Böyle bir yetkisi var mıydı? Hayır! Ama Makarios böyle bir yöneticiydi. Kıbrıs’ın başına çöreklenmişti. Kana doymuyordu. Denktaş ara sıra Radyo Müdürü Yılmaz Hiçyılmaz’ı ziyarete gelirdi. Yılmaz bir süre Lefkoşa’da Basın Ataşe Yardımcısı olarak bulunmuştu. O zamandan tanışıyorlar. Bazı ziyaretler sırasında ben de bulundum. Birçok sorunu birinci elden dinledim. Denktaş Art Tv’de konuşurken masasının üzerinde iki kitap dururdu. Biri büyük Atatürk’ün Nutuk’u, ötekisi Şu Çılgın Türkler. Ölümüne ağabeyim ölmüş gibi yandım. Kıbrıs’ta öncü lider Dr. Fazıl Küçük’tür. Milli lider, devlet kurucu, ilk mücahit ve büyük lider Rauf Denktaş’tır. KKTC başta onun eseridir. 1974’ten önce kişi başına düşen milli gelir 600 dolar kadardır. Şimdi 20 bin dolar kadar.

Hürriyet’in katkısı büyük

- Sizin Kıbrıs’la ilginiz 1964 Ocak’ında Lefkoşa’ya gitmekle mi başladı?
Hayır. Gazetelerin başlıca konusu Kıbrıs olmuştu 1950’lerde. Başta Hürriyet vardı. Öteki gazetelerimiz de bu davayı önemsediler. Kıbrıs’ta Türklere bir haksızlık olsa, Türkiye’de şehirlerde 50 bin ile 300 bin kişinin katıldığı büyük protesto mitingleri yapılıyordu. Bir aşamada on binlerce gencin Kıbrıs’a gitmek için gönüllü yazılmak istediklerini hatırlıyorum. Her genç gibi benim için de Kıbrıs her zaman taze bir yaraydı. Kıbrıs hakkındaki bir çok gazete röportajını kesip saklamıştım. Bazı kitaplar almıştım. 1964’ten sonra bu ilgi daha da arttı. Bir gün yazarım umuduyla bir Kıbrıs kitaplığı oluşturmaya başlamıştım. Yazmaya karar verince bir çok kişiden yardım ve destek geldi.
- Türkiye’nin Kıbrıs’la ilgisi nasıldır?
Türkiye’deki bütün devrim hareketleri Kıbrıs’a yansımıştır. Kıbrıslılar sömürge yönetimlerine boyun eğen bir dini cemaat olmamışlardı. Türkiye’nin açık, yakın ve yoğun ilgisi Rumların çeteleşmeleri, terör olayları üzerine başlar. Tarihi bir gerçeği belirtmek için şunu söylemeliyim. Kıbrıs sorununun milli bir dava olarak benimsenmesinde Hürriyet Gazetesi’nin, Sedat Simavi’nin, Hürriyet çalışanlarının büyük katkısı vardır. Bir çok miting Hürriyet Gazetesi’nin öncülüğü ile gerçekleşir. Hükümetler daha açık bilgi vermeye ve tavır almaya başlarlar. Kıbrıs tarihi yazılırken Hürriyet bir bölüm olarak yer alacaktır.

Gazeteye yasak

(KİTAPTAN) Hürriyet gazetesi bu süre içinde, 43 miting, 10 kapalı yer toplantısı yapıldığını, 790 kişinin konuştuğunu, miting ve toplantılara 2 milyon 690 bin kişinin katıldığını açıkladı. Türkiye gazetelerinin Kıbrıs’a sokulması yasaklanmıştı. Kıbrıslı Türkler haber alamıyorlardı. Ankara radyosu Kıbrıs Saati adıyla özel bir program yapmaya başladı. Kıbrıs’ı ilgilendiren her türlü habere yer verilecekti.

10/14/2011

internet varlığınızı öldükten sonra miras bırakmak için vasiyetname hazırlamanız gerekebilir

Jane Wakefield

Teknoloji muhabiri

"Değerli yeğenime, internette poker ve bingo hesaplarıma erişim hakkını bırakıyorum. Büyük kuzenim de tüm iTunes kredilerimi alsın."
Dijital mirasınızı kime bırakacağınızı düşündünüz mü?
İnanması zor gelebilir ama dijital ortamdaki varlıklarımız her geçen gün artarken bunlara ilişkin bir vasiyet de düzenlememiz gerekebilir.

Avukat Matthew Strain, müşterilerine şimdiden dijital mirasları konusunda tavsiyelerde bulunuyor ve vasiyetnamelere ekler düzenliyor.

Strain, "her geçen gün daha fazla miktarda fotoğraf, müzik ve kitap internet ortamında depolanır oldu. Tümü dijital formatta. Dolayısıyla insanlar öldükten sonra bunlara ne olacağı sorusu da giderek daha fazla önem kazanıyor" diyor.

Zira internetteki kimi dijital fotoğraf ya da videoların, uygulamaların duygusal olduğu kadar parasal değeri bulunduğu da muhakkak.

Dijital mal varlıklarının sorumluluğunu üstlenmeyenlerin öldüklerinde bu varlıkları kaybetme hatta akrabalarına ödenmemiş fatura bırakması dahi mümkün.

iCroak adlı internet sitesinde dijital malvarlıklarının öldükten sonra idare edilmesini isteyenlere özel hizmet veriliyor.

Yılda 10 ila 15 İngiliz sterlini, yani 30 – 45 Türk lirası ya da tek seferlik 150 sterlin yani 430 Türk lirası karşılığı kullanıcılar malvarlıklarını kategorize ederek "koruyucu" ya da "vasi" hesaplar oluşturabiliyor.

Koruyucu, vasi seçilen kişiye özel kullanıcı adı ve şifresi gönderiliyor.

Bu kişi, dijital mirası ancak kendisini bu göreve atayan kişinin ölüm belgesi doğrulandığında görebilecek.

Kuşkusuz kimilerinin ileride kimsenin görmesini istemeyeceği ya da onları utandırabilecek hesapları olabilir, iCroak bunun için de bir seçenek sunuyor ve öldüğünüzde tüm bilgilerinizin silinmesini sağlayabiliyor.

Goldsmiths Üniversitesi'nin yürüttüğü bir araştırmaya göre İngilizler, 2,3 milyar sterlin değerinde müzik, film, uygulama ya da internet üyeliğine sahip.

Aynı araştırma her 10 kişiden birinin şifrelerini vasiyetlerine eklediğini, yani yakınlarının dijital hazinelerine ulaşmasını istediğini gösteriyor.

10/11/2011

amy winehouse'un babası kendisini toparlayabilmek için kızıyla ilgili anılarını kitap haline getirecek

Mitch Winehouse, "Kızım" adını taşıyacak olan kitabın pop dünyasının ünlü ismi Amy Winehouse'un "gerçek öyküsünü" ayrıntılı olarak anlatacağını söylüyor.
Winehouse, "Amy'nin gerçek öyküsünü anlatabilmem ve kendimi yeniden toparlayabilmem için bu kitabı yazmam gerektiğine inanıyorum" dedi.

Alkol ve uyuşturucu bağımlılığıyla uzun süre mücadele eden Amy Winehouse, Temmuz ayında ölmüştü.

Baba Winehouse'un kitabın yayını için anlaşma imzaladığı HarperCollins yayınevi, kitabın "yürekten yazılmış, birçok şeyi açıklayacak anılar" olacağını bildirdi.

Mitch Winehouse kitabın tüm gelirinin Amy adına kurulan vakfa bağışlanacağını ve bu vakıf için olabildiğince fazla para toplanmasını istediğini söyledi. Winehouse, toplanan paraların doğrudan hastalık ya da uyuşturucu bağımlılığı çeken çocuklara aktarılacağını kaydetti.

2012 Yazında piyasaya çıkması beklenen kitabın, Amy Winehouse'un kişisel, özel ve toplum içindeki yaşamından kesitleri bir araya getireceği belirtildi.

Mitch Winehouse, kızı Amy için kurulan vakfı, geçen ay, Amy'nin doğum gününde açmıştı. Amy Winehouse yaşasaydı 28 yaşında olacaktı.

Vakfın kişisel sorunları olan gençlere destek vereceğini belirten Mitch Winehouse, "Tüm çocuklara yardım etmeyi planlıyoruz. Sadece iyileştirme, sadece madde bağımlılığı değil konu. İhtiyaç içindeki tüm çocuklara yardım edilecek." dedi.

7/27/2011

almanyada işlenen namus cinayetinden sonra parçalanan türk ailesinin kitabı yazıldı

Almanya’da göçmenlerin uyumu, namus cinayetleri ve zorla evlendirme konularında hararetli bir tartışmanın başlamasına yol açan Hatun Sürücü cinayeti gerçekte hangi nedenle işlenmişti? Sürücü Ailesi bugün bu olay hakkında ne düşünüyor? Bu sorulara yanıt arayan gazeteciler Matthias Deiss ve Jo Goll, Sürücü ailesinin üyeleri ve arkadaşları ile yaptıkları röportajları ”Namus Cinayeti” (Ehrenmord) adlı kitapta topladı. Yapılan röportajlarla hazırlanan ”Yitirilen Şeref – Sürücü Ailesinin Yanlış Yolu” (Verlorene Ehre- Der Irrweg der Familie Sürücü) adlı belgesel film ise Alman Birinci Televizyon Kanalı ARD’de yayınlanacak.
Hatun Sürücü, görücü usulüyle evlendirildiği eşinden ayrılmış, 5 yaşındaki oğluyla birlikte Berlin’de tek başına yaşıyordu, Alman bir erkek arkadaşı vardı. O tarihte 18 yaşında olan Ayhan Sürücü, verdiği ifadede, bir Alman gibi yaşayan ablasını, yaşam tarzını kabullenemediği için öldürdüğünü söylemişti. Ayhan Sürücü, 13 Nisan 2006 tarihinde dokuz yıl üç ay hapis cezasına çarptırıldı.

Ayhan Sürücü ne hissediyor?

Matthias Deiss ve Jo Goll, üç yıllık bir çalışma sonucunda tamamlanan ”Namus Cinayeti” adlı kitapta ve ”Yitirilen Şeref” adlı filmde, Ayhan Sürücü’nün bu cinayeti neden işlediğini ve aradan yaklaşık altı yıl geçtikten sonra ne hissettiğini anlamaya çalışıyorlar. Deiss, Ayhan Sürücü’nün olaydan dolayı pişmanlık duysa da, büyük bir üzüntü yaşamadığını dile getiriyor: ”Ablası Hatun’dan söz edilince, (Ayhan’ın) gözlerinde soğuk bir ifade beliriyordu. (Ablasının) adını ağzına alamıyordu. Çocukluklarının birlikte nasıl geçtiğini hatırlamıyordu. Birlikte oynamışlar mıydı? Bu tür sorulara yanıt veremiyordu. Fakat bize o dönemde Hatun’un yaşam tarzını kabullenemediğini, reddettiğini anlattı. Bugün ise hayatının en büyük hatasını yaptığına inandığını söylüyor. Buna rağmen ablasının seçtiği hayat tarzına hâlâ saygı duymuyor, bunu kabullenemiyor.”

Cinayeti tek başına mı işledi?

Ayhan Sürücü cinayeti tek başına işlediğini söylese de, o dönemdeki kız arkadaşı Melek A., abileri Mutlu ve Alpaslan Sürücü’nün de cinayete yardım ettiğini öne sürmüştü. Mutlu Sürücü, cinayete yardım ettiğini inkâr etse de, Deiss ve Goll ile İstanbul’daki evinde yaptığı röportajda, ”Hatun, İslamî kurallarla yönetilen bir ülkede olsaydı, cezası taşlanmak olurdu” diyor. Artık Türkiye’de yaşayan Mutlu ve Alpaslan Sürücü hakkında Almanya'da devam dava süreci nedeniyle uluslararası yakalama emri bulunuyor. Ancak hukuki engeller nedeniyle Almanya'ya iade edilmeyen iki kardeş yargı karşısına çıkartılamıyor.

Parçalanan aileler

Jo Goll, Hatun Sürücü’nün ölümünden sonra ailenin parçalandığına dikkati çekiyor: ”Şöyle bir tespit yapılabilir: Aile tamamen parçalanmış durumda. Sözde aile şerefinin kurtaracak bu olayın ardından, belki de aileyi bir arada tutan pek bir şey kalmadı. Erkek kardeşlerin bazıları İstanbul’da yaşıyor, kız kardeşlerin bir bölümü Türkiye’de yaşıyor, ama çoğu birbiriyle konuşmuyor. Ailenin içinde anlaşmazlıklar var.”

Bu olay Sürücü ailesinin yanı sıra, davada tanıklık yapan Melek A.'nın ailesinin parçalanmasına yol açıyor. Melek A., tanık koruma programı kapsamında annesiyle birlkte, artık babasından ve erkek kardeşlerinden uzak, gizli tutulan bir yerde yaşıyor.

Almanya'da nasıl olur?

Matthias Deiss ve Jo Goll, yaptıkları araştırmada Almanya’da yetişen bir gencin, neden kız kardeşini öldürdüğü sorusuna yanıt arıyorlar. Matthias Deiss, bu soruyu şöyle yanıtlıyor: ”Bu ailenin yapısında 70’li yılların başında Anadolu’dan beraberlerinde getirdikleri ve korudukları değerler var. Değişime hoşgörüyle yaklaşmamalarında yaşadıkları çevrenin, mahallenin uyguladığı baskının da etkisi söz konusu. Bunun yanı sıra dikkat çekilmesi gereken bir diğer nokta da, genç bir adam, kendi kendine silah satın almaya ve bunu kullanmaya karar veriyor.”

Jo Goll ise çoğunluk toplumunun yaptığı hatalara dikkati çekiyor: "Örneğin Ayhan, hiçbir Alman çocuğun gitmediği bir okulda okumuş. O dönemde okul müdürü ‘Alman ailelere çocuklarını bu okula göndermelerini tavsiye etmiyorum' dedi. Bu durum, çoğunluk toplumunun nerede hata yaptığını açıkça ortaya koyuyor. Yaklaşık 40 yıl boyunca, böyle şeylerin yaşanmasına izin verdik. Kanımca, artık bununla mücadele edilmesi gerekiyor.” Goll, Almanya'da yetişen göçmen kökenli gençlerin Alman olmasına rağmen, Alman olarak görülmediğini ve bu gençlerin kimlik sorunu yaşadığını dile getiriyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Haber: Jülide Danışman / Berlin

Editör: Hülya Köylü

7/12/2011

almanya kendini yok ediyor kitabının yazarını türkler aç bıraktılar

"Almanya Kendini Yok Ediyor" adlı kitabında, ülkede yaşayan Müslümanları eleştiren Almanya Merkez Bankası'nın eski Yönetim Kurulu Üyesi Thilo Sarrazin, başkent Berlin'de, Türklerin yaşadığı Kreuzberg semtinde yoğun tepki ile karşılandı. Sarrazin'e girdiği Türk restoranında yemek verilmedi.

Alman 2. televizyon kanalı ZDF'de yayınlanacak "Aspekte" programı için yapılan çekimler sırasında, Kreuzberg semtinde kurulan Türk pazarını gezen Sarrazin'e pazarcılar tepki gösterdi ve bazı pazarcılar Sarrazin ile tartıştı.
Burhan adlı pazarcı, tartıştığı Sarrazin'in, söylemlerinden dolayı pazarda işi olmadığını belirterek, Türklerin, Sarrazin'in daha önce söylediği gibi sadece pazarlarda değil, her türlü işte çalıştığını, ayrıca Türklerin ve Arapların, diğer göçmenlerle kıyaslanmaması gerektiğini ifade etti.

Sarrazin ise, tartıştığı kişinin öfkesinin, vatandaşların sorunları olduğu gerçeğini görmesini engellediğini söyledi.

Kendisinin sayı uzmanı olduğunu ve söylemlerinde sadece istatistikleri ortaya koyduğunu ifade eden Sarrazin, söylemlerine sadece Türklerin ve Arapların alındığı izlenimini edindiğini, diğer yabancılardan hiç tepki almadığını kaydetti.

Berlin'deki Türklerin manavlıktan başka bir şey yapmadığı şeklinde daha önce açıklamalarda bulunan Sarrazin'i, pazardaki manavlar ve bazı Alman vatandaşlar da protesto etti.

YEMEK VERMEDİLER

Yemek yemek için daha sonra Hasır adlı Türk restoranına girmek isteyen Sarrazin'e ve ZDF ekibine burada yemek verilmedi.

Sarrazin, burada kendisini protesto eden ve restoranda yemek yemesini istemeyen bir Türk'e de "Aşağılık solcu faşist" şeklinde hakaret etti.

Restoranın müdürü Hikmet Kundakçı, işletme olarak Türkleri temsil ettiklerini belirterek, "Biz bu insanlar ile birlikte yaşıyoruz. Vatandaşların tepkisi var. Tepkimizi ortaya koyduk ve yemek yemesine izin vermedik" dedi.

Kundakçı, kısa bir süre Sarrazin ile sohbet etti ve Türklerin Alman ekonomisine büyük katkı sağladığını söyledi.

ALEVİ DERNEĞİNDEN İÇERİ ALINMADI

Restorandan sonra Berlin Alevi Toplumu'na giden Sarrazin, burada da, aralarında, 18 Eylülde yapılacak Berlin Eyalet Meclisi seçimleri için milletvekili adayı olan bazı Türklerin de bulunduğu vatandaşlar tarafından protesto edildi ve içeriye alınmadı.

Burada bir basın açıklaması okuyan Berlin Alevi Toplumu Başkanı Ahmet Taner, "Aspekte" ekibinin daha önce ziyaret için izin istemiş olduğunu ve buna izin verildiğini, ancak dernek yönetiminin yaptığı bir toplantı sonucunda bu ziyaretin kısa vadeli olarak iptal edilmesine karar verdiklerini belirtti.

Taner, Alevilerin, toplumun ayrışmasına yol açacak tutumda bulunamayacağını ifade ederek, Alevi toplumunun, Berlin'de toplumsal sorumluluk taşıdığının bilincinde olduğunu, ancak barış içinde bir arada yaşamı hedef almayan hiç bir tartışmaya katılmak istemediğini sözlerine ekledi.

Sarrazin ise burada karşılaştığı davranışın demokratik olmadığını ve ön yargılı olduğunu savundu.

AA

6/19/2011

atatürkün sert dille yazdığı sansürlenen 21 sayfalık mektubu ortaya çıktı

Araştırmacı-Yazar Atilla Oral’ın yeni çıkan “Atatürk’ün Sansürlenen Mektubu” adlı kitabında Atatürk’ün 80 yıl önce Türk Tarih Kurumu’na yazdığı ve birkaç satırı hariç tam metni bugüne kadar hiç yayınlanmamış 21 sayfalık mektubun orijinali yer alıyor.


Habertürk'ün haberine göre, Atatürk’ün 80 yıl önce Türk Tarih Kurumu’na yazdığı ve birkaç satırı hariç tam metni bugüne kadar hiç yayınlanmayan mektubu bulundu! Araştırmacı-Yazar Atilla Oral’ın “Atatürk’ün Sansürlenen Mektubu’’ adlı kitabında bu şaşırtıcı gerçeğin detayları ve Atatürk’ün sert bir dille kaleme aldığı 16-17 Ağustos 1931 tarihli 21 sayfalık mektubun tam metni ilk kez yayınlandı. Oral, Atatürk’ün Yalova’dan yazdığı mektubun 80 yıl boyunca gizlendiğini, bazı bölümlerinin tahrif edildiğini söyledi:
sansürlenen 21 sayfalık mektubu ortaya çıktı
atatürkün sert dille yazdığı


“Mektubun sadece birkaç satırı Türk Tarih Kurumu’nca yayınlandı. O satırlar arasında Atatürk’ün ünlü, ‘Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir! Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır. Siz buna razı mısınız?’ cümlesi de yer alıyor. ‘Siz buna razı mısınız?’ cümlesi bile sansürlenip kesildikten sonra Atatürk’ün bu ünlü sözü Türk Tarih Kurumu’nun merkez binasında mermer levhalara kazındı.’’
ATATÜRK ÇOK KIZMIŞ

Oral kitabında mektupla ilgili şu bilgileri veriyor: “(...) Konu ders kitaplarının hazırlanması ile ilgili. Atatürk tarih yazımı için ‘Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’ni görevlendiriyor. Cemiyet, liselerde okutulacak tarih kitaplarının yazımına başlıyor. ‘İslam Tarihi’ ve ‘Türklerin İslam’daki Yeri’ ile ilgili bölümü ise Mısır’daki ünlü El Ezher Camii ve Üniversitesi mezunu Zakir Kadiri hazırlıyor. Atatürk, Arap milliyetçiliğini ön planda tutan bu bölümlere itiraz ediyor, bazı düzeltmelerin yapılmasını istiyor. Ancak düzeltmeler istediği gibi yapılmayınca adeta ateş püskürüyor.”

MEKTUPTA NELER YAZIYORDU?

“Muhammed’in halifesi unvanını taşımak maskaralığında bulunanlar (...) Bir hırka ve bir hurma hikâyesi artık bir insanlık erdemi olarak gösterilmek felsefesi esas tutularak tarih yazılmamalıdır. Bunun gibi Arap ordularının birçok esirlerinden bir köle sınıfı vücuda geldiği bahsedilirken bu kölelerin Türk çocukları olduğu dile getirilerek hangi taraf için ne anlamda bir övünme nedeni arandığını araştırılıp incelenmeden Türk tarihi içine konulmamalıdır. Şüphesiz Türkler çok kahraman evlatlar (...) ilim, sanat ve bilhassa askerlik ve başkumandanlık mevkilerini elde etmişlerdir ve sonuçta Arap imparatorluğu unvanını taşıyan bütün memleketlerde birinci derecede güç ve hâkimiyet sahibi olmuşlardır. En nihayet Muhammed’in halifesi unvanını taşımak maskaralığında bulunanları emir ve iradelerine boyun eğdirmişlerdir.’’

'NOTLARI DÜZELTİRKEN...'

“Teyfik Beyefendi! (Dönemin Türk Tarih Kurumu Başkanı Tevfik Bıyıklıoğlu) Zakir Kadiri’nin ahmakçasına notlarını düzeltirken bu noktalara dikkat buyurunuz. Sonradan uydurma bir eser meydana getirerek ardından pişman olmaktansa hiçbir eser meydana getirememek beceriksizliğini itiraf etmek daha iyidir. İlim alanında şüpheli olmak, Mısır’ın Camii Ezher’i mezunlarına inanmaktan daha iyidir.’’

ÇÖPTEN ÇIKTI

Oral, mektubun bulunuş hikâyesini şöyle anlatıyor:

“Beyoğlu Hazzopulo Pasajı’nda düzenlenen kitap ve fotoğraf müzayedelerinin birinde Türk Tarih Kurumu eski Genel Sekreteri Uluğ İğdemir’e ait çeşitli belgeler satışa çıktı. Bu belgeler içinde Atatürk’ün el yazısı mektup sayfalarının yıllar önce çoğaltılmış eski kopyaları da vardı. Belgeleri satın aldım. Dokümanları müzayedeye getiren sahaf arkadaşım belgelerin çöpten çıktığını söyledi.’’

ZAKİR KADİRİ KİMDİR?

Aslen Türkistanlı olan Zakir Kadiri Ugan 1878 yılında dünyaya geldi. Mısır’daki El Ezher Üniversitesi’nde eğitim gördü. Ders kitapları için hazırladığı İslam tarihi ve Türklerin İslam’daki Yeri konularını, Camii Ezher Medresesi şeyhlerinin kabul ettiği Arap milliyetçiliği düşüncesine göre yazınca Atatürk’ü çileden çıkardı.
mynet