Almanya’da göçmenlerin uyumu, namus cinayetleri ve zorla evlendirme konularında hararetli bir tartışmanın başlamasına yol açan Hatun Sürücü cinayeti gerçekte hangi nedenle işlenmişti? Sürücü Ailesi bugün bu olay hakkında ne düşünüyor? Bu sorulara yanıt arayan gazeteciler Matthias Deiss ve Jo Goll, Sürücü ailesinin üyeleri ve arkadaşları ile yaptıkları röportajları ”Namus Cinayeti” (Ehrenmord) adlı kitapta topladı. Yapılan röportajlarla hazırlanan ”Yitirilen Şeref – Sürücü Ailesinin Yanlış Yolu” (Verlorene Ehre- Der Irrweg der Familie Sürücü) adlı belgesel film ise Alman Birinci Televizyon Kanalı ARD’de yayınlanacak.
Hatun Sürücü, görücü usulüyle evlendirildiği eşinden ayrılmış, 5 yaşındaki oğluyla birlikte Berlin’de tek başına yaşıyordu, Alman bir erkek arkadaşı vardı. O tarihte 18 yaşında olan Ayhan Sürücü, verdiği ifadede, bir Alman gibi yaşayan ablasını, yaşam tarzını kabullenemediği için öldürdüğünü söylemişti. Ayhan Sürücü, 13 Nisan 2006 tarihinde dokuz yıl üç ay hapis cezasına çarptırıldı.
Ayhan Sürücü ne hissediyor?
Matthias Deiss ve Jo Goll, üç yıllık bir çalışma sonucunda tamamlanan ”Namus Cinayeti” adlı kitapta ve ”Yitirilen Şeref” adlı filmde, Ayhan Sürücü’nün bu cinayeti neden işlediğini ve aradan yaklaşık altı yıl geçtikten sonra ne hissettiğini anlamaya çalışıyorlar. Deiss, Ayhan Sürücü’nün olaydan dolayı pişmanlık duysa da, büyük bir üzüntü yaşamadığını dile getiriyor: ”Ablası Hatun’dan söz edilince, (Ayhan’ın) gözlerinde soğuk bir ifade beliriyordu. (Ablasının) adını ağzına alamıyordu. Çocukluklarının birlikte nasıl geçtiğini hatırlamıyordu. Birlikte oynamışlar mıydı? Bu tür sorulara yanıt veremiyordu. Fakat bize o dönemde Hatun’un yaşam tarzını kabullenemediğini, reddettiğini anlattı. Bugün ise hayatının en büyük hatasını yaptığına inandığını söylüyor. Buna rağmen ablasının seçtiği hayat tarzına hâlâ saygı duymuyor, bunu kabullenemiyor.”
Cinayeti tek başına mı işledi?
Ayhan Sürücü cinayeti tek başına işlediğini söylese de, o dönemdeki kız arkadaşı Melek A., abileri Mutlu ve Alpaslan Sürücü’nün de cinayete yardım ettiğini öne sürmüştü. Mutlu Sürücü, cinayete yardım ettiğini inkâr etse de, Deiss ve Goll ile İstanbul’daki evinde yaptığı röportajda, ”Hatun, İslamî kurallarla yönetilen bir ülkede olsaydı, cezası taşlanmak olurdu” diyor. Artık Türkiye’de yaşayan Mutlu ve Alpaslan Sürücü hakkında Almanya'da devam dava süreci nedeniyle uluslararası yakalama emri bulunuyor. Ancak hukuki engeller nedeniyle Almanya'ya iade edilmeyen iki kardeş yargı karşısına çıkartılamıyor.
Parçalanan aileler
Jo Goll, Hatun Sürücü’nün ölümünden sonra ailenin parçalandığına dikkati çekiyor: ”Şöyle bir tespit yapılabilir: Aile tamamen parçalanmış durumda. Sözde aile şerefinin kurtaracak bu olayın ardından, belki de aileyi bir arada tutan pek bir şey kalmadı. Erkek kardeşlerin bazıları İstanbul’da yaşıyor, kız kardeşlerin bir bölümü Türkiye’de yaşıyor, ama çoğu birbiriyle konuşmuyor. Ailenin içinde anlaşmazlıklar var.”
Bu olay Sürücü ailesinin yanı sıra, davada tanıklık yapan Melek A.'nın ailesinin parçalanmasına yol açıyor. Melek A., tanık koruma programı kapsamında annesiyle birlkte, artık babasından ve erkek kardeşlerinden uzak, gizli tutulan bir yerde yaşıyor.
Almanya'da nasıl olur?
Matthias Deiss ve Jo Goll, yaptıkları araştırmada Almanya’da yetişen bir gencin, neden kız kardeşini öldürdüğü sorusuna yanıt arıyorlar. Matthias Deiss, bu soruyu şöyle yanıtlıyor: ”Bu ailenin yapısında 70’li yılların başında Anadolu’dan beraberlerinde getirdikleri ve korudukları değerler var. Değişime hoşgörüyle yaklaşmamalarında yaşadıkları çevrenin, mahallenin uyguladığı baskının da etkisi söz konusu. Bunun yanı sıra dikkat çekilmesi gereken bir diğer nokta da, genç bir adam, kendi kendine silah satın almaya ve bunu kullanmaya karar veriyor.”
Jo Goll ise çoğunluk toplumunun yaptığı hatalara dikkati çekiyor: "Örneğin Ayhan, hiçbir Alman çocuğun gitmediği bir okulda okumuş. O dönemde okul müdürü ‘Alman ailelere çocuklarını bu okula göndermelerini tavsiye etmiyorum' dedi. Bu durum, çoğunluk toplumunun nerede hata yaptığını açıkça ortaya koyuyor. Yaklaşık 40 yıl boyunca, böyle şeylerin yaşanmasına izin verdik. Kanımca, artık bununla mücadele edilmesi gerekiyor.” Goll, Almanya'da yetişen göçmen kökenli gençlerin Alman olmasına rağmen, Alman olarak görülmediğini ve bu gençlerin kimlik sorunu yaşadığını dile getiriyor.
© Deutsche Welle Türkçe
Haber: Jülide Danışman / Berlin
Editör: Hülya Köylü
Hiç yorum yok :
Write yorumNe düşündüğünüzü bize söyleyin ... !