Dünya

Dünya
Gizem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gizem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9/03/2011

kayıp troia hazinesini yunanistana kaçıran alman arkeologun sırrı çözüldü

Çanakkale'ye bağlı Tevfikiye Köyü sınırlarındaki Troia Antik Kenti'nden Alman arkeolog Schliemann'ın bulup kaçırdığı hazinelerin gizemi çözüldü. İzzettin Efendi'nin yürüttüğü soruşturma sonunda Dahiliye Nezareti'nce kaleme alınan belge, Schliemann'ın Troia Kralı Priamos'a ait olduğunu söylediği hazineleri Atina'ya ne zaman, kaç kerede, kimlerin yardımıyla ve nasıl kaçırdığı konularındaki şüpheleri ortadan kaldırdı.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi ve Troia Kazı Heyeti Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Rüstem Aslan ile Tarih Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Ali Sönmez, arkeolog Schliemann ile ilgili uluslararası arkeolojik araştırma makalesi hazırlamak için iki yıl önce çalışmalara başladı. İki öğretim üyesi, Schliemann'ın 'Priamos Hazineleri' olduğunu ileri sürdüğü hazinelerin kaçırılışıyla ilgili arşivlerde ne kadar belge varsa hepsini tek tek taradı. Osmanlı arşivlerinden çıkan bir belge hazinelerin kaçırılışıyla ilgili pek çok bilinmeyene ışık tuttu. Troia hazinelerinin Alman arkeolog Heinrich Schliemann tarafından 1873 yılında Yunanistan'ın Atina kentine kaçırılışının ardından olayla ilgili Osmanlı Devleti'nin başlattığı soruşturmanın belgeleri gün ışığına çıktı. Dahiliye Nezareti'nce 24 Temmuz 1874 tarihinde Osmanlıca olarak kaleme alınan belge, olayla ilgili sır perdesini ortadan kaldırdı.

SCHLIEMANN HAZİNELERİ ÜÇ PARTİDE KAÇIRMIŞ
ÇOMÜ öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Ali Sönmez, Osmanlı Arşivi'nde ortaya çıkan belgenin Schliemann'ın hazineleri kaçırması ile ilgili olarak Osmanlı Devleti'nin açtığı soruşturmanın detayları hakkında bilgiler verdiğini söyledi. Sönmez, "Osmanlı Devleti, Schliemann hazineleri Atina'ya kaçırdıktan sonra hemen soruşturma başlatmış. İzzettin Efendi'yi de bu soruşturma kapsamında görevlendirmiş. Soruşturma sonunda, Dahiliye Nezareti'nce hazırlanan belgede, Schliemann, "Hükümet tarafından tayin edilen Emin Efendi'nin memuriyeti zamanında çıkarılmış olan eşyaları 1873 senesi Nisan ayı başında ve aynı senenin Mayıs ayı sonunda olmak üzere iki kez, Kumkale nahiyesinde bulunan Karanlık Liman isimli yerde, kereste yüklemek üzere gelmiş olan Yunanlı kaptan Andreya'nın gemisine koyarak kaçırmıştır. Üçüncü kez ise, hafif olup da koyun ve koltuğa sığabilen altın mücevherleri ise bir kasa içerisinde ve kendisi ile yanındakiler ceplerinde olarak Kumkale İskelesi?nden Abdullah reisin kayığıyla Kale-i Sultaniye gümrük idaresine getirip oradan Atina'ya götürmüştür' denmekte. Bu ifade, Schilimann'ın Troia'da bulduğu hazineleri tek değil, üç seferde kaçırdığını gözler önüne seriyorö dedi.

HAZİNELER 50 BİN FRANK'A GİTTİ
Yrd. Doç. Dr. Ali Sönmez, Schliemann'ın hazineleri kaçırmasının ardından Osmanlı Devleti'nin hazinelerin peşine düştüğünü, ancak geri almakta başarılı olamadığını söyledi. Sönmez, "Osmanlı Devleti, hazineler için Yunan hükümetine başvurmuş. İşi takip etmek için de o dönemin müze müdürü Dethier'i görevlendirmiş. Bir avukat atanmış. Yunanistan'daki ilk mahkeme Mart ayında başlamış ve Osmanlı Devleti'nin aleyhine sonuçlanmış. Daha sonra Osmanlı Devleti itiraz etmiş. Yüksek mahkemeye giderek bu kararını iptal ettirmiş. Hemen akabinde Schliemann'ın evine bir haciz gelmiş. Ama bu durumu önceden Yunan hükümetinden öğrendiği için hazineleri evinden kaçırdığını tahmin ediliyor. Daha sonra Osmanlı Devleti 9 ay süren süren mahkeme sürecinin ardından bu işi anlaşma ile neticelendirmek zorunda kalmış. Schliemann, Osmanlı Devleti'ne 50 bin Frank ödemiş ve dava kapanmış. Oysa, Osmanlı, başlangıçta 1 milyon Frank'ın üzerinde bir para istemiş. Ama o günün şartlarında bunu elde etmek imkansız olduğundan Osmanlı Devleti 50 bin Frank'ı kabul etmek zorunda kalmış" dedi.

BELGE TROİA HAZİNELERİNİN SIRRINI ÇÖZÜYOR
ÇOMÜ öğretim üyesi ve Troia Kazı Heyeti Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Rüstem Aslan ise, hazinelerin ne zaman, nereden, kaç kerede, kimler tarafından ve nasıl kaçırıldığı konularına açıklık getirmesi ve Osmanlı Devleti'nin hazineler kaçırıldıktan hemen sonra konuyu aydınlatmak için takındığı ısrarcı tutumu anlatmasının belgeyi iki açıdan önemli kıldığını belirtti. Troia hazinelerinin kaçırılışıyla ilgili pek çok konunun uzmanlar tarafından halen tartışıldığına dikkat çeken Doç. Dr. Aslan, bu belgenin, bunun tek bir büyük hazine olduğu ve bir kısmının Troia'da bulunmadığı yönündeki iddiayı çürüttüğünü söyledi. Doç. Dr. Rüstem Aslan, "Şimdiye kadar, Schliemann'ın 31 Mayıs'ta Troia'da önemli bir hazine bulduğunu, ve bunu Calvert'in çitliğine yolladığını, ardından da Atina'ya kaçırdığını ve karısı Sophia Schliemann'nın hazineler bulunurken iddia edildiği gibi Troia'da olmadığını biliyorduk. Aradan onca yıl geçmesine rağmen hazinelerin bir kısmının gerçekten Troia'da bulunup bulunmadığı konusunda hala şüpheler vardı. Bir iddiaya göre, buluntular bir tek büyük hazineydi ve 31 Mayıs'ta bulunup kaçırıldı. Bir başka iddiaya göre ise, buluntular küçük küçük hazinelerdi ama Schliemann sansasyon yaratmak için büyük hazine bulduğunu söylüyordu. İşte bu belge, Schliemann'ın Troia'da 1873 yılının Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında küçük küçük hazineler bulup, bunları üç ayrı seferde kaçırdığını ve hazinelerin tek bir büyük hazine olmadığını ortaya koydu. Ayrıca hazinelerin hepsinin Troia'da bulunduğunu gösterdi. Bu da Troia hazinelerinin sırrını çözüyor" dedi.

Aslan, kesin cevabı veren bu belge doğrultusunda hazırlayacakları daha geniş bilgilerin yer aldığı arkeolojik araştırma makalesini, uluslararası alanda kamuoyunda duyurmak için Almanca ve Türkçe olarak yayınlayıp kamuoyu ile paylaşacaklarını da kaydetti. Bir arkeolog olarak hazinelerin çıktığı yerde sergilenmesi gerektiğini de savunan Aslan, ihale aşamasına gelen Troia Müzesi'nin, hazinelerin geri dönme umudunu güçlendirdiğini de belirtti.

4/01/2011

başbakana erbilde teslim edilen yüzyıllık osmanlı imparatorluğu çeki

Erbilli işadamı Eşref Sadun Taha Köprülü, dedesinin vasiyetini yerine getirmek için sakladığı 100 yıllık emaneti Başbakan Erdoğan’a verdi.

Irak’ın kuzeyine tarihi bir ziyaret gerçekleştiren Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin Erbil Başkonsolosluğu'nun açılışında ilginç bir olay yaşadı. İşadamı Köprülü, dördüncü kuşak dedeleri olan Mustafa Oruçlu Köprülü’den kendilerine 1909 yılında kuşaktan kuşağa geçen bir vasiyet ve emaneti Erdoğan'a iletti.

100 Yıllık Vasiyet...
Erbilli iş adamının anlattığına göre, dördüncü kuşak dedeleri olan Mustafa Oruçlu Köprülü, 1909 yılında Osmanlı'nın yıkılması ile birlikte o döneme ait bir çek vererek, “Bu çekin gerçek sahibi 100 yıl sonra buraya gelecek, bunu ona verin” diye vasiyette bulunur. Bu vasiyet kuşaktan kuşağa geçer. Taha Köprülü Ailesi, gözü gibi baktığı emaneti, bölgeye dedelerinin işaret ettiği tarihte Erbil’e bir tarihi ziyaret gerçekleştiren Başbakan Erdoğan’a verme kararı alır.

Ancak Erdoğan’ın koruma güvenlik duvarını aşamayan Erbilli işadamı Eşref Sadun Taha Köprülü, bağırarak, “Başbakanım size bir emanet var. Osmanlı'dan kalma” diyerek ulaşmaya çalışır. Bunun üzerine Erdoğan kendisini yanına çağırıp emaneti alır; ancak korumaları kendisini başka yöne iter. Bunun üzerine Köprülü, bu çekin bir vasiyet olduğunu ve yıllardır sahibini beklediğini Erdoğan’a söyleyemez.

İşadamı bu yüzden Cihan Haber Ajansı yoluyla Başbakan Erdoğan’a çekin hikayesinin iletmek istediğini belirtiyor.

Gizemli Çekin Hikayesi Şöyle...
Eşref Sadun Taha Köprülü, sır çekin hikayesini ve 100 yıldır sahibinin gelmesini beklediklerini şöyle anlatıyor:

“Dördüncü kuşak dedem Mustafa Oruçlu Köprülü, 1909 yılında Osmanlı'nın yıkılması ile birlikte elinde o döneme ait yarım Osmanlı Lirası tutarında bir çek kalır. O günün parası bin dolar civarında. Bunu gören yakın ve arkadaşları dedeme 'artık Sultan Abdülhamit dönemi bitti, Osmanlı yıkıldı, artık bu çek geçerli değil, bunun hiçbir hükmü ve geçerliliği kalmamıştır' diye söyler. Dedem Mustafa Oruçlu Köprülü, bunu oğullarına vasiyet ederek, ‘Bu çeki kaldırın bunun gerçek sahibi 100 yıl sonra mutlaka buraya gelecek, bunu ona verin’ der ve bize bu emaneti bırakır.”

Taha Köprülü, kendilerinin bu vasiyeti ne zaman yerine getireceklerini düşünürken, Erdoğan’ın, dedelerinin dediği tarihe denk gelen bir ziyaret gerçekleştirdiğini öğrenince çok sevindiklerini belirtiyor.

Eşref Sadun Taha Köprülü, Başbakan Erdoğan’ın programına davetli olduğundan bu emaneti kendisine orada vermeye karar verir. Ancak korumaları hesaplamayan Taha Köprülü, Erdoğan’a yaklaşamayınca bağırarak ulaşmaya çalışır.

Kendisine, “Sayın Başbakanım Osmanlı'dan kalan bir hediyeniz var” diyen Eşref Sadun Taha Köprülü, gerisini ise şöyle anlatıyor:

“Sesimi duyarak bana, ‘Gel bakalım. Bu nedir’ dedi. Ben de üzerinde 1909 yılına ait Devlet-i Aliye-i Osmanlı yazılı Yarım Osmanlı Lirası tutarında Seri A 9516444 nolu çeki kendisine verirken korumalar beni arka plana itti, çekin hikayesini anlatamadım kendisine. Sayın Başbakan da çeki inceledikten sonra cebinde çıkardığı bir kağıdın arasına koyarak özenle tekrar cebine koydu. Hatta Sayın Erdoğan çeki alınca, gülerek ‘Zengin oldum’ dediğini de duydum, ama kendisine çekin tarihi ve olayını anlatamadım. Ancak bu vasiyeti yerine getirdiğim için emaneti teslim ettiğim için çok sevinçli ve gururluyum.”
trt türk

3/28/2011

rus casus anna chapman dünyanın sırları adlı televizyon programı sunuyor

anna chapman
Moskova'da bir gökdelenin 35'inci katı. İçerisi duman dolu.
Aniden yüksek topukların parke zemindeki sesini duydum. Kızıl saçlı Anna Chapman, çarpıcı mavi elbisesiyle dumanın içinde ilerliyordu.
Ancak binayı tahliye etmek gibi bir telaşı yoktu. Zira duman bir makina tarafından onu daha çekici kılmak için pompalanıyordu.
Rusya'nın en göz alıcı gizli ajanı, haftalık TV şovunun çekimi için burada. Kamareya bakarak metni okuyor. Hafif bir eğlence programı değil bu.
"Neden bazı insanlar ölümün pençesine düşüyor da diğerleri kurtuluyor"
Kes.
"Her yıl 1 milyon Rus ölüyor. 40 bini trafik kazalarında."
Kes.
"Bu kadın Mısır'dan sakat döndü. Bir köpek balığı kolunu kopardı"
Kes.
Anna Chapman'ın programının adı "Dünyanın Sırları".
Rus kanalı Ren TV'de yayımlanan programda, Chapman her hafta gezegenin sırlarını "açıklıyor".
Arada, "Bu program herkese hitap ediyor" diyor; "Herkes gizemi sever".
Ama kendi sırlarını çok konuşma taraftarı değil. Gerçekten casusluk yapıp yapmadığını soruyorum.
Soğuk bir şekilde "Bunu ne doğrularım ne de yalanlarım." diyor.
Milletvekili adayı olacak mı?
Ama Amerikaların bu konuda şüphesi yoktu. Sekiz ay önce casus oldukları şüphesiyle ABD'den sınır dışı edilen 10 Rus'tan biriydi.

Viyana Havaalanı'nda, Rusya'nın Batı adına casusluk yaptığını söylediği dört kişiyle takas edildiler.
Bu Soğuk Savaş döneminden sonra yapılan en büyük casus takasıydı.
Chapman ve birlikte sınırdışı edildiği arkadaşları, Rusya'da dönüşlerinde Rusya Federasyonu Başbakanı Dimitri Medvedev'den madalya, Başbakan Vladimir Putin'den de bol bol övgü aldılar.
Birçok gizli ajan deşifre olup sınır dışı edilince ülkelerinde gözden uzak bir yaşam tercih eder. Ama Chapman öyle yapmadı.
Rusya'ya döndükten beri manşetlerden inmedi.
Henüz ajan olduğunu doğrulatamasam da, Chapman bir erkek dergisine elinde silahıyla erotik pozlar veren ilk Rus "casusu" oldu.
Modelliğinin yanı sıra, bir bankada yatırım danışmanlığı, bir hayır kurumu gönüllüsü ve hızlı internet kampanyası sorumlusu oldu.
Putin'in partisinin gençlik kollarında başkanlıklardan birine seçildi.
Sonbaharda yapılacak seçimlerde milletvekili aday olacağı yolunda söylentiler çıktı. Chapman'a bunun doğru olup olmadığını soruyorum.
"Size sadece şunu söyleyebilirim. Başka insanlara yardım etmekten hoşlanıyorum. Hepsi bu" diyor.
Bu da kameralardan uzak tuttuğu sırlarından biri.
Üç boyutlu hayaller
Anna Chapman gazetecilerle nadiren konuşuyor. Gerçi geçen Aralık'ta bir Rus kanalı, 'Yılın Kadını' seçtiği Chapman'a tam bir saat ayırdı.
"İşte Hayatınız"ı andıran programda Chapman'ın geçmişi gözler önüne serildi. Stüdyoya gelenler arasında Chapman'ın okul yıllarındaki sevgilisi de vardı. Yegor bir demet çiçek verdiği Chapman'ın yanağına öpücük kondurunca büyük bir alkış koptu.
Stüdyoda bir kişi yoktu; Anna Chapman'ın İngiltere'de evlendiği Alex Chapman. Dört yıl sonra boşanmışlardı.
Anna şimdi kendi programını yapıyor. Televizyon dünyası için yeni planları var.
"Rusya'da bir üç boyutlu prodüksiyon şirketi kuracağım" diyor; "Kış Olimpiyatları gibi izleyebileceğimiz birçok etkinlik var. Yakında pilot projeyi başlatacağım."
Yaklaşık bir saatlik çekimden sonra Anna Chapman yorgun düşüyor.
Yönetmene birşeyler yemek istediğini söylüyor.
Gizem kadını Chapman'ın da bir insan olduğunu anlıyorsunuz.
Etkileyeci, TV'deki yeteneklerini geliştirmeye hevesli, güleç bir kadın.
Ama çelik gibi bir tarafı da var. Asla gardını düşürmüyor.
Ve sırlarını kolay kolay ele vermeyecek gibi görünüyor.

Steve Rosenberg
BBC Moskova muhabiri
bbc türkçe yaşam

1/28/2011

türk arkeologlarının bulduğu belgeler hristiyan alemini sarsacak

Türkler, Hristiyan alemini darmadağın edecek bir belge buldular...

Peki o belge nedir?

Son zamanlarda gizemli olaylara fazlasıyla merak saran Serdar Turgut, bugün Habertürk'teki köşesinde ÇOK ESRARENGİZ bir iddiayı dile getirdi.
Turgut'un köşesinde dile getirdiği iddiaları şöyle:

BUNDAN bir süre önce Adana Ceyhan'da yapılan bir kazıda, içeriği açıklandığında Hristiyan âlemini darmadağın edecek bir belge bulundu.

Çok önemli bir belge olduğundan ve bunu ele geçirmek isteyebilecek birçok güç bulunacağından belge hemen özel korumaya alındı.

Güvenlik nedeniyle korumanın nerede olduğunun açıklanmaması kararı da alındı.

İçeriğini de gizli tutmaya çalışıyorlar. Ancak değerli araştırmacı Aytunç Altında!, katıldığı son Öteki Gündem programında bu belgenin içeriğini açıkladı.

5/24/2010

jakuzinin suyunun nasıl boşaldı

Gizem şans eseri çözüldü! Haftalar boyunca jakuzideki suyun nereye gittiğini bulmaya çalıştılar, sonunda...

jakuzideki suyun nereye gittiği

Güney Afrika'daki Etali Safari Pansiyonu'nun çalışanları, haftalardır pansiyondaki jakuzinin suyunun nasıl boşaldığını anlamaya çalışıyorlardı.

Jakuzinin hiçbir yerinde delik, çatlak bulamayan çalışanlar, çaresizlik içerisinde araştırmaya devam ederlerken, müşterilerden birinin çektiği fotoğraf bu "gizem"i çözdü.

herkesi çok şaşırttı

Müşterinin çektiği fotoğraf incelendiğinde , ortaya çıkan gerçek herkesi çok şaşırttı.


Bölgede yaşayan dişi filin susadıkça pansiyona gelip, hortumunu jakuzinin suyuna batırıp, kana kana içtiği bu fotoğraflarla ortaya çıktı.

Pansiyonun sahibi Susan Potgieter, fillerin günde ortalama 200 litre su içtiklerini bu yüzden de hayvanın jakuzinin suyunu bitirebilmesinin normal olduğunu söyledi ve şöyle devam etti:
"Jakuzinin suyunu içerken çekilen fotoğrafını gördüğümde gözlerime inanamadım. Aslında bizim için bir rahatlama oldu, çünkü haftalardır suların nereye gittiğini bulmaya çalışıyorduk."
"Artık müşterilerimiz jakuziyi kullanmadan önce onları etrafta bir fil var mı diye kontrol etmeleri için uyaracağız"