Dünya

Dünya
yasaklama etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yasaklama etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8/29/2011

ev hapsinden kurtulmak için elektronik kelepçeyi takma bacağına taktırttı

İngiltere'de şartlı salıverilen bir mahkum, güvenlikçileri kandırarak elektronik kelepçeyi takma bacağına taktırdı.
Böylece 29 yaşındaki Christopher Lowcock kelepçeli takma bacağını evde bırakarak, mahkemenin koyduğu sokağa çıkma yasağını delebildi.

Uyuşturucu, araç kullanma ve silahla ilgili suçlardan mahkum edilen Lowcock dışarda gezerken, takma bacağındaki elektronik kelepçe, evde olduğu izlenimi verdi.

Olayın ortaya çıkmasıya birlikte iki görevli işten atıldı.

Güvenlikçilerin çalıştığı G4S şirketinden yapılan açıklamada "Adalet Bakanlığı adına her yıl 70 bin kişiye elektronik kelepçe taktıkları ve bütün çalışanların uymak zorunda olduğu son derece sıkı kurallar bulunduğu" vurgulandı.

Şirket sözcüsü "Bu olayda iki çalışanımızın kelepçeyi takarken prosedüre uymadığı belirlendi. Uysalardı, bacağın takma olduğunu anlarlardı." diye konuştu.

Lowcock'un güvenlikçileri sahte bacağını bandajlayarak kandırdığı bildiriliyor.

Güvenlik şirketinin yöneticileri durumdan şüphelenip Lowcock'un evine gittiklerinde, o çoktan cezaevine dönmüştü.

Çünkü yeni bir trafik suçu işlemiş ve şartlı tahliye kurallarını çiğnemekten hapse atılmıştı.

İşten atılan güvenlikçilerden birinin mahkumu kelepçeleyen, diğerinin de daha sonra kontrol için evine giden görevli olduğu bildiriliyor.

İngiltere Adalet Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada da "Her hafta 2 bin kişiye elektronik kelepçe takılıyor. Bu tür olaylar son derece nadir oluyor." denildi.

8/04/2011

tacikistan'da gençlerin camii ve diğer ibadet yerlerine gitmeleri yasaklandı

Dini liderler kararı "dehşet verici bir Ramazan" hediyesi olarak niteledi.

1992'den beri iktidarda olan Rahman, "ailevi sorumluluk" yasasını onayladı ve dini köktenciliğin yayılması önlemek için sert önlemlere ihtiyaç duyulduğunu söyledi.
7,5 milyon nüfuslu Tacikistan'da nüfusun yüzde 98'i Müslüman.

Yasa uyarınca dini okullarda eğitim görenler dışında 18 yaşın altındakilerin cami, kilise ya da başka ibadet yerlerine girmesi yasaklandı.
Takı, dövme yasak

Bugün yürürlüğe giren yasa uyarınca genç kızlar küpe dışında takı kullanamayacak.

20 yaşın altındaki kişiler dövme yaptıramayacak, gece kulüplerine gidemeyecek ve pornografi, şiddet, aşırılık ve terör içeren yayınlar izleyemeyecek ya da okuyamayacak.

Yasada yasakların ihlal edilmesi durumunda verilecek cezaların ne olacağı açıkça belirtilmiyor.

Ülkenin önde gelen Müslüman din bilginlerinden Ekber Turaconzado Reuters ajansına "Tacikistan'ın bağımsızlığının 20'nci yıldönümünden bir ay önce ve Ramazan'da yetkililer, inananlara dehşet verici bir hediye verdiler" dedi.

Turaconzado, "Bu yasadan çok daha önce yetkililer, halktan uzaklaşmışlar ve halkın ne istediğini anlamamaya başlamışlardı. Şimdi iktidar halka daha da yabancılaştı" diye konuştu.

ABD ve Avrupa Birliği daha önce Moskova destekli Tacik yönetimine vicdan hürriyetine saygı gösterilmesi çağrısında bulunmuştu.

Eski Sovyet cumhuriyetleri içindeki en yoksul ülke olan Tacikistan'da Rahman geçen yıl, yurt dışında dini eğitim gören birçok Tacik genci ülkeye dönmeye zorlamış geçen yıl, dinsel aşırılık suçlamasıyla 158 kişi hapse atılmıştı.

6/17/2011

suudi kadın eylemcilere ukraynalı hemcinslerinden üstsüz destek geldi

Bugün ülkelerindeki yasağı delmek için direksiyon başına geçmeye hazırlanan Suudi kadınların eylemi öncesi dün 15 kadar FEMEN üyesi destek gösterisi yaptı. Üstsüz grup, başkent Kiev’deki Suudi Arabistan büyükelçiliğinin önünde “Kadınlara araba, erkeklere deve”, “Bana yol ver” yazılı pankartlar açtı. Otomobilin camına oturan bir eylemci de büyükelçilik binasına dönük olarak külotunda “Bana yol ver” yazılı mesajı gösterdi.



Dünyada kadınların direksiyon başına geçemediği tek ülke olan Suudi Arabistan’da bu durum 32 yaşındaki Manal el-Şerif’in geçen 26 Mayıs’ta araba kullandığı için gözaltına alınmasıyla küresel bir krize dönüştü. Araba kullanırken çektiği videosunu internette yayınlayan Manal, bir hafta cezaevinde kaldıktan sonra “bir daha araba kullanmayacağı ve gazetecilerle konuşmayacağı” şeklinde bir anlaşmaya imza atarak serbest kalmıştı. Suudi kadınlar bugün kitlesel bir gösteriye hazırlanırken ülke basınında erkeklere “direksiyona geçecek karılarınızı
dövün” şeklinde yayınlar yapılıyor.
hürriyet


1/15/2011

nazım hikmetin gün ışığına çıkmamış iki şiiri bulundu

"Bir ucu bir kuyuda kaybolan rüzgârlı bir şosede
Bana doğru yaklaşıyor kavuşma saatımız yalnayak
Yüzü saçlarıyla örtülü kavuşma saatımızın
Bir de ağır yürüyor ki deli olmak işten değil"

"Bana doğru yaklaşıyor kavuşma saatımız yalnayak
Ben de telefon direğine bağlıyım kollarımdan
Yüreğim de yorgun mu yorgun duracak nerdeyse
Bir de alnıma bir su damlıyor aynı yere artsız arasız
Bana doğru yaklaşıyor kavuşma saatımız yalnayak"

Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun, oğlu Mehmet ve gelini Hughette'e vasiyet ettiği kayıttaki ses Nâzım Hikmet'e ait.

12/28/2010

keçi beslemek yasaklanmıştı şimdi umut oldu

Küresel ısınmanın hissedildiği Akdeniz Havzası'ndaki ülkelerden biri olan Türkiye, bu muhtemel tehlikeye karşı çeşitli hazırlıklar yapıyor.

Küresel ısınmanın kendisini Türkiye'de, zarar verici ani ve yoğun yağışlar dışında kuraklık şeklinde hissettireceği tahmin edilirken, zaman içinde iklim ve bitki örtüsünde ciddi değişimlerin yaşanabileceği, buna bağlı olarak öncelikle tarımsal faaliyetlerin sekteye uğrayabileceği üzerinde duruluyor.

Küresel ısınmanın etkisini şiddetle hissettireceği varsayılan o günler için, binlerce yıldır Anadolu'da yaşayan, vücut yapıları kuraklığa, çok çeşitli hastalıklara, kıt yem şartlarına dayanıklı yerli keçi türleri üzerinde özellikle duruluyor.

Konya Tarım İl Müdürlüğü Uzmanı Ziraat Mühendisi Abdurrahman Ayan, çok yüksek rakımlı sarp arazilerde, çok az ot ve suyla yaşamını sürdürebilen yerli ırk keçilerin bugün ormana zarar verdiği gerekçesiyle adeta “istenmeyen” hayvan ilan edildiğini belirtti.

Ayan, bu keçileri besleyen Toroslar'da yaşayan Yörükler'in bile hayvanlarını otlatacak yer bulmakta zorlanmaya başladığını, üzerindeki denetim ve baskılardan bıkan köylülerin de son yıllarda bu keçileri elinden çıkardığını ya da çıkarmaya çalıştığını vurguladı.

Keçiye Kesinlikle İhtiyacımız Olacak
Ayan, “Küresel ısınma söz konusu olursa şu anki et temini konusunda üretim ihtiyacı daha da artacak. Ağır şekilde yaşanacak kuraklıklarda ise zor şartlara dayanıklı keçiye kesinlikle ihtiyacımız olacak. Sayıları hızla azalan keçi popülasyonunun korunması gerekir” dedi.

Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Zootekni Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şeref İnal ise şu an için küresel ısınma korkusu içine girmenin yanlış olacağını ancak tedbirin de elden bırakılmaması gerektiğini vurguladı.

“Doğal şartlar zorlaştıkça bu hayvanlara ihtiyacımız olabilir” diyen İnal, şunları kaydetti:

“Küresel ısınma, iklim değişikliği ya da benzer olağan üstü doğal şartlarda kullanılmak üzere; son derece kanaatkar hayvanlar olan yerli koyun, keçi ve büyükbaş hayvan ırklarımızın embriyoları saklanıyor.“
trt türk

4/25/2010

İSMAİLAĞA CEMAATİ’NİN KODLARI

Bireysel ve toplumsal hak ve özgürlüklerin, ulus egemenliğinin, insan haklarına dayanan demokratik, lâik ve sosyal hukuk devletinin, Cumhuriyetin ve bunları düzenleyen Anayasa’nın güvencesi olan “Anayasa Mahkemesi” ile

Cüppeli Adalet

yargı bağımsızlığının anahtarı olan “Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu”nun yapısını 12 Eylül Anayasası’ndan daha geriye götüren; demokratik siyasal yaşamın vazgeçilmez unsurları olan siyasi partileri, yargı yerine “çoğunluk partisi”nin eline teslim eden Anayasa değişikliklerini anlatmak için “cüppeli adalet” başlığını düşünmüştüm. Zaten “tam olmayan” yargı bağımsızlığının tümüyle zedelenmesi, hatta yargının egemen siyasetçe ele geçirilmesi girişimlerine karşı, bu makamları simgeleyen ve aynı zamanda eşitliği anlatan cüppenin, “adalet” sözcüğüyle buluşması çok anlamlı olacaktı. Başbakan’ın, kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı ilkelerini görev ve yetkileri gereği savunan yargı mensuplarına, “cüppelerini çıkarıp siyaset yapmalarını” önermesi de bu başlığın önemini artıracaktı.

Ancak, Araştırmacı Gazeteci İlhan Taşçı’nın “Cüppeli Adalet” adlı kitabını (Cumhuriyet Kitapları, İnceleme, 424 sayfa, 2009) okuyunca garip bir duyguya kapıldım. İddianameler, davalar, tutuklamalar, uzun tutukluluk süreleri, usul hükümleri, Anayasa değişiklik paketi, güdümlü yargı, katılım, görüşme, uzlaşma, demokrasi tartışmaları arasında boğulup giderken, adı, kapak resmi ve belgesel içeriğiyle “buz gibi çarpan” kitap, tartışmaları bir yana bırakıp gerçeği su yüzüne çıkarıyor. Araştırmacı gazetecilik deneyimini, yazarının sağlam ama alçak gönüllü duruşuna koşut olarak yansıtıyor ve tarihe de kimi ilklerin notunu düşüyor. Okurken, “Gerçekten mi? Bu kadar da olmaz” diye şaşkınlığınızı gizleyemiyorsunuz.

Yargı alanında kullanımı mevzuatla düzenlenen “cüppe”, yargı bağımsızlığı ve savunma dokunulmazlığıyla özdeşleşmiş bir giysi. Bu yönden bakıldığında cüppe ile adalet özdeşleşmesinde de olağan dışılık yok. Ancak, kitabın “Cüppeli Adalet” adı “Hükümet-Cemaat Kuşatması” küçük adı ve kapak resmi ile buluşunca daha içinde yazılanlar okunmadan, okuyucunun kafası karışıyor, merakı artıyor.

Müftü cinayetinden camide bıçaklı saldırı ve yaralamalara, yolsuzluk iddialı dava dosyalarından taciz ve tecavüz iddialı soruşturmalara kadar, tartışmalı pek çok olayın odağında yer alan İsmailağa Cemaatini, okurlarımız basından tanıyor. Ancak, bu kadarla yetinmemek, biraz derine inmek ve ülkemizde yaşananlarla bağlantıları incelemek gerekiyor.

Cemaatin, seçimlerde destekleme kararı aldığı AKP hükümetinden başı sıkıştığı ilk anda bile başbakan yardımcısı düzeyinde “ilgi ve alaka” gördüğü biliniyor. Onun içindir ki, İsmailağa ve Fethullah Gülen cemaatlerinin hesaplarının mercek altına alınmak istenmesi ortalığı ayağa kaldırıyor ve ardından Cumhuriyetin “ilk”ler tarihi yazılmaya başlanıyor: Adalet bakanının “emriyle” bir savcı, ilk kez bir Cumhuriyet başsavcısının makamını basıp kendisini gözaltına alıyor. Polis ve jandarmaya bir başsavcının emirlerine uyulmaması talimatı veriliyor... Cemaatleri soruşturan Cumhuriyet başsavcısı, tarikatlara “tuzak” kurmakla, cemaatler hakkında istihbarat toplayan MİT elemanları ise cemaat üyelerini “fişlemekle” suçlanıyor! Savcının emriyle cemaat soruşturmasında yer alan askerler hakkında ise “terör örgütü üyesi” oldukları gerekçesiyle dava açılıyor; hepsi hapishanelere konuluyor...

Yaşanan hesaplaşmada cemaatin neden bu kadar güçlü olduğu ise, cemaat liderinin “AKP bizi korumak zorundadır... Kimse riyakârlık yapmasın...” sözleriyle apaçık ortaya çıkıyor...
İşte İlhan Taşçı kitabında, cemaatleri özellikle siyasal ve parasal yönüyle soruşturmak isteyen Cumhuriyet savcıları ile cemaatleri destekleyenler arasındaki sert savaşımı, bilinen ve bilinmeyen yönleriyle, belgelerle anlatıyor.

Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in İsmailağa cemaatine yönelik soruşturmaya başlamasının ardından yaşanan sürecin ilk belge ve bilgilerini haberleştirmesi nedeniyle Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından 2009 yılı siyasi haber dalında gazetecilik başarı ödülüne değer görülen Sevgili Taşcı, kitabı yazma nedenini şöyle dile getiriyor: “Yaşananları herkes kendi istediği gibi görmeye ve yorumlamaya devam ediyordu; ediyor... Bir gazeteci olarak olabildiğince yansız bir biçimde, ulaşabildiğim belgeler ve edindiğim bilgiler ışığında, yaşananların bütün boyutlarını tarafsız bir gözle ortaya koymaya çalıştım. Çünkü gazetecinin işi, yaşananları yalnızca kenardan izlemek değildir. Topluma ve tarihe karşı vicdan borçlarımız ve sorumluluklarımız da göz ardı edilemez.”

Kitap, Erzincan-Erzurum arasında yaşanan süreçteki tartışmaların odağında yer alan İsmailağa’nın geçmişten bugüne kadar anıldığı soruşturma ve dosyalardan örneklerle başlıyor; ilk tarikat-ticaret kavgasına da yer veriliyor. Cemaatin kabarık suç dosyasının ardından ilkokul öncesi çocuklara yönelik yaptığı eğitimin Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından resen incelenmeye başlandığı 2 Kasım 2007 tarihinden, İlhan Cihaner’in tutuklanarak cezaevine konulmasına kadar yaşanan gelişmeler, gün gün belgeler ve yazışmalar ışığında anlatılıyor.

23 Şubat 2009 tarihinde ilk gözaltı emirleri verilip de 29 kişi gözaltına alındığı gün Erzincan Başsavcısı’nı Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in aramasının, aslında yürütülmekte olan soruşturmanın hedefinin nerelere kadar ulaşabileceğini göstermesi açısından altı çiziliyor. İlhan Taşcı, cemaatin Başbakanlık düzeyinde ilgi görmesinin nedeninin yalnızca siyaset ile tarikat ilişkisinin değil asıl öne çıkanın “parasal ilişkiler ve dengelerin” belirleyici olduğu görüşünde. Kitapta, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in İsmailağa cemaatine ilişkin girişimlerin alttan alta sürdüğü günlerde, Fethullah Gülen cemaatine yönelik soruşturmaya da başladığı, bu soruşturma sürecinde atılan kimi adımların başsavcının cezaevine gidiş sürecini de hızlandırdığı değerlendiriliyor.

İlhan Taşcı’ya göre, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in tutuklanmasıyla Türkiye iki kutuplu hale dönüşüyor: Tutuklamayı alkışlayanlar bir yanda, onu “rejime yönelik saldırı” olarak algılayanlar öte yanda... Başsavcılar tutuklanıyor, ordu komutanları cezaevine konuyor, kozmik odalar aranıyor... İktidara göre, Türkiye yola devam ediyor, her yeni adımda –yani tutuklama ya da gözaltında– Türkiye demokrasiye doğru koşuyor!

Af Dağının Ardındaki AKP (2. Basım, 2005), Bir AKP Belge'seli: Maskesiz Soygun (13. Basım, 2009), Babam Sağ Olsun (4. Basım, 2009), Telekulağın Duydukları/Kulak Misafiri (2009) kitaplarının da yazarı olan İlhan Taşcı, Cüppeli Adalet kitabında, “Bugünden yarına; kısıtlama, sınırlama, yasaklama, tutuklamalar ve insan acıları üzerinden özgürlüğe ulaşılıp ulaşılmayacağına ilişkin öngörüyü” okurlara bırakıyor. 47 yıllık Avukat Turgut Kazan ise “Cihaner’in anlattıklarından dehşete kapıldım ve davayı aldım” diyor.

“Cüppeli Adalet” kitabı okununca, yargı bağımsızlığı, savunma dokunulmazlığı, eşitlik ve adaletle özdeş “savcı, avukat ve yargıç” cüppesinin, “siyasal yönetim-cemaat” cüppesiyle değiştirilmemesi için Anayasa’nın yargı bölümünde yapılmak istenilen değişikliklerin özünü yakalamak ve bu değişikliklere karşı çıkmak gerektiği bir kez daha net olarak ortaya çıkıyor.


Ali Rıza Aydın
Anayasa Mahkemesi Eski Raportörü
Odatv.com