Dünya

Dünya
laiklik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
laiklik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12/24/2010

teğmen kubilayı kalpak giyerek anmaya geldiler

Menemen Yıldıztepe’deki törene Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bu kez mesaj göndermedi. İzmir Valisi Cahit Kıraç da, İzmir’de görev yaptığı 4’üncü yılda da törene katılmadı. Ak Parti yöneticilerinden kimsenin katılmadığı törenler saat 09.30’da, Menemen Tren Garı’nda toplanan grupların, Demokrasi ve Laiklik yürüyüşüyle başladı. Yürüyüşe CHP Genel Sekreteri Süheyl Batum, CHP Genel Başkan Yardımcısı Alaattin Yüksel, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, İzmir Vali Yardımcısı Ardahan Totuk, Ege Ordusu Komutanı Orgeneral Hüseyin Nusret Taşdeler, Kubilay´ın torunları ile yaklaşık 3 bin kişi katıldı. ‘Türkiye laiktir laik kalacak’, ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ sloganları atan kortejde Menemen Belediyesi tarafından yaptırılan 380 metre uzunluğundaki Türk bayrağı açıldı.

Muğla Üniversitesi’nde Türkiye Gençlik Birliği (TGB) üyesi öğrenciler Devrim Şehidi Kubilay’ı kalpak takarak andı. TGB Muğla İl Başkanı Cemil Gözel, “Türban bir rahibe örtüsüdür. Türban yerine kalpak takın. Kalpak, milli mücadelenin simgesidir” dedi.

Adana’da sivil toplum kuruluşları Uğur Mumcu Meydanı’nda toplanıp, bayrak ve pankartlarla, sloganlar atarak, Atatürk Parkı’na kadar yürüdü. Cumhuriyet İçin Adana Güç Birliği Platformu Dönem Sözcüsü İsa Kayadan, “Biz başında örtüsü olan devrimci Cumhuriyet kadınlarının elinde yetiştik. Biz ibadetlerinde Mustafa Kemal Atatürk’ün ruhunu yad eden babaların ekmeğini yedik. Laikliği savunmak, yalnızca yaşam tarzımız değil, asıl olarak ülkemizi ve uygar dünyayı savunmaktır. Bizi kimse etnik kimliklere bölmeye kalkmasın” dedi.
Kocaeli Üniversitesi Fikir Kulübüne üye bir grup öğrenci, Umuttepe Yerleşkesi Sosyal Tesisi önünde toplandı. Grup adına yapılan açıklamada, “Atatürk devrimlerinde olduğu gibi laikliği sağlamanın tek yolu bağımsızlığımızı kazanmaktır. Ancak ABD boyunduruğundan ve AB kapısından kurtulmuş bir Türkiye laik olabilir” denildi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından Şehit Asteğmen Kubilay Anısı’na her yıl düzenlenen Cumhuriyet Şehitleri Ulusal Koşusu’nu Büyük Erkekler’de Hasan Pak, Büyük Bayanlar’da Ümmü Kiraz, Genç Erkekler’de Hüseyin Pak ve Genç Bayanlar’da Esma Aydemir kazandı.
hürriyet gündem

12/22/2010

asteğmen kubilayı anma töreninde ışık koşaner'in mesajı

Orgeneral Işık Koşaner, Şehit Kubilay'ı anma günü dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına bir mesaj yayınladı.

Genelkurmay Başkanlığının internet sitesinden duyurulan mesajında, ''Yüce Önder Atatürk'ün 'en büyük eserim' dediği ve bizlere emanet ettiği Cumhuriyetimizi ve onun temel değerlerini doğrudan hedef alan eli kanlı yobaz bir grubun karşısında aşılmaz birer dağ gibi yükselen Asteğmen Kubilay ile Hasan ve Şevki adlı iki bekçimizin hunharca şehit edilişlerinin 80'inci yıl dönümüdür'' ifadesini kullanan Koşaner, şunları kaydetti:
''Asteğmen Kubilay ve arkadaşları, büyük fedakarlıklarla kurulan Cumhuriyetimizi ve onun kuruluş felsefesinin temel taşlarından olan laikliği hedef alan karanlık güçler karşısında canlarını feda ederek ölümsüzleşmişlerdir. Bu eşsiz adanmışlık tablosu, Türk ulusunun, Cumhuriyetimizin temel değerlerini ve devrimlerini koruma azim ve kararlılığının çok açık bir ifadesidir.
Aklın ve bilimin rehberliğinde çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmayı hedef alan, ilkeleri ulusumuzun ihtiyaç ve isteklerinden doğmuş olan Atatürkçü Düşünce Sisteminin esasını laiklik teşkil etmektedir. Laiklik, demokratik ve sosyal hukuk devletinin, bireysel özgürlüklerin ve insan haklarına dayalı bir sistemin varlığının ve devamının en büyük güvencesidir.
Türk Silahlı Kuvvetleri, varlığını ulusuna adamış fedakar, disiplinli, cesur ve üstün nitelikli personeliyle, sarsılmaz bir azim ve kararlılıkla, milletinin hizmetinde, yüce Atatürk'ün işaret ettiği çağdaş uygarlık hedefine doğru ilerlemeye devam edecektir.
Bu anlamlı günde, başta Asteğmen Kubilay ve arkadaşları olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti'ni ve onun temel niteliklerini korumak uğruna canlarını hiç tereddüt etmeden feda eden tüm şehitlerimizi bir kez daha rahmet, minnet ve şükranla anıyor, onların aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.''
cumhuriyet portal

10/20/2010

türbanamı çarşafa girmeyemi yoksa göbeğini açmayamı

Usta gazeteci Rahmi Turan, Atatürk’ün 21 Mart 1923 tarihinde, Konya Hilaliahmer (Kızılay) Kadınlar Şubesi’nde söylediklerini anımsatmış okurlarına:

yoksa göbeğini açmayamı

“Muhterem hanımlar! Memleketimizin bazı yerlerinde giyim tarzımız, kıyafetimiz, bizim olmaktan çıkmıştır. Kadınlarımızın giyim tarzı ve örtünmesinde şu iki şekil görünüyor: Ne olduğu bilinmeyen çok kapalı, çok karanlık bir dış görünüm gösteren kıyafet veyahut Avrupa’nın en serbest balolarında bile giyilmeyecek kadar açık bir giyim... Bunun her ikisi de yanlış!” (Hürriyet, 18 Ekim 2010)



Atatürk, 87 yıl öncesinden öngörmüş bugünleri… Sistem kadını tek bir noktada birleşen iki ayrı uca yöneltiyor: Ya türbana ve çarşafa, ya da göbeğini açmaya…

TÜRBANI ÇÖZME YARIŞI

2006 yılında hukuken kapanan türban konusu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun halkoylaması mitingleri sırasında “türbanı biz çözeriz” sözleriyle yeniden önümüze geldi. Kılıçdaroğlu, ardından “cemaatlere saygılıyız” ve “laiklik tehlikede değil” diyerek izleyeceği politikanın köşelerini de belirledi. (Akşam, 21-22 Eylül 2010)



CHP’nin bu sürpriz çıkışı, AKP’nin geri planda tutmak zorunda kaldığı en önemli silahını yeniden cepheye sürmesine olanak yarattı.

TÜRBAN ÖNCE ÜNİVERSİTEYE

Fırsat bu fırsat diyen YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, üniversite rektörlüklerine “kız öğrencilerin türbanlı olsa bile derslere girebilmesinin önünü açan” bir yazı yazdı. AKP hükümetinin yarattığı korku toplumunun sonucu olarak, yasal olmayan bu talebe, üniversiteler büyük oranda sessiz kaldı ve türban uygulaması başladı!

nasıl cesaret edebilirdi

Rektörler, konuya itiraz etmeyeceğini açıklayan ana muhalefet liderinden daha ileri gitmeye nasıl cesaret edebilirdi ki zaten! CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “YÖK’ün bu yazısını durdurmak amacı ile herhangi bir şekilde hukuki yollar da dâhil bir girişimde bulunulmayacağını” söylüyordu. (Hürriyet, 6 Ekim 2010)



AKP’nin elini güçlendiren en önemli dayanak, CHP’nin kamuoyuna yansıyan yeni rapor taslağıydı. CHP’nin türbanı “bireysel hak ve özgürlükler” kapsamında ele alması, AKP’nin türbanı hem çarşafa çevirmesine hem de üniversitelerin ardından tüm kamuya sokmasına dayanak oluşturacaktı!



Üstelik raporun mimarlarından CHP’li Sencer Ayata, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’a akıl danışmıştı: “Sencer Bey, benim çok eski arkadaşımdır. Uzun yıllar beraber öğretim üyeliği yaptık. Bu, bir rapor değil, bilgi notu kabilindedir. Onun üzerinde çalıştığını söyledi. Henüz bitmiş bir şey değil. Ne yapılabileceğini konuştuk. Bize ‘başörtülü öğrenciler için ne yapılabilir’ diye sordular. Madem partiler bu konuda anlaşacak, bize bir güvence gerekir. Yeter ki problem çözülsün.” (Vatan, 12 Ekim 2010)



“TÜRBAN KAMUDA SERBEST OLSUN”



AKP, yandaş medyayı da harekete geçirerek, zaferi taçlandırmak için sondaj çalışmasına başladı hemen. El birliği ile “türban kamuda da serbest olsun” kampanyası başlatıldı!

Kadınlarımızın giyim tarzı

CHP’ye rağmen tepki gösterenlere ise YÖK Başkanı Özcan güvence veriyordu: “Garanti ediyorum, başörtüsüz öğrenciler baskı görmeyecek”. (Vatan, 12 Ekim 2010)



“Menderes ve Özal’dan sonraki Müslüman Cumhurbaşkanı” sıfatıyla seçilen Abdullah Gül, bu fırsattan yararlanarak sekiz yıllık uygulamayı iptal ettiğini ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı için tek tip resepsiyona geçtiklerini, konuklarını eşi Hayrünnisa hanımla birlikte karşılayacağını müjdeliyordu. (Hürriyet, 12 Ekim 2010). Gül’ün “türbanlı resepsiyon” kararını, Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner’e de bildirdiği belirtiliyordu.



Türban konusunda üniversitelerin ardından ilk kurumsal adımı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti TGC attı. TGC, daha önce reddettiği tesettürlü bir gazetecinin üyeliğini bu sefer kabul ediyordu. (gazeteciler.com, 13 Ekim 2010)



LAİKLİK ÖNCE BOŞALTILACAK SONRA KALDIRILACAK



Ve sahneye TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu çıkıyor ve “Türkiye laiklik ilkesini yeniden yorumlamalı” diyordu. (Hürriyet, 13 Ekim 2010). CHP’nin rapor taslağını fırsat bilen Kuzu, “örneğin başörtüsü meselesi laiklikle değil bireysel özgürlüklerle ilgilidir” diyerek yeni anayasanın birey haklarına odaklanması gerektiğini vurguluyordu.



Bundan sonra, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının nasıl şekilleneceğinin işaretini ise Başbakan Erdoğan veriyordu. Kızılcahamam’da bir köfteciye uğrayan Başbakan, köftecinin çocuklarına “namaz kılıyor musunuz” diye soruyordu. “Evet” yanıtı alan Erdoğan, namaz kılan çocukları, oyuncakla ödüllendiriyordu! (Milliyet, 17 Ekim 2010)



TÜRBANIN HEDEFİ TBMM



Öte yandan “Türban kamuya da girsin” kampanyasının bir haftada büyük yol aldığını ve merkezi kurumların sessiz kaldığını gören Erdoğan artık meydan okuyordu: “Türbanlı her yere girebilir”. (Cumhuriyet, 17 Ekim 2010)



Erdoğan, AKP Kurucular Kurulu üyesi Fatma Ünsal’ın “Kadınlar, başörtüsüyle Meclis’e giremiyor. 8 yıl geçti” sözlerini de “her şeyin bir zamanı var” diye yanıtlıyordu. (Hürriyet, 18 Ekim 2010)



TÜRBAN ARAÇTIR



Türban, aslında kadınlarımızın bir sorunu değildir. Türban, bireysel bir özgürlük de değildir. Tam tersine kadınlarımızı esaret altına almanın aracıdır.



Türbanın Kuran’da yeri olmadığı, Kuran’ın örtülmesini emrettiği bölgenin kadının saçlarının olmadığı gerçeği, dindar yurttaşlarımızla dincileri birbirinden ayıran önemli bir ölçüttür. Çünkü dindar bilmektedir ki, Kuran kadından sadece “farj” bölgelerini “hımar” ile örtmesini emretmiştir.



İşte bu yüzden, kadınlarımızı türbana sokup, onları araç olarak kullananlar, yavaş yavaş dudaklarına sürdükleri rujlara, gözlerine çektikleri sürmelere itiraz etmeye başlamışlardır! Bu konuda rahatsızlık oluşmaya başladığını bazı türbanlı kadın yazarlar da dile getirmeye başlamıştır.



LAİKLİK, DİNİN DÜNYA İŞLERİNDEN AYRILMASIDIR



Yazımıza, Rahmi Turan’ın anımsattığı Atatürk’ün konuyla ilgili sözleriyle başlamıştık, yine Atatürk’le bitirelim.



“Yeni CHP”nin türbanı “bireysel hak ve özgürlükler” kapsamında ele alması, aslında Atatürk sonrası CHP’sinin, laiklik ilkesinin anlamını değiştirmesiyle başlattığı sürecin bir sonucudur. Atatürk’ün devrimci CHP’si ile İnönü’nün tutuculaşan CHP’si arasındaki en önemli farklardan biri laiklik ilkesiydi.



Atatürk, laikliği “dün ve dünya işlerinin ayrılması” diye tanımlarken, yıllar sonra CHP bu tanımı “din ve devlet işlerinin ayrılması” şeklinde değiştiriyordu.



“Dini dünya işlerinden değil de, sadece devlet işlerinden ayrı tutunca”, 1948 yılından başlayarak günümüze kadar uzanan, “imam hatip okulu açmak, kuran kursu açmak, cemaatlere hoşgörülü olmak, sonra da saygılı olmak, türbanı üniversiteye sokmak” gibi uygulamalar bireysel haklara giriyordu! Devlet TBMM’ydi, Çankaya’ydı… Üniversite değildi!



Bu anlayışın Türkiye Cumhuriyeti’ni getirdiği yer ortada. CHP, köklerine dönmeli ve Atatürk’ün altı ilkesine sıkı sıkıya sarılmalıdır. Çünkü Türkiye uçuruma yuvarlanmaktadır.



Mehmet Ali Güller



Odatv.com