Dünya

Dünya
ilginç çözüm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ilginç çözüm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6/07/2011

anti hidrojen atomlarını 15 dakika gözlemlediler evrenin sırlarını aralamaya başladılar

Aylin Bozyap


BBC Türkçe


Avrupa Parçacık Araştırma Merkezi CERN'deki fizikçiler, anti hidrojen atomlarını 15 dakikadan daha uzun süre gözlemleyebilmeyi başardılar.


Daha önceki gözlem süresi, saniyenin beşte biri kadar bir süreydi.


Nature Physics dergisinin yer verdiği habere göre CERN'deki ALFA araştırma ekibinden uzmanlar, laboratuar ortamında geliştirdikleri anti hidrojen atomlarını, her tür sıcaklık etkisinin ortadan kalktığı mutlak sıfırın (-273.16 santigrat derece) 0,5 derece üzerinde soğutarak deyim yerindeyse bir "kapanda" zaptetti.
Peki, "kapana kıstırmak" ne derece doğru bir tanımlama, antimadde ve madde arasındaki farklar neler, yapılan araştırma bilim çevrelerine neler söylüyor? Bu soruları CERN'deki Atlas deneyinde görev yapan Doçent Doktor Gökhan Ünel'e yönelttik.

BBC TÜRKÇE: Öncelikle madde ve antimaddeyi en basit şekilde nasıl tanımlıyorsunuz?

GÖKHAN ÜNEL: Etrafımızdaki cisimler, kimyadaki periyodik tablodan bildiğimiz birtakım elementlerden oluşuyor. Bu elementler, yani atomlar ise bir çekirdekten ve bu çekirdeğin etrafında elektron bulutundan oluşur. Çekirdeğin içinde protonlar ve nötronlar var. En basit atom ve çekirdek, hidrojen atomu ve çekirdeği, çünkü bir tane protondan oluşuyor. Etrafında da bir tane elektron dönüyor. Elektron ve proton gibi maddelerin, birtakım kuantum mekaniksel özellikleri var. Ama bunları günlük hayatımızdan da biliyoruz, mesela elektrik yükü bu özelliklerden bir tanesi. Örneğin, elektronun elektrik yükü - 1, protonun elektrik yükü de +1.

"Anti madde" dediğimiz şey, bu sözü geçen parçacıkların bazı kuantum mekaniksel özelliklerinin tersine çevrilmiş hali; yani, elektron eksi yüklü bir parçacık ise bunun antimaddesi, antielektron veya bizim söyleşimizle "pozitron"; elektrik yükü eksi değil, artı olan elektron diyerek kullanıyoruz.

"Evrende antimadde olmaması, bir tuhaflık."

Ama elektrik yükünün yanı sıra, günlük hayatta görmediğimiz, daha yüksek enerjilerde ortaya çıkan, örneğin renk yükü dediğimiz bir yük daha var, yine kuantum mekaniksel bir özellik bu... Bunun da tersi bazen anti parçacıkların tanımlanmasında kullanılıyor. Basında çıkan haberlerde, elektronun ters yükü olan anti parçacığı, yani "pozitron" ve protonun ters yüklü anti parçacığı, "anti proton" kullanılmış.

BBC TÜRKÇE: "Fizikçiler, antimaddeyi kapana kıstırdı" deniyor haberlerde.

GÖKHAN ÜNEL: O soruya gelmeden "antimadde etrafımızda var mı?" sorusunu sormamız lazım. Hayır, antimadde etrafımızda yok; etrafımızda çoğunlukla görebildiğimiz kadarıyla hep madde var. Aslında bu bizim için, özellikle parçacık fizikçileri için çok büyük bir mesele. Evrenin, henüz anlayamadığımız sırlarından bir tanesi.

Çünkü, elimizdeki teoriler çoğunlukla söylüyor ki madde ile antimadde bir araya gelince enerji çıkar; enerjiden de madde ve antimadde; aşağı yukarı aynı oranda ortaya çıkar. Ama teleskopumu uzaya çevirdiğimde çok çok az oranda antimadde görebiliyorum. Çoğunlukla madde görüyorum. Dolayısıyla evrende antimadde olmaması, bizim için bir tuhaflık. Antimaddeyi biz ancak laboratuarda üretebiliyoruz.

BBC TÜRKÇE: Peki evrende neden antimadde yok?

GÖKHAN ÜNEL: İşte bu biz parçacık fizikçilerinin sorduğu sorulardan bir tanesi, neden yok?

Bunu açıklayacak bir takım teoriler öne sürülmüş durumda. CERN'de yapılan deneyler, bu soruya açıklık getirebilecek teorileri inceliyor, hangisinin doğru olduğunu bulmaya çalışıyor. Fakat şu sebeptendir diye henüz söyleyemiyoruz.


BBC TÜRKÇE: Peki fizikçiler, ellerinde olmayan bir şeyi, antimaddeyi nasıl üretiyorlar? Ve "Kapana kıstırmak" doğru bir ifade mi, eğer öyleyse nasıl açıklamak gerekir?

GÖKHAN ÜNEL: Şöyle, biliyorsunuz ki E = mc2. Yani enerjiyi kütleye, kütleyi de enerjiye çevirebiliyorum. O zaman şöyle bir sistem yapabilirim.

Elimde bir proton demeti olsun, protonlar madde. Bunları çok yüksek hızlara çıkartıp durağan bir hedefe çarptırdım. Bu çarpma anında, ortaya enerji çıkacak, daha sonra enerji, madde-antimadde çiftlerine dönecek.

Ne olacak örneğin? Proton -antiproton çiftleri, elektron- antielektron, yani elektron- pozitron çiftleri oluşacak. Daha sonra manyetik alanlar yardımıyla bu üretmiş olduğum antimaddeyi seçip maddeden ayırıp bazı kanallara gönderebilirim. Adeta laboratuarda üretiyorum, daha sonra tekrar kullanmak için.

"Tek bir teoriyle bir çok problemi çözebilmek, çok ekonomik ve çok güzel bir şey olacak. Evrenin nasıl çalıştığını sonunda anlayabilir hale geleceğiz. "

Fakat burada dikkatli olmak gereken bir şey var, madde-antimadde bir araya geldikleri zaman, birbirlerini yokediyorlar ve dışarıya enerji çıkıyor. Demek ki ben, bu çarpışmayı sağladığımda ve antimaddeyi ürettiğimde ortalığı tamamen vakum ortamında tutmalıyım. Ayrıca bu antimadde parçacıklarını, manyetik alanlar ya da elektrik alanlar vasıtasıyla, herhangi bir yöne yönlendirdiğimde gittikleri yerde maddeyle temas etmemelerini sağlamam lazım. Temas ettikleri zaman, tekrar enerjiye dönüyorlar.

O halde benim için antimaddenin devamlı yörüngede olması, bir yere gitmesi lazım, herhangi bir duvara çarpmaması lazım. Bu yüzden haberlerde geçen "trap" yani "kapan" sözü kullanılıyor. Çünkü ben bunu elime alıp tutamıyorum, şişenin içine koyamıyorum. Kapanın duvarına, şişenin kapağına temas ettiği an, antimadde bozuluyor. Bu yüzden bunu mümkün olduğunca bozulmadan tutabilmek büyük başarı.

BBC TÜRKÇE: CERN'deki ALFA deneyinde antihidrojen atomları yaklaşık 15 dakika gözlemlenebilmiş. Ama yaptıkları daha büyük bir başarıdan bahsediliyor, antihidrojen atomu, bunu biraz açar mısınız?

GÖKHAN ÜNEL: Bir yerde antielektronları, yani pozitronları üretiyorlar. Bir başka yerde de antiprotonları. Daha sonra bunları birbirlerine doğru gönderiyorlar. Antielekronlarla antiprotonları birleştirip antihidrojen atomu yapıyorlar. Yani, bir anti element oluşturuluyor. Bu, sekiz on sene önce yapıldığında laboratuar ömrü çok kısa olmuştu. Sonuçta kesinlikle doğada varolan bir şey değil.

Tek başına üretilen protonun tersi ya da elektronun tersi, yüklü parçacık olduğundan manyetik alanlardan etkileniyor. Dolayısıyla bunların uzun süre yaşamasını sağlamak nispeten daha kolay ama atom, element ürettiğinizde, artı yüklü parçacıklarla eksi yüklü parçacıkları bir araya getiriyorsunuz. Dolayısıyla elde ettiğiniz antihidrojen atomu yüksüz, nötr oluyor. Dolayısıyla bunu artık elektrik alanla, manyetik alanla yörüngede, kapanda tutmak, çok zor. Bu deneyin başarısı, bu zoru başarmak ve anti hidrojen atomlarını 15 dakika gibi uzun bir süre herhangi bir yere değmeden, bozulmadan tutmayı başarmak.

Aslında bu deneyin başka bir amacı daha vardı, o da şu: Ben maddenin yer çekiminden nasıl etkilendiğini biliyorum. Herhangi bir taş attığım zaman yere düşüyor. Aynı şekilde protonlar da elektronlar da, kütleleri çok küçük olduğu için çok az da olsa, onlar da etkileniyorlar. Peki ürettiğim antimadde yerçekiminden aynı şekilde mi etkileniyor yoksa başka şekilde mi? Henüz bunun cevabını bilmiyoruz.

Basında bir haber çıktığı zaman şöyle algılanıyor, bu deney yapıldı bitti, işte bu da sonuçları. Hayır, bu deney devam edecek, CERN'deki diğer deneyler gibi bunlar hep uzun soluklu çalışmalar. Siz elde ettiğiniz antihidrojen atomlarının yerçekiminden nasıl etkilendiğini araştırmadan önce uzun süre hayatta tutabileceğiniz antihidrojen atomu üretmek zorundasınız.

BBC TÜRKÇE: Peki bu deneylerin sonucunda evrene dair ne öğreneceğiz?

GÖKHAN ÜNEL: Evrene dair bildiğimiz şeylerin büyük çoğunluğunu standart model bize söylüyor. Bu, elektromanyetik kuvveti, zayıf ve güçlü nükleer etkileşimi birleştiren bir kuram. Bu daha çok küçük parçacıklarla ilgileniyor, yani atom altı parçacıklarla, elektronlarla, kuarklarla. Fakat standart model henüz yerçekiminde hakkında bize bir şey söyleyebilmiş değil. Yerçekimi hakkında bize bir şeyler söyleyebilen, genel görecelik kuramı.

Dolayısıyla çok küçüğün teorisiyle çok büyüğün teorisini henüz birleştiremedik. Ortada "theory of everything" dediğimiz "herşeyin teorisi"ne aday bazı kuramlar var. Ama deneysel olarak şudur ya da budur diyecek durumda değiliz.

"Büyük Patlama" ve ondan sonra neler olduğu hep bunun içinde. Ama onun dışında, "her şeyin teorisi" dediğimiz şey, "tek bir teoriyle gözlemlediğimiz her şeyi açıklayabilir miyiz?" sorusunun cevabı olacak. Eğer bunu yapabilirsek, yerçekimi için de aynı teoriyi kullanacağız, elektromanyetik dalgalar için de aynı teoriyi kullanacağız veyahut Güneş'te neler olduğunu anlamak için de. Bu tek bir teoriyle bir çok problemi çözebilmek, çok ekonomik ve çok güzel bir şey olacak. Evrenin nasıl çalıştığını sonunda anlayabilir hale geleceğiz.

O zaman yerçekiminin nasıl çalıştığını daha iyi anlarım, parçacıkların neden gözlemlediğim gibi olduğunu anlarım, neden 3 + 1 boyutlu bir boyutlu bir uzayda yaşadığımı, güneşin nasıl çalıştığını daha iyi anlarım.

Fakat bunu yapabilmek için, parçacıklar dünyasında yerçekimini nasıl etkilediğini deneysel olarak anlayabilmemiz lazım. Bunun için elimizde, yeterli miktarda deney verisi yok. Dolayısıyla bu bizim için önemli adım olacak.

Şu anda teori diyor ki, "sadece yük değişecek dolayısıyla yerçekiminden aynı şekilde etkilenmeli." Bunun ispatı henüz yapılmamış. Ama aksi de henüz kanıtlanmamış; dolayısıyla bu deney bunu ölçebilirse, yeni ve güzel bir şey olacak.
bbc türkçe

6/04/2011

almanyada ehec virüsü yüzünden halk domates salatalık yerine kuşkonmaz yiyor

Almanya'da patlak veren E.koli vakalarının yarattığı korku yüzünden halk tedbiri elden bırakmayarak salatalık ve domates almaktan tamamen vazgeçti; kuşkonmaz ve diğer 'güvenli' sebzelere yöneldi.


Berlin'deki Türk pazarında salatalıklar yine sergiye konmuş ama, eskisi kadar büyük miktarlarda değil.


Manavlar Türkçe ve Almanca olarak bas bas bağırarak satmaya çalışıyorlar sebzelerini, ancak İspanya'dan gelen salatalıklara pek yüz veren yok.

Birkaç tezgahta, üzerlerinde koskoca harflerle "Hollanda ürünü" yazılı olmasına rağmen, satılamayan ve tepe tepe yığılan salatalıklar özel indirimle elden çıkartılmaya çalışılıyor. Kilo başına normal fiyatı olan 2 euro yerine 99 sente düşürülmesine rağmen, salatalıklara alıcı çıkmıyor pek.

Pazarda, çiseleyen yağmur altında satıcılar arasında duruyorum. Çoğunlukla başörtülü Türk kadınlar geliyor. Satılan sebzelere, özellikle de salatalıklara dikkatle bakıyor ve soruyorlar:

"Nereden geliyor bunlar?"

Satıcılar hemen yanıtlıyor, Hollanda diye...

Bazen alan oluyor, pek yavaş küçülen salatalık yığınından çekilen birkaç salatalık hızla kese kağıdına konup müşteriye uzatılıyor.

Ama çoğunlukla, müşteriler birşey almadan yollarına devam ediyor. Güvenlı patateslerden, lahanalardan ya da birden gözde oluveren kuşkonmazlardan satın almak üzere...
Yeni gözde sebze: Kuşkonmaz

Bugünlerde herkes 'spargel' yani kuşkonmaz satın alıyor. Şimdi, kuşkonmaz mevsimi üstelik. Almanlar beyaz kuşkonmazlarıyla büyük gurur duyuyorlar.
Beyaz kuşkonmaz

Her türlüsü yeniyor Almanya'da kuşkonmazın... Jambona sarılı kuşkonmaz, soslu kuşkonmaz, kuşkonmaz çorbası ya da sade kuşkonmaz...

Her lokanta kuşkonmaz mönüsüyle övünüyor. Neredeyse Alman sosisiyle boy ölçüşecek kadar iddialı Alman kuşkonmazı.

Demiryolu kıyısınca uzanan Türk pazarında domates de satılıyor. Koskoca, kıpkırmızı domatesler, yığılmış halde. Satılamadan yumuşamaya yüz tutmuş halde...

Öğleden sonra ayrılırken Yorckstrasse S-Bahn istasyonunun girişindeki büyük artık konteynerlerine boşaltılıyordu domatesler yığın yığın.

Satıcılar hem Türkçe, hem Almanca bağırdıkları ucuzlatılmış fiyatlarla, ellerindeki ürünü azaltmaya çabalıyorlar ama tüketicilerin korkusunu yenmek mümkün görünmüyor.
Ve süregiden belirsizlikle birlikte, korku da tırmanıyor.

Alman yetkililer önce E.koli vakalarından İspanya'da yetişen salatalıkları sorumlu tuttular, sonra emin olamadıklarını açıklayıp İspanyol salatalıklarını akladılar.

Türk pazarının sonunda tezgah kuran Serkan Türkan, müşterilerin bütün salatalıklara kötü gözle bakmasından şikayetçi.

İnsanlar, İspanya veya Hollanda ürünü salatalık arasında bir fark gözetmiyor.

İspanyol politikacılar televizyona çıkıp herkese salatalık yediklerini gösteriyor ve İspanya'da üretilen salatalığın güvenli olduğu mesajını vermeye çalışıyorlar ama, iş Berlin'deki Türk pazarına gelince bu mesajların pek etkisi olmuyor.
Müşteri açıklık bekliyor

E.koli bakterisiyle ilgili soruna açıklık getirilmesi, belki karmaşık bilimsel araştırmalar ve bulgular sonucunda mümkün olacak ama, eski usul dedektiflikle de bilinmeyene ulaşılabilir. Yani insanlara nerede ne yemiş oldukları sorularak; sonra o mağazaya gidip söz konusu sebzenin nereden gelmiş olduğu saptanarak; geriye gide gide bakterinin kaynaklandığı tarla veya ithalatın yapıldığı ülke bulunabilir.

Laboratuvarlardaki bilim adamları açısından sorun, insanları etkileyen bu E.koli bakterisinin ender görülen ve çok tehlikeli bir tür olması.

Bir başka esrarengiz nokta da, bakteriden ölenlerin hepsinin kadın olması.

İlk ortaya atılan tezlerden biri, kadınların erkeklerden daha sağlıklı beslendiği; erkekler sosis yerken, kadınların düşük kalorili, ekolojik tarım yöntemiyle yetiştirilen salatalıkları tercih ettikleri yolundaydı.

Ama kısa sürede bu tez, geçersiz ilan edildi.

Bilim adamları, E.koli bakterisinin bu türünün, kadın vücudunu daha uygun bulduğunu düşünüyor.

Bazı etnik grupların kimi bakterilere daha fazla eğilimli olması gibi, kadınların bu bakteriye daha açık olabileceği belirtiliyor.

Belki de öyledir...

Bulvar basınında "ölümcül sağlıklı besinler", "ölümcül organik besinler" gibi başlıklar yer almıştı.

Ama gerçek şu ki, gerçeği kimse bilmiyor.

Ve hem bakterinin esrarı, hem de belirsizlik ve karışıklık sürüp gidiyor... Tabii bu da Almanya'daki pazarlara çok kötü yansıyor.

Şu sırada olgun domates lazımsa, nereden bulabileceğinizi biliyorum. Berlin'deki Türk pazarına gidin.

Ama telaş etmenize gerek yok, herkese yetecek kadar büyük bir yığın var...
bbc türkçe

3/31/2011

bir nisan şakası yapayım derken şakazade olabilirsiniz

1 Nisan'da kime ne şakası yapacağını düşünenler, dikkat. Şakazede karşınızdaki değil, siz olabilirsiniz.

Örneğin 1987 yılında Bristol'da bir BBC çalışanı radyo haberlerinin sunulduğu stüdyoya helyum gazı sıkarak, sunucunun sesinin perde perde tizleşmesine neden olmuştu.

Chris Morris adlı bu elemanın o gün çok kişiyi güldürmüştü ama, aynı gün BBC'deki işinden de oldu.

Sonuçta kendine yeni bir kariyer seçen Chris Morris, şu an İngiltere'nin tanınmış komedyenleri arasında. Ama her eşek şakası size şöhretin kapılarını aralayacak diye bir kural yok.

Nedir ki, şaka uğruna değil işinden olmak, hapsi göze alanlar bile var.

Rus Sanat Kolektifi Voina, şakayı ciddiye alan bir grup. Lakin yaptıkları sanatsal şakaları herkesin anladığı söylenemez. McDonald's çalışanlarının üzerine canlı kediler fırlatmak gibi.

Aynı grup, St Petersburg'da Rusya'nın federal güvenlik servisi karargahının tam karşısında yer alan bir açılan köprüye, kaba saba büyük bir penis resmi çizmişti.

Her geçen gemide ortadan ikiye kalkan köprü, güvenlik karargahının pencerelerine dikilen bir penis olarak aksediyordu.
Polisle şaka olur mu?

Voina'nın iki elemanı sonuçta kendilerini hapiste buldu. Fakat St Petersburg vakasından dolayı değil. Bir sokaktaki polis arabalarını ters yüz ettikleri için yargılandılar.

Voina, Rusça ''savaş'' demek. Ve bu sanatçı grubu, özgürlüklerini kaybetme pahasına, ciddiyete açtıkları savaştan pes etmiyor.

Rus sanatçıların yaptığı kimilerine fazla gelebilir ama, iyi bir şakanın en azından biraz ''sınırları zorlaması'' gerekiyor.

İşsiz bir İngiliz olan Karl Power 2001 yılında, Münich karşısında oynayan Manchester United takımının, kısa bir süreliğine, 12'inci adamı oluvermişti.

Power, doğru zamanda doğru formayla sahaya sızmış, ve milyonlarca futbolseverin hayalini bir süreliğine de olsa gerçeğe dönüştürmüştü.

Daha sonra gazetecilerin sorularını yanıtlayan Karl Power, şakasının iki yıllık bir planlama sürecinin sonucu olduğunu söyledi.

Yani, bazen iyi bir espiri için ter dökmek, sabretmek gerek. Neredeyse 30 yıldır ince ince hesapladığı şakalarıyla medyayı hedefleyen Amerikalı Joey Skaggs, artık bunu iş edinmiş bir kişi.
Medya şakası

Joey Skaggs, haberin kaynağı üzerinde kafa yormadan, ''müthiş'' bir hikaye gördü mü derhal üzerine atlayan gazetecilere kurduğu tuzaklarla tanınıyor.

Ortaya yaydığı uydurma haberlerden biri, gazete ve internet sayfalarında geniş biçimde yer alan ''köpekler için genelev'' haberiydi.

Skaggs, gerektiğinde aktörler kiralayarak, detaylı basın bültenleri hazırlayarak, medyanın sansasyon açlığıyla dalga geçiyor.

1 Nisan'da gelenek olduğu üzere İngiliz gazeteleri bu yıl da sayfaları arasına şakadan bir haber koyacak.

Ama bazen şakaya gelenin kendileri olduğunu da bilmelerinde fayda var.

1 Nisan ruhunu gereğince yaşamak için, biraz sınırları zorlamanın zararı yok gibi görünüyor ama, yaptığınız şaka sizden başkalarını da güldürsün.
bbc türkçe yaşam

8/26/2010

yoldan geçen araçların kaldırdığı tozdan rahatsız olan kişi

Toz kalkmasına karşı ilginç çözümArtvin'de evinin önündeki toprak yoldan geçen araçların kaldırdığı tozdan rahatsız olan kişi, yolun her iki tarafına eski televizyonlar yerleştirdi.

rahatsız olan kişi

Borçka ilçesinin Alaca köyüne bağlı Yanıklı Mahallesi'nde yaşayan Kenan Yılmaz (57), AA muhabirine yaptığı açıklamada, 5 yıl önce emekli olarak köyüne yerleştiğini, burada ailesiyle birlikte stresten uzak bir hayat sürdürmeye çalıştığını söyledi.



Yılmaz, köy yaşamını çok sevdiğini, tek sıkıntısının evinin önündeki toprak yoldan kalkan tozun verdiği rahatsızlık olduğunu belirterek, ''Evim toprak yolun hemen kenarında. Yoldan araçların geçişi sırasında oluşan toz evin her tarafını etkiliyor. Özellikle balkona hiç çıkamıyoruz, hatta eşim çamaşır asamıyor'' dedi.



Toprak yolu toz kalkmaması için sürekli hortum yardımıyla ıslattığını ifade eden Yılmaz, ''Yaz mevsimi dolayısıyla yol hemen kuruyor ve yeniden toz yükselmeye başlıyor. Bu durum beni ve ailemi çok fazla rahatsız ettiği için 'bu sorunu nasıl çözebilirim' diye düşünmeye başladım. Bunun üzerine aklıma yoldan geçen araçların hızını kesmek için bir fikir geldi'' diye konuştu.

sorunu nasıl çözebilirim

KAMERA ŞAKASI MI YAPIYORSUNUZ?


Yılmaz, Artvin'deki bir televizyon tamircisinden çalışmayan 3 adet televizyon satın aldığını anlatarak, şöyle devam etti:



''Aldığım televizyonlardan ikisini evin biraz ilerisinde yolun her iki tarafına, diğerini de evin hemen önüne yerleştirdim. Yolun kenarındaki televizyonları gören sürücüler ne olduğunu anlamaya çalıştıkları için hızlarını düşürüp, buradan yavaş geçmeye başladılar. Böylece artık yoldan toz kalkmıyor. Biz de balkonda rahatça oturabiliyoruz. Eşim çamaşırları istediği gibi balkona asabiliyor. Yaklaşık bir ay önce hayata geçirdiğim bu sistem çok başarılı oldu.''



Bazı sürücülerin araçlarından inip televizyonları incelediklerini vurgulayan Yılmaz, ''Zaman zaman eve kadar gelen sürücüler, televizyonların niçin yola koyulduğunu soruyorlar. 'Kamera şakası mı yapıyorsunuz' diyen bile oluyor. Bu sistemi öğrenenler, yoldan tekrar eskisi gibi hızlı geçmeye başlıyorlar'' dedi.



''MOBESE SİSTEMİ OLDUĞUNU SANMIŞTIM''


Yoldan geçen sürücülerden Nurettin Gündoğdu ise yol kenarında bulunan televizyonların dikkatini çektiğini belirterek, ''İlk zamanlar bunların MOBESA sistemi olduğunu sanmıştım. Mecburen yavaş geçiyordum. Merak edip aradan inip ev sahibine sordum. Aldığım cevap karşısında çok şaşırdım'' diye konuştu.



Gündoğdu, böyle bir yöntemi, ancak Karadenizli birinin yapacağını ifade ederek, ''Karadeniz insanın üstün zekasını bir kez daha burada gördüm. Bence başarılı da olmuş. Biz de bu sistemi kendi evimizin önünü kurmayı düşünüyoruz. Bizim evimizde yol kenarında'' dedi.

mynet