Dünya

Dünya
genç araştırmacılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
genç araştırmacılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6/21/2011

uzay istasyonunda sera kurdular bitki ve çiçek yetiştirdiler astronotlar mutlu

Paolo Nespoli isimli İtalyan astronotun ektiği 14 tohumdan ikisinin yeşerdiği deney, ekip tarafından "çok güzel büyüyen iki bitkimiz var" şeklinde değerlendirildi.


Uzayda bitki yetiştirilebilmesine yönelik araştırmalar İtalya ve ABD'deki iki ayrı laboratuvarda uzun zamandır sürmekte.

Bilimadamları yerçekimi bulunmayan uzay ortamında doğru toprak, su ve ışık koşullarının sağlanması halinde bitki yetişmesinin mümkün olduğuna dair sonuçlara ulaşmışlar.
Maddi ve manevi destek

İtalya'daki AGRO Uzay Araştırmaları Merkezi'ndeki çalışmaları sürdüren ekipten Marcia Pirolli, uzayda bitki yetiştirilmesinin iki açıdan önemli olduğunu söyledi: Besin sağlayabilmek ve psikolojik destek.

Uzaydaki astronotların taze sebze ve meyvelerle beslenmesinin önemli olduğunu söyleyen Pirolli, aynı zamanda uzayda yeşil bir çiçeğe sahip olacak astronotların psikolojilerinin de olumlu etkileceğini söylüyor.

Uzayda bitki yetiştirilebilmesine yönelik araştırmaların yoğunlaştığı bir diğer nokta ise bitkilerin büyük boyutlarda yetişmesine olanak sağlayacak bir "uzay serası".


Arizona Üniversitesi'nde yapılan bir deneyde, yapay sera koşullarında yetiştirilen bitkilerin bir astronotun ihtiyaç duyduğu günlük kalorinin yarısını, suyun ve oksijenin tümünü sağlayabildikleri gözlemlenmiş.

Araştırma ekibinden Gene Ciacomelli, amaçlarının serada oluşturdukları ekosistemin enerji, oksijen ve suyu tekrar tekrar geri dönüştürerek bir kişinin ihtiyaçlarını karşılayabilecek hale gelmesi olduğunu söylüyor.

Böylece sera ortamında geliştirilen bitkilerin yaşayabilmesini sağlayan koşullar uzaya taşınabilecek ve aynı sonuçlar orada da alınabilecek.
bbc türkçe

6/17/2011

yaşlılık geçim endeksi araştırması emekli olanların yüzde 41'i geçinebilmek için çalışıyor

YAPI Kredi Emeklilik tarafından yapılan “Yaşlılık Geçim Endeksi Araştırması”na göre emeklilerin yüzde 41’i geçinmek için çalışmaya ihtiyaç duyarken, aylık 1453 TL geliri az buluyor. Emeklilerin ihtiyaç ve beklentilerinin değiştiğini, bunun da gelir beklentisini değiştireceğini dile getiren Yapı Kredi Emeklilik Genel Müdürü Taylan Türkölmez, şöyle konuştu: “Araştırmaya göre emekliler gelirlerinin ortalama yüzde 50 artmasını istiyor. Ancak hala yüzde 34’lük bir kesim gelirinin bin liranın altında olduğu görüldü. Yaşlıların elde ettikleri gelirler şu anda ihtiyaçlarını karşılayacak boyutta değil. 2011 yılında emeklilerin rahat şekilde yaşayabilmeleri için istedikleri ortalama gelir 2 bin 159 TL. Yaşlılarımızın yüzde 41’inin de gençlik döneminde kurdukları finansal hayallerinin gerçekleşmediğini söylüyor. O nedenle bizlere tavsiyeleri çalışın ve tutumlu olun.”



Araştırma 55 yaş üzerinde
2009 yılında ilki yapılan araştırmanın 2’ncisini bu yıl TNS Piar ile yenilediklerini amaçlarının 55 yaş üzerindeki nüfusun çalışma ve sosyal güvenlik durumlarını, harcama ve tasarruf davranışlarını tespit etmek olduğunu söyleyen Yapı Kredi Emeklilik Genel Müdür Yardımcısı Bülent Eriş, araştırmadaki sonuçları şöyle özetledi:
Herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olma oranı 2011’de erkeklerde yüzde 93, kadınlarda 59 ve ortalama yüzde 78 düzeyinde.
Kadınların ve erkeklerin en fazla bağlı oldukları sosyal güvenlik kurumu ise SSK.
Herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olanların yüzde 82’si emeklilik hakkı kazanmış.
Çalışan sayısı artıyor
Halen aktif çalışma hayatı sürdüren kişilerin sayısı bu yıl artış gösterdi.
Artış 55-59 yaş grubundan ve özellikle kadınlardan kaynaklanıyor.
Ortalama emekli olma yaşı 51 ve emekli olmadan önce prim ödenerek çalışılan süre ortalama 21 yıl olarak görülüyor.
Emeklilerin yaklaşık olarak yüzde 33’ü emekli olduktan sonra bir süre çalışmış ya da hala çalışmaya devam ediyor.
2011 yılı için emeklilik sonrası tam zamanlı olarak ortalama çalışma süresi ise 6 yıl.
Kadınların emekli olduktan sonra çalışma hayatını bırakma oranı yüzde 85, erkeklerde yüzde 61.

Hedef 15 milyar liraya ulaşmak

BİREYSEL emeklilik sigorta sisteminin 2010 yılında yüzde 32 büyüyerek 12 milyar TL’lik fon büyüklüğüne ulaştığını, sözleşme sayısının da yüzde 15 büyüyerek 2.5 milyon civarında olduğunu belirten Yapı Kredi Emeklilik Genel Müdürü Taylan Türkölmez, sektör hakkında şu bilgileri verdi:
2010 yılında yatırım fonları yüzde 12 büyürken, emeklilik fonları yüzde 32 büyüdü.
Bireysel emeklilik sistemi 13 milyar TL’nin biraz üzerinde fon büyüklüğüne ulaştı.
Yıl sonunda sektörün hedefi ise 15 milyar TL’ye ulaşmak.

Yüzde 32’si Bağ-Kur’lu

EMEKLİ olup tam zamanlı çalışanların yüzde 32’si Bağ-Kur’a bağlı. Sosyal Güvenlik Kurumu emeklilerinin tam zamanlı çalışma oranında geçen araştırmaya göre düşüş gözleniyor. En dikkat çekici düşüş Bağ-Kur emeklilerinde yüzde 16 olarak gerçekleşiyor. Herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olmayan 55 yaş üstü kişilerin oranı ise yüzde 22.
Herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olmayanların yüzde 77’si hiç çalışmamış, yüzde 11’i ise tam zamanlı olarak halen çalışıyor.

Emekliler ekonomiye olumlu bakıyor

SEKTÖRÜN daha farklı konumlandırmaya ihtiyaç olan bir sisteme sahip olduğunu belirten Yapı Kredi Emeklilik Genel Müdürü Taylan Türkölmez, “2009 yılında yapılan araştırmada mevcut ortalama aylık gelir 1300 lira civarındaydı. Ancak geçinebilmesi için gerekli olan minimum para da 2 bin 100 lira seviyesindeydi. Bugün itibariyle iki yılda emeklilerin aylık gelirinin arttığını ve ekonomiye olumlu baktığını görüyoruz. Genç bir nüfusu olan Türkiye’nin ileride yaşlanan nüfusa sahip olduğunda var olan sosyal güvenlik açığının daha da artacağını ve sosyal güvenlik sisteminin yetmeyeceğini düşünüyoruz” dedi.

Sosyal güvenlik açığı artıyor

HAYAT pazarında “Çocuğum okusun eğitim güvencesi” ve “Multi Koruma Kaza Sigortası” olmak üzere iki yeni ürün çıkardıklarını, bugün itibariyle 2.8 milyar TL aktif büyüklüğe ulaştıklarını, bunun 2.1 milyar TL’sinin bireysel emeklilik fonlarından oluştuğunu anlatan Yapı Kredi Emeklilik Genel Müdürü Taylan Türkölmez, şunları söyledi: “Türkiye’de gittikçe artan bir sosyal güvenlik açığı var. 2000 yılında emeklilik maaşı ödemelerinin sosyal güvenlik giderleri içindeki payı yüzde 61.5’tan yüzde 65’e çıktı.”

Yüzde 34’ü 1000 TL’nin çok altında kazanıyor

Emeklilik hakkı kazananların ortalama aylık geliri ise 1453 TL.
Buna karşın, halen yüzde 34’lük bir kesim aylık 1000 TL’nin altında bir gelire sahip.
Sosyal Güvenlik Kurumu’na bağlı olmayanların gelir durumları incelendiğinde yüzde 45’inin 300 ile 900 TL aralığında bir gelir ile geçindiği, ortalama aylık gelirlerinin 1199 TL olduğu gözlemleniyor.
Aylık geliri oluşturan ana kalemlerin başında yüzde 63 emekli maaşı, yüzde 33 eşin emekli maaşı, yüzde 21 kendi maaşı, ve yüzde 21’de çocuklardan ve akrabalardan alınan destekten oluşuyor.
Araştırmaya katılanların yüzde 6’sı hayattan çok memnunken, yüzde 50’si memnun, yüzde 21’i ne memnun ne değil, yüzde 15’i memnun değil, yüzde 8’i ise hiç memnun değil.
Gelecek ile ilgili endişe ve korkular sorulduğunda da yüzde 72’si sağlığını kaybetmekten korkarken, yüzde 37’si fiziksel olarak tamamen başkasına bağlı yaşamaktan, yüzde 32’si maddi sıkıntı yaşamaktan, yüzde 2’si ülkenin siyasal durumundan, yüzde 1’i ise çocukları için endişe duyuyor.
hürriyet

5/26/2011

girişimciliğin dünyada en az desteklendiği ülke türkiye avrupada sonuncu

BBC'nin 24 ülkede gerçekleştirdiği girişimcilik kültürü anketine göre Türkiye, girişimciliğin en az desteklendiği dünya ülkelerinden biri ve Avrupa sıralamasında en altta yer alıyor.


Ankette en girişimci dostu ülke Endonezya olarak belirirken, hemen arkasından ABD geliyor.


GlobeScan/PIPA tarafından 24 ülkede toplam 24 bin kişiyle gerçekleştirilen ankette, katılımcılara dört soru yöneltildi.

Bu sorular, kendi işlerini kurmanın ne kadar zor olduğunu düşündükleri, ülkede girişimciliğe değer verilip verilmediği, yaratıcılığa verilen önemin ne olduğu ve kişilerin fikirlerini ne ölçüde gerçekleştirebildiği.

Ankete Türkiye'den katılanların yalnızca yüzde 24'ü ülkelerinde yaratıcılığa önem verildiğini düşünüyor. Bu oran, anketteki diğer bütün ülkelerin altında.

Yaratıcılığa önem verildiğini yüzde 26 oranında düşünen Ruslar, sondan ikinci ülke olarak Türkiye'nin bir üstünde yer alıyor.

Yaratıcılığın desteklendiğini düşünenlerin oranı Endonezya için yüzde 85, ABD ve Çin için ise yüzde 75.

Yeni fikirlerin uygulamaya konması alanında 24 ülke arasında en karamsar olanlar İtalyanlar, Ruslar ve Türkler oldu.
Girişimcinin önündeki engeller

Türk ve İtalyan katılımcıların üçte ikisi, fikirlerini uygulamaya geçirmekte engellerle karşılaştıklarını düşünüyor.

Bu konuda en iyimser Avrupalı katılımcılar ise Almanlar ve İngilizler olarak dikkat çekiyor.

Ancak araştırma, girişimciliğin desteklendiği bir ortamın Almanya, İngiltere ve Fransa'da güçlü bir yaratıcılığa dönüşmediğine işaret ediyor.

Bu ülkelerde kendi işini kurma fikrine sahip olanlar çoğunlukla azınlıklardan geliyor. Almanya'da ankete katılanlar arasında kendi işini kurma fikrini aklından geçirenler yüze 29 ile sınırlı.

Türkiye ise, çoğunluğun bir noktada kendi işini kurmayı düşündüğü tek Avrupa ülkesi.

Türk katılımcıların yüzde 51'i bu konuda düşündüklerini söylüyor. Uluslararası ortalama ise yüzde 53.

Araştırmanın Türkiye kısmını yürüten Yöntem Araştırma'nın kurucusu Bülent Gündoğmuş, BBC Türkçe'ye sonuçları değerlendirdi.

Gündoğmuş, "Bu tablonun nedenleri ne olabilir diye düşündüğümde, son zamanlarda çok sayıda bürokratik engel olduğunu düşünüyorum. Özellikle vergilerin artması nedeniyle insanlar önce bir girişimci olmaya çalışıyor, fakat sonra destek almadıkları için vazgeçiyorlar kanısındayım." diyor.

Gündoğmuş, yaratıcılığın engelleniyor olması hissinin iki nedeni daha olabileceğini düşünüyor: "Türkiye'de hırs sermayesi olayı Batı ile kıyaslandığında son derece yetersiz. Bir de, biz Türkiye toplumu olarak memur zihniyetli, bir çok şeyi devletten bekleyen bir anlayış içindeyiz."

Sonuçları daha detaylı bir rapor haline getirmeyi planladığını söyleyen Gündoğmuş, anketin birtakım önlemler alınması için ufuk açıcı olabileceğini de sözlerine ekledi.
bbc türkçe

5/17/2011

kaygan ve dik yüzeylere örümcek adam gibi tutunabilen örümcek tarantula

Bilimadamları tarantulaların kaygan ve dik düzeylere ayaklarından salgıladıkları ipeksi maddeyle tutunduklarını belirledi.

Experimental Biology (Deneysel Biyoloji) adlı bilimsel dergide yayımlanan araştırmaya göre, bu büyük ancak hassas hayvanlar, bu sayede düşüp ölmekten kurtuluyor.

Araştırmacılar, deneyleri kapsamında, cam kaplara tırmanya çalıştıkları sırada, hafifçe sarsarak, tarantulaların ayaklarının altındaki sıvının açığa çıkmasını sağladılar.

Tüm örümcekler gibi tarantulaların ayaklarının da tüyler var. Ama çok büyük tarantulaların yüzeylere tutunmasında bu sistem yetersiz kalıyor.

Tarantulaların "Örümcek Adam"ınkine benzer bir tutunma yeteneği olduğu fikri ilk olarak 2006'da Almanya'daki bir grup araştırmacı tarafından ortaya atılmıştı.

Ancak başka bir grup araştırmacı, bu ipeğin tarantulanın karnındaki ipek üreten organından geldiğini ve ayaklarına bulaştığını söyleyerek, bu teze karşı çıktılar.

İskoçya'daki Newcastle Üniversitesi'nde Claire Rind başkanlığındaki bir ekibin gerçekleştirdiği araştırma da da bu teoriye odaklandı.

Claire Rind, araştırmalarının sonunda, tutunmada kullanılan ipeksi salgının tarantulaların ayaklarından geldiğini tespit ettiklerini söyledi.

Rind'e göre, tarantulalar, hem ayaklarında hem de karınlarında ipek üretebiliyorlar.
bbc türkçe

5/05/2011

amerikada kuş büyüklüğünde karınca fosili kalıntıları bulundu

ABD'de bilim insanları dev bir karıncanın fosilleşmiş kalıntılarını buldu.

Yaklaşık 5 santimetre uzunluğundaki karınca şişkin kuyruk kısmıyla dikkat çekiyor.

Bundan yaklaşık 50 milyon yıl önce yaşamış olduğu düşünülen karınca, bugüne değin rastlanılan en büyük karınca türlerinden biri.

Fosil, Wyoming eyaletinde eskiden göl olan bir yüzeyin altında keşfedildi.

Araştırmacılar, dev karıncanın dünyada iklimin özellikle sıcak olduğu bir dönemde yaşadığını ve kıtalar arasında o devirde varolan kara bağlantılarını kullanarak Avrupa ile Kuzey Amerika arasında hareket edebildiğini söylüyor.

Bundan önce Almanya'da ve İngiltere'nin güneyinde de büyük boy karıncaların fosillerine rastlanmıştı.

Dev karıncaların ne yiyerek beslendiği ve nasıl yaşadığı konusunda halen birçok bilinmez var.

Araştırmacılar, fosilde kanatların olduğunun görüldüğünü söyledi.

Dev karıncanın kalıntısı, bilim dünyasının 50 milyon yıl öncesine ilişkin iklim tahminlerini destekliyor.

Bu devirde ortalama sıcaklığın kayda değer bir artış gösterdiğini düşünen araştırmacılar, kıtalar arasında karadan karaya geçişin mümkün olduğunu ve bu sıcak ortama uygun yaşayan çok sayıda yaratığın Avrupa ile Kuzey Amerika arasında göç ettiğini düşünüyor.

Geçmişte ve günümüzde 3 santimetrenin üzerinde büyüyen karınca türlerinin hangi iklim koşullarında yaşadığının bir haritasını çıkartan bilim insanları, hepsinin tropik ortamlarda görüldüğünü söylüyor.

Fakat karıncaların neden tropik hava koşullarında irileştiği sorusuna henüz kesin yanıt bulunabilmiş değil.
bbc türkçe

1/28/2011

türk arkeologlarının bulduğu belgeler hristiyan alemini sarsacak

Türkler, Hristiyan alemini darmadağın edecek bir belge buldular...

Peki o belge nedir?

Son zamanlarda gizemli olaylara fazlasıyla merak saran Serdar Turgut, bugün Habertürk'teki köşesinde ÇOK ESRARENGİZ bir iddiayı dile getirdi.
Turgut'un köşesinde dile getirdiği iddiaları şöyle:

BUNDAN bir süre önce Adana Ceyhan'da yapılan bir kazıda, içeriği açıklandığında Hristiyan âlemini darmadağın edecek bir belge bulundu.

Çok önemli bir belge olduğundan ve bunu ele geçirmek isteyebilecek birçok güç bulunacağından belge hemen özel korumaya alındı.

Güvenlik nedeniyle korumanın nerede olduğunun açıklanmaması kararı da alındı.

İçeriğini de gizli tutmaya çalışıyorlar. Ancak değerli araştırmacı Aytunç Altında!, katıldığı son Öteki Gündem programında bu belgenin içeriğini açıkladı.

1/05/2011

avrupa genç araştırmacılar ödülü moleküler biyolog Ataman Şendöl’e

SCIENCE Dergisi ve GE HEALTHCARE firmasının 4 kıtadaki en iyi araştırmacılara verdiği, “2010 Yılı Avrupa Kıtası Genç Araştırmacı Ödülü”, Türk bilim insanı moleküler biyolog Ataman Şendöl’e (33) verildi. Dr. Şendöl, yaptığı araştırmada kanser hücrelerinin oksijen yetersizliği nedeniyle ölmediğini ortaya koydu ve buna neden olan bir geni buldu.
Ataman Şendöl, ödülünü Nobel ödüllerinin verildiği Stockholm’deki törenle eş zamanlı olarak bu şehirde düzenlenen törende aldı. İsviçre’nin Zürih kentinde doğan, Zürih ve Lozan Tıp Fakültesi’ni bitiren Şendöl, Zürih Üniversitesi Mikrobiyoloji Bölümü’nde Prof. Dr. Michael Hengartner’in araştırmacılar grubu arasında çalıştığını belirtti.
Zürih Üniversitesi’nin mükemmel bir çalışma ortamı sağladığını vurgulayan Şendöl, “İki ay Ankara’daki İbn-i Sina Hastanesi’nde çalışmıştım. Çok güzel bir ortam vardı.