Dünya

Dünya
cinsel istismar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
cinsel istismar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7/13/2011

bursadaki sahte şeyhin video görüntüsündeki fetvası aşk olmadan meşk olmaz seven seveni zikreder

Bursa'da kendisini bir tarikatın lideri olarak tanıtıp, 'dergah' adını verdiği eve gelenlere cennete gideceklerini vaad ederek cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla tutuklanan evli 2 çocuk babası Uğur K. (47)'nın bir sosyal paylaşım sitesinden yayınlanan zikir görüntüleri ortaya çıktı. Görüntülerde başında sarık, elinde tespih ve bir elinde de sürekli yüzünü, ellerini ve burnunu sildiği havlu olan sahte tarikat lideri, mürit olarak adlandırdığı kişilere sözde fetvalar veriyor. Sahte tarikat liderinin "Aşk olmadan meşk olmaz. Seven seveni zikreder" sözleri ise dikkat çekiyor.
Bir ihbarı değerlendiren Bursa Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı ekipler, geçtiğimiz günlerde merkez Yıldırım İlçesi'ndeki 'Dergah' denilen eve baskın düzenlemiş ve evde bulunan ve gözaltına alınan bazı kişilerin, kendisini tarikat lideri olarak tanıtan Uğur K. ile cennete girmelerine şahitlik edeceği iddiasıyla oral seks yaptıklarını ve ilişkiye girdikleri ortaya çıkmıştı.

Olayla ilgili soruşturmaya başlatan ve 19 kişinin ifadesini alan polis, bazı evli çiftlerin de dergaha geldiklerini ve Uğur K. ile ayrı ayrı cinsel ilişkiye girdiklerini, yaşadıklarından dolayı ruh sağlıklarının bozulduğunu saptamıştı.


Uğur K.'nın bu işi 2003 yılından itibaren sürdürdüğünü, müritlerini çeşitli semt ve evlere çağırdığını ortaya çıkaran polis, evde yaptığı aramada ise çok sayıda çocuk ve hayvan pornosu CD'leri ele geçirmiş ve Uğur K.'yı gözaltına almıştı. Evinde 'Sır odası' adını verdiği bölümde ziyaretine gelen kadın ve erkeklerle kendi istekleri ile ilişkiye girdiğini belirten Uğur K. "Kadın erkek hiçbir müridimle zorla cinsel ilişkiye girmedim. Daha önce müridim olan kişiler beni şikayet etmiş olabilir. Zikir esnasında cezbelenen kişi sır odama gelir. Ben hiçbir şey yapmam. Onlar kendileri gelip kucağıma oturur. Benim tarikat lideri olarak sır odasına gelen müridime cinsel ilişkiye giremeyeceğimi söyleme gibi bir lüksüm olamaz. Ben cezbelenen müridimle ilişkiye girmezsem, mürit zikir durumundan dolayı yanmaya başlar. Gücü kalmaz ve delirir" şeklinde ifade vermişti.

'CİNSEL ORGANINI ÖPTÜRDÜĞÜ İDDİASI'
Dargaha gelen kişilerin zikir odasında cezbelenince bulunduğu sır odasına girdiğini kaydeden U.K., "Ben sır odasına gelen kadın ya da erkekleri, cinsel organımı öptürerek badelerim. Bunun dışında da isterlerse erkekler de kadınlarla da ters ya da normal yolla ilişkiye girerim" dediği belirtilmişti.

Operasyon kapsamında gözaltına alınan Uğur K.'nın sağ kolu olduğu öne sürülen Mesut K. (42) ile Uğur K.'ya iş arkadaşını, nişanlısını ve annesini götürdüğü öne sürülen Ahmet C. (28) 'Nitelikli cinsel saldırı', 'Tekke ve Zaviyeler Kanunu'na muhalefet', 'Çocukların kullanıldığı müstehcen yayınları depolamak', 'Fuhuşa aracılık etmek' suçlarından çıkartıldıkları nöbetçi mahkemece tutuklanarak cezaevine konmuştu. Sahte tarikat liderinin, 'Gavsül Azam Hasaneynil Hüdaverdi K.S Hazretlerinin yetiştirdiği zamanın Gavsül Azamı Hasan Uğur Kırklari K.S Hazretleri...' adı altında bir sosyal paylaşım sitesinde yayınlanan 2003 yılına ait zikir görüntüleri ortaya çıktı.

Edinilen bilgiye göre bin 500 üyesi bulunan sosyal paylaşım sitesindeki sayfanın son olaylardan sonra 22'ye düştüğü belirlenirken, görüntülerde başında sarık, elinde tespih ve bir elinde de sürekli yüzünü, ellerini ve burnunu sildiği havlu olan sahte tarikat lideri, mürit olarak adlandırdığı kişilere sözde fetvalar veriyor. Sahte tarikat liderinin "Aşk olmadan meşk olmaz. Seven seveni zikreder" sözleri ise dikkat çekiyor. Zikir yapılan salonda, yanında Türk Bayrağı'nın bulunduğu bir koltukta oturan Uğur K., zikir sırasında kendinden geçen kişileri büyük bir dikkatle izlediği görüntülerde, küçük yaşta çocuklarda bulunuyor.

6/07/2011

otel hizmetcisi kıyafetleri giyerek mahkeme önünde protesto gösterisi yaptılar

ABD’nin New York kentinde bir otelde 14 Mayıs’ta cinsel saldırı suçlamasıyla tutuklanınca IMF Başkanlığı görevinden istifa eden Fransız ekonomist Dominique Strauss-Kahn, uzun sürmesi beklenen davada dün ilk duruşmasına çıktı.

Ev hapsi günlerini New York’ta lüks bir konutta geçiren Dominique Strauss-Kahn, eşi Anne Sinclair ile geldiği mahkeme binası önünde otel görevlisi kılığındaki 100 kadar protestocu tarafından karşılandı. Çoğu 32 yaşındaki Batı Afrikalı davacı gibi Afrika kökenli olan protestocular, Kahn eşiyle birlikte yanlarından geçerken “Yazıklar olsun, utan” diye bağırdı. AFP, bu seslerin, duruşma salonunun bulunduğu 13’üncü kattan bile duyulabildiğini yazdı.

25 yıl hapis istemi

Kahn (62) , tecavüze yeltenme de dahil olmak üzere yöneltilen 7 suçlamanın tamamını reddederek suçsuz olduğunu savundu. Yargıç Michael Obus bir sonraki duruşmayı 18 Temmuz’a erteledi. Kahn, uzun sürmesi beklenen davada, 25 yıl hapis istemiyle yargılanıyor. Savcılık, odasında otel görevlisini oral sekse zorladığı iddia edilen Kahn aleyhine DNA örnekleri de dahil yeterince delil toplandığı görüşünde. Sonuç ne olursa olsun Kahn’ın gelecek yıl Fransa Cumhurbaşkanı olma hayallerinin suya düştüğü yorumu yapılmıştı.

Her şeyi anlatacak

Kahn’ın avukatı, “davada zor kullanmaya dair hiçbir unsur” bulunmadığını savundu. Davacının avukatı Kenneth Thompson ise kadının sadece “adalet” istediğini belirterek, “Şöhret peşinde değil. Korkunç bir cinsel saldırıya uğradı. Bu mahkemeye gelecek, tanık sandalyesine oturacak ve dünyaya Kahn’ın ona ne yaptığını anlatacak” dedi.
hürriyet planet

3/31/2011

konya'da yakılarak öldürülen kadının katilleri teknoloji sayesinde yakalandı

Konya'da 3 ay önce boğularak öldürüldükten sonra cesedi yakılan kadının kimliğini cinayet bürosu dedektifleri, makyaj ve photoshop kullanarak belirledi.
KONYA (İHA) - Kadının kimliğinin belirlenmesinden 24 saat sonra katillerin kimliğini tespit eden polis, 10 günlük takibin ardından yapılan operasyonla şüphelileri yakaladı.

25 Aralık 2010 tarihinde merkez Selçuklu ilçesi Ardıçlı Mahallesi Ardıçlı Göleti'nin kenarında avcılar yanmış bir ceset bularak durumu polise haber verdi. Olay yerine gelen Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Bürosu ile olay yeri İnceleme ekipleri, 2 saat süren inceleme yaptı.

Saçları, kaşları yanan ve dili dışarı çıkan 37 yaşındaki kadının çok sayıda profil fotoğrafı çekildi. Yanık kalıntılarından ise mavi kot, sarı kazak, siyah uzun çizme giydiği belirlenen kadının kimliğinin tespit edilmesi için dedektifler yoğun bir çalışma içerisine girdi. Konya Cinayet Bürosu ekipleri, öldürülen kadının kimliğini tespit etmek için ilk önce kayıp başvurusu olan dosyaları inceledi.
Türkiye genelinde ve Konya'da aynı dönemlerde kayıp olan yaklaşık 200 kişiyi inceleyen dedektifler, cesetten ve bazı ailelerden DNA örnekleri alarak karşılaştırma yaptı. Yapılan tüm karşılaştırmalarda öldürülen kadının kimliği tespit edilemedi. Bunun üzerine dedektifler, 5 yıl içerisinde kayıp olan ve sonradan bulunanları, cinsel istismara maruz kalan, tehdit edilen, dayak yiyen kadınlar ile hayat kadınları olmak üzere bin kişi üzerinde araştırma başlattı.

CESEDE MAKYAJ VE PHOTOSHOP UYGULANDI

Araştırmalar sürerken dedektifler, saçların, kaşların yanması ve dilin dışarıda olması nedeniyle bir türlü profil fotoğrafı çıkartamadıkları kadının kimliğinin tespit edilmesinde zorlanınca makyaj yapma kararı aldı. Olay yeri inceleme ve Cinayet Bürosu ekipleri, Konya Numune Hastanesi morgunda bulunan cesedin yüzünü temizleyip, basit makyaj yaparak tekrar profilden fotoğraflar çekti. Bu fotoğrafları bilgisayar ortamına aktaran dedektifler, profesyonel şekilde photoshop kullanan polislerin çalışması ile birkaç farklı profil fotoğrafı ortaya çıkarttı. Araştırdıkları bin kadın içerisinden 2008 yılında kaybolan ve 4 ay sonra bulunan 37 yaşındaki Fatma Yazan'ın makyaj ve photoshop uygulanan cesetteki kadına benzediği belirlendi.

Olayın faili meçhul kalmaması için her yolu deneyen Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Bürosu'nun 26 kişiden oluşan özel ekibi, cesetteki fotoğrafa benzeyen Fatma Yazan'ın oturuyor göründüğü 3 ayrı ev adresini belirledi. Üç adrese giden polis, Yazan'ın son olarak merkez Karatay ilçesi Ulubatlı Hasan Mahallesi'ndeki evinde bir erkekle yaşadığını öğrendi. Yapılan çalışmada Yazan'ın 3 ayı geçen zaman diliminde hiç eve gelmediği, 15 yaşında bir kızının olduğunu ve 3 kez evlenip ayrıldığı belirlendi.
KATİLLER ANNEYİ ÖLDÜRÜP, KIZIYLA YAŞAMIŞLAR

Öldürülen kadının Fatma Yazan olduğunun belirlenmesinden sonra polis, 24 saat süren araştırmasında kadının birlikte yaşadığı Halil T. (32) ile Ramazan A.'yı (37) tespit etti. İki şahısla ilgili bilgi toplayan polis, şüphelilerden Ramazan A. ile Halil T'nin Fatma Yazan'ın kızı 15 yaşındaki N.E'yle zaman zaman İzmir ve Ankara'da yaşadığı bilgisine ulaştı. İzmir'de Halil T. İle öldürülen kadının kızı N.E, Ankara'da ise Ramazan A. 10 gün boyunca süren takibin ardından düzenlenen operasyonla yakalanarak Konya'ya getirildi. Gözaltına alınan şüpheliler işledikleri cinayeti itiraf etti. Şüphelilerden Halil T. ifadesinde, "Fatma'yı çalıştığı kafeden alarak yola çıktım, sonra Ramazan'ı aldık. Birlikte Ardıçlı Göleti'nin olduğu yere gittik. Araçta Fatma ile birlikte oldum, sonra Ramazan araçta birlikte oluyordu. Kapıyı açtığımda Fatma'yı Ramazan kemeriyle boğarak öldürmüştü. Cesedi birlikte araçtan indirdik. Ben benzin alıp geldim ve cesedi biraz daha ileri götürerek üzerine bir şeyler atıp, benzin döküp yaktık" dedi.

Ramazan A. da ifadesinde Fatma Yazan'ı Halil T.'nin öldürüp yaktığını iddia etti.

KÜÇÜK KIZA ÜVEY BABAYLA ANNESİNİN DOSTU TECAVÜZ ETMİŞ

Polisin yaptığı operasyonda gözaltına alınan Halil T.'nin birlikte yaşadığı Fatma Yazan'ın kızı 15 yaşındaki N.E. de bulundu. N.E. annesinin öldüğünden habersiz olduğunu, Halil'in kendisine "Annen başka biriyle yaşıyor" diyerek kandırdığını söylediği öğrenildi. N.E., ifadesinde ilk önce kendisine üvey babası H.H.E. ile Ramazan A.'nın tecavüz ettiğini iddia etti. Bu iddialar üzerine üvey baba H.H.E. de polis tarafından gözaltına alındı.

Konya Numune Hastanesi'nde sağlık kontrolünden geçirilen Halil T. ile Ramazan A., kasten adam öldürme ve 15 yaşındaki N.E'ye cinsel istismar suçundan, H.H.E. de üvey kızına cinsel istismar suçundan adliyeye sevk edildi. 15 yaşındaki N.E. ise Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü Çocuk Esirgeme Kurumu'na verildi.
mynet

4/25/2010

Katolik kilisesindeki cinsel istismar vakaları

Dünya basınının gündemini yaklaşık iki aydır Katolik kilisesindeki cinsel istismar vakaları meşgul ediyor.

cinsel istismar vakaları

Ünlü Amerikan gazetesi New York Times’ta 24 Mart’ta Laurie Goodstein imzasıyla çıkan ve 1970’lere ait cinsel istismar vakasını konu edinen makale, bir işaret fişeğiymişçesine, Avrupa’nın dört bir yanından yüzlerce istismar vakasını gündeme taşıdı. Haberin 1970’li yılları konu edinmesi ve Vatikan’ın çocuk istismarı vakalarıyla ilgilenen kurumunun, İnanç Öğretisi Cemaati, başında şimdiki Papa XVI. Benediktus’un bulunması konuyu ilgi çekici bir hale getiriyor.

İddia özetle şu: 1950-1974 tarihleri arasında Amerika’daki Milwaukee Piskoposu Baba Murphy, iki yüz sağır çocuğa cinsel istismarda bulunmuş ve Kardinal Joseph Ratzinger, şimdi papa, konuyla ilgili şikâyetleri örtbas etmiş. Bu iddianın ardından İrlanda’dan Almanya’ya kadar bütün Avrupa ülkelerinde istismar haberlerinin yapılması, bizi, basının elinde bu tür vakaların uzunca bir süredir bulunduğu ve şimdi haberleştirildiği yönünde düşünmeye sevk ediyor.

Haberlerin zamanlamasına dikkat çeken Russia Today yazarı Robert Bridge, Vatikan-karşıtı basın kampanyasının Hıristiyanlığın en kutsal haftası olan Paskalya-öncesine denk geldiğine işaret ediyor. Papa’nın geniş yığınların karşısına çıktığı bu kutsal günlerde, basının kilisenin çocuk istismarcılığı üzerine yazması, kuşkusuz, ağır bir saldırıdır.

Bu ağır saldırının baskısı altında kalan Papa XVI. Benediktus’un geçtiğimiz Perşembe günü yönettiği bir ayinde, iddialar karşısında gerekenin yapılacağını belirtmesi ve en son Malta’da istismara maruz kalmış çocuklarla buluşup, “kefaretin gerekliliği” üzerine vaaz vermesi, Vatikan’ın direnç gücünün ne ölçüde zayıflatıldığını gösteriyor.

Siyonist Saldırı mı?


Katolik Kilisesi’ni hedef alan haberlerin aniden, eşgüdüm halinde yapılması ve geniş bir coğrafyaya yayılan basın kampanyasına dönüşmesi, çocuk istismarını içeren haberlerin örgütlü bir güç tarafından düzenlendiği şüphesini akla getiriyor.

Vatikan’la engizisyon döneminden kalma tarihsel husumeti ve bugün dünya basını üzerindeki hâkimiyetleri göz önünde bulundurulduğunda, bu haberlerin arkasında Yahudiler’in olduğu iddialarının ortaya atılması hiç de şaşırtıcı değildir. Nitekim İtalya Roma Katolik Kilisesi’ne ait bir internet sitesinde görüşleri alıntılanan Monsignor Giacomo Babini, Papa’ya dönük eleştirilerin arkasında “Siyonist”lerin bulunduğunu belirtiyor.

1927 doğumlu XVI. Benediktus’un papalığa seçildiği günden itibaren, basın tarafından baskılandığını belirtebiliriz. Almanya’da geçirdiği gençlik yıllarında “Hitler Gençliği” üyeliğinin ortaya çıkarılması, baskının ölçüsünü göstermesi bakımından anlamlıdır. Bu hücumun arkasında İsrail ve Yahudi lobisinin bulunduğu iddiasını yabana atmamak gerekiyor; XVI. Benediktus’un verdiği birçok karar, dünya Yahudiliği’ni kızdırdı.

Bu kararların en önemlisi, Yahudi tarih tezinin Holokost’a göz yummakla suçladığı Papa XII. Pius’un azizleştirilmesinin önünü açan kararnamedir. XVI. Benediktus’un, Holokost’u inkâr ettiği gerekçesiyle aforoz edilen piskoposların haklarını iade etmesi de, İsrail’de büyük tepkiyle karşılanmıştı. Bu tepkileri yumuşatmak isteyen Papa geçen yıl İsrail’i ziyaret etmiş, fakat ziyaret beklentileri karşılamaya yetmemişti.
XVI. Benediktus’un ruhani kişiliğine yöneltilen saldırıların XII. Pius’un azizliğiyle ilgili olduğuna ilişkin düşüncemizi doğrulayan bir başka olgu da, Papa’nın son vaazında sarf ettiği şu sözlerdir: “Tanrı’ya şükür, bugün diktatörlükler tarafından yönetilmiyoruz, fakat diktatörlüklerin incelikli biçimleri varlığını devam ettiriyor. … [diktatörlüğün bugünkü biçimi] herkesin aynı düşünmesini, herkesin aynı şekilde davranmasını mecburi hale getiren bir uyumluluktur. … Kilise’ye karşı ustalıkla hazırlanmış hücum, bu uyumluluğun nasıl hakiki bir diktatörlük olabileceğini gösteriyor.” Papalık, XII. Pius’un Holokost sırasında Yahudiler’i koruduğunu iddia ederken, İsrail resmi tarihi, 1961 Eichmann Davası’na dayanarak onu soykırım suçuna ortak olduğunu kabul ediyor ve Vatikan’dan özür bekliyor. Vatikan ise, kutsal bir kurumun hata işleyemeyeceğini iddia ediyor. XVI. Benediktus, İsrail’in kendi görüşlerini Vatikan’a dayatmasını bir diktatörlük olarak vaaz ediyor.

Tarihsel ve Dinsel Boyut


Orta Çağ boyunca Yahudiler’in Katolik Kilisesi’nin yoğun baskılarına maruz kaldığını, ders kitaplarından biliyoruz. 1904 yılında siyonizmin kurucusu Theodor Herzl, Yahudiler’in yurtlarına dönmesi konusunda Papa X. Pius’un desteğini istediğinde, Papa, kutsal topraklardaki kiliselerin, sadece vaftiz etmek üzere Yahudilere kapılarını açacağı cevabını veriyor. Demek ki husumet yirminci yüzyılda da devam etmektedir; İsrail Devleti 1948 yılında kurulduğunda, Mussolini’nin inşa ettiği küçük Vatikan Devleti tarafından tanınmamış ve 1993 yılına kadar iki din devleti arasında diplomatik ilişki kurulmamıştı.

Bir parantez içinde, komünizme karşı sürdürülen kutsal savaşın, iki dini birbirine yaklaştırdığını belirtmek gerekir. Tanrı’nın, Hazreti İsa’yı çarmıha gerdiği için İsrail kavmi ile yaptığı akdi feshedip Kilise’ye devrettiği; ceza olarak da Yahudileri dünya sathına dağıttığı şeklindeki Katolik doktrin, Nasır öncülüğündeki Arap ulusçuluğunun Sovyetler’in desteğini alarak İsrail-karşıtı siyasalara yönelmesi üzerine değiştirilmişti. 1965’te yayımlanan Nostra Aetate Deklarasyonu, Yahudiler’in İsa’nın çarmıha gerilmesi konusunda kolektif olarak günah işlemediğini, hatta Yahudiler’in Hz. İsa’nın en yakın dostları olduğunu ve bugün Kutsal Baba’nın mirasının Yahudiler ve Hıristiyanlar tarafından paylaşıldığını ilan ediyordu. Polonyalı anti-komünist Papa II. Jean Paul İsrail’de, takipçilerine Hz. İsa’nın da bir Yahudi olduğunu hatırlatması ve İsrail’in kuruluşunun ellinci yılı etkinliklerini başlatan mumu yakmasıyla biliniyor.

Bununla birlikte anti-komünizmin kutsal örtüsü, Vatikan ile İsrail arasında ciddi bir çatışmanın var olduğu gerçeğini örtmemelidir; bu çatışmanın temelindeyse, Katolik Kilisesi’nin İsrail toprakları üzerindeki taşınmaz mülkleri yatmaktadır. Bugün Vatikan, İsrail’in en büyük toprak sahipleri arasında yer almaktadır. Öyle ki, birçok resmi İsrail binası, kiliseden kiralanmış topraklar üzerine inşa edilmiştir.

Altı Gün Savaşı’ndan sonra İsrail’in Kilise’nin mülklerinin de bulunduğu kutsal mekânları işgal etmesi ve 1970’lerden itibaren Kilise’ye ait vakıfların, darülacezelerin, hatta manastırların gayri-menkullerini zorla kamulaştırmaya başlaması, Vatikan ve İsrail arasındaki dinsel tartışmanın arkasında mülkiyet kavgası olduğunu gösteriyor. İsrail, egemen bir devlet olarak, altyapı çalışmalarını gerekçe göstererek, Kilise’ye ait mülkleri kamulaştırma hakkına sahip olduğunu iddia ediyor; Vatikan ise, devletin desteğini alan İsrailli sermayedarlar tarafından gasp edilip etrafına eğlence mekânları dikilen mülklerinin iadesini, halen elinde bulunan mülklerinin de güvence altına alınmasını talep ediyor. Öte yandan İsrail, kilisenin biriken vergi borçlarını kabul etmesini isterken, Vatikan, Roma Katolik Kilisesi’nin bir ayrıcalığı olan vergi muafiyetinin İsrail tarafından tanınması gerektiğini öne sürüyor.

Çıkar çatışmaları göz önünde bulundurulduğunda, çocuk istismarı haberlerinin kendisinin bir istismar konusu olduğunu düşünmemek elde değil.

Sait Çakır
Odatv.com