Dünya

Dünya
Vatikan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Vatikan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1/28/2014

Mehmet Ali Ağca tarafından vurulan Papa Jean Paul'ün kanı çalındı

Mehmet Ali AğcaPapa 2. Jean Paul, 1981’de Vatikan’da San Pietro Meydanı’nda Mehmet Ali Ağca tarafından vurulduğunda kan örneği alınmış ve daha sonra şişelenerek Abruzzo bölgesindeli San Pietro della Lenca kilisesine götürülmüştü.

Papa 2. Jean Paul’ün kayak yapmak için sık sık gittiği bölgedeki kilisede tutulan kan örneği, Katolik Kilisesi’nin önemli kutsal hatıraları arasında sayılıyordu.

Üç gün önce meydana gelen ancak bugün açıklanan soygunda eski Papa’nın kanının yanı sıra bir haç da çalındı.

Olayla ilgili inceleme başlatan polis, kan ve haçı satanistlerin çalmış olabileceği ihtimalini de değerlendiriyor. Nitekim, İtalyan medyasında yer alan haberlere göre, 25-29 Ocak tarihlerinin satanist takviminde özel günler olduğu, ve bu dönemde kan ve haçlarla Katolik Kilisesi’ne karşı satanist ayinlerin yapılabileceği belirtiliyor.

Papa 2. Jean Paul’ün saklanan 2 kan örneği olduğu biliniyor. Bunlardan bir başkası da 2012’de Roma yakınlarında çalınmıştı ancak kısa süre sonra bulunmuştu.

2005’te hayatını kaybeden 2. Jean Paul’ün gelecek Nisan ayında aziz ilan edilmesi bekleniyor. (BBC Türkçe)

11/17/2011

öpüşen papa ve imam fotoğrafı için hukuki işlem başlatılıyor

Vatikan, Papa 16'ıncı Benediktus'la Kahire El Ezher Camii'nin imamı Ahmed el Tayyib'i dudaktan öpüşürken gösteren reklam afişinin kullanımına karşı hukuki işlem başlattığını duyurdu.
İşlemler, İtalyan giyim firması Benetton'un reklam afişini kaldırmasına rağmen başlatılıyor.

Yapılan açıklamada Vatikan'ın avukatlarından İtalya'da, dünyanın diğer ülkelerinde ve basında bu fotoğrafların kullanılmasına karşın gerekli önlemleri almalarının istediği belirtildi.

Ancak açıklamadan Vatikan'ın Benetton firmasına dava açıp açmayacağı anlaşılmıyor.

Vatikan sözcüsü Federico Lomabardi, "Benetton'un, ticari amaçlarla yürüttüğü bir reklam kampanyasında, Papa'nın görüntüsünü asla kabul edilemez bir şekilde, üzerinde istediği gibi oynayarak ve istismar ederek kullandığını" kaydetti.

Vatikan açıklamasında, "Bu, Papa'ya karşı derin bir saygısızlıktır; inanç sahibi insanların duygularına hakarettir ve reklamların, toplumu kışkırtarak dikkat çekme yolunda temel saygı kurallarını nasıl ihlal edebildiğini göstermektedir." denildi.

Papa ve İmam öpüşmesiyle, diğer önde gelen siyasi ve dini liderleri öpüşürken görüntüleyen fotomontaj afişler, Benetton'un dünya çapında başlattığı reklam kampanyasının bir parçası.

Kampanya çerçevesinde ABD Başkanı Barack Obama, Çin Cumhurbaşkanı Hu Cintao ile Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Almanya Başbakanı Angela Merkel'in dudaktan dudağa öpüşmeleri fotomontajlanarak afişlere yansıdı.

Dün sabah Vatikan yakınlarında asılan ve Papa ile Kahire'deki el-Ezher Camii İmamı Ahmed el Tayyib'i dudaktan öpüşürken gösteren dev reklam afişi daha sonra kaldırıldı.

Benetton, "Papa ile İmam'ın görüntülerinin kullanılmasının inanç sahibi kişileri kızdırmış olmasından dolayı üzgünüz." dedi.

Benetton, reklam kampanyasının amacının "her türdeki nefret akımlarıyla mücadele etmek olduğunu" kaydetti.

Daha önce de kamuoyunda büyük tepki toplayan reklam kampanyalarıyla ünlenen Benetton, idam cezası için bekleyen mahkumlar, bir rahibi öpen rahibe, AIDS'den ölmekte olan adam gibi görüntüler kullanmıştı.

6/29/2011

vatikan facebook youtube'den sonra sosyal paylaşıma twitter'ide ekledi ilk mesaj papadan

Vatikan tarafından yayınlanan fotoğraflarda Papa çevresindekilerin yardımıyla sitenin açılışını yaparken görülüyordu.

84 yaşındaki Papa iPad aracılığıyla gönderdiği mesajda, "Sevgili dostlar, News.va'nın açılışını yapmış bulunuyorum." yazdı.
Böylece Vatikan'ın kullandığı sosyal medya platformlarına Facebook ve YouTube'dan sonra Twitter da eklenmiş oldu.

Kimseyi takip etmeyen Vatikan'ın takipçi sayısı ise kısa sürede 33 bini buldu.

Papa'nın Twitter'a dahil olması sosyal medyada hararetli ve esprili bir tartışma da başlattı.

Birçok kullanıcı Papa'nın iPad kullanmasından yola çıkarak "Acaba sponsoru var mı?" sorusunu yöneltti.

Bir başka kullanıcı ise "Papa Twitter'da. Yakında annem de girer" dedi.

16. Benediktus 6 yıllık Papalık görevi boyunca İslam dünyası ile ilişkilerden kilise içindeki taciz skandallarına, eşcinsel din görevlilerinden HIV/AIDS ile mücadeleye birçok konudaki açıklamalarıyla tartışma yaratmış ve tepki çekmişti.

Vatikan sosyal medyanın daha etkin kullanımıyla Papa'nın imajını bir nebze düzeltmeyi umuyor.

6/22/2011

vatikan kütüphanesinde evliya çelebi'nin haritası bulundu seyahatname'den sonra en önemli belge

Evliya Çelebi’nin seyahat notlarına dayanan ve Çelebi’nin gözetiminde yapıldığı tarihi belgelerle kesinlik kazanan Nil Haritası, 1453 İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi’nin 12. sayısına konu oldu.

Evliya Çelebi’nin belgesel izi sayılabilecek harita, bu gün Vatikan Kütüphanesi arşivlerinde bulunuyor ve Çelebi’ye ait Seyahatname’den sonra en önemli belge olarak kabul ediliyor.

Daha önce hiçbir yerde yayınlanmayan bilgi ve belgeleri gün yüzüne çıkaran dosya, 'Evliya Çelebi'nin Belgesel İzleri' başlığıyla Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nuran Tezcan tarafından kaleme alındı. Dr. Tezcan, Chicago Üniversitesi öğretim görevlisi Robert Dankoff ile beraber Vatikan arşivlerine giren ve haritayı gün yüzene çıkaran önemli bir bilim insanı.

NİL HARİTASI'NIN KAHİRE'DEN VATİKAN'A YOLCULUĞU
Evliya Çelebi 1672-73’te Nil yolculuğuna çıkar. Amacı Nil’in kaynağını görmektir. Nil’in Kuzey kolları üzerinde Kahire’den İskenderiye ve Reşid’e daha sonra Dimyat’a gider. Tekrar Kahire’den yola çıkarak Nil’in kaynağı olan Cebel-i Kamer’e doğru Güney yönünde Nil’in sahillerini gezer. Sudan ortalarına kadar inen Evliya, Nil’e 32 konak yaklaştığını, fakat vahşi doğa ve barbar kavimler yüzünden daha ileriye gidemediğini ifade eder.

Evliya Çelebi yolculuğunda harita ile seyahat ilişkisinin önemini kavramıştır. Daha önce coğrafyacıların Sudan tarafına sıcaktan ulaşamadığını, bu bölgenin bilinmediğini, dolayısıyla kendisinin üstadı Nakkaş Hükmizâde Alî Beg’den öğrendiği üzere seyahati esnasında resmetmiş olduğu kaleleri, şehirleri, nehir, dağ ve gölleri, Nil ve Fûncistân seyahatini tamamlandıktan sonra, Papamunta –resimli ilk dünya haritası Mappamundi– gibi haritada göstermek amacındadır. Ve bunun mevcut coğrafya eserlerine ve haritalarına bir ek olacağını da bildirir.

Bugün Vatikan’da Biblioteca Apostolica’da Evliya Çelebi’nin seyahat notlarına dayanan Nil haritası, onun seyahatinin sonunda bu projeyi gerçekleştirmiş olduğunu gösteriyor.


18. yüzyılda Seyahatname’nin İstanbul’a gönderildiği yıllarda Kahire’den Vati-kan’a gelen bu harita, kaba bez üzerine çizilmiş. Uzunluğu 543 cm olan haritanın yukarısında Nil’in kaynağı, aşağısında Nil deltası bulunuyor. Yani Güney yukarıda, Kuzey aşağıda yer alıyor. Eni, yukarıda 88, aşağıda 45 cm olan harita üzerinde Nil, kaynağı olarak kabul edilen Cebel-i Kamer dağından çıkar, Kızıldeniz ile Libya çölü arasına sıkıştırılmış biçimde uzanır, Kahire’de iki kola ayrılıp Akdeniz’e ulaşır.

Eski coğrafya kaynaklarına göre Nil’in kaynağı Cebel i Kamer dağıdır, haritanın bu anlayışa göre çizilmiş olduğu görülür. Üzerinde 500’e yakın şehir, kale, dağ, vadi, göl, kavimler, vahşi hayvanlar, altın yatakları, ticaret malları vb. üzerine bilgileri yer alır. Evliya’nın Seyahatname’nin 10. cildinde geçtiği yerleşim yerleri hakkında verdiği bilgiler bu haritada rahatlıkla izlenmektedir.


SADECE OSMANLI TOPRAKLARINI GEZMEDİ...
Evliya Çelebi yalnız Osmanlı ülkesini değil, komşu ülkeleri de gezmiş, bu ülkelere gitmek için kral ya da patrik gibi yüksek mevki sahiplerinden bir çeşit vize demek olan geçiş belgeleri almıştır. Evliya, Seyahatname’de “papinta, papinta kâgız ya da papinta hatt” diye adlandırdığı bu belgelerden birincisini 1074/1664’te Nova’ya giderken Dobro Venedik (Dubrovnik) kralından almıştır. İkincisini 1075/ 1665’te Batı Avrupa’ya gitmek için Viyana kralından (1. Leopold) alır.10 Bu belge ile Seyahatname’nin çeşitli yerlerinde Batı Avrupa’ya gittiğini bildirirse de bu seyahatini gerçekleştirememiş olduğu anlaşılır.

Üçüncü belgeyi ise 1082/1672’de Tûr-ı Sînâ’daki manastır patriğinden almıştır. Bu sonuncusu bugün elimizde bulunmaktadır. Yunanca olan bu belge 2006’da Pinelophi Stathi tarafından yayınlanmıştır. Yazar, bu belgenin İstanbul’daki Mukaddes Yerler Patrik Temsilciliği (Metochion) kütüphanesinde yabancı memleketlerde seyahat edecek olanlara verilen mektupları içeren 827 numaralı dosyada bulunduğunu bildirmektedir: “Patriklikçe tanzim edilmiş apantahousa, tarihsiz, seyyah Evliya Çelebi’yi tanıtıyor”.

Bu belgede Evliya Çelebi’den şu sözlerle bahsedilmektedir:
“.... Hepiniz bilesiniz ki, tarafımızdan tanzim olunan bu mektubun hâmili Evliyâ Çelebi, namuslu ve insan dostu bir insandır. Onun arzusu ve emeli seyyâhı âlem olmaktır; gezdiği yerleri, şehirleri, kavimleri anlatmaktır, kalbinde kötülük yoktur, hiç kimseye haksızlık etmek, hiç kimseyi incitmek istemez. Biz onun namına tanıklık etmek isteriz ki, kendisi mûnis ve iyi bir insandır, bu sebebten hepinizden niyâz ederiz ki onu iyi bir adam olarak misâfir ediniz, o dindâr Hıristiyanlardan lütûflar ve iyilikler hak etmiştir. Her nerede bulunursa bulunsun veya seyahat esnasında, ister karada ister denizde olsun, ister şehirlerde ister köylerde olsun bizce ve pek çoklarınca insan dostu (barışsever) bir kişi olarak tanınan kendisi hiç bir tahkikat ve soruşturmaya mâruz kalmamalıdır. Bizim tarafımızdan ve pek çok başka kişi tarafından barışsever bir kişi olarak tanınır...”

11 Evliya, bu tavsiye mektubunu hac yolculuğundan dönüşü sırasında Tûr-ı Sînâ’daki manastırın Rum Patriğinden nasıl aldığını kendisi Seyahatname’nin 9. cildinde anlatır. Burası ünlü St. Catherine Manastırı’dır. Evliya, dağların arasında bir dağın tepesinde benzeri olmayan büyük bir manastır olduğunu, içinde pek çok patrik, rahip ve keşiş bulunduğunu, kendisini önce içeri sokmak istemediklerini, ancak onlarla dostane ilişki kurarak içeri girip gezdiğini, çok ilginç bir manastır olduğunu ayrıntılı olarak anlatır. “Ammâ kefere elinde kalmışdır. Ammâ İslâm elinde olsa berbâd olurdu” der. Evliya, onlarla kurduğu iyi ilişkiyi hediyeleşmeye kadar götürmüş, hatta patrik kendisine bir saat hediye etmiştir. Patrik kendisine ayrıca yukarıda adı geçen ve Evliya’nın Seyahatname’de “Seyyâh-ı âlemdir. Gelüp Tûr-ı Sînâ’yı ziyâret etmişdir. Yedi kral diyârında kimse mâni olmaya” diye özetlediği geçiş belgesini almıştır.
mynet

3/31/2011

vatikanın yayınlanmasını istemediği ürdünde bir mağarada hristiyanlığın ilk ayetleri bulundu

ürdünde mağarada bulunan ibranice incil
Bir mağarada bulunan ve İbranice yazılan yazıtın Hristiyanlık dininin ilk ayetleri olabileceği belirtildi.
Ürdün’de bir mağaranın içinde bulunan yazıtlar Hıristiyan alemini karıştırdı.
Yaklaşık 2 bin yıl önce yazıldığı belirtilen ve 5 yıl önce bulunan yazıtların İncil’in eksik parçaları olduğu iddia edildi.
Uzmanlar İbranice yazılan yazıtın Hıristiyanlık dininin ilk ayetleri olabileceği ihtimali üzerinde duruyor.
Ayetlere benzer 70 ayrı kuralı da içeren yazıtta ayrıca İsa Peygamber’den ve onun dirilişinden bahsedilen bölümler de bulunuyor.
Yarım asır önce de aynı mağarada bakır plakalar üzerine kaydedilmiş 2 bin yıllık 600 el yazması bulunmuştu.
Vatikan, tomarlarda yazılı olanları gizlemek için büyük çaba gösterirken İsrailliler metinlerin tamamını yayınlatmıştı.
trt türk

11/15/2010

Michelangelo kıyamet günü freskini yaparken neden esinlenmiş

Erkek fahişeler Vatikan'da! Michelangelo'nun Vatikan'daki Kıyamet Günü freskinde Türk hamamlarında ve genelevlerde gördüğü erkek fahişelerden esinlendiği öne sürüldü.

yaparken neden esinlenmiş

Dünyaca ünlü İtalyan ressam Michelangelo'nun Vatikan'daki Sistine Şapeli'ni süsleyen Kıyamet Günü freskinde Türk hamamlarında ve genelevlerde gördüğü erkek fahişelerden esinlendiği öne sürüldü.

erkek fahişelerden esinlendi

Pisa Üniversitesi'nden İtalyan sanat tarihçisi Elena Lazzarini, devasa freskin homoseksüel tasvirlerle dolu olduğunu, bunlar arasında bir erkeğin testislerinden çekilerek lanetlenmeye götürülüşünün ve erkek figürler arasında öpüşme ve sarılma tasvirlerinin bulunduğunu belirtiyor.

"Çıplaklık, Sanat ve Adaba Uygunluk: 16. yüzyıl sanatındaki estetik değişimler" ("Nudity, art and decorum: aesthetic changes in the art of the 16th century") adlı yeni kitabında teorisini ifade eden Lazzarini, Michelangelo'nun 16. yüzyıl İtalyası'nda gay genelevlerine ve Türk hamamlarına yaptığı sık ziyaretlerle erkek anatomisi hakkında bilgi edindiğini öne sürüyor.

Araştırmacı, "Güçlü erkek vücutları, fiziksel çaba sırasındaki fizyolojiden esinlenerek çizilmiş, gerilmiş kaslar,yüzlerinde yorucu çaba ve acı ifadesi var" diyor.

Lazzarini, çok sayıda tarihçi tarafından eşcinsel olduğu düşünülen Michelangelo'nun Roma'nın dar sokaklarındaki kuytulara gizlenmiş işlek hamamlara ve genelevlere ziyaretlerinin belgelere dayandığını da belirtiyor.

Araştırmacı, "Hamamlarda çok sayıda oda vardı. Buralarda insanlar sıcak ve soğuk banyolar yapıp masaj yaptırabiliyorlardı. Bunun yanında gizli odalar vardı ki, burada da hem erkek hem de kadın fahişelerle birlikte olunuyordu" diyor.

Michelangelo'nun Vatikan içindeki şapelin mihrap duvarını süsleyen Kıyamet Günü'nün tamamlaması dört yılını aldı.

1537-1541 yılları arasında yapılan fresklerde Hazreti İsa'nın yeniden yeryüzüne gelişi ve kıyamet tasvir ediliyor.

Lazzarini, "Kıyamet Günü'nde lanetlenenlerden biri testislerinden sürüklenerek cehenneme götürülüyor ve kutsananlar arasında ise kesin olarak doğal bir şekilde eşcinsel öpüşmeler ve sarılmalar söz konusu" diyor.

ahlaksızlık ve müstehcenlik

"Çıplaklık, Sanat ve Adaba Uygunluk: 16. yüzyıl sanatındaki estetik değişimler" ("Nudity, art and decorum: aesthetic changes in the art of the 16th century") adlı kitapta

Michelangelo bu freski ilk görücüye çıkardığında Katolik Kilisesi ayağa kalkmış sanatçı ahlaksızlık ve müstehcenlikle suçlanmıştı.

Katolik Kilisesi Ekümenik Konseyi'nin 16. yüzyıl ortasında dini sanatta çıplaklığı kınamasının ardından dessam Daniele da Volterra cinsel organları kapatmak üzere görevlendirilerek Il Braghettone yani kibarca 'popo ressamı' lakabını almıştı.

cinsel organları kapatmak

Michelangelo'nun daha önce de şapelin tavanına yaptığı resimlere anatomik taslaklar, cinsel organı resimleri gizlediği ortaya çıkmıştı. Araştırmacılar, Michelangelo’nun sakladığı anatomik resimleri şifreli bir teknikle yaptığı ve amacının bilimi hor gören Kilise ile dalga geçmek olduğunu düşündüklerini açıklamıştı.

4/25/2010

Katolik kilisesindeki cinsel istismar vakaları

Dünya basınının gündemini yaklaşık iki aydır Katolik kilisesindeki cinsel istismar vakaları meşgul ediyor.

cinsel istismar vakaları

Ünlü Amerikan gazetesi New York Times’ta 24 Mart’ta Laurie Goodstein imzasıyla çıkan ve 1970’lere ait cinsel istismar vakasını konu edinen makale, bir işaret fişeğiymişçesine, Avrupa’nın dört bir yanından yüzlerce istismar vakasını gündeme taşıdı. Haberin 1970’li yılları konu edinmesi ve Vatikan’ın çocuk istismarı vakalarıyla ilgilenen kurumunun, İnanç Öğretisi Cemaati, başında şimdiki Papa XVI. Benediktus’un bulunması konuyu ilgi çekici bir hale getiriyor.

İddia özetle şu: 1950-1974 tarihleri arasında Amerika’daki Milwaukee Piskoposu Baba Murphy, iki yüz sağır çocuğa cinsel istismarda bulunmuş ve Kardinal Joseph Ratzinger, şimdi papa, konuyla ilgili şikâyetleri örtbas etmiş. Bu iddianın ardından İrlanda’dan Almanya’ya kadar bütün Avrupa ülkelerinde istismar haberlerinin yapılması, bizi, basının elinde bu tür vakaların uzunca bir süredir bulunduğu ve şimdi haberleştirildiği yönünde düşünmeye sevk ediyor.

Haberlerin zamanlamasına dikkat çeken Russia Today yazarı Robert Bridge, Vatikan-karşıtı basın kampanyasının Hıristiyanlığın en kutsal haftası olan Paskalya-öncesine denk geldiğine işaret ediyor. Papa’nın geniş yığınların karşısına çıktığı bu kutsal günlerde, basının kilisenin çocuk istismarcılığı üzerine yazması, kuşkusuz, ağır bir saldırıdır.

Bu ağır saldırının baskısı altında kalan Papa XVI. Benediktus’un geçtiğimiz Perşembe günü yönettiği bir ayinde, iddialar karşısında gerekenin yapılacağını belirtmesi ve en son Malta’da istismara maruz kalmış çocuklarla buluşup, “kefaretin gerekliliği” üzerine vaaz vermesi, Vatikan’ın direnç gücünün ne ölçüde zayıflatıldığını gösteriyor.

Siyonist Saldırı mı?


Katolik Kilisesi’ni hedef alan haberlerin aniden, eşgüdüm halinde yapılması ve geniş bir coğrafyaya yayılan basın kampanyasına dönüşmesi, çocuk istismarını içeren haberlerin örgütlü bir güç tarafından düzenlendiği şüphesini akla getiriyor.

Vatikan’la engizisyon döneminden kalma tarihsel husumeti ve bugün dünya basını üzerindeki hâkimiyetleri göz önünde bulundurulduğunda, bu haberlerin arkasında Yahudiler’in olduğu iddialarının ortaya atılması hiç de şaşırtıcı değildir. Nitekim İtalya Roma Katolik Kilisesi’ne ait bir internet sitesinde görüşleri alıntılanan Monsignor Giacomo Babini, Papa’ya dönük eleştirilerin arkasında “Siyonist”lerin bulunduğunu belirtiyor.

1927 doğumlu XVI. Benediktus’un papalığa seçildiği günden itibaren, basın tarafından baskılandığını belirtebiliriz. Almanya’da geçirdiği gençlik yıllarında “Hitler Gençliği” üyeliğinin ortaya çıkarılması, baskının ölçüsünü göstermesi bakımından anlamlıdır. Bu hücumun arkasında İsrail ve Yahudi lobisinin bulunduğu iddiasını yabana atmamak gerekiyor; XVI. Benediktus’un verdiği birçok karar, dünya Yahudiliği’ni kızdırdı.

Bu kararların en önemlisi, Yahudi tarih tezinin Holokost’a göz yummakla suçladığı Papa XII. Pius’un azizleştirilmesinin önünü açan kararnamedir. XVI. Benediktus’un, Holokost’u inkâr ettiği gerekçesiyle aforoz edilen piskoposların haklarını iade etmesi de, İsrail’de büyük tepkiyle karşılanmıştı. Bu tepkileri yumuşatmak isteyen Papa geçen yıl İsrail’i ziyaret etmiş, fakat ziyaret beklentileri karşılamaya yetmemişti.
XVI. Benediktus’un ruhani kişiliğine yöneltilen saldırıların XII. Pius’un azizliğiyle ilgili olduğuna ilişkin düşüncemizi doğrulayan bir başka olgu da, Papa’nın son vaazında sarf ettiği şu sözlerdir: “Tanrı’ya şükür, bugün diktatörlükler tarafından yönetilmiyoruz, fakat diktatörlüklerin incelikli biçimleri varlığını devam ettiriyor. … [diktatörlüğün bugünkü biçimi] herkesin aynı düşünmesini, herkesin aynı şekilde davranmasını mecburi hale getiren bir uyumluluktur. … Kilise’ye karşı ustalıkla hazırlanmış hücum, bu uyumluluğun nasıl hakiki bir diktatörlük olabileceğini gösteriyor.” Papalık, XII. Pius’un Holokost sırasında Yahudiler’i koruduğunu iddia ederken, İsrail resmi tarihi, 1961 Eichmann Davası’na dayanarak onu soykırım suçuna ortak olduğunu kabul ediyor ve Vatikan’dan özür bekliyor. Vatikan ise, kutsal bir kurumun hata işleyemeyeceğini iddia ediyor. XVI. Benediktus, İsrail’in kendi görüşlerini Vatikan’a dayatmasını bir diktatörlük olarak vaaz ediyor.

Tarihsel ve Dinsel Boyut


Orta Çağ boyunca Yahudiler’in Katolik Kilisesi’nin yoğun baskılarına maruz kaldığını, ders kitaplarından biliyoruz. 1904 yılında siyonizmin kurucusu Theodor Herzl, Yahudiler’in yurtlarına dönmesi konusunda Papa X. Pius’un desteğini istediğinde, Papa, kutsal topraklardaki kiliselerin, sadece vaftiz etmek üzere Yahudilere kapılarını açacağı cevabını veriyor. Demek ki husumet yirminci yüzyılda da devam etmektedir; İsrail Devleti 1948 yılında kurulduğunda, Mussolini’nin inşa ettiği küçük Vatikan Devleti tarafından tanınmamış ve 1993 yılına kadar iki din devleti arasında diplomatik ilişki kurulmamıştı.

Bir parantez içinde, komünizme karşı sürdürülen kutsal savaşın, iki dini birbirine yaklaştırdığını belirtmek gerekir. Tanrı’nın, Hazreti İsa’yı çarmıha gerdiği için İsrail kavmi ile yaptığı akdi feshedip Kilise’ye devrettiği; ceza olarak da Yahudileri dünya sathına dağıttığı şeklindeki Katolik doktrin, Nasır öncülüğündeki Arap ulusçuluğunun Sovyetler’in desteğini alarak İsrail-karşıtı siyasalara yönelmesi üzerine değiştirilmişti. 1965’te yayımlanan Nostra Aetate Deklarasyonu, Yahudiler’in İsa’nın çarmıha gerilmesi konusunda kolektif olarak günah işlemediğini, hatta Yahudiler’in Hz. İsa’nın en yakın dostları olduğunu ve bugün Kutsal Baba’nın mirasının Yahudiler ve Hıristiyanlar tarafından paylaşıldığını ilan ediyordu. Polonyalı anti-komünist Papa II. Jean Paul İsrail’de, takipçilerine Hz. İsa’nın da bir Yahudi olduğunu hatırlatması ve İsrail’in kuruluşunun ellinci yılı etkinliklerini başlatan mumu yakmasıyla biliniyor.

Bununla birlikte anti-komünizmin kutsal örtüsü, Vatikan ile İsrail arasında ciddi bir çatışmanın var olduğu gerçeğini örtmemelidir; bu çatışmanın temelindeyse, Katolik Kilisesi’nin İsrail toprakları üzerindeki taşınmaz mülkleri yatmaktadır. Bugün Vatikan, İsrail’in en büyük toprak sahipleri arasında yer almaktadır. Öyle ki, birçok resmi İsrail binası, kiliseden kiralanmış topraklar üzerine inşa edilmiştir.

Altı Gün Savaşı’ndan sonra İsrail’in Kilise’nin mülklerinin de bulunduğu kutsal mekânları işgal etmesi ve 1970’lerden itibaren Kilise’ye ait vakıfların, darülacezelerin, hatta manastırların gayri-menkullerini zorla kamulaştırmaya başlaması, Vatikan ve İsrail arasındaki dinsel tartışmanın arkasında mülkiyet kavgası olduğunu gösteriyor. İsrail, egemen bir devlet olarak, altyapı çalışmalarını gerekçe göstererek, Kilise’ye ait mülkleri kamulaştırma hakkına sahip olduğunu iddia ediyor; Vatikan ise, devletin desteğini alan İsrailli sermayedarlar tarafından gasp edilip etrafına eğlence mekânları dikilen mülklerinin iadesini, halen elinde bulunan mülklerinin de güvence altına alınmasını talep ediyor. Öte yandan İsrail, kilisenin biriken vergi borçlarını kabul etmesini isterken, Vatikan, Roma Katolik Kilisesi’nin bir ayrıcalığı olan vergi muafiyetinin İsrail tarafından tanınması gerektiğini öne sürüyor.

Çıkar çatışmaları göz önünde bulundurulduğunda, çocuk istismarı haberlerinin kendisinin bir istismar konusu olduğunu düşünmemek elde değil.

Sait Çakır
Odatv.com