Dünya

Dünya
Türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5/30/2013

Taksim Gezi Parkında Sloganlar atılıyor sık sık: “Gezi bizim, İstanbul bizim”

Gün boyunca sosyal medyadan paylaşılan kareler, yapılan çağrılar pek çok kişiyi Gezi Parkı’ndaki nöbete katılmaya teşvik etmiş görünüyor.
İşten gelenler, öğrenciler, aktivistler tam anlamıyla coşkulu bir kalabalık haline geliyor saatler ilerledikçe.

Gündüz ağaçların sökülmesine karşı eylem yapan, biber gazıyla yapılan müdahaleye maruz kalanlar da orada.

Müdahalenin ardından çevik kuvvet polisleri metronun Gezi Parkı çıkışına konuşlanmıştı.

Bir de TOMA getirilmişti.

Basın açıklamasının yapılacağı saate az kala, polis buradan da çekiliyor.

Eylemciler sloganlarda “yolcu ediyor” polisleri.
'Kuşlara tekmil vereceğiz'
Gündüz, ağaçların sökülmesi için çalışan kepçeyi durdurmak ve çevik kuvvetin çekilmesi için müzakere eden BDP’li İstanbul milletvekili Sırrı Süreyya Önder de burada.

Açıklama yapıyor: “Her birimiz bir ağacın nöbetini tutacağız, sabahları kuşlara tekmil vereceğiz.”

Konuşmalar sonlanırken, sökülen ağaçların yerine dikilmek üzere fidanlar geliyor.

Alkışlarla karşılanıyor fidanlar.

Kepçenin çalıştığı alana götürülüyorlar.

Bir eylemcinin söylediğine göre dün kullanılan biber gazı toprağa sinmiş.

Fidanlar için kürekle çukur kazıldıkça, biber gazı kokusu geliyor topraktan.

Gece saatlerinde ise bütün günün gerginliğinden eser yok Gezi Parkı’nda.

Şarkılar çalınıyor, söyleniyor. Herkes dans ediyor.

Oyuncular Sendikası’na üye tiyatrocular, gazeteciler, LGBT bireyler eyleme destek için bir arada.

Konuşmalar yapılıyor bir ara.

Eline mikrofonu alan herkes, bir gece önce ağaçların söküldüğünü haber alarak parka gelen ve bu mücadeleyi yaratanları selamlayarak başlıyor konuşmasına.

Sloganlar atılıyor sık sık: “Gezi bizim, İstanbul bizim”.

İstanbul’da son yıllarda sayısı gittikçe artan alışveriş merkezlerine karşı tepkili herkes.

Gezi Parkı’nın yerine de bir alışveriş merkezi yapılması söz konusu ama tepki sadece buradaki plan için değil.
Yeniden gelecekler mi?

Arada duyuru yapılıyor ve çadırların kurulduğu alanda gece nöbeti için uyulması gereken şeyler anlatılıyor.

Herkese nöbete katılmak için çağrıda bulunuluyor. Beşiktaş’ın taraftar grubu Çarşı’nın gelişi coşkuyla karşılanıyor.

Kalabalığın saatler geçtikçe azalması söz konusu değil. Gezi Parkı en hareketli günlerinden birini yaşıyor.

Öbek öbek gruplar şarkılar söylüyor, saatler ilerledikçe sohbet koyulaşıyor. Pankartın asılı olduğu direklerden birinin dibinde bir kız eline kitabını almış, okuyor.
Bu sırada karşımdaki iki ağaca tırmananlar görüyorum. Bir süre sonra bir pankart geriliyor iki ağacın arasına: Mahalleme, meydanıma, ağacıma, suyuma, toprağıma, evime, tohumuma dokunma.

Az ilerde ise parkın içine bir çukur kazılıyor. Bugün sökülen ağaçlardan biri ait olduğu yere, toprağa kavuşuyor.

Bugün de devam edecek nöbet. Pek çok kişinin aklında benzer bir soru dolanıyor: Ağaçları sökmek için yine gelecekler mi?bbc türkçe

5/13/2013

Reyhanlı halkının mültecilere ve onları oraya getiren kişi olarak gördükleri Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a olan öfkesi

İngiliz Daily Telegraph gazetesi, "Suriyelileri öldürün: Türkiye'nin öç isteği" başlığı altında gazeteci Richard Spencer'ın Reyhanlı'dan Suriyelilere ve Erdoğan'a olan öfkenin arttığına dair izlenimlerini aktarıyor.
Spencer'ın izlenimleri şöyle:


"Reyhanlı'da kalabalık Hawam ailesinin içecek tezgahına doğru yürürken 'Suriyelilere ölüm' diye bağırıyordu. Halep'ten kaçıp Türkiye'ye sığınan aile daha çok Suriyelilere satış yapıyor. Ve Cumartesi günü yaşanan bombalı saldırıdan sonra hedef haline geldiler.

18 yaşındaki Ridar Hawam, '60 veya 100 kişi kadardılar.' diyor, ve ekliyor: ''Sizler Suriyelisiniz, bize saldırıyorsunuz' diye bağırıyorlardı. Tüm Suriyelileri, çocukları bile vurup öldürmeleri gerektiğini söylediler.'

Cumartesi öğleden sonra yaşanan çifte bombalı saldırıda ölen 46 kişinin arasında üç Suriyeli de vardı. Ama bu, Reyhanlı halkının mültecilere ve onları oraya getiren kişi olarak gördükleri Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a olan öfkesini dindirmeye yetmedi.

(…)

37 yaşındaki Hakkan Calem ilk bomba patladığında eşiyle öğle yemeği yemekteydi. Eniştesi Mehmet Gezer şimdi 'Arabasına binip ne olduğuna bakmaya gitti. Sonra ikinci bomba patladı. Hemen öldü.' diyor.

Yılmaz Gelik de kopan bir elin yanından geçtiğini söylüyor. 'Gömleğimin arkası kan olmuştu.' diyor ve kül olmuş arabaların ve cesetlerin fotoğraflarını gösteriyor.

Salih Taş ise öldüğü sanılan kayıp kuzeni Mehmet'e ait yanmış bir motosikletin yanında durup 'Erdoğan istifa' sloganları atıyor. Kendisi, 'Mültecilere de Esad'a da kızgınız. Buraya istedikleri gibi gelip dolaşmalarına izin veren Erdoğan'a da kızgınız." diyor.

Erdoğan'ın başlattığı 'komşularla sıfır problem' politikası beklenmeyen sonuçlara yol açtı.

Suriyeli muhaliflerin başlarındaki kişilerin birçoğu kolaylaştırılan ticari ilişkiler sayesinde Türkiye'ye gelip demokrasi ve refahıyla tanıştı. Bu kişiler sonra burada kazandıkları parayla silah satın aldı.

(…)

Patlamalardan sonra gençler Reyhanlı'da sokak sokak dolaşıp Suriye plakalı arabaları hurdaya çevirdi. Mültecilerin kaldığı Alice Otel öğleden sonra boşalmıştı. Otelin Müdürü Mustafa Ocak, 'Dün gece gittiler' diyor.

Muhalefet Erdoğan'ın Suriye politikasıyla kaldırabileceğinden fazlasını üstlendiğine inanıyor.

Davutoğlu ise savaşı sonlanmamasını uluslararası toplumun harekete geçmemesine bağlıyor: 'Bu saldırı, uluslararası toplumun harekete geçmemesi durumunda bir kıvılcımın nasıl yangına dönüşebileceğini gösterdi. Suriyelilerin ve Türklerin bunun cezasını çekiyor olması kabul edilemez.'"bbc türkçe

5/01/2013

Marmaray Kazısında bulunan çanak çömlek dünya tarihini değiştirecek nitelikte

Antik dünyanın bilinen en büyük gemi limanının bu sayede bulunacağını, dünyanın en eski 'toplu' ayak izlerinin bu proje için yürütülen çalışmalarda ortaya çıkacağını...

İnsanlık tarihinin en zengin Neolitik Çağ (Cilalı Taş Devri) buluntularını barındıracağını...

Marmaray projesinin hayali, 1902 yılına kadar uzanıyor. Boğaziçi'nin altına yapılan tüp geçit ile Asya ve Avrupa’yı denizin dibinden birbirine bağlayan, kara üzerinde 30’dan fazla istasyonla İstanbul’a alternatif bir ulaşım güzergâhı yaratan bir ulaşım projesi.

Böyle bir ulaşım projesinin hayali 20. yüzyılın başına kadar uzansa da ancak 2004 yılında somut adımlar atıldı. 76 kilometrelik bir güzergâh çizildi. Bunun 13 kilometresi denizin altında.

Fakat binlerce yıllık tarihiyle ve kültür birikimiyle dünyanın gözdesi olan İstanbul’un 'altı' elbette boş değildi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın dün yaptığı bir açıklamada “çanak çömlek” olarak dile getirdiği arkeolojik bulgular yerin 12 metre altında gün yüzüne çıkma şansına erişmişti.

Erdoğan, “Basit çanak çömlek hikayesi bize 4 sene kaybettirdi,” derken yiten zamandan dem vuruyor ama zamanın akışında dönüm noktalarından birini belli ki şimdilik o kadar önemli bulmuyordu.

Kazıları yakından takip edenlerin verdiği bilgilere göre bazı kazı alanları, yapılan çalışmalar “yeterli” görülerek kapatıldı.

Bu durum bazı bilim insanları tarafından normal karşılanırken, diğerleri “hükümetin baskısından” söz ediyor.

Çünkü Başbakan bundan iki yıl önce de arkeolojik buluntulara “tepkisini” dile getirmişti: “Sürekli yok arkeolojik şey, yok çömlek çıktı, yok şu çıktı bu çıktı ile önümüze engeller koydular.”
İstanbul'un yerleşim tarihi yeniden yazılıyor

Erdoğan, şu an protokolü yenilendiği için durdurulmuş olan Yenikapı kazılarının yeniden başlamasının beklendiği bir dönemde “çanak çömleği” neden gündeme getirdi bilinmez ama buluntuların değeri elbette tartışılmaz.

Kültür Bakanlığı’nın yaklaşık 10 yıldır yürüttüğü ve 60 bin metrekarelik bir alana yayılan kazılarda ortaya çıkarılanlar, İstanbul’un yerleşik yaşama geçiş tarihini bir kere daha teyit ediyor.

Dünyanın en büyük gemi filosu buluntusunu gün yüzüne çıkarılıyor ve bundan 8500 yıl öncesindeki yaşamın eşsiz ipuçlarına erişiliyor.

Arkeologlar Derneği İstanbul Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Prehistorya Bölümü'nde öğretim üyesi Doç. Dr. Necmi Karul, buluntular sayesinde elimize geçen yeni bilgileri anlatıyor: “İstanbul’daki yerleşik hayatın bugünden 8500 yıl öncesine dayandığını Yenikapı kazıları bir kez daha kuvvetli bir şekilde teyit etmiş oldu. 50’li yıllarda Fikirtepe, 80’li yıllarda Pendik’te yapılan kazılarda yerleşimin bu kadar eskiye dayandığını biliyorduk ama Yenikapı bize bunu bir kere daha gösterdi.”

Yenikapı kazısı sayesinde bulunan 36 gemiden oluşan gemi filosu ise dünya literatüründe belki de bir ilk. Hem buluntuların sayısının çokluğu hem dokuların bozulmadan kalmış olması büyük bir şans olarak görülüyor.

Yüzyıllar boyunca kullanılmaya devam eden Yenikapı limanının büyüklüğü ve tarihi hakkında bilgi vermesi açısından önemli. Bilim insanları ve arkeologlar, Constantinopolis’in Theodosius Limanı’nın, bu antik kentin 4 ile 7. yüzyılın başlarındaki en büyük ticari ulaşım merkezi olduğunu belirtiyorlar.

Karul, “Bu gemiler sayesinde, İstanbul’un dünya ticaret sistemi içindeki yerini, ticareti yapılan nesneleri bilme şansımız” olduğunu söylüyor.
Avrupa tarihi buradan geçiyor

Bunun yanında Bizans Dönemi'ne ait, 13. yüzyıla tarihlenmiş kilise kalıntısının, proje bitiminde tekrar kurulmak üzere duvarları kesilerek kaldırıldığı verilen bilgiler arasında.

Karul, Neolitik Çağ'ın, endüstri devrimine kadar olan dönemde yaşam biçimlerini belirleyici nitelikte olduğunu belirtiyor ve bu nedenle bu döneme ait buluntuların tarihi anlamak için önemli olduğunu vurguluyor.

Avrupa tarihi açısından da Anadolu’dan kültür aktarımını anlamaya yardımcı olacağını söylüyor.

Bunun yanında İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin internet sitesinde yer alan bilgiye göre Yenikapı kazılarında Neolitik Çağ'dan başlayıp, kesintisiz olarak günümüze kadar ulaşan ve kent tarihine ışık tutan 35 bin eser belgelendi.
Hayvan kalıntıları müzeye

Yine Yenikapı’daki kazırlarda ortaya çıkan hayvan kalıntılarının bir müzede sergileneceği söyleniyor.

Neolitik Çağ'dan kalma yemek kalıntıları, dönemin insanının ne yediğini veya hangi gıda maddelerinin ticaretinin yapıldığını ortaya çıkarması açısından eşsiz.

Dünyanın önde gelen bilim insanlarını heyecanlandıran ve büyük bir bilgi hazinesi sunan bu kazılar tarih bilgimiz ne kadar değişecek henüz bilmiyoruz. Ama bu çalışmaların yukarıda bahsettiğimiz küçük bir kısmı bile ortaya çıkan buluntuların ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

İstanbul’un taşının, toprağının altın olmadığını geçen yıllar bizlere öğretti ama toprağının derinliklerinde büyük hazineleri gizlemeye devam ettiği kesin.bbc türkçe

4/29/2013

Polis Batman'da NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE yazan kişiyi arıyor

Atatürk Anıtı'ndaki yıllardır duran Büyük Önder'in 'NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE' sözü, çözüm süreci nedeniyle kaldırılmış ve yerine yine Atatürk'ün 'Yurtta sulh, cihanda sulh' sözü yazılmıştı.


'NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE' sözünün kaldırılması büyük yankı uyandırmış, bazıları buna tepki gösterirken bazıları da yapılan değişikliği olumlu bulmuştu.

ELİNİ KOLUNU SALLAYARAK UZAKLAŞTI

Bu sabah saat 08.00'da sıralarında Atatürk Anıtı'na gelen kimliği belirsiz bir kişi sprey boya ile aynı yere, 'Ne mutlu Türküm diyene' yazısını yazdıktan sonra kayıplara karıştı. Görgü tanıklarından Aydın Yalçın, meydanda gündelik işlere gitmek için beklerken, gözlüklü ve şapkalı bir kişinin gelip sprey boya ile yazıyı yazdığını söyledi. Yalçın, "Saat 08.00 sıralarıydı. Yaklaşık yarım saat burada kalıp yazıyı yazdı. Ardında da çok rahat bir şekilde elini kolunu sallayarak buradan uzaklaştı. O gittikten sonra resmi giyimli polisler gelerek bize, kim olduğunu sordular. Biz de 'tanımıyoruz' dedik" diye konuştu.akşam

4/25/2013

Kafelerde lisans almadan müzik dinletenlere hapis cezası

Geçen şubat ayında kent merkezinde kafeler sokağı olarak bilinen Cemalpaşa Mahallesi 63006 sokağa, polis eşliğinde giden Bağlantılı Hak Sahibi Fonogram Yapımcıları Meslek Birliği (MÜ-YAP) ve Müzik Yorumcuları Meslek Birliği (MÜYORBİR) avukatları, işyerlerinde televizyon ve radyodan müşterilerine müzik dinleten kafe işletmecileri hakkında tutanak tuttu.


Daha sonra Emniyet Müdürlüğü’ne çağrılarak ifadeleri alınan kafe işletmecileri hakkında, Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’nca ’Manevi veya mali haklara tecavüz’ iddiasıyla ’Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na muhalefet’ten 5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.

İDDİANAMEDEN


Kafe sahiplerinden Bilal Er hakkında Adana 3’ncü Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın iddianamesinde, şöyle denildi:

’....İş yerinde yapılan tespitte, meslek birliklerinden izin alınmadan, telif hakkı ödenmeden, Sıla isimli icracının ’Zor Sevdiğimden’; Aynur Aydın adlı icracının ’Ayrılıklar Mevsimi, Grup 84 adlı icracının ’Dokunma’ adlı eserlerinin çalındığı tespit edilmiştir. Müşteki konumdaki olan meslek birliklerinin, çalınan eserlerin tümü yönünden hak sahibi belgesi sundukları, olaydan dolayı şikayetçi oldukları, şüphelinin atılı suçu işlediği anlaşılmıştır. Şüphelinin eylemine uyan sevk maddeleri gereğinde cezalandırılmasına karar verilmesi talep olunur."

SUÇ OLDUĞUNU BİLMİYORDUK

Hakkında istenen hapis cezası ve üzerine atılı suçu duyunca şoke olduğunu belirten işletmeci Bilal Er, tek suçunun işyerinde televizyon açmak olduğunu söyledi. Bunun suç olduğunu bilmediğini ileri süren Er, "Benim gibi aynı sokakta bulunan kafe sahiplerinin bir çoğuna dava açıldı. Bunu kabul etmek mümkün değil. Böyle bir şeyin yasak olduğu konusunda daha önce uyarılsaydık, biz de televizyon ya da radyo açmazdık" dedi. Kafe sahibi Davut Delatioğlu da, "Biz işyerimizde şifreli olmayan, izlemesi izne tabi olmayan bir televizyon kanalını açtığımız için dava açıldı. Ancak bize, işyerinde bu şekilde televizyon açmanın izne tabi olduğu konusunda uyarıda bulunulmadı" diye konuştu. İşyerine avukat ve polisler gelip, tutanak tutulunca gözlerine inanamadığını belirten işletmeci Yılmaz Kılıç ise şöyle konuştu:

MÜZİK KANALI AÇIKTI

"Bize avukat ve polis gelip, bu tip mekanlarda müzik dinletilmesinin yasak olduğunu, dinletmek isteyenlerin yeni bir izin belgesi çıkarması gerektiğini söyledi. Bunun büyük bir saçmalık olduğunu düşünüyorum. İnsanlar buraya gelip müzik dinlenmek istiyor. Burada sanatçı çıkarmıyoruz. Dünyada böyle görülmüş bir şey olduğuna inanmıyorum. Bu saçma sapan bir olay. Tutanak tuttular, bir müzik kanalı açıktı, orda yayınlanan şarkıları kaydettiler. Buradan 15 kişi ekmek yiyor. Üzerimize çok geliyorlar. Ne yapmamı istiyorlar, işyerimi kapatıp gideyim mi?"

MÜYORBİR: LİSANS ALMALARI GEREKİR

Müzik Yorumcuları Meslek Birliği (MÜYORBİR) Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Koç, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun Türkiye’de 1950’li yıllarda çıktığını, ancak bugüne kadar koşulların oluşmaması nedeniyle uygulanamadığını söyledi. Umumi mahallerde müzik yayını yapılabilmesi için ilgili meslek kuruluşlarından lisans alınması gerektiğini belirten Ahmet Koç, konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı:

"Bu yasa emrediyor. Biz arkadaşları uyarıyoruz ’işyerinizde müzik yayını yapıyorsanız, lisans almanız gerekir’ diye. Ancak uygulanmadığı için kendi cebimizden para harcayarak tespit yapıyoruz. Umumi mekanlarda televizyondan, radyodan, internetten müzik yayını yapılıyorsa lisans alınmak zorundadır. Nasıl berber insanları tıraş ederek para kazanıyorsa, lokanta sahibi parayla yemek satıyorsa, sanatçılar da söz yazarak, beste yaparak, şarkı söyleyerek para kazanıyor. Biz onlara saygı duyuyoruz, onların da sanatçıya saygı duyması gerekiyor. Artık çağ değişti, sanatçılar da haklarını biliyor. Lisans almaları için uyarıda bulunduğumuz esnaf arkadaşımız lisanslanmaz ise ilgili yasa gereğince haklarında suç duyurusunda bulunuyoruz. Bu süreçte ilgili meslek kuruluşlarından bedelini ödeyerek lisans alınırsa biz de davamızdan vazgeçeriz."

(DHA)

4/24/2013

23 Nisan yürüyüşüne Tutanak Biliyor olsaydık yürüyüşe izin vermezdik

Mersin’in merkez Mezitli İlçesi’ndeki Muhittin Develi İlköğretim Okulu öğrencileri ile velilerinin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle gerçekleştirdiği ’Egemenlik Yürüyüşü’ ile ilgili, okul yöneticilerince, ’bilgimiz dışında yapıldı’ denilerek tutanak tutuldu.

Muhittin Devlet İlköğretim Okulu 6’ncı sınıf öğrencileri ile öğretmen Gülizar Özlütürk, okulda dün yapılan törenin ardından ’Egemenlik Yürüyüşü’ gerçekleştirdi. Atatürk baskılı tişörtler giyerek ilçe merkezinde ellerinde Türk bayrakları ile sokak sokak yürüyen öğrenciler, İstiklal Marşı, İzmir Marşı, Gençliğe Hitabe okudu. Yürüyüş sırasında öğrenciler ’Vatan sana canım feda’, ’Şehitler ölmez, vatan bölünmez’ sloganları attı, veliler de destek verdi. Türk bayrağı açan öğrencileri veliler cep telefonlarıyla görüntüledi. Yaklaşık 1 saat süren yürüyüş, okul önünde son buldu.

TUTANAK TUTULDU

Öğrencilerin sokakta yürüyerek slogan atmasına bazı kesimlerin tepki göstermesi üzerine Muhittin Develi İlköğretim Okul Müdür Yardımcısı Ali Yıldız açıklama yaptı. Yıldız, yürüyüşün okul yönetiminin bilgisi dışında gerçekleştirildiğini söyledi. Yıldız, olayla ilgili dört müdür yardımcısının imzaladığı bir tutanak tuttuklarını belirterek şöyle konuştu:

"23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla okulumuzda bir program gerçekleştirdik. Program sonunda 6’ncı sınıf öğrencileri, öğretmenleriyle birlikte bir yürüyüş gerçekleştirmiş. Okul yönetimi olarak öğrencilerin yürüyüş yapacaklarını bilmiyorduk. Biliyor olsaydık yürüyüşe izin vermez, gerekli uyarımızı yapardık. Yürüyüşün yapılmaması için de emniyet birimlerine durumu bildirirdik. Biz de sonradan duyduk. Ancak okul dışında yürüyüş gerçekleştiği için müdahale etme yetkimiz olmadı. Okul yönetiminin tasvip etmediği bir durum olduğu için de müdür yardımcılarımızın imzalarıyla gerekli tutanağı tuttuk. Çocukların 23 Nisan’ı bayram tadında yaşamalarını isterdik." (DHA)

4/19/2013

Erkek kılığında Kurtuluş Savaşına katılan Halime Çavuş'un hikayesi

Kastamonu’da doğan, anne-babasının “kızım gitme” şeklinde yalvarışlarını dinlemeden mücadeleye katılan Halime Çavuş, uzun yıllar Halim Çavuş zannedildi. 

Halime Çavuş'un hikayesi

Kurtuluş Savaşı’na giderken erkek kılığına girdi, erkek gibi tıraş oldu, saçını kazıttı ve kimseye kadın olduğunu söylemeden Türk askerinin arasına karıştı.

Mühimmat taşımada birçok görev yaptı. Bir düşmanın açtığı ateş sonucu bir ayağı sakat kaldı. Bir keresinde İnebolu’dan cepheye cephane taşırken Mustafa Kemal Paşa’ya rastladı. Ancak rastladığı kişinin O olduğunu bilmiyordu Mustafa Kemal Paşa “Sen üşüyor musun böyle?” diye sordu. “Bey, 100 bin kişi kurtulacak. Ben öleceğim de ne olacak?” dedi. Paşa kafa kâğıdını istedi. Verdi.

“Sen kız mısın?”

“Evet.”

Gün geldi savaş bitti, ancak o ne asker üniformasını çıkardı ne de her sabah tıraş olmaktan vazgeçti. Savaş sonrası Mustafa Kemal Paşa tarafından Ankara’ya çağrıldı. Ailesi önce korktu, Paşa Halime’yi neden çağırıyordu ki? “Gitme” dediler, o yine dinlemedi... Kapıda yavere “Paşa hangisi bilmiyorum” dedi. Yaverin “soldaki” demesiyle koşup elini öptü. O’nun “Seni yollamıyorum, bizim kızımız ol” önerisine “Annem babam beni bekler” şeklinde cevap veren Halime Çavuş, “Ben ana-babaya itaatli evlada saygı duyarım” diyen Mustafa Kemal Paşa tarafından çeşitli hediyeler verilerek tekrar evine yollandı ve kendisine maaş da bağlandı. 75 yaşında hayata gözlerini yumdu.

Kaynak: Yeniçağ, 25 Mart – 8 Nisan 2013

4/05/2013

Almanya'daki yangında Türk aile dikkatsizlikten dolayı yanmış!

Stuttgart Başsavcısı Siegfried Mahler, yaptığı açıklamada, yeni bulguların yangına binada yaşayanların dikkatsizliğinin neden olduğunu ortaya koyduğunu söyledi. 

Mahler, yangının elektrik tesisatındaki bir arızadan dolayı çıkmış olabileceği ihtimalinin ise artık geçerliliği kalmadığını ifade etti.

Elde edilen bilgiler doğrultusunda yangına, evde yaşayan babaannenin yatağının çevresinde dikkatsiz bir şekilde ateşle oynanmasının sebebiyet vermiş olduğu tahmin ediliyor. Zürih'teki teknik laboratuvarda yangına ilişkin incelemelerde bulunan uzmanlar da muhtemel sebebin bu olduğu konusunda birleşiyor.

10 Mart'ta Baden Württemberg eyaletinin Stuttgart yakınlarındaki Backnang kentinde çıkan yangında, yedi çocuk ve çocukların annesi can vermişti. Cenazeler Türkiye'ye gönderilmiş ve orada defnedilmişti.

Deutsche Welle Türkçe

3/08/2013

Karun hazinelerinin en değerli parçalarından Kanatlı Denizatı Broşu Türkiye'de

Kanatlı Denizatı Broşu yaklaşık sekiz yıl önce Uşak Müzesi'nden çalınmış ve geçen yıl Almanya'da ortaya çıkmıştı.


Broş Türkiye'ye iade edilirken, Almanya Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, broşun iadesinin "Türkiye ile kültür politikası alanındaki iyi ve sıkı işbirliğinin bir örneği olduğu" vurgulandı. Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Cornelia Pieper de yaptığı basın açıklamasında, "Broşun iadesi, Almanya'nın kültürel eserlerin yasadışı yollardan uluslararası ticareti ile mücadelesinin altını çizmektedir" ifadelerini kullandı.

Kanatlı Denizatı Broşu, Karun Hazinesi'nin en değerli parçaları arasında görülüyor. 

Broş, Uşak Arkeoloji Müzesi'nden 2005 yılında çalınmıştı. MÖ 560-546 yılları arasındaki Lidya Kralı Karun'a ait olan Karun Hazinesi, Uşak yakınlarındaki Güre kasabası civarındaki tümülüslerden 1960'lı yıllarda çıkarılmış ve kaçırılmış, 1993 yılında New York Metropolitan Müzesi tarafından Türkiye'ye geri gönderilmişti.

Deutsche Welle Türkçe

Türkiye'de Venezuela lideri Hugo Chavez neden bu kadar sevildi?

Chavez’in sol çizgide biri olmasına karşın ölümüyle ilgili üzüntü içeren mesajları Türkiye’de sadece sol görüşlülerin paylaşmaması dikkat çekti.


Türkiye’de toplumun bir kesiminde Che Guevara, Fidel Castro, Hugo Chavez gibi Latin Amerikalı politik kişiliklere duyulan sempatinin nedeninin, asıl olarak bu liderlerin ABD’nin politikalarına karşı çıkmalarıyla ilgili olduğu düşünülüyor.

İletişim bağlamında Latin Amerika üzerine çalışmaları olan, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Dr. Sevilen Toprak Alayoğlu, BBC Türkçe’ye yaptığı açıklamada, Latin Amerika’nın Türkiye coğrafyasıyla tanışıklığının geçmişe dayandığını, Türkiye’deki Latin Amerika ilgisininse 1960’larda başladığını belirtiyor.

'Söylediği şarkılar ve ettiği küfürler de etkili'

Şu sıralar Barcelona Özerk Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi olarak görev yapan Alayoğlu bu durumu şöyle açıklıyor: “Türkiye’de Güney Amerika ilgisi; 68 kuşağının eksiksiz hayat idealiyle Küba Devrimini milat almıştır. Nazım Hikmet’in 1968’deki ‘Saman Sarısı’ şiiri ile başlayan, Doğan Özgüden yönetimindeki Ant yayınları ve Ant dergisi ile birlikte devam süreçte Türkiyeli devrimciler Güney Amerika’yı, Che’yi kitaplardan öğrenmişlerdir. Diğer taraftan, Güney Amerika ise Turco’larla oldukça önceden, 18. Yüzyıl’da başlayan, Osmanlı’dan giden parçalı göçlerle tanışmıştır.”

Alayoğlu Chavez’e yönelik ilgisininse geçmişteki ilgiden farklılıklar içerdiğini söylüyor.

Farklı siyasi kimliklere mensup Türkiyeliler’in Chavez’e yönelik sempatisinin arkasında farklı nedenlerin olduğunu belirtiyor Alayoğlu: “Chavez’in Allah inancı, komünist değil sosyalist oluşu, bir misyonu olması, hem darbe yapan hem darbe gören bir asker olması; Amerikan karşıtlığı; Venezuela’da zenginlere karşı ulusalcı, Güney Amerika’nın diğer ülkeleriyle kıtasal birlikçi etkili olmuştur.”

Alayoğlu, Chavez’in alışılageldik bir lider olmamasının da bu sempatide etkili olduğunu belirtiyor: “Güney’in temel karakteristiklerinden biri olan Zambo ırkından gelişi, söylediği şarkılar ve ettiği küfürlerle alışıla gelmiş başkan formatının dışında olması ve son olarak iktidarı, kızlarına yahut yakın çevresine değil, Avrupa’nın vaktiyle ona taktığı lakap olan ‘otobüs şoförüne’ bırakması düşünüldüğünde, farklı ilgilerin sebepleri anlaşılmaktadır.” bbc türkçe

3/02/2013

Kahramanmaraş'ta görev yapan Alman askerleri zor koşullarda görev yapıyormuş

Federal Alman Meclisi silahlı kuvvetler raportörü Hellmut Königshaus, Kahramanmaraş’ta bulunan Alman askerlerini ziyaretinden sonra askerlerin olumsuz koşullar altında görev yaptığını ifade etti.


Süddeutsche Zeitung’da cumartesi günü yayımlanan habere göre, Hür Demokrat Partili (FDP) Königshaus Alman askerlerinin durumu hakkında geçtiğimiz günlerde Federal Alman Meclisi Savunma Komisyonu'na bilgi vererek, bir rapor sundu.

Türk tarafına eleştiri

Gazetenin haberine göre, raporda Türk tarafı ile yapılan işbirliğinde büyük sorunlar görüldüğü ifade edildi. Ayrıca Alman askerlerinin edindiği izlenime göre, Türk ordusunun kendi mensupları ile Alman askerleri arasındaki iletişimi engellemeye çalıştığı belirtildi. Gazete Königshaus'un raporuna dayandırdığı haberinde, Alman askerleri ile iletişim kuranlara ceza uygulandığını ifade etti.

Bunun yanı sıra Königshaus'un Türk ordusuna ait kışlalardaki duş ve tuvaletlerin durumunu da “çok kötü” olarak nitelendirdiği kaydedildi.

Kahramanmaraş'taki Alman askerleri

Kahramanmaraş'ta yaklaşık 300 Alman askeri görev yapıyor. Almanya, Suriye'den gelebilecek olası tehdide karşı Türkiye'nin başvurusu üzerine Kahramanmaraş’a Patriot hava savunma sistemleri göndermişti. NATO komutasında görev yapan Alman askerleri, Patiotların kullanımından sorumlu bulunuyor. deutsche welle

Müslüm Gürses Keşke yine 78 yılındaki gibi morgdan geri çıksa

Çocuklar doğar, büyümeye, ilk seslerini çıkarmaya başladığında, aile içinde bebek üzerinden ego itişmeleri başlar: ‘Bakalım önce baba mı diyecek anne mi?’


Çocuk ‘ba’ bile dese o ‘baba’dan sayıldı. ‘Aman baban duymasın’cı anneler bunu kabullendi. Zaten bu halk da kimseye ‘anne’ deyip, bağrına basmadı.

Babacılar, Orhancılar, Ferdiciler, Müslümcüler, bir de Süleyman Demirelciler’di.

Onca kadından, onca çocuğa rağmen bir İbo baba olamadı.

‘Baba’cılar hayatın sillesinin hep 12’den vurduğu, sermayenin ezdiği insanlardı. Rolün büyüğü babaya verildi.

Ufak mutfaklarda anneler çocuklarına ‘Baban kızsa da dövse de babandır’ diye fısıldadı.

Babalar, kimsenin bilmediği bir gizi biliyormuş ve o sırrı verecek olan sadece o’ymuş gibi davranır ya Müslüm Baba’nın da bilmese de biliyormuş gibi yapması yetiyordu.

Bir şeyleri bilmek için illa eğitim gerekir mi? Kendisine sorulduğunda 60 yıllık ömrünü şu iki cümleyle özetledi:

‘İlkokulu bitirdim. Gerisi yok.’

Hiçbir zaman uzun uzadıya kendini anlatmaktan hoşlanmadı, bundan sıkıldığını, manasız bulduğunu hiç gizlemedi, hayatına biçtiği kısa cümlelerin terzisiydi.
13 yaşında sahnede

7 Mayıs 1953'te Şanlıurfa'nın Halfeti ilçesine bağlı Fıstıközü köyünde dünyaya geldi.

13 yaşındayken Adana'da bir çay bahçesinde şarkı söylemeye başladı. Bir yandan da terzi çıraklığı ve kunduracılık yapıyordu. Elbette arabeskin kunduracılıkla bir bağlantısı vardı. ‘Ayağında kundura’ yokluğun adresiydi, Türk arabesk tarihinin baş aksesuvarıydı.

Aynı çay bahçesinde düzenlenen ses yarışmasına katılıp, birinci olduğunda 14 yaşındaydı. Çukurova Radyosu'nun sanatçısı olduğunda, soyadını da Gürses’e çevirdi.

Her cumartesi radyoda canlı türküler söylüyordu. 68 yılında ilk 45’likleri çıkmaya başladı.

Yolu elbette İstanbul’a düştü. 1969’da ‘Sevda Yüklü Kervanlar / Vurma Güzel Vurma’ 45’liği 300 bin adet satarak rekor kıracaktı.

Plak şirketleri o yıllarda gazetelere teşekkür ilanı veriyor, dostlara akrabalara albümü alan hayranlara teşekkür ediliyordu.

Verdiği her konser olaylarla başlıyor, olaylarla bitiyordu. Yeter ki hayranları ona bir dokunabilseydi.

Gülhane Parkı, adeta mezbahaya dönüyor, hayranları kendilerini jiletliyor, hatta isyan öyle bir boyuta geçiyordu ki hayranları nedense birbirlerini bıçaklıyor, konserler iptal ediliyordu.

Polislerle Müslüm Baba’nın fanatikleri aynı isyanın tarafları olsalar da karşı karşıya kalıyordu. Bir araştırmaya göre çalışan nüfusun 5'te 1'i "Müslümcü" idi.

Demek ki çalışan nüfusun beşte 1’i yaralıydı. Askerde nöbet bekleyenler, kader mahkumları, gece işçileri, benzin tüketmesin diye vitesi yokuş aşağı giderken Ecevit vitesine geçenler Müslümcüydü, itirazı olanlardı.
İtirazım yok, ihtiyacım var

Yıllar sonra ‘İtirazım Var’ı perakende günleri kapsamında ‘İhtiyacım var’a çevirdiğinde, tüketim toplumuna hizmet etmeye karar vermişti.

Piyasa kurallarına göre oynayacaktı oyunu. "İhtiyacım var şu uzun tatile / İhtiyacım var bir güzel perdeye / Dünyanın bilgisine / Yeni bir elbiseye / Mutlu günler görmeye / İhtiyacım var" Liste uzundu, perdeler, LCD televizyonlar.

Toplum tüketirken, Müslüm Gürses de tüketimin sesi olunca fanatikleri küsüyordu. Magazin programlarında mikrofonlar uzatılınca; ‘Çocuklar, aslında bu işler bize göre değil, hah hah ha değil mi ama’ diyerek bir şekilde özür diliyor, ikna konuşması yapıyordu.

Hep düşünceli bir hali vardı. İri cüssesine rağmen hafif duruyordu. ‘Kafası 1500’ diyenlerle dalga geçer gibi, felsefesinden damla damla veriyor, ‘Beni bilmeyenler desinler ayyaş, bir kadeh daha ver, ver yalvarıyorum’ diye şarkısını mırıldanıyordu.

‘Varsın titresin elim’ dizelerini söyleyen adam bir kola reklamında titreyerek, ‘bırr’layacaktı. Ondan ümidi kesen hayranlarının yerini başka hayranlar alıyordu.

Varoşlardan şehrin merkezine, kasetçalarlardan iPod’lara geçmişti. Minibüs müziği, camları siyah filmle kaplanmış lüks arabaların cd playerlarına girdi.

Müslüm Gürses’in sesi öldürmüyordu ama süründürüyordu. Kendisi de ölümle burun buruna geldiğinde 1978 yılıydı. Adana'da bir trafik kazası geçirmiş, ağır yaralanmış, ‘öldü’ diye morga kaldırılmıştı.

Yaşadığı sonradan farkedilince beyin ameliyatına alındı. Ameliyatın ardından artık koku alamıyor, yüzde 50 az işitiyordu. Görmesinde bir sıkıntı yoktu. Başka bir yöne baktığını, diğer arabeskçilerden farklı yollara sapacağını kimse bilmiyordu.


Teoman’la Nilüfer’le düetlerinin ardından Murathan Mungan’la ortak albüm yapınca entelektüellerin radarına giriyordu. Elbette reklamcıların da… Bembeyaz takım elbisesiyle boya reklamına çıkıp, ‘En güzel beyaz’ diyor, çayları hüpletiyordu. Gülhane Parkı’nı kapattı, artık onu dinlemek isteyenler Açıkhava’ya, Parkorman’a gidiyordu.

Tahtın boşaldığını sananlar, misal Hakan Taşıyan için arabeskin yeni peygamberiymiş laflarını çıkaranları duyunca, ‘Ben öyle bir peygamber gönderdiğimi hatırlamıyorum’ diyordu.
'Descartes da kardeşimizdir'

Bir programda Okan Bayülgen’e ‘Ben şimdi düşünebildiğime göre varım’ derken 17'nci yüzyılın Fransız filozofu Descartes’la da düet yapıyordu.

‘Bunu birisi söylemişti sanki vakti zamanında’ dedi Okan Bayülgen nazikçe. "Olabilir. Bizden duymuş, söylemiştir. Mümkündür. O da bizim kardeşimizdir’ dedi.

17’nci yüzyılda doğmuş olsaydı belki Descartes’la bir masanın etrafında oturup ‘itiraz’ listesi de yapabilirlerdi. Bıçak değil, jilet değil, kağıt kesiydi gibi sesi.

Kanattığı yerin kanı dursa da acısı zor geçiyordu. Japonya’da ses mühendisleri Müslüm Gürses’in sesini inceledikten sonra Niğde Üniversitesi profesörlerinden Dr. Erdoğan Sürat’a gönderdikleri raporda tek kelimeyle: ‘Kusursuz’ yazmışlardı.

Hayranları onun bir reklam figürü olmasını 8’de 8 kusurlu bulsa da mikrofonu eline aldığı an ayin başlıyor, dünya tersine dönse ondan vazgeçmeyeceklerin sayısı artıyordu.

Yapraklar gibi savrulduğunda, kış oldum unutuldum dediğinde hep yanında Muhterem Nur durdu. 30 yıl önce verdikleri bir röportajda, ‘Bizi ancak ölüm ayıracak’ dedi Muhterem Nur.

Birbirlerinin muhteremi olmuş iki insan şimdi başbaşa bir yoğun bakım odasında ayrılmayı bekliyor. Tanrı istemezse yaprak düşmüyor, Muhterem Nur istemediği için Müslüm Gürses’in bir makinaya bağlı hayatı sürüyor.

Keşke yine 78 yılındaki gibi morgdan geri çıksa zira bu ölüme herkesin itirazı var, ama o duymuyor. İnsanlar babalarını kaybedince 5 duyusunu birden yitiriyor. Türkiye buna hazır değil ama bekliyor. ELİF KEY İstanbul bbc türkçe

2/10/2013

İstanbul Sultanbeyli'de Atatürk heykeline baltalı saldırı

Sultanbeyli’de yaklaşık 2 aydır açık olan “Kamuda Başörtüsüne Serbestlik” imza çadırının yanından geldiği ve saat tamircisi olduğu öne sürülen İ.K’nin, 16.30 sıralarında elindeki baltayla Atatürk heykelinin üzerine çıktığı, küfürler ederek heykele vurduğu iddia edildi.


Heykelde kırıklar meydana geldi. Etkisiz hale getirilen İ.K’yi zabıtalar yurttaşların elinden aldı. İ.K’nin akli dengesinin yerinde olmadığı öne sürüldü.

‘Neden başka bir yere saldırmadı?..’

CHP Sultanbeyli İlçe Başkanı Muharrem Konuk saldırıyı kınayarak “Anıt, emekli Tümgeneral Doğu Silahçıoğlu tarafından yaptırılmıştı” dedi. İ.K’nin akli dengesinin yerinde olmadığı iddiaları ile ilgili de Konuk “Akli dengesi yerinde değilse anıtın hemen yanındaki çadıra ya da başka yere neden saldırmıyor” diye sordu. Metin Bulut adlı yurttaş da İ.K’yi yerdeki çöp kovasıyla etkisiz hale getirdiklerini anlattı. cumhuriyet

1/06/2013

çanakkale belediyesinden şaşırtan uygulama şebeke suyunda indirim yaptı

Çanakkale Belediyesi, tüm Türkiye yeni yılı zam haberleriyle karşılarken suya yüzde 17.7 oranında indirim yaptı.

Kentte akıllı sayaç abonelerinin 1 metreküp su kullanım bedeli yüzde 17.7 indirimle, 2.37 liradan 1.95’e geriledi. Mekanik sayaç aboneleri de yüzde 11.6 indirimle suyun metreküpüne 3.34 lira yerine 2.95 lira ödeyecek.

Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, yeni inşaatlarda akıllı sayacı zorunlu kılmaları ve kaçak oranlarını aşağıya çekmeleri nedeniyle tasarruf ettiklerini belirterek “Bunun sonucunda su fiyatlarında indirime gittik. İlk 6 aylık performansı değerlendireceğiz. Beklediğimiz sonucu alırsak, yeni bir indirim daha yapabiliriz” dedi. cumhuriyet

12/19/2012

sınır tanımayan gazeteciler raporu türkiye dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi

Örgüt söz konusu araştırmasını bugün sonuçları yayınlanan küresel çaptaki 2012 raporu kapsamında gerçekleştirdi.

RSF ‘en az 42’si gazeteci 72 medya çalışanının tutukluğu bulunduğunu’ belirttiği Türkiye’yi ‘dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi olarak’ tanımladı.

RSF bunun, Türkiye’nin kendini bölgesel çapta demokratik bir model ülke olarak tanıtmasıyla çelişkili bir durum ortaya koyduğuna vurgu yaptı.
RSF’nin raporundan 2012’de dünya

88 gazeteci öldürüldü
879 gazeteci gözaltına alındı
1993 gazeteci tehdit edildi veya fiziksel saldırıya uğradı
38 gazeteci kaçırıldı
73 gazeteci ülkesinden kaçtı
47 internet kullanıcı ve yurttaş gazeteci öldürüldü
144 blogcu ve internet kullanıcısı gözaltına alındı
193 gazetesi hala hapishanede

Temel etken: Türk yargı sistemindeki yapısal problemler

Çok sayıda gazetecinin tutuklu olması raporda Türkiye’nin yargı sistemindeki yapısal problemler.

Bununla birlikte Başbaan Recep Tayyip Erdoğan ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in kamuoyu önündeki açıklamalarından örnek verilerek medyanın ve yargı sisteminin siyasileşmesinden de bahsediliyor.

Ayrıca tutuklu gazetecilerin büyük bölümünün Kürt gazeteciler olmasına dikkat çekilerek bu durumun Kürt sorununun barışçı çözümüyle bilgi edinme özgürlüğü arasındaki bağı gösterdiği belirtiliyor.
RSF’ye göre en fazla gazetecinin tutuklandığı ülkeler

Türkiye: En az 42 gazeteci ve medya çalışanı tutuklu

Çin: 30 gazeteci ve 69 internet kullanıcısı tutuklu

Eritre: En az 28 gazeteci tutuklu

İran: 26 gazeteci ve 17 internet kullanıcısı tutuklu

Suriye: En az 21 gazeteci ve 18 internet gazetecisi tutuklu

RSF'nin listesinde gazetecilik faaliyetleri nedeniyle hapiste bulunduğu belirtilen isimler arasında Tuncay Özkan, Mustafa Balbay, Yalçın Küçük, Tayyip Temel, Soner Yalçın, Zeynep Kuray da bulunuyor.
Adil yargılama eleştirisi

Örgüt tutuklu gazetecilerin listesini, ‘basın özgürlüğü barometresi’ adını verdiği ve tüm ülkelerde kullandığı bir yönteme göre belirlediğini aktardı.

Buna göre temel gazetecilik faaliyetleri Türkiye yargı makamları tarafından suç unsuru olarak değerlendirilirken yargılamaların da adil yapılmadığı sonucuna varıldı.

RSF açıklamasında Türkiye’yi, mesleklerinden dolayı tutuklu bulunan tüm gazetecileri ve medya çalışanlarını derhal serbest bırakmaya çağırdı.
RSF’ye göre en fazla gazetecinin öldürüldüğü ülkeler

Suriye: 17 gazeteci, 44 yurttaş gazeteci, 4 medya çalışan

Somali: 18 gazeteci

Pakistan: 9 gazeteci, 1 medya çalışanı

Meksika: 6 gazeteci

Brezilya: 5 gazeteci

RSF’ye göre 2012’de dünyada 88 gazeteci öldürüldü.

Bu rakamın, RSF’nin bu raporu yayımlamaya başladığı 1995 yılından bu yanaki en kötü rakam olduğu belirtiliyor.

Geçen seneye göre yüzde 33 oranındaki bu artışın nedeni Suriye’deki savaşla Somali’deki kaos durumu ve Pakistan’daki Taliban şiddetine bağlandı. bbc türkçe

11/19/2012

türkiye'den google'a içerik kaldırma talebinde rekor artış

Rapora göre yılın ilk altı ayında, dünya çapında, devletler tarafından Google’a 21 bin ayrı bilgi talebinde bulunuldu.

En fazla talepte bulunan ülke sıralamasında ABD birinci sırada yer aldı.

ABD, yılın ilk altı ayında Google’a bilgi talebi için 7969 kez başvuruda bulundu.

ABD’yi 2319 taleple Hindistan, 1566 taleple Brezilya, 1546 taleple Fransa, 1533 taleple Almanya ve 1425 taleple İngiltere takip etti.

Türkiye ise, içerik kaldırılması için en fazla başvuran ülke oldu.

501 talepte bulunan Türkiye’yi 273 taleple ABD, 247 taleple Almanya, 191 taleple Brezilya, 97 taleple İngiltere takip etti.

BBC’ye konuşan bir Google sözcüsü, içerik kaldırma taleplerinin ülkeden ülkeye değişebildiğini söyledi.

Sözcü, bunun ülkelerdeki yasaların yansıması olduğunu söyledi ve ekledi:

“Örneğin Türkiye’de kamuoyunca tanınan kişilere iftirayla ilgili belirli yasalar var. Oysa ki Almanya’dan neo-Nazi içeriklerinin kaldırılması için talepler alıyoruz.”
Atatürk, hükümet ve milli değerler hassasiyeti

Google’ın raporunda içerik kaldırılmasıyla ilgili talepler, ağırlıklı olarak iftira, özel hayat ve güvenlik konularıyla ilgili.

Türkiye’nin içerik kaldırma taleplerinin 148’i 'Mustafa Kemal Atatürk, hükümet ile milli kimlik ve değerler'le ilgili oldu.

Pornografi, nefret söylemi ve telif hakkı da, ülkelerin içerik kaldırma nedenleri arasında bulunuyor.

Google bu raporu 2009 yılından bu yana yayımlıyor.

İlk raporda, hükümetlerden gelen toplan talep sayısı 12 bin 539’du. bbc türkçe

10/11/2012

Tunceli Emniyet Müdürü Mümkün olduğu kadar Alevi personel gönderin

Akşam Gazetesi’nden Ertürk’ün haberine göre Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven’in çıkışı tartışılırken Tunceli Emniyet Müdürü Hayati Yılmaz ezber bozdu.

Geçtiğimiz Ocak ayında da emrindeki 500 polise ‘Alevi Semineri’ düzenleyen Yılmaz “Bıyık şekli bilmem ne olan polis burada olmaz. ‘Bize Alevi polis gönderin” çağrısı yaptı…

İşte o açıklamalar:

BÜROKRAT PROFİLİ DEĞİŞTİ: Bölgede yönetici profili değişti. Yönetici konumundaki insanlar artık hislerini saklamadan halkla yaklaşıyor. Bu, devletin halkla yakınlaşması için önemli bir engeli kaldırdı. Bu, bürokrasiye sivil düşüncenin hakim olmasıdır. Bu değişimi daha çok göreceğiz. Emniyet müdürleri veya personeli kapı kapı dolaşıyor. 155′i arayanların çoğunu müdürler bizzat arıyor ve ‘Talebiniz yerine geldi mi?’ diye soruyor.

‘ALEVİLİĞİN BAŞKENTİ’: Aleviler konusundaki duruşumuzu ayarladım. Aleviliğin başkenti sayılan Tunceli’de halkımıza yakın hizmetimizi devam ettiriyoruz. Geçmiş müdürler de halkla yakınlaşmak istemişlerdir. Fakat bugün daha rahat bir ortam var. ‘Görevimden alınırım’ endişesi duyulmuyor.

ESKİLER OTORİTE İÇİN GELİRDİ: Doğu ve Güneydoğu’da devletin gücünü göstermek için yıllarca otorite temeline dayalı yanlış görevlendirmeler yapıldı. Güç, neden zor kullanmayla gösterilsin? Devlet, gücünü halka hizmet ederek, sevgi ve güvenini kazanarak, yaşamını kolaylaştırarak gösterir. Geçmişte yanlış yapıldı. Geçmişi eleştirmeden iyileşme olmaz. Artık halkla kucaklaşan, halkın profiline uygun yöneticiler atanıyor. Umut verici.

PERSONELİN ÖNYARGISINI YIKIYORUZ: Devletin Alevilere karşı önyargısını yıkmak kolay. Önyargısız yetkili atanırsa, 1-2 ayda personelini de değiştirebilir. Aslolan Alevilerin devlete önyargısını yok etmek. Halkı kazanma çabalarının samimiyetle sürdürülmesi gerekiyor. 1-2 yılda olmaz. Sabır ve devletin yöreye Aleviliğe, Kürt politikasına uygun insan ataması gerekir.

O BIYIKLA BURADA OLMAZ: Personel görev değişimi olunca Personel Daire Başkanı’nı aradım, ‘Mümkün olduğu kadar Alevi personel gönderin, ihtiyacımız var’ dedim. Halkın ihtiyaçlarına onların daha çok karşılık vereceğini biliyorum. Tuncelili vatandaş, bıyık şekli bilmem ne gibi olanları, kafasındaki yıkamadığı duvarlarla hüküm sürmeye çalışan tipleri istemiyor. ‘Personelin kimliğinde Alevi-Sünni gibi ifade olmaz ama en azından doğduğu kent itibarıyla böyle bir görevlendirmede bulunabilecekleri’ karşılığını aldım.

İSTİYORLAR AMA ÇEKİNİYORLAR: Tuncelili gençlerimiz polisliğe başvurmak istiyor. ‘Tunceliliyiz, komisyon geçirmez’ endişesi var. Bana geliyorlar. İsimlerini komisyona bildiriyorum. ‘Bu gençler Hozat’tan, Çemişgezek’ten, Ovacık’tan devlete el uzatmak, istiyor. Sahip çıkalım’ diyorum. 27 kişinin ismini verdim, komisyonun önyargılı davranmayacağını biliyorum. Çünkü geçmişte komisyon başkanılığı yaptım.

Çünkü eski klasik uygulamaların devam etmesini istiyor. O uygulamalar, ekmeğine yağ sürüyordu. Sağduyulu Kürt ve Alevi vatandaşlarımız devleti yanlarında görüyorlar. Eskiden göremiyorlardı. Devlet elini uzatırken, STK’ların, kanaat önderlerinin de yeni yönetici profiline uygun karşılık vermesi lazım. Tokalaşmamız lazım. SÖZCÜ

10/02/2012

günde 3 işci ölümüyle türkiye iş kazalarında avrupa birincisi oldu

Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin, İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine dayanarak verdiği bilgiye göre, Türkiye, iş kazalarında Avrupa birincisi.

T24.com.tr'den Hülya Karabağlı'nın haberine göre, Türkiye’de günlük 172 iş kazası meydana geliyor ve bu kazalarda 3 işçi hayatını kaybediyor, 5’i ise sakat kalıyor. Verilere göre, 2000-2012 yılları arasında Türkiye’de toplamda 12 bin 686 işçi kazalarda hayatını kaybetti. Uluslararası çalışma örgütü verilerine göre Türkiye iş kazaları sonucu ölümlerde sadece El Salvador ve Cezayir’i geçemiyor.


Yılda yaklaşık bin 100 işçi iş kazasından ölüyor

Son on yılda 11 bin işçi iş kazalarında hayatını kaybetti. Bu her yıl yaklaşık 1.100 işçi anlamına geliyor. Günde ortalama dört işçi iş kazaları nedeniyle yaşamını yitirirken, altı işçi de iş göremez hale gelmektedir.

En fazla işçi ölümü inşaat sektöründe

Türkiye’de en fazla işçi ölümü ve iş kazalarının üçte biri inşaat sektöründe meydana geliyor.

Tüm iş kazalarının yüzde 1,6'sı ölümle sonuçlanırken inşaat sektöründeki iş kazalarının yüzde 4,7'si ölümle sonuçlanmaktadır. İnşaat sektörünü taşımacılık, madencilik ve metal sektörleri takip etmektedir.


‘Para cezasıyla sonuçlanan dava’

TMMOB- Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, 5 yıl önce kaybettikleri meslektaşlarını etkinliklerle anacak. Vinç bomunun altında kalarak hayatını kaybeden Gülseren Yurttaş, için yarın 27 Eylül günü saat 11.00‘da Sarayburnu Eski İSKİ Şantiyesi önünde TMMOB İstanbul İl Koordinasyonu bileşenleriyle ortak bir basın açıklaması yapacak. Yurttaş için, 29 Eylül Cumartesi günü de "Gülseren Yurttaş Anısına: İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği" etkinliği düzenlenecek.

Gülseren Yurtaş’ın ölümü ve etkinliklere ilişkin TMMOB- Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi tarafından yapılan yazılı açıklamada, açılan davanın sonucu, iş kazaları hakkında çarpıcı bilgiler dikkat çekiyor.

2002-2007 yılları arasında İstanbul Şube Müdürlüğü görevini yürüten, odadaki görevinin ardından İSKİ Melen Çayı Boğaz Geçiş Projesi Sarayburnu Şantiyesindeki Müteahhit firma Kutay İnşaat Taahhüt Tic. Ltd. Şti. firmasının taşeronu olan DETEK (Deniz Teknolojisi Ltd. Şti) adlı firmada çalışmaya başlayan değerli meslektaşımız ve arkadaşımız Gülseren Yurttaş, 27 Eylül 2007 tarihinde, gerekli iş güvenliği önlemlerinin alınmaması nedeniyle boru taşıyan vinç bomunun kopması sonucunda meydana gelen bir "iş cinayeti" ile aramızdan ayrıldı.

Açılan kamu davasında "taksirle adam öldürme" suçu ile yargılananların cezaları diğer "iş kazaları"nda olduğu gibi para cezasına çevrilerek dava sonuçlandı. Bu dava kamu vicdanını ve bizleri yaraladı.

"Takdir-i ilahi söylemleri ile örtülmek isteniyor"

Onu kaybettiğimizden bu güne ihmaller can almaya, yakınlarını, geleceği, başka hayatları da beraberinde karartmaya devam ediyor. "İş kazaları" sonucu ölümler ve yaralanmalar hız kesmeden artarak devam ediyor. 2012 yılı eylül ayı itibariyle "iş kazaları"nda yaşamını yitiren işçi sayısı en az 600‘iken, yetkililer her "iş kazası"nda olduğu gibi "takdir-i ilahi" söylemleri ile aklı ve bilimi hiçe sayarak sorunun asıl kaynağının üzerini örtmeye devam ediyorlar.

Aradan geçen beş yıla karşın işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında olumlu bir ilerleme kaydedildiğini söylemek olanaksız.


‘İş cinayetlerine kurban gidiyorlar’

Aksine çalışma yaşamındaki ihmaller sonucunda binlerce insanımızın da benzer iş cinayetlerine kurban gitmesi, bu ihmaller zincirinin arkasındaki asıl sorumluların ortaya çıkarılmaması, sorumluların yasaların öngördüğü en üst sınırdan caydırıcı cezalarla cezalandırılmaması, kamusal denetim mekanizmalarının daha etkin bir şekilde işletilmemesi, mevcut yasal düzenlemelerin uygulanmaması, iş güvenliği konusundaki tüm yasal ve yönetsel çerçevenin önce insan yaşamı ekseninde şekillenmemesi ve taşeronlaşmanın giderek yaygınlaşması gibi gelişmelere bağlı olarak meydana gelen ve kayıtlara "iş kazası" olarak geçen cinayetlerin ülke genelinde yaygınlaşması gibi çeşitli olumsuzluklar acımızı her geçen gün daha da derinleştiriyor. cumhuriyet

9/13/2012

Innocence of Muslims yapımında türkiye'den bazı kişilerde var açıklaması

Mısır’da ve Libya’da kanlı protestolara, hatta ABD’nin Libya Büyükelçisi’nin ölümüne neden olan “Innocence of Muslims” filminin arkasındaki kişiyle ilgili araştırmaların sonuçları Nakoula Basseley Nakoula isimli bir sabıkalı ABD’liyi işaret etti. Filmin çekilmesine destek olanlar arasında Türkiye’den bazı kişiler olduğu da öne sürüldü.

Sahte kimlikle dolandırıcılık suçlamasıyla 21 ay hapis cezasına ve yüz binlerce dolar tazminat ödemeye mahkum edilen Nakoula, Los Angeles’taki evinin önünde Associated Press haber ajansına yaptığı açıklamada, filme lojistik destek sağladığını doğrularken projenin ardındakilerle ilgili de bazı ipuçları verdi.

“Innocence of Muslims” (Müslümanların Masumiyeti) filmini yönettiği iddialarını reddeden Nakoula, filmin yapımcısı olduğunu açıklayan Sam Bacile isimli kişiyi ise tanıdığını söyledi. Ancak Associated Press muhabirlerinin dün aradığı ve Sam Bacile olduğunu söyleyen kişinin telefon kayıtlarındaki adres, Nakoula’nın eviyle aynı yer çıktı. Dahası mahkeme kayıtlarında Nakoula’nın Nicola Bacily ve Erwin Salameh gibi takma isimler kullandığı görüldü.

Nakoula, ajansa yaptığı açıklamada kendisinin bir Kıpti Hıristiyan olduğunu, filmin yönetmeninin de Kıpti Hıristiyanların Müslümanlar tarafından maruz kaldığı muameleden kaygılı olduğunu belirtti.

KİMLİK GÖSTERDİ

Nakoula, kendisini Bacile olarak tanıttığı iddialarını da reddetti. Ajansın muhabirine sürücü ehliyetini gösteren Nakoula, parmağıyla kimlikteki Basseley kısmını kapatmaya çalıştı.

AP, Salı günü ulaştığı Bacile’in telefon numarasını geçtiğimiz günlerde internet sitesinde “Innocence of Muslims” filminin reklamını yapan ABD’li muhafazakar Kıpti Hıristiyan Morris Sadek üzerinden elde etmişti. Bacile 56 yaşında İsrail doğumlu bir Yahudi yazar ve yönetmen olduğunu söylemişti.

Film projesine katkıda bulunan Hıristiyan aktivist Steve Klein ise Bacile’in bir takma ad olduğunu ve söz konusu kişinin Hıristiyan olduğunu söyledi. Klein bir önceki gün, filmi çeken kişinin Mısır’daki aile üyelerinin hayatlarından endişe eden bir İsrailli Yahudi olduğunu belirtmişti.

İsrail kaynakları ise ellerinde “Sam Bacile” diye birine ait vatandaşlık kayıtları olmadığını belirtirken söz konusu kişinin Yahudi olduğu iddialarını da reddetti.

AP’nin Klein aracılığıyla Bacile’e bir mesaj bırakması üzerine Klein bir başka telefondan ajansı arayarak röportajı teyit etti, daha sonra da Bacile’i kendi cep telefonundan aradı.



BEYİN TAKIMINDA TÜRKİYE'DEN DE BİRİLERİ VAR

Suriye, Irak, Türkiye, Pakistan, İran ve Mısır’dan birkaç Kıpti Hıristiyan’dan oluşan 15 kişilik bir beyin takımının film üzerinde çalıştığını ifade eden Klein, “Birçoğu isimlerini açıklamama izin vermedi çünkü korkuyorlar” dedi.

Florida’da yaşayan ve 11 Eylül’ün dokuzuncu yıldönümünde düzenlediği Kur’an yakma eylemiyle dünyayı ayağa kaldıran Rahip Terry Jones ise filmin yönetmeniyle telefonda konuştuğunu ve kendisi için dua ettiğini belirtti.

Filmi yapan kişilerle şahsen tanışmadığını, ancak birkaç hafta önce bir kişinin kendisini arayarak filmle ilgili destek istediğini söyleyen Jones, “Ben şahsen tanışmadım ama Sam Bacile gerçek adı değil. Az evvel telefonla konuştuk. Saklanıyor ve kimliğini açık etmek istemiyor. Olaylardan ve yaşananlardan sarsılmış durumda. Onu desteklemeyen birçok insan var” dedi.

Temmuz ayında filmin parçalarının yayınlayan “Sam Bacile” isimli YouTube kullanıcısının hesabından da dün Arapça “Bu yüzde 100 Amerikan filmi, inekler” gibi yorumlar yapıldı.

OLAY FİLM

Yüz Yahudi işadamından beş milyon dolar bağış toplanarak yapıldığı belirtilen "Innocence of Muslims" fiminin YouTube’da yayınlanan 13 dakikalık fragmanında, amatör oldukları belli bir grup oyuncu, “Hz. Muhammed hakkındaki gerçekleri açıklıyoruz” iddiasıyla bir dizi hakareti arka arkaya sıralıyor. Filmde Hz. Muhammed kadın düşkünü, Müslümanlar ise haydut olarak nitelendiriliyor.

OYUNCULAR: BİZE DUBLAJ YAPILMIŞ

Filmde rol alan oyuncular ise dün bir ortak açıklama yayınlayarak proje konusunda yanlış yönlendirildiklerini ve diyaloglardan bazılarının sonradan dublajlandığını söyledi. Filmin fragmanının İngilizcesinde özellikle “Muhammed” kelimesinin geçtiği yerlerdeki uyumsuzluklar da bazı değişiklikler yapıldığına işaret etti.

Filmin geçtiğimiz yıl “Çöl Savaşçıları” adıyla Los Angeles’ta bir sinemada oynadığı da ortaya çıktı. Sinemanın yöneticisi filmin gösteriminin “Sam” adlı bir kullanıcı taradından ayarlandığını söyledi. Hukuki bir nedenle YouTube’dan bazı videolar kaldırılırken videoya hala erişilebiliyor. mynet

11/17/2011

ihbar üzerine baskın yapan polis çete lideri olarak 61 yaşındaki yeter anayı tutukladı

ihbar üzerine baskın yapan polis çete lideri olarak 61 yaşındaki yeter anayı tutukladı baskın yapılan evdeki zulalarda küçük bir orduya yetecek kadar cephane çıktı.