Dünya

Dünya
çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12/23/2012

çocuğun torba içinde getirdiği yumurtalardan zehirli yılan çıktı

Avustralya’da bir çocuğun sokakta bulup getirdiği evinde bir plastik kaba koyduğu yumurtalardan birkaç gün sonra zehirli yılanlar çıktı.

Queensland Eyaleti’ne bağlı Townsville kentinde meydana gelen olayda üç yaşındaki Kyle Cummings sokakta bulduğu yumurtaları evine getirip plastik bir kaba koydu.

Bundan birkaç gün sonra çocuğun annesi kutuda birkaç zehirli yavru yılanın olduğunu fark etti.

Annenin yılanları farketmesiyle son anda büyük bir kazadan dönülürken boyları 12 ila 15 cm arasında değişen yılanlar resmi yetkililer tarafından doğaya salındı.

Kahverenegi Doğu Yılanı türündeki bu yılanların öldürücü olduğu belirtiliyor. bbc türkçe

3/13/2012

çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur

İnsanın Anavatanı Çocukluğudur

Bir gün seminere başlamadan önce kısa boylu güler yüzlü birisi geldi, Hocam elinizi öpmek istiyorum, dedi. Ben el öptürmekten pek hoşlanmadığım için, yanaktan öpüşelim, dedim, öpüştük. Aramızda şöyle bir konuşma yer aldı:
- Hayrola, neden elimi öpmek istedin?

- Hocam, üç yıl önce sizin bir seminerinizi katıldım. Hayatım değişti. O seminerden sonra daha mutlu bir ailem var ve size teşekkür etmek istiyorum; onun için elinizi öpmek istedim.

- Ne oldu, nasıl oldu?

- Üç yıl önce şirketimizin organize ettiği iki günlük bir seminerde bizimle beraberdiniz. O seminerin bitişine doğru dediniz ki, “Bir insanın anavatanı çocukluğudur. Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur. Bir annenin, bir babanın en önemli görevi, çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır.”

Bir süre sustu, bir şey hatırlamak ister gibi düşündü, sonra konuşmaya devam etti:

- Hatta daha da ilerisi için söylediniz; dediniz ki, “Bir ulusun en önemli görevi çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır.” Ben bir baba olarak sizi duyduğum zaman kendi kendime düşündüm: Ben bir baba olarak çocuğumun çocukluğunu doya doya yaşamasına fırsatlar yaratıyor muyum? Böyle bir sorunun o zamana kadar hiç aklıma gelmediğini fark ettim. Ben ne yapıyorum, diye düşündüm. Benim yaptığım sanırım birçok babanın yaptığının aynısıydı. Dokuz yaşındaki oğlum ben işten eve gelince beni görmemeye, benden kaçmaya çalışıyordu. Neden kaçmaya çalışıyordu, biliyor musunuz, Hocam?

- Hayır, neden?

- Çünkü onu görünce hemen şu soruyu soruyordum. “Oğlum bugün ödevini yaptın mı?” Tuhaf tuhaf bakıyor, gözünü kaçırıyor, daha da sıkıştırınca, hayır anlamına gelen, “cık” sesini çıkarıyordu. Kızıyordum, söyleniyordum, “Niye yapmıyorsun ödevini!” diyordum. Aramızda sürekli tartışmalar, sürtüşmeler oluşuyordu. Tabii bunun sonucunda bütün aile huzursuz oluyordu.

Burada biraz sustu, soluklandı. Sanki hatırlamak istemediği anılar vardı; onların üstesinden gelmeye çalışıyordu. Sonra konuşmaya devam etti:

- Ben sizin seminerinizden çıktıktan sonra düşünmeye başladım. “Ben ne biçim babayım,” diye kendime sordum. Seminer için geldiğim İstanbul’dan çalışma yerim olan Kayseri’ye gidinceye kadar düşündüm; otobüste bütün gece düşündüm ve sonra kendi kendime dedim ki, eşimle konuşayım, biz birlikte bir karar alalım. Diyelim ki bu çocuk isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama doya doya çocukluğunu yaşasın.

- Radikal bir karar!

- Evet, uçta bir karar, ama bu karar içime çok iyi geldi, Hocam. Gerginliğim, üzüntüm gitti, içim rahat etti. Ben eve gelince eşime dedim ki, hadi gel otur, konuşalım. Yemekten sonra oturduk konuştuk, çocuklar yattı biz konuşmaya devam ettik. Seminerde anlatılanları aktardım, böyle böyle böyle diye izah ettim ona ve en nihayet dedim ki, ya benim gönlümden ne geçiyor sana söyleyeyim. Bizim oğlumuz var ya bizim oğlumuz, o isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama çocukluğunu yaşasın! Şimdiye kadar onun çocukluğunu yaşamasıyla ile ilgili pek bir çaba göstermedik, bir bilinç göstermedik, oluruna bıraktık. Gel şimdi değiştirelim bunu.

- Eşiniz ne dedi?

- Hocam biliyor musun ne oldu?

- Ne oldu?

- Karım hayretle bana baktı ve dedi ki, “Bu ne biçim seminer be! Kim bu adam? Öyle şey mi olur; yok bizim ki çocukluğunu yaşayacakmış! Bizim çocuk çocukluğunu yaşarken öbürküler sınıflarını geçecek ilerleyecek! Öyle şey olmaz.”

- Anlıyorum; anne olarak çocuğunun geride kalmasını istemiyor, kaygılanıyor!

- Fakat hocam ben pes etmedim, bırakmadım, mücadeleye devam ettim. Her gün, her akşam gece yarılarına kadar karımla konuştum. Üç gecenin sonunda bana, peki ne halin varsa gör, dedi.

- Pes etti, yani. Peki, sen ne yaptın?

- İşte onu dediği günün sabahı eşofmanımı, ayakkabımı şöyle kapının yanına bıraktım işe gittim; işten dönünce oğlumun gözüne baktım ve dedim ki, oğlum bugün doya doya oynadın mı? Bana hayretle baktı ve “Hayır!” anlamına gelen “cıkk” dedi. O zaman, hadi gel beraber aşağıya ineceğiz, oynayacağız, dedim. Eşofmanımı giydim, ayakkabımı giydim, onunla beraber sokağa çıktık. Pencereden arkadaşları bakıyorlarmış, onlar da sokağa çıktılar; birlikte sokakta oyun oynadık. Akşam saat altıdan sekiz buçuğa kadar sokaktaydık. Eve gelince toz toprak içindeyiz, beraber banyoya girdik, duş yaptık. Havluyla kuruladım, çok mutluyduk ve o günden sonra işten dönünce her gün onunla oynamaya başladım. Her gün, her gün, her gün oynadım. Yedi gün sekiz gün sonraydı galiba, bir gün banyodan çıkarken onu kuruluyorum havluyla, kolumu tuttu, bana döndü ve dedi ki, baba ya, ben seni çok seviyorum. Hocam nefesim durdu, gözüm yaşardı, konuşamadım. Çünkü farkına vardım ki, şimdiye kadar sevdiğini hiç söylememişti. Düşündüm, şimdiye kadar hiç söylemediğinin farkında değildim; belki ömür boyu söylemeyecekti. “Ne büyük tehlike!” diye düşündüm. Ömür boyu onun bana bu cümleyi söylemediğinin farkında olmayacaktım.

- Demek farkına vardın, seni kutlarım. Senin farkına vardığın bu durum birçok anne ve babanın farkında olmadığı gizil, örtük ama önemli bir tehlike!

- İçimde bir şükür duygusu, havluyla çocuğumu kuruladım ve giydirdim ve artık her gün oyun oynamaya devam ettik. Zaman geçti, iki hafta sonra okul, öğretmen veli buluşması için okula davet etti. Daha önceki veli buluşmalarında öğretmen, “Sizin oğlunuz akıllı bir çocuk, ama ödevleri kargacık burgacık yazıyor, dikkat etmiyor. Sınıfta arkadaşlarını rahatsız ediyor, onları itiyor kakıyor, lütfen onunla konuşun. Ödevlerine ilgi gösterin, sınıfta arkadaşlarını rahatsız etmesin. Ödevlerini doğru dürüst yapsın,” demişti. O nedenle öğretmen buluşmasına gitmekten çekiniyordum. Bu davet gelince ben eşime dedim ki, hadi okuldaki buluşmaya beraber gidelim! Yok, dedi, sen tek başına gideceksin, ben gelmeyeceğim.

- Eşiniz gelmek istemedi!

- Hayır istemedi. Ya beraber gidelim, diye ısrar ettim hayır hayır sen yalnız gideceksin dedi. Ben yalnız gittim ve diğer veliler geldikçe sıra bende olduğu halde sıranın arkasına geçtim, sıranın arkasına geçtim ki başka kimse olmadan öğretmenle konuşayım, diye. Mahcup olacağımı düşünüyordum. Her şeyin daha kötüye gittiğini düşünüyordum. En nihayet bütün veliler öğretmenle konuşmalarını bitirip gittiler. Sıra bende! Öğretmenin karşısına geçtim, bana baktı gülümsedi, siz ne yaptınız bu çocuğa, dedi. Hiç cevap vermedim, önüme baktım. Lütfen söyleyin ne yaptınız bu çocuğa, dedi. “Çok mu kötü hocam?” diye sordum. Gülümsedi, hayır, kötü değil, dedi. “Artık sınıfta arkadaşlarını hiç rahatsız etmiyor, ödevleri iyileşti, tam istediğim öğrenci oldu. Ne yaptınız bu çocuğa siz?”

- Herhalde bir baba olarak çok mutlu oldunuz?

- Hocam biliyor musunuz öğretmenin karşısında ağlamaya başladım. İnanamıyordum kulağıma, içimden, vay evladım, biz sana ne yaptık şimdiye kadar, duygusu vardı. Eve geldim, karım yüzüme baktı, gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı. “O kadar mı kötü?” diye sordu. Ona da cevap veremedim Hocam, ona da cevap veremedim! Ağladım. Daha sonra anlattım. Hocam onun için sizin elinizi öpmek istedim, teşekkür ediyorum. Benim oğlumun ve onun küçüğü kızımın hayatını kurtardınız. Ailemin mutluluğu kurtuldu. Hakikaten bir insanın anavatanı çocukluğuymuş. Anavatanı mutlu olan bir çocuk çalışmasını, okulunu her şeyini bütün gücüyle yapar ve orada başarılı olurmuş.

“Gel seni yeniden kucaklayayım!” dedim. Kucaklaştık.

“Çocuklar Gülsün diye!” yaşayalım. Çünkü insanın anavatanı çocukluğudur. Çocuklar gülerek, oynayarak büyürse, sonunda büyükler güler. Büyükler mutlu olup gülümseyince tüm ülke, tüm insanlık güler. Çocukların gülmesine hizmet veren herkese selam olsun!

Doğan CÜCELOĞLU

8/16/2011

ev işlerinden bunalan çocuğun anneden intikamı alo polismi annem beni köle işciliğe zorluyor

11 yaşında bir Alman çocuk, annesinin ev işlerine yardımcı olmasını istemesi üzerine, polis imdat hattını arayarak ''köle işçiliğe'' zorlandığını ihbar etti.
Polis, Aachen kentinde yaşanan olayda çocuğun kimliğini gizli tutuyor. Telefonda çocuğa yanıt veren memur çocuğun, ''Bütün gün çalışmam isteniyor, kendime ayıracak vaktim yok.'' diyerek sızlandığını söylüyor. Çocuğun annesi, okul tatili sırasında evde daha derli toplu olması istenen oğlunun bir süredir polisi arama tehdidinde bulunduğunu aktardı. Yerel bir gazete, polis imdat hattında çocukla yapılan konuşmanın dökümünü yayımladı. Ne tür ''köle işçiliğe'' zorlandığı sorulan çocuk, evi ve terası temizlemesinin istendiğini belirtiyor. Telefondaki polis memuru köle işçiliğin ne olup olmadığını biliyor musun diye sorduğunda, çocuk bildiği yanıtını veriyor. Bunun üzerine memur, çocuğa annesi ile görüşmek istediğini söylüyor. Genç Almanın annesi, yerdeki gazeteyi kaldırmasını istediği için oğlunun polis imdatı aradığını söyleyerek, ''Bütün gün oynadıktan sonra dağıttıklarını toplamasını istediğimde, ben köle işçi değilim diye isyan ediyor.'' diyor.

7/02/2011

mitolojide güneşin battığı yerin perileri hesperidlerin ünlü bahçeleri nerede?

Hesperidler (Yunanca: Ἑσπερίδες), güneşin battığı yerin perileri, Yunan mitolojisinde nemfler yani periler. Gecenin yani Nyks'in kızlarıdır. Bahçeleriyle ünlü Hesperidlerin bahçelerinin tam olarak nerede olduğu Antik Çağ yazarları arasında tartışma konusudur. Stesichorus ve Strabo'ya göre Hesperidler İber Yarımadası'nın güneyinde Tartessos'da bulunurlardı.

Hesperidlerin üç periden oluştuğu söylenmektedir ama çok eski bir rivayete göre Hesperidler dört periden oluşuyordu.Hesperidlerin Gece yani Niks ile Karanlık yani Erebusun çocukları olduğu rivayet edilirdi. Bununla birlikte Atlas veya Zeus gibi farklı mitolojik figürlerin çocukları olarak da belirtilmişlerdir
Hesperidlerin Bahçesi

Hesperidlerin bahçesi altından elma meyveleri veren ağaç ile bilinmekteydi. Hera bu ağacı Gaia'nın kendisine düğün hediyesi olarak verdiği meyve ağacı dallarından yetiştirmiş, Hesperidleri de bu ağaçlara bakma görevini vermiştir. Hesperidlerin bu ağaçlara yeterince sahip çıkamayacağını düşünen Hera ayrıca yüz başlı ejderha Ladon'u da bahçeye bekçilik yapması için buraya getirmiştir.Ladon'un bir diğer özelliği ise pençelerinin zehirli olmasıydı.

Herakles'in Onbirinci Görevi

Herkül onbirinci görevine gelene kadar gerçekleştirdiği tüm görevlerde ya ilahi şekilde tanrılardan ya da çevresindekilerden aldığı yardımlar nedeniyle, Eurystheus bu görevlerin hiçbirini geçerli saymamış fakat, bu on görevinde yerine geçebilecek yeni iki adet görevi Herkül'e vermiştir. Bunlardan ilki Hesperid'lerin bahçesinde bulunan altın elmalardan getirme görevi idi.

Herakles bu bahçenin yerini bilmediği için, ilk önce şekil değiştirme konusunda usta olan deniz tanrılarından Nereus'u yakalamış, ve bahçenin yerini öğrenmiştir.Bahçe yolunun üzerinde yenilmez savaşçı Antaios ile karşılaşan Herakles, Antaios'un yoluna gelen herkes ile güreşmesi geleneği neticesinde, onunla güreşe tutuşmuştur. Annesi Gaia'ya yani toprağa ayağı değdiği takdirde hiçbir zaman yenilgiye uğratılamayan Antaios'u ; Herakles onu bir ağaç dalına asarak öldürmeyi başarmıştır.

Hesperidlerin bahçesine geldiğinde, cennetleri sırtında taşıyan ve Hesperidlerin babası sayılan Atlas ile karşılaşan Herarkles, Atlas'ı elmaları bahçeden çalmak konusunda ikna eder. Kendi ağır yükünü Herakles'e devir etme karşılığında elmaları çalan Atlas, geri döndüğünde, bu yükü tekrar sırtlamak konusunda çok istekli değildir. Tam bu sırada Herakles, taşıdığı cennetlerin sırtına tam olarak yerleşmediğini ve biraz kaydığı şeklinde Atlas'ı kandırır ve fırsattan istifade ederek, elmaları alıp, Atlas'a ağır yükünü tekrar iade eder. Daha sonrada elmaları Atina'ya götürmek amacı ile yola koyulur.

6/28/2011

dünyanın en uzun süre yayınlanan çocuk programı blue peter dünya rekoru kırdı

Dünyanın en uzun süredir yayınlanan çocuk programı, Blue Peter, BBC'nin Televizyon Merkezi'ndeki son yayınını bugün yaptı.

Yaz tatilinin ardından Blue Peter, BBC'nin diğer bazı programlarıyla birlikte Manchester'daki stüdyolara taşınacak.
Blue Peter, yayınına 1958 yılının Ocak ayında başladı ve adı BBC Televizyon Merkezi'yle özdeşleşen başlıca program oldu.

Programın son bölümünün yayını sırasında bir dünya rekoru girişiminde de bulunuldu.

Aynı anda yaklaşık 426 kişi, iki dakika boyunca dans eşliğinde hulahop çevirerek yeni dünya rekorunun sahibi oldu.



6/14/2011

türkiyede 32'si gözaltına alınan anonymous üyelerinden 8 tanesi çocuk yaşta

Türkiye'de "Anonymous" adlı bilgisayar korsanları grubunun üyesi olduğu öne sürülen 32 hacker'ın gözaltına alındığı açıklandı.


12 kentte yapılan operasyonlarda gözaltına alınan kişilerden sekizinin çocuk yaşta olduğu belirtildi.


Grup iki ay sonra yürürlüğe girmesi planlanan, internet kullanıcıları için zorunlu filtreleme uygulamasını protesto için eylem yapma tehdidinde bulunmuştu.

Grup üyeleri Telekom İletişim Başkanlığı'nın internet sitesinin hackerler tarafından hedef alınmasından sonra gözaltına alındı.

İspanya'da da grubun üç üyesi bazı internet sitelerine düzenlenen saldırılar ardından gözaltına alınmıştı.
Filtrelemeye protesto

22 Ağustos'ta başlanacak uygulamayla internet kullanıcılarından, dört filtreleme paketinden birini seçmeleri istenecek.

Uygulamayı protesto için İstanbul'da geçen ay "İnternetime Dokunma" sloganıyla binlerce kişinin katıldığı bir eylem yapılmıştı.

Hükümet bu uygulamanın çocukları "internetten gelebilecek tehlikelerden koruyacağını" söylüyor.

Fakat uygulamayı eleştiren Anonymous gibi gruplar hükümetin amacının interneti denetim altına almak ve muhalif sesleri bastırmak olduğunu savunuyor.

Anonymous 10 Haziran'da Türkiye'deki protestolara destek vermek amacıyla bazı resmi siteleri, aşırı veri yüklemesiyle çökertti.
bbc türkçe

4/23/2011

60 yıl önce ingilterede bbc radyosunda yapılan 23 nisan kutlamaları haberi

Yer, Londra, BBC Dünya Servisi'nin merkez binası Bush House. Yıl da 1951.

BBC Türkçe'nin evsahipliğinde Türkiye'den çocuklar bayramlarını 60 yıl önce bu binada kutladılar.

Kutlamaya davet edilenlerden gazeteci, yazar Pauline Espir'in o güne ilişkin izlenimleri...

Türkiye'de üç sene üst üste çocuk bayramının kutlanmasına şahit olmuştum, ama Londra'nın ortasında 23 Nisan'ın aynı şekilde kutlandığını göreceğim hiç aklıma gelmemişti.

BBC'nin Türkçe Servisi, çocuk bayramı münasebetiyle, cumartesi günü stüdyolarınm en büyüklerinden birinde güzel bir çay verdi.

Buna anneleri ve babaları ile birlikte 25-30 kadar Türk çocuğu davet edilmişti.

Bu çaya aynı zamanda sefaret ateşeleri ve hanımları, diğer diplomatlar, bir askeri doktor, bir kadın göz mütehassısı, velhasıl memleketlerinden uzakta çocuk bayramını kutlamak isteyen bütün Türkler davetli idi.

Filvaki, bu toplantıda bulunmak için ben ne çocuk, ne çocuk annesi ne de vatanından uzak bir Türk idim; fakat İstanbul'da üç sene bir Türk ailesi yanında yaşamış, bu ailenin Osman ve Nida adlı iki çocuğu ile gayet samimi arkadaş olmuştum.

BBC'nin beni bu merasime davet etmesinin sebebi belki de bu idi. Dolayısıyla 'Osman ve Nida'dan Allah razı olsun'' diyebilirim. Keşke bu iki küçük de dün bizimler beraber olsalardı.

Evvela zemin kattan iki kat aşağıda büyük bir stüdyoda toplandık. Gayet ferah bir yer olan bu odada bir piyano ve etrafta bir sürü mikrofon vardı; duvarlar ve tavan, akustiğe yardım maksadıyla hususi şekilde inşa edilmişti. Ses kontrol odası, pek tabii, stüdyonun hemen yanında idi; içinde pikaplar, şalterler, plak alma makineleri bulunan bu oda stüdyodan bir cam duvarla ayrılmıştı.

Az sonra BBC'de çalışanların kulüp olarak kullandıkları başka bir odaya geçtik. Odanın ortasına kocaman, uzun bir masa konmuştu. Masanın üstü sandviçler, nefis pastalar, jelatinli pelteler, meyve salataları, dondurmalar, kotiyonlar, mantar tabancaları, çatpatlar vesaire gibi, bir çocuk toplantısı için elzem olan malzeme ile dolu idi.

Evsahipliği vazifesini, Türkçe Servisi'nin Türk ve İngiliz memurları yapmakta idiler. Bunlar çocuklarla o kadar yakından alakadar oluyorlardı ki, anneler ve babalar bir kaç saat için olsun çocuklara bakmak külfetinden kurtulmuş vaziyette idiler. Çok geçmeden, kotiyonlar ve çatpatların dağıtılmasıyla birlikte bir kıyamettir koptu.

Çocukların bazısı düdük öttürüyor, bazısı acaip şapkaları başına geçiriyor, velhasıl hepsi hayatından memnun görünüyordu. Bana gelince, tekrar Türkçe konuşabilmekten, eski dostlarımı görmekten, yeni dostlar edinmekten, Türkiye'nin güzel ve tanınmış yerlerinden bahsetmekten çok haz duyuyordum; aynı zamanda Türkiye'den yeni dönmüş bazı kimselerden taze haberler alıyordum.
Talaş, su ve tuz...

Çaylar içildikten sonra stüdyoya döndük; ileride yayınlanmak üzere büyük bir kısmı plağa alınan zengin bir eğlence programı dinledik. Küçük kızlardan biri güzel bir mandolin resitali verdi. Sonra bir hokkabaz komik hikayeler anlattı ve gayet kurnaz ve eğlenceli oyunlar yaptı.
BBC Dünya Servisi stüdyolarından biri

Oyunlarından biri için çocuklar arasından iki gönüllü istedi ve bunların yardımıyla garip bir yemek pişirdi!

İki tencere içine talaş, su ve tuz gibi şayani hayret malzeme koydu; tencerelerin kapaklarını kapattı, üzerlerine bir şeyler okuyup, üfledi. Kapaklar tekrar açılınca, tencerelerin birinden nefis bir pasta, öbüründen de ehli bir fare çıktı. Çocuklar neşe içinde bağırışıp ellerini çırptılar.

Daha sonra yedi, sekiz yaşında bir kız çocuğu piyanoda Mozart'ın Türk marşını cidden güzel bir şekilde çaldı. Birkaç çocuk da dans edip şarkı söylediler ve küçük bir erkek çocuk, Türkiye'deki çocuklara hitaben bir mesaj okudu; bu da plağa alındı.

Sonra tıp talebelerinden biri, rengarenk köylü elbiseleri içinde kıvrak bir zeybek oynadı. Bunu sandalye oyunu takip etti; kazanana mükafat verildi. Derken, gayet heyecanlı bir masal dinledik. Beş cesur Ahmet'in, padişahın düşmanlarını tek başlarına nasıl yendiklerini anlatan bu masala çocuklar bayıldılar.

Nihayet ucunda, kocaman bir kanca olan bir olta getirildi ve her çocuk perde arkasında bulunan ''sihirli'' bir havuzda balık avladı; balıklar renkli kağıtlara sarılmış hediyelerden müteşekkildi. Her çocuğa şansına göre oyuncak, kitap vesaire çıktı.

Toplantı böylece sona erdi, çocuklar yorulmuşlardı, fakat hepsi gayet mes'uttu. Anneler ve babalar da çocuklarının uslu davranmalarından ve yabancı bir memlekette olmalarına rağmen Çocuk Bayramına iştirak etmiş bulunmalarından çok memnundular.
bbc türkçe

10/04/2010

Kocam kısırdı Çocukları eniştesinden yaptım

Çocuklar enişteden DNA testiyle 2 çocuğu başka bir adamdan olduğu ortaya çıkan çapkın kadın cezaevinde konuştu: Kocam kısırdı. Çocukları eniştesinden yaptım

Çocukları eniştesinden yaptım

İzmir'de 2 çocuğunun kendisinden olmadığını yıllar sonra öğrenen adam, eşinin "Kocam kısırdı. Çocukları eniştesinden yaptım" açıklamasıyla bir kez daha yıkıldı.

benden çocuk istiyordu

Takvim'in haberine göre; Çöplerden topladığı hurdalarla ailesini geçindiren Osman Çürümez, 22 yıllık eşi N.Ş.'nin kendisini aldattığını öğrenince soluğu mahkemede aldı. N.Ş., mahkeme sürecinde, 2 çocuğunun babasının Çürümez olmadığını iddia etti. DNA testinde de bu iddia doğrulandı.

Gerçeği öğrenince yıkılan Çürümez, eski eşini, "hakaret" suçundan 12 ay hapse mahkum ettirdi.

Ankara'da cezaevinde yatan N.Ç., kendisini cezaevine düşüren eski eşinden şikayetçi oldu. N.Ç., eşinin kendisini başka erkeklerle birlikte olmaya zorladığını belirterek savcılığa suç duyurusunda bulundu. Dilekçesinde de "Kocam kısır olduğu için benden çocuk istiyordu. Ben de ablasının kocasıyla yatarak ona çocuk yaptım" dedi.