Dünya

Dünya
uzay karanlığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
uzay karanlığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6/30/2011

gökbilimciler dünyaya 13 milyar yıl mesafe katettikten sonra ulaşan ışık tespit ettiler

Gökbilimciler evrenin erken döneminden kalma bugüne kadarki en parlak cismi tespit etti.

Hawaii'de bir İngiliz teleskobunun saptadığı dev boyutlardaki 'süper kara delik', evrenin başlangıç noktası kabul edilen Büyük Patlama'dan sadece 770 milyon yıl sonraki haliyle görülüyor.
Keşfin ayrıntılarını Nature dergisinde yayımlayan gökbilimciler, tespit ettikleri ışığın neredeyse 13 milyar yıl mesafe katettikten sonra dünyaya vardığını söylüyor.

Araştırmanın evrenin erken dönemine ve süper kara deliklerin oluşumuna ilişkin yeni ipuçları vermesi umuluyor.

Yakın zaman içindeki başka araştırmalar dev boyuttaki kara deliklerin evrenin ilk döneminde oluştuğu fikrini pekiştiriyor.

Londra'da bulunan Imperial College'da görevli olan, araştırma ekibinin başkanı Dr. Daniel Mortlock, ''Teknik adıyla bir kuasar ile karşı karşıyayız. Kendisi karanlık olan dev bir kara deliğin çevresini saran gaz ya da toz bulutu o kadar yüksek sıcaklığa ulaşıyor ki, bütün bir galaksinin yıldızları yanında sönük kalıyor.'' dedi.

Ancak ne kadar parlak olursa olsun, dünyadan bakan birine kızılötesi ufak bir nokta gibi görünüyor.

Gökbilimciler bu yeni cisme ULAS J1120+0641 gibi akılda tutması biraz zor bir isim verdi.

Tespit edilen kuasar evrende çok uzaklarda olsa dahi, bugüne değin kayda geçen en uzak cisim rekoru, evrenin erken döneminde ölen bir yıldızdan dünyaya ulaşan gama ışın patlamasına ait.

Fakat Hawaii'deki teleskobun tespit ettiği kuasar yüzlerce kez daha parlak.

BBC'ye konuşan Dr. Mortlock, 13 milyar yıl uzaktan ışık yayan bu gaz ya da toz bulutunun çevrelediği kara deliğin, kütle olarak bizim güneşimizden 2 milyar kat daha büyük olduğunu söyledi.

6/25/2011

dört galaksinin çarpışmasıyla oluşan pandora öbeği uzay araştırmacıları için define sayılıyor

Uzay teleskopları ile evreni tarayan uzmanlar, Pandora Öbeği olarak adlandırılan galaksi grubunda oluşan çarpışmanın uzay araştırmaları açısından define niteliğinde olduğunu söylüyor.
Pandora Öbeği, dört galaksinin çarpışmasıyla oluştu. Adını da mitolojide Pandora'ya verilen kutu gibi, görülmemiş olgularla dolu olmasından alıyor.

Gökbilimciler bu olayı ayrıca 'Devlerin Çarpışması' ya da 'Titanların Çarpışması' gibi isimlerle anıyor.

Söz konusu çarpışma, 350 milyon yıla yayılan bir sürede gerçekleştiği için gökbilimcilerin gözleri önünde gerçekleşen 'yavaş çekim' bir trafik kazasına benzetiliyor.

Çarpışmanın incelenmesi karanlık maddenin tabiatı konusunda da yeni bilgilere ulaşılmasını sağlayabilir.

Bu araştırmalarda elde edilen ilk bulgular Kraliyet Astronomi Topluluğu'nun aylık raporları kapsamında yayınlanıyor.
Trilyonlarca yıldız çarpışınca...
Galaksi öbekleri, evrendeki en büyük yapılar.

Bu öbekler içinde yüzlerce galaksi ve trilyonlarca yıldızın yanı sıra muazzam miktarda ve sıcaklıkta gazlarla ve karanlık madde bulunuyor.

Şimdiye dek çok az galaksi çarpışması kayıt altına alınıp gözlenebildi. Bunların en önemlilerinden olan Mermi Öbeği, iki öbeğin çarpışması sonucu oluştu.

Biri büyük, diğeri küçük iki galaksinin çarpışması, merminin çarpma anına benzediği için böyle adlandırılan öbek üzerinde yürütülen ve 2006'da açıklanan çalışmalar, karanlık madde konusunda şimdiye kadarki en önemli veri ve kanıtlara ulaşılmasını sağlamıştı.

Edinburgh Kraliyet Gözlemevi'nden Richard Massey, çarpışmalardan mümkün olduğunca çok şey öğrenilmesinin çarpışmanın doğru anının yakalanıp gözlemlenmesine bağlı olduğunu söylüyor.

"Gaz, galaksiler ve karanlık madde birbirlerine kendi çekim güçleri doğrultusunda çekiliyor, dolayısıyla çok uzun bir süre geçtiğinde yeniden bir araya gelip tek bir öbek oluşuyor. Yani çarpışmayı tam zamanında, herşey birbirinden ayrılmışken yakalamalısınız."

Resmi adı Abell 2744 olan Pandora Öbeği'ni özel kılan da böyle bir çarpışma anında teleskopların görüş alanına girmiş olması.

Bu bölgeye bakıldığında galaksiler ve müthiş miktarda sıcak gazın dört bir yana saçıldığı görülüyor.
Chandra keşfetti, Hubble mercek altına taşıdı

Pandora'daki çarpışma, Chandra uzay teleskobunun yayılan sıcak gazdan kaynaklanan x-ışınlarını tespit etmesiyle dikkat çekti.

Doktor Massey ile dünyanın dört bir yanından 17 araştırmacı bir araya gelip, Hubble uzay teleskobunun bir süre bu bölgeye kilitlenmesini sağladı.

Hubble'ın yüksek görüş gücü ekibin öbekteki karanlık maddeyi haritalandırmasını sağladı.

Ağır, fakat görünmez olan maddeler bile kendilerine çarpan ışığın kırılmasını sağladığı için, karanlık madde, ışık kırılmalarına odaklanan çekimsel mercek yöntemi ile belirlenebiliyor.

Karanlık maddenin gerisinde kalan yıldız ve galaksiler farklı şekilde görüntüleniyor.

Doktor Massey, "Şimdi elimizde galaksilerin, gazın ve karanlık maddenin bir arada olduğu bir tablo bulunduğundan, resmin bütününü görebiliriz" diyor.

Bu da karanlık madde hakkında daha fazla şey öğrenilmesi için az bulunan türden bir fırsat yaratıyor.

Karanlık maddeyi saran esrar perdesi bu maddenin çevresiyle çok az etkileşime girmesinden kaynaklanıyor.

Pandora Öbeği'ndeki karanlık madde de, maddelerden hızla uzaklaşarak çarpışma noktasının karşı tarafında toplanmış.

Doktor Massey bunun da büyük miktarda karanlık maddenin bir arada bulunmasını sağladığını vurguluyor.

"Tüm galaksiler ve gazlar karanlık madde ile bir arada bulunduklarında kafamızı karıştıran pek çok karmaşık eylemde bulunuyor" diyen Massey şöyle devam ediyor:

"Karanlık madde tek başına olduğu zaman ise onu başka olguların gölgesinde kalmaksızın, kendi dinamikleri içinde inceleyip tam olarak ne olduğunu anlama olanağına kavuşuyoruz."

NASA ve Avrupa Uzay Ajansı ESA yetkilileri, öbekteki galaksilerin toplam kütlenin yüzde beşinden az bölümünü oluşturduğuna dikkat çekiyor.

Aşırı sıcak olan gaz, öbeğin yaklaşık yüzde 20'si ve sadece x-ışınları ile belirleniyor. Yetkililerin dağılım konusunda fikir verebilmek için teleskoptan elde edilen fotoğrafları renklendirerek hazırladığı görüntülerde, bu gazlar pembe renkte görülüyor.

Görünmez olan ve öbeğin neredeyse yüzde 75'ini oluşturduğu düşünülen karanlık madde ise görüntülerde mavi renkte gösterilmiş.
bbc türkçe

5/28/2011

bilinen evrenin 43 bin galaksili üç boyutlu haritasını 10 yılda tamamladılar

İngiltere’deki Portsmouth Üniversitesi’nden Karen Masters, geçtiğimiz günlerde gerçekleşen 218. Amerikan Astronomi Cemiyeti konferansında yaptığı açıklamada, ‘2MASS Redshift Survey’ (2MRS) adlı proje ile 43 binden fazla galaksiyi katalogladıklarını belirtti.

Uzayın, şu ana kadar yapılan en geniş ve kapsamlı haritasını elde ettiklerini kaydeden Masters, “Proje harika bir şekilde tamamlandı ve bilinen evrene yeni bir bakış açısı yakaladık.

Ayrıca bu araştırmalara öncülük eden, Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi’nden 2010’da ölen John Huchra’nın mirasını da onurlandırmış olduk” dedi. Masters, dünya merkezli haritanın ortasında Samanyolu galaksisinin uzandığını kaydetti.

3 boyutlu harita için, gözlemleri bütün gökyüzünü kapsayacak şekilde Kuzey ve Güney Yarım Küre’ye yerleştirilen Arizona ile Şili’deki teleskopların, 1997–2001 yılları arasında çektikleri kızılötesi fotoğraflar kullanıldı. Elde edilen görüntülerin haritalandırılması 2010’a kadar sürdü.

Bilim insanları, 2MRS projesi’nin, Samanyolu galaksisinin ötesindeki pek bilinmeyen uzayı anlamada ve evrenin hayatımıza olan etkisini araştırmada önemli bir adım olduğunu belirtiyor.

3 boyutlu harita, ABD’nin Boston kentindeki Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi ile Portsmouth Üniversitesi’nin ortaklığında hazırlandı. Araştırma ile 43 bin galaksi bünyesindeki 300 milyondan fazla nokta kaynak ve bir milyon geniş kaynak kataloglandı.
trt türk

4/20/2011

bilim adamlarından uzak gezegenlerde siyah bitkiler bulunabilir iddiası

İngiliz bilim adamlarına göre başka gezegenlerde bitkiler varsa, insan gözüne muhtemelen siyah renkte görünecekler.

St. Andrews Üniversitesi'nde yapılan yeni bir araştırmaya göre, insan gözüne siyah ya da gri renkte görülebilecek bir bitki örtüsü, evrendeki, 'kızıl cüce' diye adlandırılan yıldızların çevresindeki gezegenlerde gelişmiş olabilir.

Görece soğuk yıldızlar olan 'kızıl cüce'ler, evrendeki en yaygın yıldız türleri. Bunların birçoğunun çevresinde gezegenler dolaşıyor ve bazılarında yaşam belirtileri görülebileceği düşünülüyor.

Ama St. Andrews Üniversitesi'nde yapılan yeni araştırma, bu gezegenlerdeki yaşamın biraz farklı olabileceğini gösteriyor. 'Kızıl cüce'lerin karanlık olması yüzünden, yakınındaki gezegenlerde bulunan bitki örtüsünün mecvut olan tüm ışığı toplayacak biçimde evrim geçirmiş olabileceği kaydediliyor.

Ayrıca uzaydaki yaşanabilir gezegenlerden bazılarının iki ya da daha fazla yıldızın yakınında bulunabileceğine dikkat çeken araştırmacılar, bunların bazılarının kızıl cüce, bazılarının bizim güneşimiz gibi olabileceğine işaret ediliyor.

Bunun da bir gezegende farklı bitki örtüsü yaratabileceği, siyah bitkilerin 'kızıl cüce'lerden ışık alabileceği, daha parlak renklerdeki çiçeklerinse güneş benzeri yıldızlardan yayılan ışıktan besleniyor olabileceği düşünülüyor.
bbc türkçe yaşam

3/18/2011

iran uzay yarışını hızlandırdı uzaya canlı hayvan gönderdi

İRAN uzaya gitme konusundaki adımlarını hızlandırdığını açıkladı. IRNA haber ajansı dün İran Cumhurbaşkanlığı’nın açıklamasına dayanarak uzaya bir hayvan göndermeye yönelik teçhizatı denemek amacıyla, uzay kapsülü taşıyan Kavoşgar-4 isimli yeni bir füzenin salı günü fırlatıldığını bildirdi.

2009’da yörüngeye bir uydu yerleştiren ve 2010’da uzaya küçük hayvanlar gönderdiğini açıklayan İran, 2020 yılında insan yollamayı hedefliyor. Geçen ay Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad tarafından kamuoyuna tanıtılan Kavoşgar-4 füzesinin 120 km irtifaya yük taşıma kapasitesi bulunduğu açıklanmıştı. IRNA dünkü haberinde, yer ile iletişim testlerinin de bu irtifada yapıldığını teyit etti.Kapsülün canlı maymun taşımaya uygun şekilde tasarlandığı ancak bu kez boş gönderildiği belirtildi.
hürriyet dünya

3/07/2011

nasa uzmanının uzayda yaşam bulguları tartışmalara sebep oldu

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)'nın bilim adamlarından birinin, uzayda yaşam olduğunu gösteren bulgular elde ettiğini öne sürmesi tartışma yarattı.

Bilim adamı Richard Hoover, Dünya'ya düşen üç meteorda mikroskobik fosiller bulduğunu söylüyor.

Hoover, karbon da içeren bu fosillerin, oksijen varlığında fotosentez yapabilen bakterilere benzediğini belirtiyor.

Richard Hoover'ın bulguları, Cuma günü Cosmology dergisinin internet sayfasında fosillerin fotoğrafları eşliğinde yayımlandı.

Eğer Amerikalı bilim adamının iddiası doğrulanırsa, bu, yaşamın dünyaya sınırlı olmadığı, kökeninin de kainatta başka bir yerde olabileceği anlamına gelebilecek.

Uzmanlar ise şimdi Richard Hoover'ın tartışmalı iddiasını inceliyor.

Birçok bilim adamı Hoover'ın iddiasına şüpheyle bakarken, Cosmology dergisinin editörü Rudy Schild 100 uzman ve 5000'den fazla bilim adamından Richard Hoover'ın araştırmasını incelemesini istedi.

İncelemelerin sonuçları bugünden itibaren dört gün boyunca Cosmology'nin internet sitesinde yayımlanacak.
Hoover ilk iddia sahibi değil

Richard Hoover, uzayda yaşam olduğunu gösteren bulgular elde ettiğini öne süren ilk kişi değil.

NASA'nın bilim adamları 1996'da da Güney Kutbu'nda bulunan 4 milyar yıllık bir meteorda, Mars gezegeninde mikrobik yaşam olduğuna dair kanıt bulduklarını söylemişlerdi.

Başta araştırma büyük ilgi çekmiş, "Mars meteoru" adi verilen kaya parçası, Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)'nın Washington'daki merkezinde sergilenmişti.

Ancak daha sonra araştırma eleştirilmiş, bulguların Mars'ta yaşam olduğunu kanıtlayamayacağı ortaya çıkmıştı.

Richard Hoover'ın araştırmasının kaderinin de aynı olabileceği belirtiliyor.
bbc türkçe bilim ve teknoloji

2/02/2011

nasanın yeni keşfettiği gezegenlerden beş tanesi dünyayı andırıyor

Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA, yüzlerce yeni gezegenin varlığını keşfettiklerini ve bunlardan beşinin dünyayı andırdırdığını açıkladı.

Kepler uzay teleskobu sayesinde keşfedilen yaklaşık 500 yeni gezegenden beşi, dünya ile hemen hemen aynı büyüklükte ve yaşama sahip olabilecekleri sorusunu gündeme getirdiler.

NASA'nın açıklaması, varlığı bilinen gezegen sayısında çok büyük bir artışa işaret ediyor.

Ancak Amerikalı bilimadamları, henüz doğrulamaları gereken bazı verilerin daha çok araştırma gerektirdiğini söyledi.

Yeni gezegenlerden altısı, dünyadan yaklaşık 2 bin ışık yılı uzaklıkta, tek bir yıldızın yörüngesi etrafında dönüyor.

Bu, içinde bulunduğumuz güneş sistemi dışında gezegen sayısı en fazla olan güneş sistemlerinden birinin keşfedildiği anlamına geliyor.

Kepler-11 adı verilen yıldızın yakınında dönen ve gazdan oluştukları düşünülen gezegenlerin yörünge süreleri 10 ila 47 gün arasında değişiyor.

Gökbilimciler, ana yıldızın bu kadar yakınından geçen gezegenlerin müthiş derecede sıcak olması gerektiğini söylüyor.

NASA ekibi, sözkonusu gezegenlerin varlığını 'transit' yöntemi ile tespit etti. Uzaklarda bir yıldızdan gelen ışığın kuvvetinde hafif bir azalma, çevresinde bir gezegenin döndüğüne ve bu cismin büyüklüğüne dair ipuçları veriyor.
BBC TÜRKÇE

12/12/2010

amerikalı astronotlar gerçekten ayda yürüdümü?şüpheler var


Amerikalıların Ay’a aslında hiç ayak basmadıkları şeklindeki komplo teorilerini sona erdirmek için Avrupa Uzay Ajansı tarafından yeni bir hamle başlatıldı. Ancak komplo teorisyenlerinin yeni bir teorileri var: “Avrupa Uzay Ajansı da, astronotlar sanki Ay’a ayak basmış gibi film çeken NASA’nın işbirlikçisi.”