Dünya

Dünya
uzay ajansı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
uzay ajansı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8/19/2011

güneş fırtınaları ilerleyen yıllarda dünya'da çok daha etkili hissedilebilecek

Uçak seferlerinde ve uzay araçlarında ortaya çıkacak arıza ve aksamalara hazırlıklı olunmasını isteyen araştırma ekibi, güneşin düşük seviyede faaliyet dönemine girmesi ile birlikte, dünyaya erişen radyason tehlikesinin artacağını tahmin ediyor.
Araştırmacılara göre güneş fırtınaları nadirleşse de, çok daha güçlü ve hızlı patlamalar şeklinde cereyan edeceği için dünyaya ulaşan radyasyon da daha çok hissedilecek.

Buna ilaveten, güneşteki faaliyetin azalmasıyla birlikte galaksinin diğer noktalarından kaynaklanan radyasyonun güneş sistemine daha kolay sızacağı tahmin ediliyor.
Buzdaki bulgular

Bilim insanları, 1920'lerden bu yana güneşteki faaliyetlerin maksimum düzeyde seyrettiğini, ancak ''on yıllar içerisinde bu faaliyet döneminden çıkılacağını'' söylüyor.

Minimum faaliyet dönemine girildiğinde güneş lekelerinin neredeyse hiç meydana gelmediğini söyleyen araştırmacılar, bu dönemin son olarak 1650-1700 yılları arasında yaşandığını açıkladı.

Bilimsel gözlemler, dünyaya vuran radyasyon miktarının en çok güneş faaliyetleri orta düzeyde seyrederken arttığını gösteriyor.

Araştırma çerçevesinde, buz kütleleri ve ağaç kütüklerinde saklı kalmış 10 bin yıl öncesine dek uzanan iklim verileri incelendi.

Kozmik ışınların dünyanın atmosferine taşıdığı, ve buz tabakalarında veya organik madde içinde biriken izotopların ve nitratın seviyesi ölçüldü.
Nitrat yoğunluğu

Reading Üniversitesi'nden Profesör Lockwood, ''Buz kütlesinde nitratın yoğunlaştığı tabakalar tarih boyunca güneş faaliyetlerinin nasıl seyrettiğine ışık tutuyor.'' diyor.

Araştırmacılar, güneş faaliyetlerinin orta seviyede seyrettiği dönemlerde buz tabakalarındaki nitrat yoğunluğunun da arttığını gördüklerini söylüyorlar.

Profesör Lockwood, güneşteki faaliyetlerin yeniden yüksek radyasyon yayan bir döneme doğru ilerlediğini kaydediyor.

İnsanoğlunun uçak ve uzay teknolojisini geliştirdiği çağ boyunca karşılaşmadığı kadar yüksek düzeyde radyasyona maruz kalınabileceğini söyleyen Profesör Lockwood, güneş patlamalarına dayalı teknolojik arızaların da buna koşut hiç görülmedik düzeyde artabileceğine dikkat çekiyor.

6/25/2011

dört galaksinin çarpışmasıyla oluşan pandora öbeği uzay araştırmacıları için define sayılıyor

Uzay teleskopları ile evreni tarayan uzmanlar, Pandora Öbeği olarak adlandırılan galaksi grubunda oluşan çarpışmanın uzay araştırmaları açısından define niteliğinde olduğunu söylüyor.
Pandora Öbeği, dört galaksinin çarpışmasıyla oluştu. Adını da mitolojide Pandora'ya verilen kutu gibi, görülmemiş olgularla dolu olmasından alıyor.

Gökbilimciler bu olayı ayrıca 'Devlerin Çarpışması' ya da 'Titanların Çarpışması' gibi isimlerle anıyor.

Söz konusu çarpışma, 350 milyon yıla yayılan bir sürede gerçekleştiği için gökbilimcilerin gözleri önünde gerçekleşen 'yavaş çekim' bir trafik kazasına benzetiliyor.

Çarpışmanın incelenmesi karanlık maddenin tabiatı konusunda da yeni bilgilere ulaşılmasını sağlayabilir.

Bu araştırmalarda elde edilen ilk bulgular Kraliyet Astronomi Topluluğu'nun aylık raporları kapsamında yayınlanıyor.
Trilyonlarca yıldız çarpışınca...
Galaksi öbekleri, evrendeki en büyük yapılar.

Bu öbekler içinde yüzlerce galaksi ve trilyonlarca yıldızın yanı sıra muazzam miktarda ve sıcaklıkta gazlarla ve karanlık madde bulunuyor.

Şimdiye dek çok az galaksi çarpışması kayıt altına alınıp gözlenebildi. Bunların en önemlilerinden olan Mermi Öbeği, iki öbeğin çarpışması sonucu oluştu.

Biri büyük, diğeri küçük iki galaksinin çarpışması, merminin çarpma anına benzediği için böyle adlandırılan öbek üzerinde yürütülen ve 2006'da açıklanan çalışmalar, karanlık madde konusunda şimdiye kadarki en önemli veri ve kanıtlara ulaşılmasını sağlamıştı.

Edinburgh Kraliyet Gözlemevi'nden Richard Massey, çarpışmalardan mümkün olduğunca çok şey öğrenilmesinin çarpışmanın doğru anının yakalanıp gözlemlenmesine bağlı olduğunu söylüyor.

"Gaz, galaksiler ve karanlık madde birbirlerine kendi çekim güçleri doğrultusunda çekiliyor, dolayısıyla çok uzun bir süre geçtiğinde yeniden bir araya gelip tek bir öbek oluşuyor. Yani çarpışmayı tam zamanında, herşey birbirinden ayrılmışken yakalamalısınız."

Resmi adı Abell 2744 olan Pandora Öbeği'ni özel kılan da böyle bir çarpışma anında teleskopların görüş alanına girmiş olması.

Bu bölgeye bakıldığında galaksiler ve müthiş miktarda sıcak gazın dört bir yana saçıldığı görülüyor.
Chandra keşfetti, Hubble mercek altına taşıdı

Pandora'daki çarpışma, Chandra uzay teleskobunun yayılan sıcak gazdan kaynaklanan x-ışınlarını tespit etmesiyle dikkat çekti.

Doktor Massey ile dünyanın dört bir yanından 17 araştırmacı bir araya gelip, Hubble uzay teleskobunun bir süre bu bölgeye kilitlenmesini sağladı.

Hubble'ın yüksek görüş gücü ekibin öbekteki karanlık maddeyi haritalandırmasını sağladı.

Ağır, fakat görünmez olan maddeler bile kendilerine çarpan ışığın kırılmasını sağladığı için, karanlık madde, ışık kırılmalarına odaklanan çekimsel mercek yöntemi ile belirlenebiliyor.

Karanlık maddenin gerisinde kalan yıldız ve galaksiler farklı şekilde görüntüleniyor.

Doktor Massey, "Şimdi elimizde galaksilerin, gazın ve karanlık maddenin bir arada olduğu bir tablo bulunduğundan, resmin bütününü görebiliriz" diyor.

Bu da karanlık madde hakkında daha fazla şey öğrenilmesi için az bulunan türden bir fırsat yaratıyor.

Karanlık maddeyi saran esrar perdesi bu maddenin çevresiyle çok az etkileşime girmesinden kaynaklanıyor.

Pandora Öbeği'ndeki karanlık madde de, maddelerden hızla uzaklaşarak çarpışma noktasının karşı tarafında toplanmış.

Doktor Massey bunun da büyük miktarda karanlık maddenin bir arada bulunmasını sağladığını vurguluyor.

"Tüm galaksiler ve gazlar karanlık madde ile bir arada bulunduklarında kafamızı karıştıran pek çok karmaşık eylemde bulunuyor" diyen Massey şöyle devam ediyor:

"Karanlık madde tek başına olduğu zaman ise onu başka olguların gölgesinde kalmaksızın, kendi dinamikleri içinde inceleyip tam olarak ne olduğunu anlama olanağına kavuşuyoruz."

NASA ve Avrupa Uzay Ajansı ESA yetkilileri, öbekteki galaksilerin toplam kütlenin yüzde beşinden az bölümünü oluşturduğuna dikkat çekiyor.

Aşırı sıcak olan gaz, öbeğin yaklaşık yüzde 20'si ve sadece x-ışınları ile belirleniyor. Yetkililerin dağılım konusunda fikir verebilmek için teleskoptan elde edilen fotoğrafları renklendirerek hazırladığı görüntülerde, bu gazlar pembe renkte görülüyor.

Görünmez olan ve öbeğin neredeyse yüzde 75'ini oluşturduğu düşünülen karanlık madde ise görüntülerde mavi renkte gösterilmiş.
bbc türkçe

3/23/2011

rus kozmonot yuri gagarin'in 50 yıl önce yaptığı uzay yolculuğu filme çekildi

Rus kozmonot Yuri Gagarin'in 50 yıl önce uzayın derinliklerine yaptığı tarihi yolculuk, "First Orbit" (İlk Yörünge) adlı filmle ilk kez canlandırıldı.

Aynı zamanda uzay tarihçisi olan Dr. Christopher Riley'nin yönettiği film, Rus kozmonotların uzaydaki 50 yıllını kutlama etkinlikleri çerçevesinde internetten bedava indirilecek.

Filmde, Gagarin'in 12 Nisan 1961'de Kazakistan'ın Baykonur Üssü'nden fırlatılan Vostok kapsülüyle, dünyanın çevresinde yaptığı 108 dakikalık yolculuk anlatılıyor.

Vostok bu yolculukta Sovyet cumhuriyetlerini geçerek Büyük Okyanus, Güney Amerika'daki Macellan Boğazı, Atlas Okyanusu ve Afrika kıtasını geçmiş, Rusya'nın batısındaki Engels kentine geri dönmüştü.

Ancak bu yolculukla ilgili, daha doğrusu Gagarin'in Vostok'un penceresinden ne gördüğüyle ilgili hiçbir görüntü kaydı yok. Sadece ses kayıtları var.

Vostok'un güzergahı büyük ölçüde, Uluslararası uzay istasyonundan yüksek çözünürlüklü olarak yeniden görüntülendi.
İlk gösterim YouTube'da

Ancak, Gagarin'in kutuplara, Uluslararası Uzay İstasyonu'ndan biraz daha yakın uçtuğu belirtiliyor. 50 yıl önceki bulut dağılımının da doğal olarak farklı olduğuna dikkat çekiliyor.

Filmin gerçekçi olması için çekimlerin Gagarin'in yolculuk yaptığı saatlerde yapıldığı belirtiliyor.

First Orbit'in ilk gösterimi YouTube'da yapılacak.

3/07/2011

nasa uzmanının uzayda yaşam bulguları tartışmalara sebep oldu

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)'nın bilim adamlarından birinin, uzayda yaşam olduğunu gösteren bulgular elde ettiğini öne sürmesi tartışma yarattı.

Bilim adamı Richard Hoover, Dünya'ya düşen üç meteorda mikroskobik fosiller bulduğunu söylüyor.

Hoover, karbon da içeren bu fosillerin, oksijen varlığında fotosentez yapabilen bakterilere benzediğini belirtiyor.

Richard Hoover'ın bulguları, Cuma günü Cosmology dergisinin internet sayfasında fosillerin fotoğrafları eşliğinde yayımlandı.

Eğer Amerikalı bilim adamının iddiası doğrulanırsa, bu, yaşamın dünyaya sınırlı olmadığı, kökeninin de kainatta başka bir yerde olabileceği anlamına gelebilecek.

Uzmanlar ise şimdi Richard Hoover'ın tartışmalı iddiasını inceliyor.

Birçok bilim adamı Hoover'ın iddiasına şüpheyle bakarken, Cosmology dergisinin editörü Rudy Schild 100 uzman ve 5000'den fazla bilim adamından Richard Hoover'ın araştırmasını incelemesini istedi.

İncelemelerin sonuçları bugünden itibaren dört gün boyunca Cosmology'nin internet sitesinde yayımlanacak.
Hoover ilk iddia sahibi değil

Richard Hoover, uzayda yaşam olduğunu gösteren bulgular elde ettiğini öne süren ilk kişi değil.

NASA'nın bilim adamları 1996'da da Güney Kutbu'nda bulunan 4 milyar yıllık bir meteorda, Mars gezegeninde mikrobik yaşam olduğuna dair kanıt bulduklarını söylemişlerdi.

Başta araştırma büyük ilgi çekmiş, "Mars meteoru" adi verilen kaya parçası, Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)'nın Washington'daki merkezinde sergilenmişti.

Ancak daha sonra araştırma eleştirilmiş, bulguların Mars'ta yaşam olduğunu kanıtlayamayacağı ortaya çıkmıştı.

Richard Hoover'ın araştırmasının kaderinin de aynı olabileceği belirtiliyor.
bbc türkçe bilim ve teknoloji

2/02/2011

nasanın yeni keşfettiği gezegenlerden beş tanesi dünyayı andırıyor

Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA, yüzlerce yeni gezegenin varlığını keşfettiklerini ve bunlardan beşinin dünyayı andırdırdığını açıkladı.

Kepler uzay teleskobu sayesinde keşfedilen yaklaşık 500 yeni gezegenden beşi, dünya ile hemen hemen aynı büyüklükte ve yaşama sahip olabilecekleri sorusunu gündeme getirdiler.

NASA'nın açıklaması, varlığı bilinen gezegen sayısında çok büyük bir artışa işaret ediyor.

Ancak Amerikalı bilimadamları, henüz doğrulamaları gereken bazı verilerin daha çok araştırma gerektirdiğini söyledi.

Yeni gezegenlerden altısı, dünyadan yaklaşık 2 bin ışık yılı uzaklıkta, tek bir yıldızın yörüngesi etrafında dönüyor.

Bu, içinde bulunduğumuz güneş sistemi dışında gezegen sayısı en fazla olan güneş sistemlerinden birinin keşfedildiği anlamına geliyor.

Kepler-11 adı verilen yıldızın yakınında dönen ve gazdan oluştukları düşünülen gezegenlerin yörünge süreleri 10 ila 47 gün arasında değişiyor.

Gökbilimciler, ana yıldızın bu kadar yakınından geçen gezegenlerin müthiş derecede sıcak olması gerektiğini söylüyor.

NASA ekibi, sözkonusu gezegenlerin varlığını 'transit' yöntemi ile tespit etti. Uzaklarda bir yıldızdan gelen ışığın kuvvetinde hafif bir azalma, çevresinde bir gezegenin döndüğüne ve bu cismin büyüklüğüne dair ipuçları veriyor.
BBC TÜRKÇE

marsa sanal yolculuk yapan ekip marsa ulaştı sırada iniş var

Uzun süreli uzay yolculuklarının fiziki ve psikolojik etkilerini ölçmeyi hedefleyen Mars500 deneyinde 8 ay geride kaldı, simülatör içindeki astronotlar Kızıl Gezegen'in yörüngesine girdi.

Böylece bir buçuk yıl sürmesi beklenen deneyde önemli bir kilometre taşı geçilmiş oldu.
Bundan sonraki aşama, astronotların gerçek bir uzay aracının tüm özelliklerini taşıyan simülatörü Mars'a indirmeleri ve gezegenin yüzeyinde sanal bir yürüyüş yapmaları.

Ancak üzerinde yürüdükleri, hemen yan laboratuvarda hazırlanan kumla kaplı bir yapay zemin olacak.

Mars 500 projesi Rusya Biyomedikal Sorunlar Enstitüsü ile Avrupa Uzay Ajansı'nın ortak projesi.

Mars500 denmesinin sebebi de, mevcut teknoloji kullanılarak yapılacak bir Mars seyahatinin alması planlanan zamanda gerçekleşecek olması.

Yani Mars'a seyahat için 250 gün, Mars yüzeyinde 30 gün ve dönüş için 240 gün.

Uzmanlar 520 günlük toplamı 500'e yuvarlamış. Ancak Mars'a seyahatin 500 günden çok daha uzun süreceğinde birleşiyorlar.

Moskova yakınlarındaki Uluslararası Uzay İstasyonu'nda Haziran ayında başlayan deneye ikisi Rus, ikisi AB vatandaşı ve biri Çinli olmak üzere 6 astronot katılıyor.

İçinde bulundukları çelikten yapılmış, pencereleri bulunmayan simülatörün hacmi sadece 550 metreküp.

Deneyde Avrupa Uzay Ajansı'nı temsil eden Martin Zell, astronotların geçen 8 ayda herhangi bir sorunla karşılaşmadığını açıkladı.

Zell, astronotların ruh ve beden sağlıklarının sürekli izlendiğini, aradaki ilişkinin de gözden kaçırılmadığını hatırlattı.
Gerçeğe ne kadar yakın?

Deneye katılan astronotların içinde bulunduğu simülatör gerçek bir uzay aracına çok yakın olsa da, ortama ait bazı koşullar farklılık gösterebiliyor.

Örneğin Mars500, böyle bir yolculukta oluşacak yer çekimsiz ortamı tam olarak sağlayamıyor.

Ancak astronotların dayanıklılıklarını ölçmelerine yarayacak başka gerçek unsurlar mevcut.

Örneğin kumanda merkezi ile haberleşmelerindeki 20 dakikalık gecikme.

Ne kadar gelişmiş olsa da, Dünya ile Mars arasındaki bir telsiz bağlantısında yaşanacak 20 dakikalık gecikme burada da yaşanıyor.

Uzmanlar geçen ay bu gecikmenin astronotlar üzerindeki etkisini, üstelik bir hayli acımasız bir şekilde, test etme imkanı buldu.

Astronotlara haber verilmeksizin, simülatörün enerjisi kesildi ve elektrik aksamında bir sorun olduğunu düşündürtecek şekilde, içeriye bir miktar duman verildi.

Martin Zell, astronotların neredeyse tüm günü enerjiden yoksun olarak geçirdiğini, mevcut acil durum prosedürlerini test etme imkanı bulduğunu ve paniğe kapılmadan sorunu atlattığını anlattı.

bbc türkçe bilim ve teknoloji