Dünya

Dünya
uzay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
uzay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11/23/2012

kuzey kore'nin yeni liderini öven slogan uzaydan görülüyor

20 metre boyunda harflerle kırsal alana yazılmış toplam 548 metre uzunluğundaki sloganda "Yaşasın General Kim Jong-un, Parlayan Güneş!" yazılı.

Ryanggang bölgesinde bir rezervuar yakınlarına yazılı slogan uzaydan görülebiliyor.

Babası Kim Jong-il'in Aralık 2011'de ölümü üzerine Kim Jong-un Kuzey Kore lideri olarak görevi devralmıştı.

Büyükbabası Kim İl-sung döneminden kalma gelenek devam ettirilerek, göreve geldikten sonra Kim Jong-un da "Büyük Halef", "cenetten gelme yüce insan" gibi yüceltici sıfatlarla anılmaya başlandı.

Resmi medya onu, pilotların uçuş eğitimine öncülük eden, ordu bandosuna eğitim veren üstün yetenekli lider olarak sunan haberler yayımladı.

Güney Kore gazetesi The Chosunilbo son olayı, ülkenin eskiye dayanan bir geleneğinin devamı olarak tanımladı.

1970'lere uzanan bu gelenek, Kuzey Kore'nin kurucusu Kim İl-sung ve oğlu Kim Jong-il'in adının dağlara kazınması ile başlamıştı.

Liderlerin, gelecek kuşakların atalarını tanıması açısından bu konuya önem verdiği belirtiliyor. bbc türkçe

4/19/2012

güneşin ömrü boyunca üretebileceği enerjiyi saatler içinde üretebilen kozmik ışınların sırrı

Kozmik ışınlar olarak bilinen bu parçacıklar, dünyadaki en büyük parçacık hızlandırıcılarının yaratabileceklerinden milyonlarca kat daha fazla enerji içeriyorlar.

Astrofizikçiler, bu parçacıkların sadece iki kaynak tarafından yaratılabildiğine inanıyordu: Süper kütleli kara delikler ve gama ışın patlamaları.

Nature dergisinde yayınlanan bir araştırma, gama ışın patlamalarının bu tip parçacıklar yaratamayacağını ortaya çıkardı.

Gama ışın patlamaları evrende en çok enerji ortaya çıkaran olaylardan bir tanesi, ancak bu patlamanın kaynağının ne olduğu tam olarak bilinmiyor.

Gama ışın patlamaları sadece saatler içinde Güneş'in tüm ömrü boyunca üretebileceğinden fazla enerji üretiyor.

2010 yılında NASA'nın Swift uzay teleskobu ile görüntülenen bir gama ışın patlaması
Daha önce bilgisayar modelleri, gama ışın patlamalarının kozmik ışınların (aşırı derecede hızlı hareket eden proton adlı atomaltı parçacıkları) kaynağı olabileceğini gösteriyordu.

Ancak aynı modeller bu oluşumun neutrino adı verilen ve son günlerde ışık hızında seyahat tartışmalarında sıkça adı geçen parçacıkların da oluşmasına neden olacağını gösteriyordu.

Bunun üzerine IceCube Neutrino teleskobunu kullanan araştırmacılar Fermi ve Swift uzay teleskoplarının görüntülediği gama ışın patlamalarında neutrino parçacıklarını bulmayı denediler.

Ancak ortada neutrino parçacığı yoktu.

Bu da kozmik ışınların tek kaynağının aşırı kütleli karadeliklerin yer aldığı aktif galaksi çekirdekleri olduğu anlamına geliyor.

Büyük ilerleme kaydedildi

Neutrino parçacıklarının bildiğimiz şekildeki madde ile etkileşime geçme olasılığının çok düşük oluşu nedeniyle IceCube gerçekten çok büyük bir neutrino dedektörü.
Güney kutbunda yer alan IceCube 1 kübik kilomtrelik bir alanda buzullara gömülmüş 5 bin optik sensörden oluşuyor. Her bir sensör neutrino parçacıklarının buz içinde bir atom çekirdeğine çarptığında çıkardığı mavi ışığı yakalamaya çalışıyor.

Similasyonlarla ölen yıldızların nasıl gama ışını patlamalarına neden olduğu anlaşılmaya çalışılıyor.

Işıktan hızlı hareket edebildiğine inanılan neutrino parçacığı

2008 ortasından 2010 ortasına kadar yapılan ölçümlerde 300'den fazla gama ışın patlaması kayda geçirildi.

Ancak bilim adamları bu olaylar sırasında tek bir neutrino parçacığına bile rastlamadı.

Bütün bu tahminlerin dayandırıldığı bilgisayar modelleri günümüz fizikçilerinin hayal edebileceği evrenin en vahşi, en enerji dolu olayları ile ilgili ölçümler yapıp öngörülerde bulunuyor.

Fakat bu modeller bazı ölçümlerini sadece tahminlere dayandırdığı için, gama ışın patlamalarının kozmik ışınları yaratıyor olma olsılığı tamamen ortadan kalkmadı.

Ancak Fermi uzay telekobunda çalışan bilim adamı Julie McEnery, IceCube'un astrofiziksel olarak anlamlı bir tahminde bulunmuş olmasının önemli bir ilerleme olduğu kanısında.

BBC'ye konuşan McEnery ''Kozmik ışınların kaynağı astrofiziğin en eski ve çözümlenmesi zor sorularından bir ve onların nerede ve nasıl üretildiklerini anlamak gerçekten çok önemli'' dedi.

4/17/2012

mars'ta hayat bilimadamları mars kraterlerinde canlı organizmalar keşfetti

Edinburg Üniversitesi'nden bilimadamları ABD'de 35 milyon yıl önce düşmüş bir astroidin oluşturduğu kraterin dibinde organizmalar buldular.

Bu tip kraterlerin mikropların üremesi için uygun ortam oluşturduğuna inanılıyor.

Buna bağlı olarak bilimadamları başka gezegenlerdeki kraterlerde de hayat olabileceğini düşünüyor.

ABD'deki kraterdeki mikroplara ulaşabilmek için araştırmacılar neredeyse 2 km'lik bir kazı yaptılar.

Edinburg Üniversitesi araştırma ekibi astroidlerin bir gezegene çarptığında yüzeydeki yaşamı yok ettiğini ancak çarpmanın yarattığı ısının su ve yaşam için gerekli diğer bileşenlerin yeraltına ulaşmasını sağladığını söylüyor.

Bilimadamları astroidlerin kraterde üreyen mikropları hava koşulları ve buzul çağı ve küresel ısınma gibi iklim değişimlerinden de koruduğunu söylüyor.

Edinburg Üniversitesi'nden Prof Charles Cockell ''Kraterlerin en derin noktaları mikropların milyonlarca yıl hayatta kalmasını sağlayabilir'' diyor.

Cockell ''Araştırmalarımız Mars yüzeyindeki kraterlerin hayat aramaya başlamak için uygun yerler olduğunu söylüyor'' diyor.

3/27/2012

uzayda bir trilyon yıldıza ev sahipliği yapan andromeda gökadası

Andromeda Gökadası; ayrıca Messier 31, M31 ve NGC 224 olarak da bilinir. Mitolojik bir kavram olan Andromeda'nın Türkçe'deki karşılığı zincire vurulmuş kız anlamına da gelmektedir.
Andromeda Takımyıldızı'nda bulunan bir sarmal gökadadır. Spitzer Uzay Teleskobundan ele edilen verilere göre bir trilyon yıldıza ev sahipliği yapmaktadır.Samanyolu galaksisi ile arasındaki uzaklık yaklaşık olarak 2.2 milyon ışık yılıdır (ışık yılı: ışığın 1 yılda aldığı yoldur). 2006 ölçümlerine göre Samanyolu, Andromeda'nın kütlesinin ancak ~80%'ine sahiptir. Andromeda'nın bir diğer özelliği ise, çıplak göz ile Yer'den görülebilen en uzak gök cismi olmasıdır. Ayrıca Samanyolu'na en yakın büyük gökadadır.

Andromeda Bulutsu’su ilk defa, M.S. 964 yılında, İranlı gökbilimci Abdurrahman el-Sufi tarafından çıplak gözle gözlenmiştir.

"Küçük Bulut" olarak adlandırdığı bu cismi "Sabit Yıldızlar" adlı eserinde tanımlamıştır. 1612 yılında Simon Marius, Andromeda’nın ilk çizimini yayınladığında, Charles Messier (1764), Al-Sufi’nin bu çalışmasından habersiz olarak, bunun yeni bir bulutsu olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine, Andromeda bulutsusu, Messier Kataloğuna “M31” olarak kaydedilmiştir.
Andromeda Gökadası ile ilgili ilk modern araştırmalar 100 yıl kadar önce fotoğraf tekniğinin ve dolayısıyla daha sönük kaynakları inceleme ve kaydetme olanaklarının gelişmesi ile başlamıştır. Isaac Roberts, Andromeda'nın spiral yapısını gösteren ilk fotoğraflarını 50 cm’lik teleskopu ile çekmiştir. O dönemde dışgökadaların varlığı bilinmediğinden, fotoğraflarda sarmal kolların dışında bulunan sönük yıldızların açıkça görülmesine rağmen, bunun bir gökada olabileceği düşünülmemiştir. Aksine Andromeda'da bulunan Büyük Bulutsu’nun zamanla yoğunlaşarak gezegen sistemine sahip bir yıldız olacağı düşünülmüştür. Aralarında Edwin P. Hubble'ın da bulunduğu birkaç araştırmacı, Samanyolu'nun ötesinde yıldız sistemlerinin olabileceği fikrini ileri sürmüşlerdir.

1925 yılında Hubble, NGC 6822 gökadası'nı gözlemleyerek, bunun bir "uzak yıldızlar topluluğu" olduğunu göstermiştir. Bu çalışmalar sırasında Andromeda Bulutsusu'nda bulunan büyük sarmal yapı Hubble'ın dikkatini çekmiştir. Hubble çektiği fotoğralarda sarmal yapının karın bölgesini sıkıca saran sarmal kolları görmüş ve bu kolların binlerce yıldız ve toz bulutlarından oluştuğunu farketmiştir. Hubble'ın Andromeda gökadası ile ilgili bulguları ilk defa 1929 yılında "Yıldız Sistemine Benzer Sarmal gökada" başlıklı makalesinde yayınlamıştır.

3/24/2012

rus roketi'nin parçası uzay istasyonuna çarpma riski paniğe neden oldu

Uluslararası Uzay İstasyonu (UUİ) mürettabatı, bir uzay çöpünün platforma çarpma olasılığı nedeniyle bir süre tahliye kapsülüne sığındı.

Eski bir Rus roketine ait parçanın Cuma günü fark edilmesi nedeniyle istasyonu hareket ettirecek zaman kalmadığı için bu yönteme başvurulduğu belirtililiyor.

NASA yetkilileri, alt yörüngede süzülen roket parçasının istasyona çok yakın olmamasına rağmen emniyet için bu önlemi almak zorunda kaldıklarını söyledi.


12 yıl içinde UUİ üçüncü kez bir uzay çöpünün çarpma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.


Geçen Haziran'da bir metal parçası istasyonun 335 metre yakınından geçmişti.

Uzay mekiğinde halihazırda 3 Rus kozmonotla iki Amerikalı ve bir Japon astronot bulunuyor.

Mürettebata kumanda merkezi tarafından, parçanın çarpma ihtimaline karşı Soyuz kaçış kapsüllerine girmeleri talimatı verildi.

NASA tehlikenin atlatılması üzerine bu sabaha karşı mürettabattan ana istasyona dönmesinin istendiğini bildirdi.
Rus Uzay Dairesi, roket parçasının uzay istasyonunun 23 kilometre yakınından geçtiğini duyurdu.

NASA, alt yörüngede dolaşan yaklaşık 22 bin parça uzay çöpünü takip ediyor. Ancak dünyanın yörüngesinde daha önceki uzay yolculuklarından kalan milyonlarca parça dolaşıyor.

Bunlar arasında bir santimetreden küçük metal parçalarla, dev roketler ve devre dışı bırakılmış yakıt tankları da bulunuyor.


Saniyede birkaç kilometre hızla hareket eden bu parçaların uzay istasyonuna ya da uydulara ağır hasar verebileceği belirtiliyor.


Uzaydaki en büyük parça kirliliği 2007'de Çin'in bir füzeyle kendi uydularını vurması sonucu oluşmuştu. Bunun sonucunda 3 bin izlenebilir parça ve 150 bin kadar parçacık uzaya yayılmıştı.

2009'da bir Rus uydusu ile bir Amerikan uydusu çarpışmış, tonlarca uzay çöpü ortaya çıkmıştı.

12/15/2011

güneşin dört milyon katı büyüklüğündeki kara delik bir gaz bulutunu yutacak

Gökbilimciler dev bir gaz bulutunun Samanyolu'nun merkezinde bulunan ve Güneş'in dört milyon katı büyüklüğünde olan bir kara deliğe doğru ilerlediğini belirledi.
Kara deliklerin çevresindeki her şeyi yuttuğu biliniyor, ancak bu vaka, uzmanlar için bu büyüklükte bir bulutun yutuluşunu görmek için ilk fırsat olacak.


Kara deliğin gaz bulutunu parçalayarak yutacağı tahmin ediliyor.

Bu sırada kara deliğin çeperinin alışılmadık düzeyde aydınlanacağına inanan gökbilimciler böylece kara delikler hakkında daha fazla bilgi edinmeyi umuyor.

Bilim dergisi tıklayın Nature'da yer alan bir makaleye göre bu sıradışı gök olayı, 2013 yılında gözlenebilecek.
Güneş Sistemi büyüklüğünde 'küçük' bulut

Avrupa Güney Gözlemevi'ne ait, Şili'deki Çok Büyük Teleskop (VLT) ile toplanan verilere göre, bulutun büyüklüğü Güneş Sistemi'nin tamamını kaplayacak kadar, toplam kütlesi ise Dünya'nınkinin sadece üç katı...

Bu nedenle dev boyutlarda olsa da uzaydaki benzerleri ile karşılaştırıldığında bulutun mütevazı, hatta küçük kabul edilebileceği söyleniyor.

Sagittarius A* (Sgr A*) adındaki kara delik ise, Dünya'ya 27 bin ışık yılı mesafede.

Hesaplara göre kara deliğin kütlesi Güneş'e göre 4 milyon kat daha büyük. Güneş'in kütlesi de Dünya'nınkinin 330 bin katı.

Kara delikler, zaten ışık da dahil olmak üzere çevresindeki her şeyi yutabilmeleri ile ünlü. Bu büyüklükteki bir kara delik ise uzmanlarca 'muazzam' olarak niteleniyor.

Bulutun şeklini ve izlediği yolu inceleyen uzmanlar, son yedi yılda, bulutun kara delik merkezine gidiş hızının ikiye katlandığını; halihazırda saniyede 2350 km katettiğini söylüyor.
Deliğin çevresindeki alan aydınlanacak

Buna göre 2013 ortalarında bulutun kara delikle arasında 40 milyar kilometre kalmış olacak. Bu mesafe Dünya'nın Güneş'e uzaklığının 260 katı ve bulutun bütün olarak deliğe çekilmesi için yeterli değil.

Kara deliğin hemen dışında ise bir delikten girdap gibi dönerek boşalan suyun yarattığına benzer bir alan oluşuyor.

Dönen maddelerden oluşan bu kuşak hakkında pek az şey biliniyor.

Ancak şimdi gaz bulutu yaklaşınca, bu kuşak rahatça gözlemlenebilecek.

Gaz bulutu, bir yıldızın ya da gazegenin aksine kara deliğin çekim gücü karşısında bütünlüğünü koruyabilecek bir kütle yoğunluğuna sahip değil. Bu nedenle bulutun, kaçınılmaz sona yaklaşırken uzayıp parçalanacağı tahmin ediliyor.

Almanya'daki Max Planck Dünyadışı Fizik Enstitüsü'nden Stefan Gillessen "Kara deliğe yaklaşan bir astronotun spagetti gibi uzayıp içine çekilmesi fikri bilim kurgu eserlerinden tanıdık bir düşünce".

"Ama şimdi, bunu keşfedilen bulut üzerinde gerçekten olurken görebileceğiz. Bulut bu deneyimi atlatamayacak" dedi.

Bulutun yarısının yutulup geri kalanının yeniden uzaya fırlatılabileceği tahmin ediliyor.

Bu süreç de sırlarla yüklü kara deliklerin nasıl faaliyet gösterdiğine, kelimenin tam anlamıyla ışık tutmuş olacak.

Çünkü bulut hızlandıkça, içindeki maddeler bir x-ışını yağmuruna dönüşerek kara deliği aydınlatacak.

California Üniverstiesi'nden gökbilimci Mark Morris'in tıklayın Gillessen ve ekibinin çalışmasını açıklayan makalesinde de belirttiği gibi, bu ender görülen olayı "muhtemelen pek çok teleskop izliyor olacak".

Sagittarius'tan sonra Dünya'ya en yakın kara delik, 100 kat uzakta, Andromeda Galaksisi'nde bulunuyor.

12/06/2011

kepler teleskobu'nun keşfettiği dünya ile aynı özelliklere sahip gezegen heyecanlandırdı

Gökbilimciler, yaklaşık 600 ışık yılı uzaklıkta keşfettikleri yeni bir gezegenin biçok yönden dünyaya benzediğini söylüyor.
Kepler 22-b adı verilen gezegen, dünyanın yaklaşık 2,4 katı büyüklüğünde ve ortalama sıcaklığı 22 derece.

Bugüne değin evrende keşfedilen gezegenler arasında, dünyaya en çok benzeyenin Kepler 22-b olduğu söyleniyor.

Fakat araştırmacılar, Kepler 22-b'nin yapısını henüz çözebilmiş değil. Yeni gezegenin kaya, gaz ya da sıvı yumağından meydana gelmiş olabileceği düşünülüyor.

Güneş sistemimizdekine benzer bir yıldızın etrafında dönen Kepler 22-b, gökbilimcilerin ''yaşanabilir bölge'' diye adlandırdığı koşullara sahip bir ortamda yer alıyor.

Kepler teleskobu tarafından keşfedilen gezegen, kendi güneşi etrafında dönüşünü 290 günde tamamlıyor.

Dünyaya kıyasla, etrafında döndüğü güneşe daha yakın mesafede yer alıyor. Fakat daha az ışık saçan bir yıldız sözkonusu. Dolayısıyla Kepler'in sıcaklığı ile dünyanın sıcaklığı aşağı yukarı aynı seviyede.

Bugüne değin bulunan diğer gezegenler dünyanın sıcaklığına kıyasla ya aşırı derecede sıcak ya da çok soğuk oluyordu.

Kepler 22-b'nin iklimi ise ortalama 22 derecelik sıcaklığı ile gökbilimcileri heyecanlandırdı. Araştırmacılar, bu ılık ortamın sıvı suyun olası varlığına işaret ettiğini belirtiyor.

Kepler ekibi, teleskobun ayrıca 1094 adet ''gezegen adayının'' varlığını saptadığını açıkladı. Bunların birer gezegen olduğunun doğrulanması için daha çok araştırma yapılması gerek.

Kepler Teleskobu, adını Alman gökbilim, fizik, matematik bilgini Johannes Kepler'den alıyor.

11/24/2011

bilim adamları uzaylıların yaşayabilme ihtimali bulunan gezegenlerin listesini çıkardı

Amerikalı bilim adamları, uzaylıların yaşaması en olası gezegen ve uyduların listesini çıkardı.

Buna göre Satürn'ün uydusu Titan ve 20,5 ışık yılı ötedeki Terazi takım yıldızında bulunduğu sanılan Gliese 581g dış gezegeni, uzayda en yaşanılası yerler.
Astrobiyoloji dergisinde yayınlanan makalede araştırmacılar farklı kriterlere odaklanan iki ayrı liste hazırladı: Dünya'ya Benzerlik Endeksi ve Gezegen Yaşanabilirlik Endeksi.

ABD'deki Washington Üniversitesi'nden Dirk Schulze-Makuch, "Önce başka gezegenlerde de Dünya'dakine benzer koşullar olabilir mi diye sorduk. Çünkü bu koşulların yaşama elverişli olduğunu biliyoruz." diyor.

"İkinci olarak da dış gezegenlerde bizim bildiğimiz-bilemediğimiz başka yaşam türlerinin yaşama olasılığı var mı, bunu sorduk."

Dünya'ya Benzerlik Endeksi gezegenlerin büyüklüğü, yoğunluğu ve ana yıldızdan uzaklığı gibi verileri Dünya'nınkilerle karşılaştırıyor.

Gezegen Yaşanabilirlik Endeksi ise yüzeyin buzla mı taşla mı kaplı olduğu, atmosferi ya da manyetik alanı olup olmadığı gibi başka faktörleri inceliyor.

Ayrıca organizmalara enerji verebilecek ne tür kaynaklar olduğuna bakıyor: Ana yıldızdan gelen ışık ya da gelgit çekimi gibi.
DÜNYA'YA BENZERLİK ENDEKSİ

Dünya - 1,00
Gliese 581g - 0,89
Gliese 581d - 0,74
Gliese 581c - 0,70
Mars - 0,70
Merkür - 0,60
HD 69830d - 0,60
55 Cnc c - 0,56
Ay - 0,56
Gliese 581e - 0,53

Gelgit çekimi, bir diğer nesne ile yerçekimsel etkileşimlerin bir gezegen ya da uyduyu içten ısıtmasına verilen ad.

Gezegen Yaşanabilirlik Endeksi'nde dikkate alınan son faktör ise kimya: Organik bileşikler ve önemli kimyasal reaksiyonlar için gereken sıvı bazlı çözücüler var mı?
Gliese 581 farkı

Her iki endekste de üç-dört gezegenle temsil edilen Gliese 581 sistemi, gökbilimciler tarafından yakından izleniyor.

Sistem kızıl bir cüce yıldızın etrafında dönen dört (belki de beş) gezegenden oluşuyor.

İlk listede Gliese gezegenleri ve Mars, Merkür ile Ay'ın dışında bir de HD 69830d gezegeni yer alıyor.
GEZEGEN YAŞANABİLİRLİK ENDEKSİ

Titan - 0,64
Mars - 0,59
Europa - 0,49
Gliese 581g - 0,45
Gliese 581d - 0,43
Gliese 581c - 0,41
Jüpiter - 0,37
Satürn - 0,37
Venüs - 0,37
Enseladus - 0,35

HD 69830d, Neptün büyüklüğündeki bir dış gezegen ve Pupa takım yıldızında yer alıyor.

Ana yıldıza ideal uzaklık olarak görülen, yüzeyin ne çok soğuk ne de çok sıcak olduğu "goldilocks bölgesi"nde konumlanıyor.

İkinci listede ise başı Satürn'ün uydusu Titan çekiyor, onu Mars ile Jüpiter'in uydusu Europa izliyor.

Europa'da çekim kuvvetinin yarattığı gelgit etkisiyle ısınan bir yeraltı su okyanusu olduğu sanılıyor.

Güneş Sistemi dışında yaşanabilir ortam arama çabaları son yıllarda hız kazandı.

2009'da uzaya fırlatılan NASA'nın Kepler uzay teleskobu bugüne dek binden fazla aday gezegen buldu.

Gelecek nesil teleskopların bir adım ileriye giderek, uzak yıldızlardan gelen ışıkta biyogöstergeler bulması, örneğin bitkilerin ürettiği klorofili belirleyebilmesi mümkün görülüyor.

10/06/2011

hartley 2 kuyruklu yıldızında dünyadakine benzer su gözlemlendi

Jason Palmer

BBC bilim ve teknoloji muhabiri


Bilim adamları, kuyruklu yıldızlar arasında dünyadaki suya en benzeyen suyun Hartley 2 kuyruklu yıldızında gözlemlendiğini açıkladı.

Herschel uzay teleskobuyla yapılan araştırmada kuyruklu yıldızın suyunda bulunan nadir bir hidrojen tipi, döteryum ölçüldü.
Hartley 2 kuyruklu yıldızı
Ve diğer kuyruklu yıldızlardaki suda görülen döteryum oranının yarısına sahip olduğu belirlendi. Tıpkı dünyada olduğu gibi.

Sonuçları Nature dergisinde yayınlanan çalışma, dünyadaki suyun çoğunun gezegenimize çarpan kuyruklu yıldızlardan gelmiş olabileceğine işaret ediyor.

Dünyanın oluşumundan birkaç milyon yıl sonra kuru ve kayalık olduğu biliniyor.

Bugün gezegeni kaplayan suyun büyük olasılıkla uzaydan gelmiş olduğu sanılıyor.

Bugüne kadar yalnızca 5-6 kuyruklu yıldızdaki döteryum oranı ölçülebilmiş ve hepsinde okyanuslardaki oranın iki katı döteryuma rastlanmıştı.

Buna karşılık asteroitlerin döteryum oranı, dünyaya çarpan göktaşlarının kaynağı bu küçük gezegenler olduğu için daha iyi biliniyor.

Göktaşlarında aşağı yukarı okyanuslardakiyle aynı miktarda döteryuma rastlanmıştı.

Bu nedenle eğer dünyadaki su uzaydan geldiyse, bunun kaynağının asteroitler olduğu düşünülüyordu.

Bugüne dek gözlemlenen kuyruklu yıldızlar Oort Bulut cinsindendi, yani güneş sisteminin ilk yıllarında ve Neptün ile Uranüs gibi büyük gezegenlerin civarında oluştuğuna ve gezegenlere, birbirlerine çarparak uzaklara fırlatıldığına inanılan objelerdi.

Hartley 2 kuyruklu yıldızı ise Kuiper Kuşağı'nda döteryum analizi yapılan ilk gök nesnesi.

Kuyruklu yıldızların, asteroitlerden çok daha fazla su taşıdığı biliniyor.

9/21/2011

uzay istasyonu tarafından çekilen güney ışıklarının ilginç görüntüleri

Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi NASA, Uluslararası Uzay İstasyonu'nun Avustralya ve Antartika üstünde çektiği Güney ışıklarının görüntülerini yayımladı.

Görüntüler dünyadan yaklaşık 320 kilometre yukarıdan çekildi.

9/16/2011

iki güneşli ve satürn büyüklüğünde yeni bir gezegen keşfedildi

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA'nın dünyaya benzeyen gezegenler bulmak için Samanyolu'nu tarayan Kepler teleskopu ile bulunan yeni gezegen, türünün bilinen ilk örneği.
Kepler 16b adı verilen gezegen Satürn ile aynı büyüklükte.

Kepler 16b, çifte gün batımıyla Yıldız Savaşları filmindeki Tatooine gezegenini andırsa da, bilim adamları filmin kahramanı Luke Skywalker'ın da, başka kimsenin de bu gezegende yaşamasının mümkün olmadığını söylüyorlar.

Zira bu gezegen tıpkı Satürn gibi soğuk bir gaz kütlesinden oluşuyor.

İki güneşin ısısı da düşük olduğu için gezegende yaşam olmayacağı düşünülüyor.

Yeni gezegen dünyadan yaklaşık 200 ışık yılı uzakta.
Muhteşem

Kepler 16b'nin iki güneşi, dünyanın güneşinden yüzde 69 ve yüzde 20 daha küçük, bu nedenle de gezegenin ısısı -73 ile -101 santigrat derece arasında.

Gezegen iki güneşin etrafındaki yörüngesini 229 günde dolaşıyor.

Güneşlere olan mesafesi de yaklaşık olarak dünyanın Venüs'e olan uzaklığı kadar, yani 104 milyon km.

Washington yakınlarındaki Carnegie Bilim Enstitüsü'nden Alan Boss, Kepler teleskobunun bu son keşfini muhteşem olarak niteliyor.

Teleskop, yıldız ile arasından bir gezegen geçerken, yıldızın ışığında meydana gelen azalmaya göre ölçüm yapıyor.

Bu şekilde yeni gezegen hakkında çok kesin veriler elde edilebildiği bildiriliyor.

9/08/2011

bilim adamları altın ve diğer metallerin uzaydan geldiğini kanıtlayabileceklerini belirtiyorlar

İngiliz bilim adamları, yeryüzündeki tüm altın ve diğer değerli metallerin uzaydan geldiğini kanıtlayabileceklerini söylüyor.

İngiltere'deki Bristol Üniversitesi'nin araştırmacıları, Grönland'daki dört milyar yıllık kayaları inceledi.
Araştırmacılar bunların dünyada oluşmuş kayalardan farklı izotoplar içerdiği sonucuna vardı.

Onlara göre bu, değerli metallerin dünyaya bir meteor yağmuruyla geldiği teorisini kanıtlıyor.

Bu meteor yağmuru sırasında henüz 200 milyon yaşındaydı.

Dünyanın kendi altını ve diğer ağır metalleri daha gezegenin ilk dönemlerinde çökerek merkezdeki mağmaya karışmıştı.

Bu yüzden günümüzde nikah yüzükleri ve diğer ziynet eşyalarında kullanılan altının kaynağı farklı.

Bu altın nötron yıldızlarının çarpışması sırasında ortaya çıkmış.

Bu çarpışmaların ise evrenin gördüğü en şiddetli çarpışmalar olduğu belirtiliyor.
KURANI KERİM'İN DEMİRİN GÖKTEN İNDİRİLMESİ HAKKINDAKİ AYETİ

57:25 - Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve ölçüyü indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah'ın dinine ve peygamberlerine görmeden yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür.

9/01/2011

uzay istasyonuna malzeme götüren insansız rus uzay gemisi infilak etti

Rusya'nın Uluslararası Uzay İstasyonu'na (ISS) gönderdiği insansız uzay gemisi infilak etti.
Rus Uzay Dairesi, Progress M-12M adlı geminin yörüngeye yerleştirilemediğini ve düştüğünü açıkladı.

Geminin enkazının Rusya'ya bağlı Altay cumhuriyeti topraklarına düştüğü haber veriliyor. Geminin düşüşü sırasında büyük bir patlama sesi duyulduğu ve evlerin camlarının kırıldığı belirtildi. Ancak ölen ya da yaralanan olmadığı kaydedildi.

Gemi, ISS'teki astronotlara 3 ton malzeme götürüyordu.

Amerikan uzay mekiğinin devre dışı bırakılmasından sonra, istasyona malzeme nakli bu tür robot araçlarla yapılacak.

Ancak Uzay İstasyonu'nda henüz malzeme sıkıntısı olmadığı için Progress'in fırlatma roketi Soyuz U ile ilgili kaygılar öne çıkıyor.

Soyuz U, istasyona insanlı kapsülleri götüren Soyuz FG roketine çok benziyor.

Çarşamba günkü başarısızlığın nedeni tespit edilemedikçe 22 Eylül'de istasyona yapılacak insanlı uçuşa izin verilmeyebileceği belirtiliyor.

Bu durumda, eve dönüş hazırlığı yapan astronatlar bir süre daha istasyonda beklemek zorunda kalacak.

İstasyonda altı astronot bulunuyor.

Progress, Uluslararası Uzay İstasyonu'na şimdiye kadarki 44'üncü malzeme teslimatını gerçekleştirecekti.

Gemi, Kazakistan'daki Baykonur Üssü'nden fırlatılmıştı. Ancak Soyuz roketinin üçüncü ve son fırlatma aşaması motorlarının erken kapandığı anlaşılıyor. 

8/28/2011

uzayda süper yoğun elmastan oluşan yeni bir gezegen keşfedildi

Nick Bryant

BBC Melbourne muhabiri



Avustralyalı bilim adamları, süper yoğun elmastan oluştuğuna inandıkları bir gezegen bulduklarını söylüyor.

Dört bin ışık yılı uzaklıktaki bu gezegen, dış katmanlarını kaybetmiş dev bir yıldızın kalıntıları olabilir.
Elmas gezegenin temsili resmi
Gökbilimciler, Serpens yani Yılan takım yıldızındaki bu küçük gezegeni telsiz teleskop yardımıyla keşfettiklerini belirtiyor.

Bugüne dek bulunan tüm gezegenlerden daha yoğun bir malzemeden oluştuğu bildiriliyor.

Güneş sisteminin en büyük gezegeni Jüpiter'den daha küçük olmasına rağmen, kütlesi daha büyük.

Bu da bilim adamlarının "muazzam" diye tanımladığı yoğunluğuna bağlanıyor.

Gezegenin karbondan oluşan çekirdeğinin yüksek basınç altında kalarak elmasa dönüştüğü tahmin ediliyor.

Bu gezegen her iki saatte bir, mini bir "nötron yıldızın" etrafında dönüyor.

Avustralyalı bilim adamları nötron yıldızın da yeni bir keşif olduğunu vurguluyor.

Elmas gezegenin yakından neye benzediği ise şimdilik galaksinin sırlarından biri.

Onu uzayda parıl parıl parlayan bir kütle olarak hayal etmek her ne kadar çekiciyse de, bilim adamları bunun böyle olmadığı görüşünde.

8/19/2011

güneş fırtınaları ilerleyen yıllarda dünya'da çok daha etkili hissedilebilecek

Uçak seferlerinde ve uzay araçlarında ortaya çıkacak arıza ve aksamalara hazırlıklı olunmasını isteyen araştırma ekibi, güneşin düşük seviyede faaliyet dönemine girmesi ile birlikte, dünyaya erişen radyason tehlikesinin artacağını tahmin ediyor.
Araştırmacılara göre güneş fırtınaları nadirleşse de, çok daha güçlü ve hızlı patlamalar şeklinde cereyan edeceği için dünyaya ulaşan radyasyon da daha çok hissedilecek.

Buna ilaveten, güneşteki faaliyetin azalmasıyla birlikte galaksinin diğer noktalarından kaynaklanan radyasyonun güneş sistemine daha kolay sızacağı tahmin ediliyor.
Buzdaki bulgular

Bilim insanları, 1920'lerden bu yana güneşteki faaliyetlerin maksimum düzeyde seyrettiğini, ancak ''on yıllar içerisinde bu faaliyet döneminden çıkılacağını'' söylüyor.

Minimum faaliyet dönemine girildiğinde güneş lekelerinin neredeyse hiç meydana gelmediğini söyleyen araştırmacılar, bu dönemin son olarak 1650-1700 yılları arasında yaşandığını açıkladı.

Bilimsel gözlemler, dünyaya vuran radyasyon miktarının en çok güneş faaliyetleri orta düzeyde seyrederken arttığını gösteriyor.

Araştırma çerçevesinde, buz kütleleri ve ağaç kütüklerinde saklı kalmış 10 bin yıl öncesine dek uzanan iklim verileri incelendi.

Kozmik ışınların dünyanın atmosferine taşıdığı, ve buz tabakalarında veya organik madde içinde biriken izotopların ve nitratın seviyesi ölçüldü.
Nitrat yoğunluğu

Reading Üniversitesi'nden Profesör Lockwood, ''Buz kütlesinde nitratın yoğunlaştığı tabakalar tarih boyunca güneş faaliyetlerinin nasıl seyrettiğine ışık tutuyor.'' diyor.

Araştırmacılar, güneş faaliyetlerinin orta seviyede seyrettiği dönemlerde buz tabakalarındaki nitrat yoğunluğunun da arttığını gördüklerini söylüyorlar.

Profesör Lockwood, güneşteki faaliyetlerin yeniden yüksek radyasyon yayan bir döneme doğru ilerlediğini kaydediyor.

İnsanoğlunun uçak ve uzay teknolojisini geliştirdiği çağ boyunca karşılaşmadığı kadar yüksek düzeyde radyasyona maruz kalınabileceğini söyleyen Profesör Lockwood, güneş patlamalarına dayalı teknolojik arızaların da buna koşut hiç görülmedik düzeyde artabileceğine dikkat çekiyor.

8/09/2011

uzayda tehdit olan uzay çöplüğünü atmosferde parçalayarak temizlemek için geliştirilen proje

Jason Palmer
BBC bilim muhabiri

Bilimadamları, uzayda harcanmış roket artıkları ve işlevini yitirmiş uydu parçalarından oluşan çöplerin önünü almak için yeni bir yöntem üzerinde düşünüyor.
Uzaya gönderilecek bir uydunun uzay yolculuklarından artakalan ve dünyanın yörüngesinde dolaşıp duran nesnelere ulaşması öngörülüyor. Plan uyarınca bu uydu, bir itici yardımıyla çöpleri Dünya'nın atmosferine geri atacak, ve çöpler atmosfere girdikleri anda yanarak yok olacak. Araştırmacılar, robot kollara sahip sahip küçük uydular üzerinde düşünüyor. Kollardan biri roket atığını durdururken, diğeri ise atığı yörüngeden çıkaracak itici gücü çalıştırmaya yarayacak. Yer yüzeyinden iki bin kilometre yukarı uzanan bölgeyi tanımlayan Alçak Dünya Yörüngesi'nde 10 santimetreden büyük 17 bini aşkın obje bulunuyor. İlerideki olası bir sorun, bu objelerin her birinin daha binlerce küçük parçaya bölünme potansiyeline sahip olması. Öneriyi hazırlayan İtalyan Uzay Araştırmaları Merkezi'nden Marco Castronuovo, "Bu bir hayli güç, ama aynı zamanda acilen çözülmesi gereken bir mesele" diye konuştu. Castronuovo, sorunun her geçen gün eklenen yeni çöplerle daha da büyüyeceğine dikkat çekti. 1978'de NASA'dan bir bilim adamının ortaya attığı ve Kessler sendromu denen zincir etkisinin oluşması olasılığı, uzmanları kaygılandırıyor. Buna göre her bir parça diğerine çarparak dev bir enkaz bulutu oluşturuyor ve Alçak Dünya Yörüngesi'nin bir çok yerini kullanılamaz hale getiriyor. Üstelik bu çöp yığını sadece yörüngedeki uydular için değil, Uluslararası Uzay İstasyonu ve diğer insanlı uzay seyahatleri için de risk teşkil ediyor. "Acta Astronautica" adlı bir dergide yer alan habere göre böyle uydular kullanılarak ve çok da masraf yapılmadan, yılda 10 dev obje, Dünya yörüngesinden temizlenebilir. Yapılan yeni araştırma kapsamında yerden 850 km yüksekliğinde 60'ı aşkın obje belirlendi. Castronuovo, "Bu objelerin bir çoğu yaşam sürelerinin sonuna yaklaşmış olsalar da, işbirliğine yanaşmayan ülkelere aitler. Uzay çöplerini kimin toplayacağına ilişkin herhangi bir düzenleme de bulunmuyor." diyor. Bunların üçte ikisine bakıldığında her birinin üç tondan fazla ağırlığının olduğu ve saatte 7,5 km hızla ilerledikleri görülüyor. Bir çoğunun harcanmış yakıt atıkları olduğunu söyleyen Doktor Castronuovo, çalışmalara ilk olarak bu objelerden başlanması gerektiğini savunuyor.

8/05/2011

insansız uzay mekiği juno jüpiter gezegeni hakkında bilgi toplamak üzere havalandı

Florida'daki Cape Canaveral uzay üssünden havalanan Juno, Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) tarafından 1.1 milyar dolara inşa edildi.
İnsansız bir uzay aracı olan Juno güneş sistemini daha iyi tanıyabilmek amacıyla sistemde yer alan en büyük gezegen olan Jüpiter'in ortaya çıkışı ve evrimi hakkında detaly veri toplayacak.

Juno uzay mekiği, Jüpiter'in yörüngesindeki yerini alabilmek için Mars'ı aşacak, ve 2016 yılında Jüpiter'in yörüngesine yerleşecek.
Güneş enerjisiyle çalışıyor

Juno uzay mekiği güneş enerjisiyle çalışabilecek şekilde tasarlandı.

Aracın üzerine yerleştirilen üç güneş panelinde 18.000 güneş alıcı hücrecik bulunuyor.

Juno'yu tasarlayan araştırma ekibinden Scott Bolton, güneş enerjisiyle beslenen Juno'nun Jüpiter'in karanlık yüzünde kalmayarak güneş ışınlarından sürekli olarak faydalanacağını belirtti.

Uzay mekiğinin uzaktan tarama yapabilen mekanizması Jüpiter'i oluşturan katmanların özelliklerini tespit edecek.

Bu veriler ışığında Jüpiter'in etrafındaki renkli halkaların daha iyi anlaşılması bekleniyor.

Juno, NASA tarafından geliştirilen New Horizons (Yeni Sınırlar) programının ikinci mekiği

Bu programın ilk mekiği olan New Horizons (Yeni Ufuklar) Pluto gezegenine doğru yolculuğuna 2006'da başladı.

Mekik 2015'te yörüngeye yerleşecek. 

8/03/2011

uzay'da yeni keşif sevinci ilk defa oksijen molekülleri bulundu

Astronominin uzun yıllardır süregiden arayışlarından biri nihayet sonuçlandı: Uzayda oksijen molekülü bulundu.

Gökbilimciler oksijen atomunun varlığını daha önce ya tek başına, ya da diğer moleküllere bağlanmış halde tespit etmişlerdi.
Nefes alıp verirken içimize çektiğimiz oksijen molekülü ise bugüne değin dünyanın atmosferi dışında başka bir yerde görülmemişti.

Fakat Herschel uzay teleskobu, Orion yıldız takımı bölgesinde oksijen moleküllerini gün ışığına çıkardı. Araştırmanın sonuçları Astrophysical Journal adlı bilim dergisinde yayımlanacak.

Oksijen, hidrojen ve helyumdan sonra uzayda en çok rastlanan üçüncü element. Dünyada hayatı mümkün kılan moleküler hali, çift bağ ile eşleşen iki oksijen atomundan oluşuyor.

Bilimadamları, bu moleküle uzayın bir başka köşesinde de rastlanacağı inancıyla, ''kayıp oksijen molekülünü'' arayışa girişmişlerdi.

Oksijen molekülünün toz tanelerinin veya buz kütlelerinin içinde hapsolmuş halde bulunabileceğini düşünen gökbilimciler, yüksek sıcaklıkların bu molekülü ''pişirerek'' dışarı saldığı varsayımından yola çıktı.

Heschel Oksijen Projesi'nde çalışan ekip, gözlerini yıldızların oluşum aşamasında olduğu Orion bölgesine dikti.

Herschel teleskobunun kızılötesi ışınlara hassas aygıtları, uzayın bu sıcak ve fırtınalı bölgesinde, moleküler oksjienin varlığını saptadı.

Projenin başındaki gökbilimci Paul Goldsmith, yaptıkları keşfin sevincini yaşamakla beraber, henüz az miktarda moleküle rastladıklarını ve teleskobun incelediği bölgenin özelliklerini daha ayrıntılı biçimde araştırmak istediklerini söylüyor.

7/27/2011

evrende dünya okyanuslarının 140 trilyon katı büyüklüğünde su kütlesi tespit edildi

Dünyadan 12 milyar ışık yılı mesafedeki bu su kütlesi, dünya okyanuslarının içerdiği toplam su kütlesinin 140 trilyon katı büyüklüğe sahip. Buhar halindeki su kütlesi, kuasar olarak adlandırılan ve ortasında, çevresindeki maddeyi yutan büyük bir kara delik bulunan gök cismini sarıyor.
NASA'nın Kaliforniya'daki laboratuvarından Matt Bradford, kuasar çevresindeki ortamın oldukça özgün bir yapıya sahip olduğunu belirterek, bu yapının "devasa büyüklükte su ortaya çıkardığını" belirtti.

Keşfi yapan ekiplerden birinin başkanı olan Bradford, "yeni keşif bir kez daha gösterdi ki su, evrende oldukça yaygın ve hatta evrenin en erken zamanlarından beri var" dedi. Bu ekibin bulguları, Astrophysical Journal Letters'da yayımlandı.

Kuasarlar, çevresini bir disk şeklinde saran gaz ve toz kümesini emen devasa bir karadeliğe sahip gök cisimleri. Kuasarın karadeliği, bu tüketiminin sonucunda diskin ortasından her iki yöne doğru müthiş bir enerji fışkırtıyor. Su kütlesinin bulunduğu bu kuasarın kara deliği Güneş'ten 20 milyar kat daha yoğun ve Güneş'ten, "Bin trilyon kat" enerjiye sahip.

Bu kadar uzakta ve evrenin erken dönemlerinde var olan su kütlesi ilk kez keşfediliyor. Güneş Sistemi'nin dahil olduğu Samanyolu Galaksisi'nde de su buharı bulunuyor ancak galaksimizdeki su kütlesinin çoğu buz halde bulunuyor. Samanyolu'ndaki su kütlesi, bu kuasarda bulunandan 4000 kat daha az. Bunun nedeni de suyun, Samanyolu'nda daha çok buz formunda olması.

Kuasardaki su buharı, gök cisminin karadelik etrafında dönen gaz kütlesinin içerisine dağılmış durumda. Bu gaz bölge, yüzlerce ışık yılı genişliğinde (1 ışık yılı, yaklaşık 6 trilyon mil). Kuasardaki su buharı ile, karbonmonoksit gibi diğer moleküllerin ölçümleri, çevreleyen gazın yoğunlaşarak yıldızlar oluşturuyor olabileceğini gösteriyor. Ölçümler, Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü'nün Hawai'deki teleskobu kullanılarak, Bradford'un ekibince 2008'den beri yapılıyor. Kuasar üzerinde çalışan ikinci ekip ise, Alpler'deki Caltech Submillimeter Gözlemevi başkan yardımcısı, fizikçi Dariusz Lis başkanlığındaki bir ekip. Bu ekip de kuasardaki ilk su buharı gözlemini 2010'da yaptı.