Dünya

Dünya
toma etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
toma etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6/28/2013

Su sıkan TOMA'nın önünde duran Siyahlı kadın kim?

Üzerindeki siyah elbise nedeniyle ‘siyahlı kadın’ olarak adlandırılan kadının kimliğiyle ilgili farklı bilgiler veren haberler yayınlandı.
‘Siyahlı kadın’ olarak bilinen Kate Cullen
Su sıkan TOMA'nın önünde duran Siyahlı kadın kim?
‘Siyahlı kadın’ olarak bilinen Kate Cullen BBC Türkçe’ye kimliği ve gerçekleştirdiği eylemle ilgili konuştu.
‘Değişim programı öğrencisiyim’

Cullen Avustralyalı bir öğrenci olduğunu söylüyor.

Sydney’de sosyoloji okuyormuş. 21 yaşında bir Avustralyalı. Üniversitede okurken resepsiyonistlik gibi yarı zamanlı işlerde çalışıyormuş.

İstanbul’a geliş nedeni ise eğitim.

2012 Eylül'ünde İstanbul’a geldiğini ve öğrenci değişim programı kapsamında Koç Üniversitesi’nde eğitim gördüğünü aktaran Cullen, ''Başlangıçta sadece bir sömestir kalmayı planlıyordum ama bu kentin, insanların ve kültürün içinde yaşadıktan sonra bir yıl boyunca kalmaya karar verdim'" diyor.
‘Avustralya’da da eylemlere katılmıştım’

İlk eylemi değil Cullen'ın Gezi Parkı gösterileri. Cullen, Sydney’de birkaç gösteriye katıldığını, Avustralya'nın ''sığınmacıların ülkeye gelir gelmez gözaltına alınması politikasını'' protesto etmek için sokağa çıktığını, ayrıca ailesiyle Irak savaşı karşıtı gösterilere ve Sydney'deki Occupy - İşgal eylemlerine katıldığını anlatıyor.
‘Beni binaya sokup yardım edenlerden ilham aldım’

Peki Gezi Parkı eylemlerine nasıl yer almış Cullen?

Mayıs ayı sonunda protestolardan haberdar olduğunu, bazı arkadaşlarının da eylemlere katıldığını anlatıyor ve şöyle devam ediyor:
Hayatımda hiç böyle bir şey yaşamamıştım.
Beni binaya sokup yardım edenlerden ilham aldım
''Mayıs ayı boyunca İstiklal Caddesi’nde kesinlikle şiddet içermeyen eylemlerde polisin göstericilere sürekli gazla müdahale ettiğini gördüm. Ben de bir akşam Cihangir’deki evime dönerken gaza maruz kaldım. Hayatımda hiç böyle bir şey yaşamamıştım. Acı gözlerimi yakıyordu ve nefes alamıyordum. Şansıma bir adam beni tutup bir binaya soktu. Binada bir grup insan vardı. Bana, gözlerime sıkmak için limon ve yanığı yatıştırmak için süt verdiler. Burası muhtemelen İstanbul’daki LGBT topluluğunun merkeziydi. Bana kim olduğumu sormadılar. Bana yardıma ihtiyacı olan bir insan olarak davrandılar. Tük veya yabancı, erkek veya kadın, eşcinsel veya heteroseksüel, Hristiyan veya Müslüman olmama bakmaksızın bana eşit bir şekilde sevgiyle yaklaştılar. Bu grubun iyiliğini, gücünü, kararlılığını deneyimimle gördükten sonra, ben de onlardan ilham aldım. Kendilerine çok minnettar olduğum bu insanlara dayanışmak ve gerçekten inandığım bir şey için ayağa kalkmak isteğim alevlendi.''

'Hayatımda hiç böyle bir ruh hali görmemiştim’

Cullen, daha sonra Cuma, Cumartesi ve Pazar günkü gösterilere katılmış. Ocak ayından bileti varmış Orta Amerika seyahati için. 'Tencere ve tavalarla şarkılar söylediğini, gazlı müdahaleye maruz kalan eylemcilere limon yardımı yaptığını söylüyor.

Hayatında daha önce tanık olmadığı bir dayanışma, birliktelik ve iyimserlik duygusundan söz eden Cullen, şöyle devam ediyor:

''Beni en fazla etkileyen hayatın farklı kesimlerinden insanların gösterilere katılımıydı: Genç ve yaşlı, Beşiktaşlı ve Galatasaraylı, dindar (Üzerinde ‘Kapitalizme Karşı İslam’ yazan pankartı taşıyan bir grup başarötülü kadının yürüdüğünü ve Cihangir’deki cami önünden geçerken herkesin onları alkışladığını hatırlıyorum) ya da değil… Polis daha fazla gazladıkça ve daha fazla tazyikli su sıktıkça insanlar şiddete karşı şiddetsiz bir direniş için daha fazla birleşti ve kararlı hale geldi. Gerçekten öyle iyimser bir duygu vardı ki insanlar dayanışma içinde olmanın gücünü farkettiler.''
‘Fotoğrafçıları görünce TOMA’nın önüne geçtim’

Cullen, eylemlerin önemli simgelerinden biri haline gelen fotoğrafın çekildiği anı ise şöyle anlatıyor:

''Bu fotoğraf Cumartesi sabahı çekildi. Cuma gecesinden beri gösterilerdeydim ve henüz uyumamıştım. O gece üç ayrı olayda gazlanmıştım. Göstericiler birlik duygusu içinde bu harekete bir şey borçlu olduğumu hissettim. Kalabalık bir grup olarak Alman Hastanesi’nin yakınlarında bir TOMA’nın önünde slogan atıyorduk. Hepimiz Türk medyasının bu protestoların hiçbirini yayınlamadığını ve olayların medya üzerinden yayılmasının ne kadar önemli olduğunu biliyorduk.''

''Ayrıca iki insanın öldüğünü duymuştum ve dünyanın yaşanlardan haberdar olması gerektiğini biliyordum. TOMA yakınında kalabalık bir grup fotoğrafçı olduğunu farkettim ve şiddete rağmen eylemlerin barışçıllığını vurgulamak için TOMA’nın önünde durup ellerimi açmaya karar verdim. Korkmadım. Gerçekten su sıkacaklarına inanmamıştım ama sıkarlarsa da fotoğraf olağanüstü olur diye düşünmüştüm.''
‘O artık benim fotoğrafım değil’
O artık benim fotoğrafım değil
TOMA’nın önünde durup ellerimi açmaya karar verdim.
Fotoğrafın gösteriler açısından sembole dönüşeceğini tahmin etmediğini belirten Cullen bu dönüşümle ilgili şu yorumu yapıyor:

''Bu fotoğraf artık benimle ilgili değil. Daha genel olarak düşünürsek benim eylemim kesinlikle hiçbir şey değil. Aynısını ve daha fazlasını yapan binlerce göstericiden daha cesurca değil. Siyahlı kadın artık ben değilim. O artık beni eve çekip limon veren adam, gururlu bir şekilde yürüyen anti-kapitalist Müslüman kadın, bana ses çıkarmak için tencere veren başörtülü yaşlı kadın ve inandıkları için ayağa kalkan ve sokaklara giden her bireydir.''

Şu anda Orta Amerika’da tatilde olduğunu belirten Cullen Sydney’de yaşamaya devam edeceğini, Türkiye’de yaşama planı bulunmadığını ama Türklerin kendisinin favori milleti, Türkiye’nin de favori ülkesi olduğunu, bu yüzden Türkiye’ye yeniden gelmek istediğini söylüyor.

Cullen, ''Türkiye’de olsaydım kesinlikle gösterilere yine katılırdım. Kalbim hala insanların gösteri düzenlediği İstanbul ve Türkiye’de'' yorumunu yapıyor.bbc türkçe

6/24/2013

Taksim Eylemleri “karanfil verdik yine gaz sıktılar çiçek de sevmiyorlar bunlar”

Brezilya Bayraklı Taksim eylemcileri
Bazılarının ellerinde Türk bayrakları ve Taksim Dayanışma oluşumunun flamaları var. Bir de insanların gülümseyerek işaret ettikleri Brezilya bayrağı.
Sıcak bir günün İstanbul’a veda ettiği saatlerde hafifçe dalgalanan insan denizinin içindeyiz.

Bir anda çevremizi saran kalabalık zıplamaya başlıyor. Sloganı daha sonra duyuyoruz. “Zıpla, zıpla. Zıplamayan Tayyip’tir”.

Sonra bütün eller havaya kalkıyor ve havada sallanıyor. Bu İstanbul’un farklı semtlerinin parklarında düzenlenen forumlarda alınmış bir karar. Böylece semt sakinleri alkış sesleriyle rahatsız edilmemiş oluyor.

Taksim meydan olduğu için daha farklı. Ellerin havada sallanmasından sonra bir alkış tufanı kopuyor.

Gezi Parkı’nın girişinde sivil ve uniformalı polisler kordon oluşturmuşlar. Onların önündeki merdivenlerde kameralar, fotoğraf makineleri ve son model maskeleriyle büyük bir gazeteci topluluğu var.
'Yaşıyor'

Biz de merdivenlere çıkıyoruz. Merdivenler karanfil havuzuna dönüşmüş. Yüzünü Gezi Parkı’na dönmüş eylemciler hep bir ağızdan polislere doğru “Sık bakalım sık bakalım biber gazı sık bakalım” diye bağırıyorlar.

Gezi eylemlerinde yaşamlarını yitiren kişilerin isimleri tek tek söylendiğinde “Yaşıyor” diye bağırıyor insanlar. Sivil polislerden biriyle göz göze geliyoruz. Belinden sarkan copunu sağ eliyle sıkıyor. Üzerinde bir tişört, jean pantolon ve pahalı spor ayakkabılar var.

Gezi eylemlerinde hayatını kaybedenler için anma
Polis yeleği ve copu olmasa eylemcilerden ayırt etmek mümkün değil. O sırada polisin anonsu duyuluyor: “Yolu kapayarak trafiği bozuyorsunuz. Bu size son uyarımızdır. Dağılın”.

Kalabalığın içinden biri TOMA’lar (Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı) harekete geçti diye bağırıyor. Kalabalık Harbiye, Sıraselviler, Gümüşsuyu ve İstiklal caddelerine doğru dağılmaya başlıyor.

Meydan bir anda su ve gaz bulutuna boğuluyor. Biz Sıraselviler caddesi üstündeki bir kafeye sığınıyoruz. Gaz boğazları ve gözleri yakıyor.

Hemen herkes maskelerini takarak hızla ilerliyor. Kafe çalışanları son üç haftadır süren eylemlere o kadar alışmışlar ki istiflerini hiç bozmadan güleryüzle servise devam ediyorlar.

Bir TOMA’nın caddenin başına geldiğini görüyoruz. Maskeli bir adam “Buradan çabuk uzaklaşın yoksa sıkışıp kalırsınız” diyor. Kazancı Yokuşu’nun başına doğru yürüyoruz. Eylemciler ile TOMA arasında 300 metreden az bir mesafe var. Gerilim son noktada. Sloganlar, ıslıklar, çığlıklar sürüyor.

Arkamızdan birisi “karanfil verdik yine gaz sıktılar çiçek de sevmiyorlar bunlar” diyor.

O sırada 20 yaşlarında yarıçıplak bir adam ortaya çıkarak “Siz parkınızı böyle mi koruyorsunuz. İlerleyin” diye kalabalığı meydana doğru gitmeye çağıyor. Onu küçük bir kalabalık takip ediyor.

Taksim Meydanında Karanfilli eylemciler
Önümdeki genç kadın “İşte bunlar provokatör” diyor kafasıyla genç adamı işaret ederek. Bu sırada Twitter’dan polisin İstiklal Caddesi’ne girdiğini ve gazla müdahale ettiğini öğreniyoruz. Ara sokaklarda ve Cihangir’de yoğun bir çatışma olduğu haberleri geliyor. Sıraselviler’deki kalabalık “Polis halkına ihanet etme. Simit sat onurlu yaşa” diye tempo tutuyor.

O sırada bir hareket başlıyor. Paniğe kapılan kalabalık içinde Kazancı Yokuşu’ndan aşağı doğru koşmaya başlıyoruz. Önümüzdekiler “Koşma. Koşma. Sakin..” diye bağırıyorlar.

Gerçekten de kalabalık yavaşlıyor ve birkaç dakika sonra geri dönüyor. Fakat bu da uzun sürmüyor. Bu sefer polislerin gaz maskelerini taktıklarını görüyoruz. TOMA bize doğru yaklaşıyor. Yokuştan aşağı var gücümüzle koşuyoruz. O sırada birisi elimi tutuyor. Hayatta kalmak için yapacağımız en önemli şey yere düşmemek.

Arkamızda TOMA’nın püskürttüğü suyu görüyoruz. Havadaki gaz boğazımızı yakıyor. Tanımadığım birisi ağzıma bir sıvı sıkıyor. Süt tadı alıyorum. Kalabalık artık koşmuyor. TOMA’ların havadan gelecek saldırılara karşı dar sokaklara girmediğini öğreniyoruz.

Bir binanın merdivenlerine çöküyoruz. Önümden hamile bir kedi korkuyla kaçıyor. Tencere tava sesleri, düdükler çığlıklar tüm gücüyle sürüyor. Duyulan tek bir slogan var artık “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam..”bbc türkçe

5/31/2013

Gezi Parkı'ndan "Bu daha başlangıç, mücadeleye devam" sloganları

"Siz eylem komitesinden misiniz?" diye soruyorum. "Hayır," diyor, "bu ağaçların hepsi benim, kestirmem." Diğer ağaçlara aynı kağıtları asmak için yanımızdan ayrılıyor.

Sabah 7.00'de geldiğim meydanı tanıyamıyorum bu akşam. Polisin erken saatlerde gelip biber gaziyla dağıttığı, çadırları yaktığı alana benzemiyor. Çadırlar yeniden kurulmuş, hatta sayıları artmış.

On binin üzerinde insan olduğu tahmin ediliyor. Yakılan çadırların izlerinin üzerinde dans ediyor eylemciler. Kimi işten gelmiş, kimi çocuğunu okuldan alıp... Kimisi de buradan işe gidecek.

Nasıl mı? Konuştuğum eylemcilerden biri şunu söylüyor: "Ben mesaili çalışıyorum. Ama karar verdim, bu gece nöbete kalacağım; işe buradan gideceğim."

Kürsüden konuşmalar yapılıyor ama alışıldık manzaranın çok uzağındayız Gezi Parkı'nda. Özellikle Türkiye'deki eylemlerde kürsü dinlenmez pek. Burada ise kürsüde konuşmalar yapılırken meydanda çıt çıkmıyor. Tabii ki sloganlar dışında... Yine Türkiye'den bir kıyaslama: sloganlar genelde iki kez atılır. Burada sloganlar grubun sesi kısılana kadar bitmiyor. "Bu daha başlangıç, mücadeleye devam" sloganının yedi kez tekrarladığını saydım.

Kürsüden yapılan tüm konuşmalarda "yarattığınız mücadele" vurgusu dikkatimi çekiyor. Konuşan herkes burada yapılan eylemin nüvesinin pazartesi gecesi sadece 30 kişinin ağaçların sökülmesine karşı koyması olduğunun bilincinde.

Kardeş Türküler çıkıyor sahneye. Ses düzeni belki en iyisi değil ama şarkılar hep bir ağızdan söyleniyor. Birbirini daha evvel tanımayan, toplumun farklı kesimlerinden insanlar halayda el ele tutuşuyor.

Üç gündür burada eylemcilere destek veren Oyuncular Sendikası'ndan, tiyatrocu Şebnem Sönmez kürsüye eylemciler arasındaki muhabbetin temellerini atıyor.
Sosyalistler, LGBT bireyler, Devrimci Müslümanlar..

Herkes nazik, güleryüzlü.... Birkaç geceden beri uyumayanlar gözlerinden belli oluyor ama kimse enerjisini yitirmemiş.

Alanda gençler çoğunlukta ama orta yaşlıların sayısı hiç az değil.

Her kesimden insan var. Sosyalistler, LGBT bireyler, Devrimci Müslümanlar, veganlar...

Metal-iş sendikası, THY'de grevde olan Hava-iş üyeleri ve onlarca sivil toplum kuruluşu Gezi Parkı'na sahip çıkmak için gelenler arasında.

Eylemde en çok alkışı alanlar bu eyleme destek vermek için Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü'nün sitesini hack'leyen Redhack grubu oluyor. Ekşi Sözlük ise internetten, gece kalacak nöbetçiler için yemek kampanyası başlatarak eylemcilerin coşkulu alkışlarını alıyor.

Türk Tabipleri Birliği genel sekreterliği alanda bir sağlık çadırı kurulduğunu açıklıyor, "umarız gerek olmaz ama..." diyerek...

Kürsüde yapılan konuşmaların ardından nöbeti perküsyoncular alıyor. Üç gündür buradalar. Üç gündür en büyük eğlence dalgasını onlar yaratıyor. Eylemcilerin arasında konserlerine başlıyorlar. Herkes "kazanılmış bir alanın" keyfini sürüyor.

Bu haberin yazıldığı saatte, "Gezi direnişi" dördüncü gününe giriyor. Alandan ayrılan pek yok henüz ama yarın sabahın erken saatlerinde buluşmak için herkes sözleşti şimdiden...

Gecenin nöbetçileri arasında iki milletvekili de var. CHP milletvekilleri Melda Onur ve Müslüm Sarı yine sabah saatlerinde biber gazlı bir müdahaleye ve buldozerlere karşı alanda nöbet bekleyecek.bbc türkçe