Dünya

Dünya
mutluluk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mutluluk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3/13/2012

çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur

İnsanın Anavatanı Çocukluğudur

Bir gün seminere başlamadan önce kısa boylu güler yüzlü birisi geldi, Hocam elinizi öpmek istiyorum, dedi. Ben el öptürmekten pek hoşlanmadığım için, yanaktan öpüşelim, dedim, öpüştük. Aramızda şöyle bir konuşma yer aldı:
- Hayrola, neden elimi öpmek istedin?

- Hocam, üç yıl önce sizin bir seminerinizi katıldım. Hayatım değişti. O seminerden sonra daha mutlu bir ailem var ve size teşekkür etmek istiyorum; onun için elinizi öpmek istedim.

- Ne oldu, nasıl oldu?

- Üç yıl önce şirketimizin organize ettiği iki günlük bir seminerde bizimle beraberdiniz. O seminerin bitişine doğru dediniz ki, “Bir insanın anavatanı çocukluğudur. Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur. Bir annenin, bir babanın en önemli görevi, çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır.”

Bir süre sustu, bir şey hatırlamak ister gibi düşündü, sonra konuşmaya devam etti:

- Hatta daha da ilerisi için söylediniz; dediniz ki, “Bir ulusun en önemli görevi çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır.” Ben bir baba olarak sizi duyduğum zaman kendi kendime düşündüm: Ben bir baba olarak çocuğumun çocukluğunu doya doya yaşamasına fırsatlar yaratıyor muyum? Böyle bir sorunun o zamana kadar hiç aklıma gelmediğini fark ettim. Ben ne yapıyorum, diye düşündüm. Benim yaptığım sanırım birçok babanın yaptığının aynısıydı. Dokuz yaşındaki oğlum ben işten eve gelince beni görmemeye, benden kaçmaya çalışıyordu. Neden kaçmaya çalışıyordu, biliyor musunuz, Hocam?

- Hayır, neden?

- Çünkü onu görünce hemen şu soruyu soruyordum. “Oğlum bugün ödevini yaptın mı?” Tuhaf tuhaf bakıyor, gözünü kaçırıyor, daha da sıkıştırınca, hayır anlamına gelen, “cık” sesini çıkarıyordu. Kızıyordum, söyleniyordum, “Niye yapmıyorsun ödevini!” diyordum. Aramızda sürekli tartışmalar, sürtüşmeler oluşuyordu. Tabii bunun sonucunda bütün aile huzursuz oluyordu.

Burada biraz sustu, soluklandı. Sanki hatırlamak istemediği anılar vardı; onların üstesinden gelmeye çalışıyordu. Sonra konuşmaya devam etti:

- Ben sizin seminerinizden çıktıktan sonra düşünmeye başladım. “Ben ne biçim babayım,” diye kendime sordum. Seminer için geldiğim İstanbul’dan çalışma yerim olan Kayseri’ye gidinceye kadar düşündüm; otobüste bütün gece düşündüm ve sonra kendi kendime dedim ki, eşimle konuşayım, biz birlikte bir karar alalım. Diyelim ki bu çocuk isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama doya doya çocukluğunu yaşasın.

- Radikal bir karar!

- Evet, uçta bir karar, ama bu karar içime çok iyi geldi, Hocam. Gerginliğim, üzüntüm gitti, içim rahat etti. Ben eve gelince eşime dedim ki, hadi gel otur, konuşalım. Yemekten sonra oturduk konuştuk, çocuklar yattı biz konuşmaya devam ettik. Seminerde anlatılanları aktardım, böyle böyle böyle diye izah ettim ona ve en nihayet dedim ki, ya benim gönlümden ne geçiyor sana söyleyeyim. Bizim oğlumuz var ya bizim oğlumuz, o isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama çocukluğunu yaşasın! Şimdiye kadar onun çocukluğunu yaşamasıyla ile ilgili pek bir çaba göstermedik, bir bilinç göstermedik, oluruna bıraktık. Gel şimdi değiştirelim bunu.

- Eşiniz ne dedi?

- Hocam biliyor musun ne oldu?

- Ne oldu?

- Karım hayretle bana baktı ve dedi ki, “Bu ne biçim seminer be! Kim bu adam? Öyle şey mi olur; yok bizim ki çocukluğunu yaşayacakmış! Bizim çocuk çocukluğunu yaşarken öbürküler sınıflarını geçecek ilerleyecek! Öyle şey olmaz.”

- Anlıyorum; anne olarak çocuğunun geride kalmasını istemiyor, kaygılanıyor!

- Fakat hocam ben pes etmedim, bırakmadım, mücadeleye devam ettim. Her gün, her akşam gece yarılarına kadar karımla konuştum. Üç gecenin sonunda bana, peki ne halin varsa gör, dedi.

- Pes etti, yani. Peki, sen ne yaptın?

- İşte onu dediği günün sabahı eşofmanımı, ayakkabımı şöyle kapının yanına bıraktım işe gittim; işten dönünce oğlumun gözüne baktım ve dedim ki, oğlum bugün doya doya oynadın mı? Bana hayretle baktı ve “Hayır!” anlamına gelen “cıkk” dedi. O zaman, hadi gel beraber aşağıya ineceğiz, oynayacağız, dedim. Eşofmanımı giydim, ayakkabımı giydim, onunla beraber sokağa çıktık. Pencereden arkadaşları bakıyorlarmış, onlar da sokağa çıktılar; birlikte sokakta oyun oynadık. Akşam saat altıdan sekiz buçuğa kadar sokaktaydık. Eve gelince toz toprak içindeyiz, beraber banyoya girdik, duş yaptık. Havluyla kuruladım, çok mutluyduk ve o günden sonra işten dönünce her gün onunla oynamaya başladım. Her gün, her gün, her gün oynadım. Yedi gün sekiz gün sonraydı galiba, bir gün banyodan çıkarken onu kuruluyorum havluyla, kolumu tuttu, bana döndü ve dedi ki, baba ya, ben seni çok seviyorum. Hocam nefesim durdu, gözüm yaşardı, konuşamadım. Çünkü farkına vardım ki, şimdiye kadar sevdiğini hiç söylememişti. Düşündüm, şimdiye kadar hiç söylemediğinin farkında değildim; belki ömür boyu söylemeyecekti. “Ne büyük tehlike!” diye düşündüm. Ömür boyu onun bana bu cümleyi söylemediğinin farkında olmayacaktım.

- Demek farkına vardın, seni kutlarım. Senin farkına vardığın bu durum birçok anne ve babanın farkında olmadığı gizil, örtük ama önemli bir tehlike!

- İçimde bir şükür duygusu, havluyla çocuğumu kuruladım ve giydirdim ve artık her gün oyun oynamaya devam ettik. Zaman geçti, iki hafta sonra okul, öğretmen veli buluşması için okula davet etti. Daha önceki veli buluşmalarında öğretmen, “Sizin oğlunuz akıllı bir çocuk, ama ödevleri kargacık burgacık yazıyor, dikkat etmiyor. Sınıfta arkadaşlarını rahatsız ediyor, onları itiyor kakıyor, lütfen onunla konuşun. Ödevlerine ilgi gösterin, sınıfta arkadaşlarını rahatsız etmesin. Ödevlerini doğru dürüst yapsın,” demişti. O nedenle öğretmen buluşmasına gitmekten çekiniyordum. Bu davet gelince ben eşime dedim ki, hadi okuldaki buluşmaya beraber gidelim! Yok, dedi, sen tek başına gideceksin, ben gelmeyeceğim.

- Eşiniz gelmek istemedi!

- Hayır istemedi. Ya beraber gidelim, diye ısrar ettim hayır hayır sen yalnız gideceksin dedi. Ben yalnız gittim ve diğer veliler geldikçe sıra bende olduğu halde sıranın arkasına geçtim, sıranın arkasına geçtim ki başka kimse olmadan öğretmenle konuşayım, diye. Mahcup olacağımı düşünüyordum. Her şeyin daha kötüye gittiğini düşünüyordum. En nihayet bütün veliler öğretmenle konuşmalarını bitirip gittiler. Sıra bende! Öğretmenin karşısına geçtim, bana baktı gülümsedi, siz ne yaptınız bu çocuğa, dedi. Hiç cevap vermedim, önüme baktım. Lütfen söyleyin ne yaptınız bu çocuğa, dedi. “Çok mu kötü hocam?” diye sordum. Gülümsedi, hayır, kötü değil, dedi. “Artık sınıfta arkadaşlarını hiç rahatsız etmiyor, ödevleri iyileşti, tam istediğim öğrenci oldu. Ne yaptınız bu çocuğa siz?”

- Herhalde bir baba olarak çok mutlu oldunuz?

- Hocam biliyor musunuz öğretmenin karşısında ağlamaya başladım. İnanamıyordum kulağıma, içimden, vay evladım, biz sana ne yaptık şimdiye kadar, duygusu vardı. Eve geldim, karım yüzüme baktı, gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı. “O kadar mı kötü?” diye sordu. Ona da cevap veremedim Hocam, ona da cevap veremedim! Ağladım. Daha sonra anlattım. Hocam onun için sizin elinizi öpmek istedim, teşekkür ediyorum. Benim oğlumun ve onun küçüğü kızımın hayatını kurtardınız. Ailemin mutluluğu kurtuldu. Hakikaten bir insanın anavatanı çocukluğuymuş. Anavatanı mutlu olan bir çocuk çalışmasını, okulunu her şeyini bütün gücüyle yapar ve orada başarılı olurmuş.

“Gel seni yeniden kucaklayayım!” dedim. Kucaklaştık.

“Çocuklar Gülsün diye!” yaşayalım. Çünkü insanın anavatanı çocukluğudur. Çocuklar gülerek, oynayarak büyürse, sonunda büyükler güler. Büyükler mutlu olup gülümseyince tüm ülke, tüm insanlık güler. Çocukların gülmesine hizmet veren herkese selam olsun!

Doğan CÜCELOĞLU

7/14/2011

eşini kaybeden reklam yıldızı burçin bildik kazandığım para mutluluk değil acı getirdi

Muğla'nın Bodrum ilçesinde denizde fenalaşınca hastaneye kaldırılan ve beyin fonksiyonlarının tamamının işlevini yitirdiği oyuncu Burçin Bildik'in eşi Zeynep Elçin Bildik hayatını kaybetti. Basın mensuplarına gözyaşları içinde açıklamalarda bulunan Burçin Bildik, beyin kanaması nedeniyle eşinin organlarının çok hasar gördüğünü ve bağışlanamayacağını söyledi. Zeynep Elçin Bildik Cuma günü toprağa verilecek. Bildik'ın yakın çevresine, "ilk kez 5 yıldızlı otele tatile gitmiştik" dediği öğrenildi.
Bodrum tatili sırasında, ani beyin kanaması nedeniyle eşi Zeynep Elçin Bildik’i kaybeden oyuncu Burçin Bildik’in insanın içini acıtan bir dramı daha yaşadığı ortaya çıktı.

Bugüne kadar çeşitli tiyatro oyunlarında rol alıp, barlarda şarkı söyleyen ancak şöhreti bilinmeyen numaralar operatörünün reklamına çıkınca yakalayan Bildik’in 2 yıl önce evlendiği eşi Zeynep’le ilk kez 5 yıldızlı bir tatile çıktığı öğrenildi.

Bildik’in yakınlarına, ‘’Yıllardan beri çalışırım, hep kıt kanaat geçindim.. Bu sene ilk kez elime güzel bir para geçti.. Telefon operatörü reklamı hayatımın akışını değiştirdi. Eşime dedim ki; ‘Bu sene şöyle güzel bir yere gidip, 5 yıldızlı bir otelde tatil yapalım.. Gönlümüzce eğlenelim. Nasıl olsa artık paramız da var..’ Bu nedenle Bodrum’u tercih ettik. Nereden bilebilirdim ki böyle güzel başlayan bir tatilin sonu kötü bitecek.. Kazandığım para mutluluk değil, acı getirdi’’ dediği öğrenildi..

SEBEB BEYİN KANAMASI

BODRUM’da pazartesi günü girdiği denizde, su üzerinde hareketsiz yattığı görülünce müdahale edilen ve 4 kez duran kalbi çalıştırıldıktan sonra kaldırıldığı hastanede yaşam mücadelesini yitiren reklam yıldızı Burçin Bildik’in eşi Zeynep Elçin Bildik’in beyin kanaması sonucu öldüğü belirlendi.

Tatil için geldiği Bodrum Torrba’da eşi Burçin Bildik (42) ve arkadaşlarıyla denize girerken bir anda suyun üzerinde hareketsiz durduğu görülen Zeynep Elçin Bildik (31) hemen kıyıya çıkarıldı ve sağlık ekipleri müdahale etti. Hastanaye götürülürken 4 kez duran kalbi çalıştırılan genç kadın dün saat 15.45 sıralarında yaşamını yitirdi.

İzmir Adli Tıp Kurumu’na getirilen Burçin Bildik’e bu sabah yapılan otopside, beyin anevrizması geçirdiği ve beyin kanaması sonucu öldüğü belirlendi.

’IŞIĞIM SÖNDÜ’

İki yıllık eşinin cenazesini almak için İzmir Adli Tıp Kurumu’na gelen reklam yıldızı Burçin Bildik büyük üzüntü yaşadı. Burçin Bildik, yarın (cuma) İstanbul’da eşinin çok sevdiği Şakirin Camii’nde öğle vakti cenaze namazı kılınacağını, aynı gün ikindi namazının ardından da Lüleburgaz’da toprağa vereceklerini söyledi. Burçin Bildik duygularını şöyle dile getirdi:

"Bodrum’daki raporun aynısı. Beyin kanaması sonucu vefat etti. Işığım söndü. Işığımı kaybettim. Ölümü çok ani oldu. Sürprizi çok severdi yine sürpriz yaptı. 14 Şubat’da sevgililer gününde İzmir’de tanışmıştık. Yine onu İzmir’den alıp götürüyorum. Hepimizin başına gelebilecek bir olay. Stresten de kaynaklanan bir şey olabilir. Ebru Gündeş de aynı olayı yaşadı ama o kurtuldu. Benim eşimde çok kanama olduğu için kurtarılamadı." dedi.

Zeynep Elçin Bildik’in kızkardeşi Semra Elif de kardeşinin tabutunu alırken gözyaşı döktü. Burçin Bildik, baldızını teselli etmeye çalıştı.

6/19/2011

amerikalı ekonomi danışmanının yazdığı kitapta stres olmazsa mutluluk hayal olur

ABD'de yayımlanan yeni bir kitap, stres olmazsa gerçek mutuluğun da hayal olduğunu savunuyor.


Beyaz Saray'ın eski ekonomi danışmanlarından olan yazar Todd Buchholz, bol tatilli ve az stresli bir yaşama özen duyan çağın insanına, asıl nimet ''baskı altında oradan oraya koşturmaktır'' mesajını veriyor.


Gündelik hayatın telaşını ve iş dünyasındaki rekabet ruhunu göklere çıkaran kitabın İngilizce adı, Rush: Why You Need and Love the Rat Race.


Todd Buchholz, ilk başta ''başarının peşinden koşan ve bu esnada ruhunu satan'' insanlarla ilgili bir kitap yazmak için araştırma yapmaya başladığını, ama işin içine girince konuyla ilgili görüşlerinin tamamen değiştiğini söylüyor.

Yazar, çalışma hayatının harala gürelesi içinde koşturmanın insanı hem zihnen hem de bedenen dinç kıldığını, ve stresten zevk almanın çok önemli bir meziyet olduğunu savunuyor.
Tatil hüznü

İş odaklı bu görüş, iş dışında da bir hayatın olduğu vurgusuna dayanan günümüzün toplumsal temayüllerine ters düşüyor.

Buchholz, insanın doğası gereği kendini en çok bir işe konsanstre olmuş halde mutlu hissettiğini, tatile çıkmanın veya emekliye ayrılmanın ise ciddi bir mutsuzluk sebebi olabileceğini savunuyor.

Yazar, günümüzde en çok para kazanılan mesleklerden olan bankacılık ve avukatlık gibi sektörlerde çalışanların kendi tercihleriyle işlerine en çok zaman ayıran kişiler olduğunu ve motivasyonlarının arka planında hayatlarına çalışarak değer katmaktan aldıkları zevkin yattığını belirtiyor.
Ortalama çalışma saatleri

Meksika - 9.9 saat
Japonya - 9 saat
Portekiz - 8.8 saat
Kanada - 8.6 saat
Estonya - 8.5 saat
Avusturya - 8.5 saat
Çin - 8.4 saat
Yeni Zelanda - 8.3 saat
ABD - 8.3 saat
Slovenya - 8.25 saat

Kaynak: OECD

Amerikalı yazarın tezine göre Avrupa ülkelerinde en mutlu kişilerin İngiltere'de yaşıyor olması gerek. Zira Avrupa Komisyonu rakamlarına göre 2008-10 yılları arasında haftada ortalama 42 saatle en uzun çalışan millet, İngilizler.

Buchholz'un iş stresini öven argümanı, İngiltere'de eleştirilere hedef oldu.

İşçi Sendikaları Kongesi'nden çalışma saatleri konusunda uzman Paul Sellers, Amerikalı yazarın stres yanlısı görüşlerinin yanlış olduğunu söyleyerek tepki veriyor.

Paul Sellers, küresel mali krizin bankaların ve şirketlerin tahtında oturan işkoliklerden kaynakladığını söyleyerek, çağın iş kültürünün toplumları istikrarsızlaştırdığını savunuyor.
Hangi iş?

Bunun yanısıra, iş stresinin bireysel sağlığa olumsuz etkilerine de dikkat çekiliyor.

Bir araştırmaya göre günde 11 saatten fazla çalışan kişilerin kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riski üçte iki oranında artıyor.

Lancaster Üniversitesi'nden psikoloji profesörü Cary Cooper da Buchholz'un çalışma hayatına çok naif baktığını söyleyerek tepki verdi.

Cooper, yaptığı iş üzerinde kontrol sahibi olan üst düzey kişilerin statü ve başarılarından keyif almalarının çok doğal olduğunu; fakat öte yandan, iş güvencesi olmadan uzun saatler boyunca, başında mütecaviz bir patronla çalışmak zorunda kalan bir tezgahtar için aynı şeyi söylemenin daha zor olduğunu vurguluyor.
bbc türkçe

6/14/2011

malezyada kadınlara kocalarına sadık olmayı öğreten bir kulüp açıldı

Malezya'da aşırı dinci bir grup, kadınlara kocalarına sadık olmayı öğretmek üzere bir kulüp açtı. Aynı grup, iki yıl önce de çok eşlilik kulübünü kurmuştu.
"Sadık Kadınlar Kulübü"nün kurucuları, kadınların kocalarını yatak odasında mutlu etmesiyle aile içi şiddet ve fuhuşun önüne geçilebileceğini savunuyor.
Kulüp sorumluları, "Eşler, birinci sınıf fahişelerden daha iyi olmalı. O zaman kocaları başka arayışlara girmez ve şiddete başvurmaz" diyor.

İnsan hakları örgütleri ve Malezyalı yetkililer, bu kulübün hem erkekler hem de kadınlar için utanç verici olduğunu söylüyor.

Bakandan tepki

Malezya kendini "ılımlı Müslüman" bir ülke olarak tanımlıyor. Ülke yönetiminde kadınlar önemli roller üstlenmiş durumda.

"Sadık Kadınlar Kulübü"nün fazla rağbet görmesi beklenmiyor.

Ancak kadınlardan sorumlu bakan Şehrizat Abdül Celil, bu kulübün ülkenin imajına zarar vereceğini söyledi.

Bakana Kazakistan ziyareti sırasında "Malezya'da kadınların hakları var mı?" ve "Kadınların kocaları tarafından köleleştiriliyor mu?" gibi sorular soruldu.

Kulübün kurucuları buna benzer tepkilerin kendilerini şaşırtmadığını, Güney Doğu Asya'ya açılmayı hedeflediklerini söyledi.
bbc türkçe

6/01/2011

bir gün gömülü kalmak ömür boyu şans getiriyor diye gömüldü ancak geri çıkamadı

Rusya'da arkadaşından kendisini bir akşamlığına gömmesini isteyen adam hayatını kaybetti.


Ölen kişinin, gece boyunca gömülü kalmanın, iyi şans getireceğine inandığı düşünülüyor.

BBC'nin Moskova'daki muhabiri Steve Rosenberg, Rusya'da çok sayıda batıl inanç olduğunu, örneğin masanın kenarında oturan erkeğin evlenemeyeceğine, ya da evde ıslık çalanın tüm parasını kaybedeceğine inanıldığını aktarıyor.

Rosenberg, Blagoveşensk kentinde hayatını kaybeden adamın ise, internetten okuduğu bir akşam boyunca gömülü kalmanın ömür boyu mutluluk getireceği hurafesine inandığını anlatıyor.

Birkaç saat çamur içinde kalmanın, ömür boyu mutluluk için küçük bir bedel olduğunu düşünen adamın, kendisine bir mezar kazdığını ve içini tahta kalaslarla döşediğini de ekliyor Rosenberg.

Arkadaşından mezarın üstünü örtmesini isteyen adamın aldığı önemler ise, acil durumlar için yanında cep telefonunu bulundurmak ve hava alabilmek için mezardan dışarı bir pipet çıkarmak olmuş.

Ancak, sorunlar cep telefonunun kapalı olması ve hava çubuğunun tıkanmasıyla başlamış.

Gece boyunca yağan yağmur da deliği suyla doldurmuş.

Rosenberg, ertesi gün arkadaşını kazmaya giden adamın, arkadaşının cesediyle karşılaştığını aktarıyor.

Rus polisi, olayla ilgili inceleme başlattı.
bbc türkçe

12/03/2010

yaklaşık bir asırlık evli çift muayene olmak istemedi


Malatya'nın Arguvan ilçesi Yazıbaşı köyünde yaşayan ve hayatlarında hiç hastane yüzü görmeyen 114 yaşındaki yaşlı çift, köye sağlık taraması için gelen ekibe muayene olmak istemedi.

Arguvan Kaymakamı Mehmet Maraşlı, hem köylülerin sıkıntılarını dinlemek, hem de sağlık taraması yaptırmak için nüfus müdüründen, ilçe emniyet müdürüne, karakol komutanına ve sağlık ekibine kadar devlet kurumlarını da yanında götürdü.