Dünya

Dünya
kurtuluş tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kurtuluş tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3/19/2012

kıbrısın kurtuluş tarihini anlatan çılgın türkler kıbrıs kitabından

Diriliş, Şu Çılgın Türkler ve Cumhuriyet adlı kitaplarıyla yakın Türk tarihini milyonlarca kişiye okutmayı başaran ünlü yazar Turgut Özakman, şimdi de Kıbrıs’ın kurtuluş tarihini kaleme aldı.
“Çılgın Türkler-Kıbrıs” adıyla yayınlanacak kitaptan bazı bölümler şöyle:

39 lira borç var
- Vehbi ve arkadaşları gözden kaybolup epey sonra güneş batarken Anamur Kalesi’ne geri döndüler. Kendilerine böyle talimat verilmişti. 10 makineli tabanca (sten) ile 20 tabanca ve iki sandık mermi kayığa yüklendi. “Bu silahlar sizin değil, örgütün. Erenköy’e gidince bunları gözden uzakta, güvenli bir yerde toprağa gömün. Parola ‘39 lira borç var’. Bu parola ile gelen kişiye silahları topraktan çıkarıp teslim edeceksiniz.”
Sarıldı: “Haydi çocuklar selametle.”
Hava kararırken Anamur’dan ayrıldılar. Zahmetli bir yolculuktan sonra, gün ağarmadan Erenköy’e ulaştılar. Silahları köyün dışında sessizce toprağa gömdüler. (1958)
Elmas’ın silahları
- 24 Mart 1959 akşamı Elmas motoru yeniden yola çıktı. 15 ton silah ve cephane taşıyordu: 100 tabanca, 200 sten, 30 bren, 154 piyade tüfeği, 250 el bombası ve çok sayıda çeşitli mermi. Bu sefere Binbaşı Tansu da katılmıştı. Kıyıya 15 mil kalınca durdular, İngiliz devriye gemisinin geçmesini beklediler. Geçince ilerlediler. Silahların boşaltılacağı yer olarak Girne’nin doğusunda bir nokta (Ozanköy) bildirilmişti. Işıkla işaretleşildi. Motoru rölantiye alarak o noktaya yanaştılar. Mücahitler karanlığa sığınmış, sessizce bekliyorlardı. Biri seslendi:
“Parola?”
“Anıt-kabir!”
“Hoş geldiniz.”
Kumsala baştan kara ettiler. Kucaklaştılar. Mücahitler 15 ton silah ve cephaneyi, hiç konuşmadan, 30-40 dakikada boşalttılar. Silahlar yine mumlanmış ve muşambalara sarılmıştı. Silahlar mumlanmış değilse, mücahitler mumlu bezler hazırlayıp silahları bu bezlere sarıyor, toprağa öyle gömüyorlardı. Elmas hiç vakit geçirmeden Kıbrıs sularından ayrıldı. 17 Ekime kadar, on-on beş günde bir Kıbrıs’a birçok silah ve mermi taşıyacak, hava elverişli olduğu zamanlar Erenköylü gençler de küçük kayıklarıyla silah getirmeyi sürdüreceklerdi.
Zaferden size ne?
- Gösteri yapan Türk öncüleri İngiliz Valisinin huzuruna çıkardılar. Vali kızmıştı: “M. Kemal Paşa savaş kazanıyor. Türkler Türkiye’de bunu kutluyorlardır. Ama size ne? Size ne oluyor? Onun zaferini niye kutluyorsunuz?”
Sorunun aptallığı Türkleri şaşırttı. Biri bir adım ileri çıktı:
“Sayın Vali, biz de Türküz, Türkiye’nin kopmaz bir parçasıyız. Hiçbir şey bizi, duygularımızı ve anavatana bağlılığımızı değiştirmeyi başaramaz.”
Vali yutkundu. Demek ki kırk dört yıldır aldıkları sıkı önlemler Türklerin milli duygularını öldürmeye yetmemiş, aşındıramamıştı bile. Üstelik bu gençler İngiliz yönetiminde doğmuş ve yetişmişlerdi. Bütün mazlum milletler de bayram ediyordu. Birçok mucize ardarda gerçekleşmiş ve Türkiye yeniden var olmuştu. Saklanan bayraklar yetmedi. Kadınlar yeni bayraklar diktiler. Kıbrıs kırmızı-beyaz oldu. Camiler dolup dolup boşaldı. İngilizler bayrakları toplattılar. Suratları asılmış, neşeleri kaçmıştı. Çünkü bütün olayların, yayılmaların, haksız heveslerin ve dökülen kanların arkasında onlar vardı. Asıl yenilen emperyalist İngiltere’ydi.
Paradan önce yumruk
Geçitkale mücahitlerinin Komutanı Yüzbaşı Mehmet, Makarios’un Türklere benzin verilmesini yasakladığını duyunca, arabasına Türk bayrağını taktı, atlayıp anayolda bulunan ilk Rum benzin istasyonuna gitti.
“Depoyu doldur!”
Rum yılışık yılışık “Artık Türklere benzin vermek yasak” dedi. Yüzbaşı duymamış gibi bir daha söyledi:
“Depoyu doldur!”
Rum yine sırıtarak yasak olduğunu söylüyordu ki ağzına müthiş bir tokat yedi, kütük gibi yere yuvarlandı. Bütün ön dişleri dökülmüştü. Benzincide çalışan üç Rum Yüzbaşının üzerine atladı. Biraz sonra üçü de yere oturmuş, iki büklüm inliyordu. Yüzbaşı sakin sakin içlerinden birine emretti:
“Depoyu doldur!”
Adam iskeleti gacırdayarak doğruldu. Depoyu doldurdu. Yüzbaşı parasını verdi, selamlayıp ayrıldı.(1963)

72 helikopterli ilk harekat

- (KİTAPTAN) Dünyada 72 helikopterin katıldığı ilk harekâttı bu. Türk ordusu bazı önemli ilklere imzasını atıyordu.
Art arda havalandılar. Saat 07.15’ti.
Uçuş savaş uçaklarının koruması altında 45 dakika sürecekti. Kıbrıs’a yaklaşırken Türk tarihinde hiç eşi olmayan bir görünüm oluştu. Denizde 43 gemiden oluşan konvoy vardı. Onun üzerinden 72 helikopter geçiyordu. Helikopterlerin üzerinde 3 koruyucu jet uçuyordu. Karşıdan, paraşütçüleri atıp V düzeninde geri dönen 36 büyük uçak göründü. Bu görkem birçoklarının gözlerini yaşarttı. Bütün Türk tarihi boyunca ordu hiç bu kadar güçlü olmamıştı.
- Turgut Özakman, 72 helikopterin aynı anda düzenlediği harekâtın dünyada ilk olduğunu söyledi. Özakman, bu konuda Vietnam dahil bir çok örneği incelediğini ve uzmanlarla görüştüğünü belirtti.
Bayrağa işeyeni vurdu

- SABAH Ledra Palas önündeki Rum barikatında bulunan Milli Muhafız Ordusu askerleri, yani çeteciler bir gün önce Geçitkale’nin alınmış olmasına seviniyorlardı. Köylerin boşaltılacağından, Türklerin serbest bırakılacağından daha haberleri yoktu. Geçitkale zaferinin keyfini çıkartmak isteyen bir çeteci yere bir Türk bayrağı serdi. Karşıdaki barikatta mücahitler vardı. Yapacağı gösteriyi Türklerin görmelerini istiyordu. Baktıklarını görünce, önünü açtı, Türk bayrağı üzerine işemeye başladı. Mücahitlerden biri hemen tüfeğini doğrulttu, bayrağa işemekte olan Rum’un kasıklarına birkaç el ateş etti. Kasıkları parçalanan Rum askeri önce iki büklüm oldu, sonra af diler gibi bayrağın önünde diz çöktü ve yana devrilip kaldı.

33 kurşun

(KİTAPTAN) Sesler daha da yakından gelince, Mürüvvet Hanım eşinin tavsiyesine uyarak üç çocuğunu alıp güvenli diye banyonun küvetine girdi, uzandı, çocuklarını kollarının arasına aldı. Sımsıkı sarıldı. Altı aylık Hakan iki kardeşinin arasındaydı. Rumlar kapıyı tekmeleyip banyoya daldılar. İnleyen yaralılara, ağlayan Işıl’a bakmadılar bile. Küvetin içindeki anneyi ve çocukları görmüşlerdi. Türk subayının eşi ve çocukları bunlardı işte! Görerek, nara ata ata otuz üç el ateş ettiler. Dördü de öldü. Çocukların kanları, beyin parçaları, saçları tavana sıçrayıp yapıştı. Eserlerini şeytanı bile utandıracak bir keyifle izlediler. Sonra evden çıktılar. Tutsak aldıkları Kumsallılarla birlikte dönüşe geçtiler. (24 Aralık 1963)
Türk canını esirgemez
- Birkaç Rumlaşmış Türk dışında Türkleri Enosis’e razı etmek imkânsızdı. Enosis’i gerçekleştirmek için Türkleri ya sindirmek ya da yok etmek gerekiyordu. Biri ‘enosis’ deyince hemen tepki gösteriyor, miting yapıyor, birçok yere telgraflar yağdırıyorlardı. Makarios Başpiskoposluğa dönünce, Eoka ile ilgili ön hazırlıklara katılmış olan güvenilir adamı Polikarpos Yorgacis’i çağırttı ve planı bildirdi.
“İngilizlerden sonra Türklere de döneceğiz.”
Yorgacis, “İngilizler kolay..” dedi, “..Onların canı tatlı. Türkler zor. Bunlar inatçı, bunlar canlarını esirgemez, bunlarda mücadele ruhu var. Bu ruhu öldürmeliyiz.”
Makarios’un uzun sakalı keyifle titredi. Türk sorunu böyle çözülürdü:
“Haklısın. O ruhu öldürmeliyiz.”