katliamlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
katliamlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
7/04/2011
kösedağ savaşında tecrübeli kumandanları dinlemeyen selçuklu sultanı savaşı nasıl kaybetti
Kösedağ Muharebesi, Anadolu Selçuklularının, Moğollara yenilmesiyle sonuçlanan ve 3 Temmuz 1243 tarihinde meydana gelen savaş. Türk-İslâm tarihinde, önemli bir dönüm noktası teşkil eden bu savaş, Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılma sürecine girmesine sebep olmuştur.
Anadolu Selçuklu Devleti'nin güçlü hükümdarı Alâeddin Keykubad’dan Moğollar çekiniyorlar, bu sebeple Anadolu’ya saldıramıyorlardı. Alâeddin Keykubad’ın ölümünden sonra yerine geçen oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında cesaretlendiler. Anadolu içlerine doğru seferler düzenlemek için, İran’daki Moğol orduları başkumandanlığına Baycu Noyan getirildi. Kafkasya’daki Gürcü ve Ermeni kuvvetlerinden de yardım alan Baycu Noyan, Anadolu Selçukluları üzerine saldırmak üzere fırsat kolladı. Baba İshak İsyanından ve Gıyâseddin Keyhüsrev’in tecrübesizliğinden faydalanarak, 1242 senesinde Erzurum’a saldırdı. Korkunç zulümler ve katliamlar yaparak, Müslümanların mallarını yağmalattı. Bu haberi alan genç ve tecrübesiz Sultan Gıyâseddin Keyhüsrev 80,000 kişilik ordusuyla Sivas’ta ordugah kurup beklemeye başladı. Sultanın Sivas'ta olduğunu haber alan Baycu Noyan, buraya hareket etti.
Moğol askerlerinin Sivas’a hareket ettiklerini haber alan Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev, kumandanlarıyla istişare etti. Tecrübeli kumandanlar sultana silah ve erzakla dolu olan Sivas’ta kalmasını burada tertibat alıp, yorgun düşen Moğollara karşı harp edilmesini söylediler. Devletin ileri kademesinde bulunan, fakat tecrübesiz ve harpten anlamayan bazı kimselerin teşvik ve tahriklerine kapılan genç sultan harekete geçti. Sivas’ın doğusunda Suşehri ilçesinin güneyi Aksu Köyü'nünde güneyinde bulunan Kösedağ mevkiinde suyu ve otlağı bol olan bir yeri seçerek ordugah kurdu. Burası askerî bakımdan müdafaası kolay, Moğolların tecavüzüne imkan vermeyen bir araziydi.
Dağ geçitleri tutulmuş, düşmanın gelmesi bekleniyordu. Ne yazık ki, sultan yine tecrübesiz kimselerin teşvik ve tahrikiyle müstahkem mevkileri bırakarak düşmanın karşılanmasını emretti. Galib geleceğinden emin bir halde tedbire bile lüzûm görmeden ilerleyen genç sultan az sonra Moğol ordusuyla karşılaştı. İlk başta geri çekilen Moğol kuvvetleri dönüş yaparak, Selçuklu öncü kuvvetlerini bozguna uğrattılar. Hiç harp görmemiş tecrübesiz sultan, öncü kuvvetlerinin bozguna uğradığını duyunca ordunun tamamen yenildiğini sandı. Düşman eline geçmemek için otağını ve hazinelerini harp meydanında bırakıp Tokat’a oradan da Konya’ya doğru kaçmaya başladı. Sultanın harp meydanından kaçtığını henüz duymayan Selçuklu askerleri akşamın geç vakitlerine kadar düşmanla çarpışmaya devam ettiler. Sultanın harp meydanını terk ettiğini öğrenince onlar da çadırlarını bırakarak firar ettiler. Ertesi sabah çadırlarda bir hareket görmeyen Moğollar, bunun bir harp hîlesi olduğunu zannederek çadırlara iki gün yanaşmadılar. 3 Temmuz 1243 (H.14 Muharrem 641) tarihinde korka korka çadırlara girdiler. Küçük bir çarpışma ile harp bitti. Seksen bin kişilik Selçuklu ordusu utanç verici bir mağlûbiyete uğradı. Selçuklu toprakları Moğol işgal ve zulmüne uğradı. Erzincan, Sivas ve Kayseri’yi yağmalayan Moğollar pekçok Müslümanı şehid ettiler.
Kösedağ mağlûbiyetinde sultanı ikna edemeyen güngörmüş vezir Mühezzibüddin Ali, Konya’ya gitmeyip Amasya’ya geldi. Moğol kumandanı Baycu Noyan’la görüşme yoluna gitti. Bazı hususları anlatıp, pekçok hediyeler vererek daha fazla gitmemesini tavsiye etti. Bir müddet Anadolu’nun işgalini durdurup geri dönmeleri Mühezzibüddin Ali’nin gayretleri sebebiyle oldu. Yapılan sulh antlaşmasıyla Selçuklular Moğollara vergi vermeyi kabul ettiler.
Türk tarihinde benzeri görülmemiş olan Kösedağ Bozgunu, genç ve savaş tecrübesi olmayan Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in fevrî hareketleri neticesinde ortaya çıkmıştır. Daha önce Anadolu’ya girmeye cesaret edemeyen Moğollar, Kösedağ Bozgunundan sonra Anadolu’yu kolayca istila etmişler, şehirleri yağmalayıp, Müslüman halkı sivil-asker, kadın-çocuk demeden katletmişlerdir. Bu mağlûbiyet neticesinde Selçuklular Moğollara vergi vermeyi kabul etmişler, iki yüz yıllık Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılış süreci başlamıştır.
6/05/2011
wikileaks tiananmen olaylarında çin hükümetini aklayan belgeler yayınladı
WikiLeaks internet sitesi, 4 Haziran 1989’da Çin’in başkenti Pekin’de meydana gelen Tiananmen Meydanı olaylarının 22. yıldönümünde tarihi belgeler yayınladı.
Turistler anma törenleri için dün meydana akın ederken, sitenin Daily Telegraph Gazetesi’ne verdiği ABD kriptolarına göre, Çin güvenlik güçleri 22 yıl önce o meydanda kalabalığın üstüne ateş açmamış.
15 Nisan ve 4 Haziran 1989 tarihleri arasında Çin’de öğrenciler, aydınlar ve işçiler önderliğinde gösteriler yapılmıştı. Güvenlik güçleriyle en şiddetli çatışmalar Tiananmen Meydanı çevresinde oldu. Resmi verilere göre 200-300, Çin Kızılhaçı’na göre 2-3 bin kişi öldü. Çin hükümeti sembolleşen meydanda kimsenin ölmediğini, ölümlerin şehir merkezi dışındaki caddelerde yaşandığını iddia etti.
Batı’nın uzun süre reddettiği bu iddiayı kriptolar doğruladı. Buna göre sayıları 10 ila 15 bin arasında değişen otomatik silahlı askerler meydanın dışındaki göstericilerle çatıştı. Meydandaki askerler ise göstericilere ateş açmadı. O dönemde Pekin’de bulunan BBC temsilcisi James Miles da 2009 yılında yaptığı açıklamada yaşananların Tiananmen Katliamı olarak adlandırılmasının doğru olmadığını söylemiş ve “Pekin Katliamı daha doğru bir ifade” demişti.
hürriyet planet
Turistler anma törenleri için dün meydana akın ederken, sitenin Daily Telegraph Gazetesi’ne verdiği ABD kriptolarına göre, Çin güvenlik güçleri 22 yıl önce o meydanda kalabalığın üstüne ateş açmamış.
15 Nisan ve 4 Haziran 1989 tarihleri arasında Çin’de öğrenciler, aydınlar ve işçiler önderliğinde gösteriler yapılmıştı. Güvenlik güçleriyle en şiddetli çatışmalar Tiananmen Meydanı çevresinde oldu. Resmi verilere göre 200-300, Çin Kızılhaçı’na göre 2-3 bin kişi öldü. Çin hükümeti sembolleşen meydanda kimsenin ölmediğini, ölümlerin şehir merkezi dışındaki caddelerde yaşandığını iddia etti.
Batı’nın uzun süre reddettiği bu iddiayı kriptolar doğruladı. Buna göre sayıları 10 ila 15 bin arasında değişen otomatik silahlı askerler meydanın dışındaki göstericilerle çatıştı. Meydandaki askerler ise göstericilere ateş açmadı. O dönemde Pekin’de bulunan BBC temsilcisi James Miles da 2009 yılında yaptığı açıklamada yaşananların Tiananmen Katliamı olarak adlandırılmasının doğru olmadığını söylemiş ve “Pekin Katliamı daha doğru bir ifade” demişti.
hürriyet planet
pekin yönetimi tiananmen kurbanlarına tazminat ödeyecek eylemciler halen hapiste
4 Haziran, bugün Çin'de çoğu yüksekokul öğrencisine hiçbir şey ifade etmiyor. Pekin Yönetimi’nin başarılı unutturma politikası sayesinde bugün Çin’in gençliği, yaşıtlarının bundan 22 yıl önce, 4 Haziran 1989 tarihinde Tiananmen Meydanı’nda demokrasi ve özgürlük uğruna yaşamlarını yitirdiklerini bilmiyorlar.
Ama 1989’un Haziran ayında o meydandaki öğrenci protestolarının kanla bastırıldığını unutturmamak için hala sesini yükseltenler de var! Görünen o ki, Çin hükümeti şimdilerde para karşılığında bu sesleri bastırmaya çalışıyor.
1989 katliamını çağrıştıran herşey tabu
Sekiz kere sekiz, 35 Mayıs, ya da Romen rakamları ile 6 ve 4… .“64”, yani Tiananmen Meydanı’nda 4 Haziran 1989 yılında düzenlenen katliamı çağrıştıran her şey Çin’de tabu! O yüzden de Çin’deki internet kullanıcıları sansürün hışmına uğramamak için böyle şifreler kullanıyorlar.
Arap Dünyası’ndan tanığı olduklarımızın bir benzeri, Çin’de 1989 yılında yüksekokul öğrencilerinin daha fazla özgürlük ve demokrasi talepleriyle ortaya çıkmıştı. Öğrencilerin sokağa dökülmesi için yeteri kadar sebep vardı: gıda fiyatları 80’li yılların sonunda, o zamana kadar görülmemiş bir düzeye fırlamıştı. Yüksekokul öğrencileri, iktidardaki yöneticilerin ve yakınlarının, o zamanki plan ekonomisi döneminde sahip oldukları imtiyazları sonuna kadar kullanmış olmalarını eleştiriyorlardı.
Yüzlerce öğrenci yaşamını yitirmişti
Öğrenciler barışçıl bir biçimde protestoda bulunmalarına rağmen Çin hükümeti, Çin Halk Ordusu’nu halkın üzerine sürdü.
Tanklar acımasızca Tiananmen Meydanı’nda, toplananların üzerine yürüdü ve ateş açıldı. Bazı kaynaklara göre yüzlerce, diğerlerine göre ise iki bin kişi öldü.
Tiananmen Anneleri, adalet istiyor
Katliam sonrasında bazı kurban anneleri “Tiananmen Anneleri” örgütünü kurdu. Anneler, onlarca yıldan bu yana kamu önünde, katliam emri veren ve uygulayanların mahkemeler önünde hesap vermesini talep ediyorlar. “Tiananmen Anneleri” örgütü kurulduğundan bu yana Çin makamlarının takibatı altında ve her türlü baskıya göğüs germek durumunda.
Aradan geçen 22 yıldan sonra Çin hükümetinin şimdi de bir kurban ailesini susturmak üzere aileye tazminat ödeme teklifinde bulunduğu ortaya çıktı. Oğlunu Tiananmen Meydanı’ndaki olaylarda yitiren anne Xu Jue, giden canın parayla tazmin edilemeyeceğini söyleyerek, Çin hükümetine duyduğu öfkeyi şu sözlerle dile getiriyor: “Hükümetin bize adalet borcu var; ama onun yerine para teklif ediyor.Çocuklarımızın hayatını nasıl oluyor da para ile eş değerde görebiliyor? Bu, bizim aşağılanmamız anlamına gelmiyor mu?”
"Tazminat teklifi, suçun itirafı"
“Tiananmen Anneleri” örgütü, hükümetin bir kurbanın ailesine tazminat teklif ettiğini, ailenin yaklaşık 320 bin euro istediğini, ancak hükümetin buna şimdiye kadar yanaşmadığını açıkladı. 1989 yılında o zamanki Komünist Parti Genel Sekreteri Zhao Ziyang’ın yakın çalışma arkadaşı olan, ancak öğrencilerin protesto hareketini anlayışla karşıladığı için partiden uzaklaştırılan Bao Tong, tazminat girişimini, işlenen suçun kabul edilmesi olarak algılıyor:
“Bu, iyiye işaret! O zamanlar Tiananmen kurbanlarına merhametle yaklaşanlar hemen karşı devrimci olarak damgalanıp, görevlerinden uzaklaştırılmışlardı. Şimdi ise hükümet tazminat konusunu düşünüyor ve bununla da devletin hata yapmış olduğunu itiraf etmiş oluyor.”
Bao Tong, tazminattan daha önemlisinin, Çin hükümetinin artık nihayet işlediği suçları itiraf etmesi olduğunu vurguluyor ve şunları ekliyor: “Halka karşı askeri güç kullanmak bir Halk Cumhuriyeti’nin temel prensiplerine aykırı bir girişimdir. Eğer kamuoyu önünde bu ilkelere sahip çıkar ve bunları uygularsak, o zaman Çin’de ümitler yeşerir. Ve gelecekte de Çin’deki tüm barışçıl protesto faaliyetleri şiddetle bastırılmaz.”
© Deutsche Welle Türkçe
Jun Yan / Çeviren: Çelik Akpınar
Editör: Ahmet Günaltay
Ama 1989’un Haziran ayında o meydandaki öğrenci protestolarının kanla bastırıldığını unutturmamak için hala sesini yükseltenler de var! Görünen o ki, Çin hükümeti şimdilerde para karşılığında bu sesleri bastırmaya çalışıyor.
1989 katliamını çağrıştıran herşey tabu
Sekiz kere sekiz, 35 Mayıs, ya da Romen rakamları ile 6 ve 4… .“64”, yani Tiananmen Meydanı’nda 4 Haziran 1989 yılında düzenlenen katliamı çağrıştıran her şey Çin’de tabu! O yüzden de Çin’deki internet kullanıcıları sansürün hışmına uğramamak için böyle şifreler kullanıyorlar.
Arap Dünyası’ndan tanığı olduklarımızın bir benzeri, Çin’de 1989 yılında yüksekokul öğrencilerinin daha fazla özgürlük ve demokrasi talepleriyle ortaya çıkmıştı. Öğrencilerin sokağa dökülmesi için yeteri kadar sebep vardı: gıda fiyatları 80’li yılların sonunda, o zamana kadar görülmemiş bir düzeye fırlamıştı. Yüksekokul öğrencileri, iktidardaki yöneticilerin ve yakınlarının, o zamanki plan ekonomisi döneminde sahip oldukları imtiyazları sonuna kadar kullanmış olmalarını eleştiriyorlardı.
Yüzlerce öğrenci yaşamını yitirmişti
Öğrenciler barışçıl bir biçimde protestoda bulunmalarına rağmen Çin hükümeti, Çin Halk Ordusu’nu halkın üzerine sürdü.
Tanklar acımasızca Tiananmen Meydanı’nda, toplananların üzerine yürüdü ve ateş açıldı. Bazı kaynaklara göre yüzlerce, diğerlerine göre ise iki bin kişi öldü.
Tiananmen Anneleri, adalet istiyor
Katliam sonrasında bazı kurban anneleri “Tiananmen Anneleri” örgütünü kurdu. Anneler, onlarca yıldan bu yana kamu önünde, katliam emri veren ve uygulayanların mahkemeler önünde hesap vermesini talep ediyorlar. “Tiananmen Anneleri” örgütü kurulduğundan bu yana Çin makamlarının takibatı altında ve her türlü baskıya göğüs germek durumunda.
Aradan geçen 22 yıldan sonra Çin hükümetinin şimdi de bir kurban ailesini susturmak üzere aileye tazminat ödeme teklifinde bulunduğu ortaya çıktı. Oğlunu Tiananmen Meydanı’ndaki olaylarda yitiren anne Xu Jue, giden canın parayla tazmin edilemeyeceğini söyleyerek, Çin hükümetine duyduğu öfkeyi şu sözlerle dile getiriyor: “Hükümetin bize adalet borcu var; ama onun yerine para teklif ediyor.Çocuklarımızın hayatını nasıl oluyor da para ile eş değerde görebiliyor? Bu, bizim aşağılanmamız anlamına gelmiyor mu?”
"Tazminat teklifi, suçun itirafı"
“Tiananmen Anneleri” örgütü, hükümetin bir kurbanın ailesine tazminat teklif ettiğini, ailenin yaklaşık 320 bin euro istediğini, ancak hükümetin buna şimdiye kadar yanaşmadığını açıkladı. 1989 yılında o zamanki Komünist Parti Genel Sekreteri Zhao Ziyang’ın yakın çalışma arkadaşı olan, ancak öğrencilerin protesto hareketini anlayışla karşıladığı için partiden uzaklaştırılan Bao Tong, tazminat girişimini, işlenen suçun kabul edilmesi olarak algılıyor:
“Bu, iyiye işaret! O zamanlar Tiananmen kurbanlarına merhametle yaklaşanlar hemen karşı devrimci olarak damgalanıp, görevlerinden uzaklaştırılmışlardı. Şimdi ise hükümet tazminat konusunu düşünüyor ve bununla da devletin hata yapmış olduğunu itiraf etmiş oluyor.”
Bao Tong, tazminattan daha önemlisinin, Çin hükümetinin artık nihayet işlediği suçları itiraf etmesi olduğunu vurguluyor ve şunları ekliyor: “Halka karşı askeri güç kullanmak bir Halk Cumhuriyeti’nin temel prensiplerine aykırı bir girişimdir. Eğer kamuoyu önünde bu ilkelere sahip çıkar ve bunları uygularsak, o zaman Çin’de ümitler yeşerir. Ve gelecekte de Çin’deki tüm barışçıl protesto faaliyetleri şiddetle bastırılmaz.”
© Deutsche Welle Türkçe
Jun Yan / Çeviren: Çelik Akpınar
Editör: Ahmet Günaltay
10/31/2010
hitler eşcinsel yaşamını bir katlimla nasıl yok etti
Adolf Hitler (1889-1945) bir gecede nasıl olmuştu da en seçkin askerlerden oluşan SA (Sturm Abteilung) birliğini diğer bir askeri birliği yollayarak Uzun Bıçaklar Gecesi adı verilen gecede makineli tüfeklerle katlettirmişti.
Bu olay bizim 1826'da Yeniçerilerin katledilmesi olan Vaka-i Hayriye (Hayırlı Olay) denilen katliama benziyordu fakat nedenleri çok farklıydı. Bu olayın arkasında yatan gerçek neden tarihte hep soru işareti olarak kaldı. Fakat biz Hitler’in özel yaşamına biraz baktığımızda ve SA Birliğinin komutanı ile alayın belli bir birliğindeki askerlerle Hitler'in cinsel eğilimlerini ortaya çıkardığımızda karşımıza çok değişik bir fotoğraf çıktığını görürüz.
HİTLER’İN EŞCİNSEL GENÇLİĞİ
Hitler 16 yaşında okulu bıraktı. Bırakır bırakmaz 1905 yılında Viyana’ya taşındı. Burada Kendinden birkaç yaş büyük August Kubizek ile tanıştı. İkisinin de homoseksüel eğilimleri olduğundan Viyana’da Hitler ve Kubizek uzun süre beraber aşk hayatı yaşadılar. Hitler Kubizek’ e bağlı olmasına karşın Kubizek’in zaman zaman başka erkeklerle olması Hitler’i çok kıskandırıyordu.Kubizek’le ilişkisine son verip 1913 ‘de Munih şehrine geldiğinde yanında diğer genç sevgilisi El Dorado vardı.
1914 yılında Bavyera ‘da orduya katıldı. I. Dünya Savaşı süresince bir müddet savaş hatları gerisinde posta habercisi olarak görev aldığından bu müddet sürecinde oldukça rahattı ve askerde tanıştığı ve bu konuda oldukça tanınmış eşcinsel Ernst Schmidt (Schmidl) ile oldukça uzun süre beraber olma fırsatını yakaladı. Alman avukat Erich Eberneier Hitler’in askeri kayıtlarını araştırarak onun I. Dünya Savaşında bir kaç kere oldukça büyük cesaret örneği göstermesine rağmen bu homoseksüel ilişkilerinden dolayı hakkı olmasına hak ettiği rütbeye yükseltilmedi ortaya çıkartmıştı.
Hitler Almanya’da devamlı sevgililerinin yanında fırsatını buldukça genç erkelerle de düşüp kalkıyordu. Münih Emniyeti arşivlerinde 18-20 yaş arasında Joseph, Michael, Franz adlı gençlerin yazılı itiraflarıyla değişik tarihlerde Hitler’le cinsel ilişkiye girdikleri konusunda kayıtlar bulundu. Hitler’in önündeki engellerin kaldırılıp yükselmesi sonradan tanıştığı oldukça etkili pozisyonlarda bulunan aynı zamanda Homoseksüel olan Ernst Roehm(Röhm) ve Dietrich Eckart sayesinde oldu.
HİTLER’İ HİTLER YAPAN EŞCİNSEL DOSTLARI
I. Dünya Savaşından sonra o dönem rütbesi yüzbaşı olan Ernst Roehm ile tanıştı. Orduda eşcinsel erler ve subaylar bir şekilde birbirlerini tanıyorlar eşcinsel subaylar eşcinsel askerleri kolluyordu. Ernst öyle sıradan bir subay değildi. Hem askeri personel dairesinde önemli bir görevde hem de ordunun gizli ödenek fonunu yönetenlerden biriydi. Aynı zamanda askeri istihbaratın Almanya’daki siyasi partiler bölümüne bakıp partilerin işleyişi ve iyeleri hakkında bilgilere sahipti. Politikanın işleyişini ve gizliliklerini de iyi biliyordu. Ernest Roehm Hitler’e Alman İşçi Partisi hakkında bilgi toplama konusunda görevlendirdi. Bu arada Roehm Hitler’i politik taktikler ve propaganda konularında eğitiyordu. Roehm aynı zamanda ırkçı, anti komunist ve şiddetli bir Yahudi düşmanıydı. Bu konulara yatkın olan Hitler'i daha da radikal olmasında büyük etkisi oldu.Hitler'in geleceğine yön veren diğer kişi gazeteci, oyun yazarı faşit ideolojinin anti semitizm’in kısaca Yahudi düşmanlığının ideologlarından diğer eşcinsel Dietrich Eckart oldu. Hitler’den 21 yaş büyük olan Eckart yükse elit çevrelerde oldukça tanınmış ve etkili biriydi. Hitler’i Alman sosyetesiyle, Alman zenginleri ve ileri gelenleriyle tanıştırdı. Bu iki ırkçı, faşist, Yahudi düşmanı fakat oldukça etkili iki eşcinsel ile tanışması hem Hitler’in ideolojik fikirlerinin daha iyi şekillenmesini hem politik kariyerinde kolayca yükselmesinde en büyük neden oldu. Roehm aynı zamanda Nazi Partisi’nin de kurucularındandı
Hitlerin Yahudi düşmanı ile evliliği de Amerikan Hollywood eşcinsel aktörlerini homoseksüellerini kamuoyundan saklamak için yanlarına göstermelik ayarlanmış kız arkadaşlar verilmesi yada mecburi evlilikler yaptırılmasına benziyordu. Eva Braun yakın çevresine hep Hitler’in kendisine karşı olan cinsel soğukluğundan yakınmıştı.
HİTLER ESKİ EŞCİNSEL GEÇMİŞİNİ BİR KATLİAMLA NASIL YOK ETTİ ? UZUN BIÇAKLAR GECESİ
Hitler bu iki kişinin büyük desteği ve şansının da yardımıyla Ocak 1933’de % 37 oy alarak iktidarı ele geçirdi. Artık onun homoseksüel geçmişi ve bu yaşamını iyi bilenler onun için tehlike arz ediyorlardı. Bunun başında en güçlü SA Alayının başında buluna yakın dostu eşcinsel arkadaşı Ernest Roehm idi. Roehm kendi yetiştirdiği ve iktidara gelmesini sağladığı çömezi vasıtasıyla Almanya'yı perde arkasından yöneteceğini umuyordu. Çünkü çömezinin bütün açıklarını ve zaaflarını biliyordu. Fakat mayasına nefret ve kin katarak yetiştirdiği çömezi, nasıl bir canavara dönüştürdüğünü o bile hesap edememişti. Bu canavar önce kendini yetiştireni katlettikten sonra acımasızca milyonlarca kişiyi yok edecekti.
İki kişi arasında ki güç çekişmesi kaçınılmazdı. Ernest oldukça korkulan zaman zaman sokaklarda olay yaratan SA birliklerinin kendi komutası altında tam bağımsızlığını istiyordu. Bazı kaynaklar da Ermnest’in Hitler’i homoseksüel işliklerini açıklamayla tehdit ettiğini söylerler. Ernst SA alayının komutanı olarak SA’nın belli birliklerin içine homoseksüel askerler ve subaylarla doldurulmasına özellikle göz yummuştu. Bu birliklerdeki eşcinsel ilişkiler açıkça biliniyordu. Hitler bu fırsatı kaçırmadı ‘Uzun Bıçaklar Gecesi’(Röhm –Putch)denilen ve 30 Haziran 1934 gecesi başlayan katliam 2 Temmuz’a kadar sürdü.
İlk akşam SA birlikleri garnizonlarında uyurken Hitler tarafından seçilmiş SS’ler ve Gestapo’nun da katıldığı silahlı birlikler tarafından yüzlercesi katliama uğratıldılar. Gazetelerde öldürülenlerin listesinin yayınlanması yasaklandı. Tabi bu birliklerin komutanı Ernest Roehm hemen yok edilmedi. Hapse atıldı. Bir süre sonra hücresinde eline Browning marka bir tabanca verilerek intihar etmeye teşvik edildi. Böylece Hitler’in önü açılmış oluyordu.
Aslında Hitler etrafında hala bazı eşcinsel subaylar bulunuyordu fakat bunların Hitler için bir tehlikesi yoktu. Mesela yine korkulan askeri birlik SS’lerin komutan Heinrich Himmler Hitler’in yakın dostu aynı zamanda eşcinseldi. Himmler’in bu yüzden takma ismi ’esmer Emma’ idi.
Hitler Uzun Bıçaklar Gecesi katliamından sonra çok enteresandır ki homoseksüelleri çok şiddetle cezalandıran kanunlar getirdi. Artık Hitler’in homoseksüelliği konusunda kimse bir şey söylemeye cesaret edemezdi . Eğer Hitler eşcinsel olmayıp çok önemli noktalardaki eşcinsellerle olan ilişkilerinden destek görmemiş olsaydı belki bugün Hitler olmayacaktı. Gerçekten oldukça enteresan.
UZUN BIÇAKLAR GECESİ KATLİAMININ YENİÇERİ KATLİAMI İLE BENZERLİĞİ VAR MIYDI ?
Bu katliamı bizim 1826 Yeniçeri katliamıyla alakası olmasa da cinsellik bakımdan ters açıdan benzerliği var. Yeniçerilere 16. yüzyılın ortasına kadar evlilik yasaktı. Bu yüzden yeniçeriler arasında "oğlancılık" çok yaygındı. Genç parlak çocuklar her zaman Yeniçeri zorbalarının tecavüzleriyle karşı karşıya kalması mümkündü. Halk da sultan da Yeniçerilerin anarşi ve zorbalıklarından bıkmıştı.
Reşat Ekrem Koçu’nun anlattığına göre; Yeniçeri ortaları kendi ortalarındaki parlak bir oğlanın başka Yeniçeri ortasına gittiği için olayı namus meselesi yapmışlar birbirleri ile savaşa tutuşmuşlar çok kan akmıştı.
Yeniçerilerin destur tanımaz azgınlarının her birinin yanında "oğlanı" vardı. Bunlarla geceleri çarşı hamamların göbek taşının altındaki külhanları sıcak olduğundan oğlanlarıyla burada beraber olup geceyi geçirirlerdi. ‘Külhanbeyi’ lafı buradan gelmedir.
Osmanlı saraylarında parlak sakalı çıkmamış iç oğlanlarının bazılarının kız gibi saçları uzatılırdı. Bunlar dışarı çıktığında Yeniçeriler tarafından tecavüze uğramasın diye bunlar kadın gibi ferace giydirilirdi. Bunlara civelek denirdi. ‘Civelek’ lafı buradan gelir. Peki bunlar neden böyle kız gibi yetiştirilirlerdi. Onu bana sormayın ulu sultanlarını çok seven Osmanlı uzmanlarına sorun. Onlar bilir.
Osmanlının ilk yıllarında yarı çıplak koyun postu sarıp gezen Kalenderi dervişleri kulaklarına demir küpe takar başlarını kazıtır, bazıları da erkeklik organlarına halka takar gezerdi. Bunlar kadınlarla olan ilişkiyi yasaklarlar birbirleriyle eşcinsel ilişkide bulunurlardı. Bazen bazıları kadınlarla ilişkide bulunduklarında yakalandıklarında ceza olarak kulaklarındaki demir küpe çekip çıkartılır, kulakları kesik kalırdı. ‘Kulağı kesik ‘ deyimi de buradan gelir. ‘Muhallebi çocuğu’ deyiminin de böyle bir ilişkisi var fakat bu fazla açık kaçar bunu burada anlatmayalım. Civeleklerle bağlantılı bir şey.
Antik çağ Yunanistan’da Homoseksüel diye bir terim yoktu. Çünkü eşcinsel ilişki o kadar yaygın ve normal kabul ediliyordu ki bunu normal cinsel ilişkiden ayrı tutacak bir terminoloji geliştirmeye ihtiyaç görmemişlerdi. Platon en büyük sevgi bir erkeğin diğer erkeğe duyduğu sevgi der.
Büyük İskender de bu kültürde yetiştiğinden seferdeyken subayları generalleri ile yatıp kalkardı.
Roma’da Sezar için Sezar’ın kılıcının her iki ucu da çok keskindir diye bir laf vardı. Sezar bir gece generallerinden biriyle diğer gecede onların hanımlarından biriyle yatıp kalkardı.
Hitler’in homoseksüelliğinden nerelere geldik.
Büyük İskender gibi Sezar gibi özellikle hepsinin üstünde Hitler gibi dünyaya hakim olmaya çalışan ve bu amaçla dünya da erkek şövenizmi, kabadayılığı ve acımasızlığının en kanlı şeklini sergileyen adamların aynı zamanda feminen özellikler göstermeleri tarihin garip cilvelerinden biridir.
İsmail Tokalak Odatv.com
5/02/2010
Srebrenica Grave From A Cry
Birlesmis Milletler (BM) tarafindan güvenli bölge ilan edilmesine ragmen Bosnali Sirp kuvvetleri 11 Temmuz 1995'te Srebrenika’ya girmis ve 8 binden fazla Müslüman’i katletmisti.
30 binden fazla kisi de bölgeden sürülmüstü. Katliami önlemede yetersiz kaldigi gerekçesiyle bölgedeki Hollanda baris gücü yogun sekilde elestirildi. Yapilan sorusturmada Hollanda baris gücü Sirp kuvvetlerin BM kampina girmelerini önleyememek ve Müslümanlar’i Sirplara teslim etmekten sorumlu bulmus, 2002'de Hollanda hükümeti de bundan dolayi istifa etmisti.
Srebrenika, Bosna’da 1992-1995 arasindaki savasta vahsetin sembolü haline geldi. Bosna’da savas yüzbinlerce cana mal oldu ve savas sonunda Sirplarin zayif baglarla bagli oldugu ikili bir devlet yapisi ortaya çikti. Bosna, Müslüman-Hirvat Federasyonu’yla Bosna Sirp Cumhuriyeti’nden olusuyor. Bosnali Sirplar, katliamlar ortaya çikmasin diye toplu mezarlari buldozerlerle altüst ettigi için çogu ceset parçalanmis ve birbirlerine karismis halde. Adli Tip, halen çok sayidaki ceset parçasinin kime ait oldugunu tespit etmeye çalisiyor. Kimlik tespiti için DNA arastirmalari yapiliyor. Simdiye kadar 70'ten fazla toplu mezar bulundu. Srebrenika’da soykirim islendigi Uluslararasi Adalet Divani ve Eski Yugoslavya Için Uluslararasi Ceza Mahkemesi (ICTY) kararlariyla da sabit.
A Cry from the Grave tells the story of the Srebrenica massacre of 1995, in which the Bosnian Serb army killed an estimated 7,000 Bosnian Muslims. It follows hour by hour the story of the killings. Through the testimony of survivors and relatives of those who died it explores the pain felt when no one is brought to justice.There are interviews with investigators from the UN-sponsored court at The Hague and from the UN special prosecutor. But the underlying message of the film is bleak indeed – no matter what is done, it will never be enough. A Cry from the Grave has won numerous prizes. It has been shown at the UN, and it was used during a war crimes trial at The Hague.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)