Dünya

Dünya
gökbilimciler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gökbilimciler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3/27/2012

uzayda bir trilyon yıldıza ev sahipliği yapan andromeda gökadası

Andromeda Gökadası; ayrıca Messier 31, M31 ve NGC 224 olarak da bilinir. Mitolojik bir kavram olan Andromeda'nın Türkçe'deki karşılığı zincire vurulmuş kız anlamına da gelmektedir.
Andromeda Takımyıldızı'nda bulunan bir sarmal gökadadır. Spitzer Uzay Teleskobundan ele edilen verilere göre bir trilyon yıldıza ev sahipliği yapmaktadır.Samanyolu galaksisi ile arasındaki uzaklık yaklaşık olarak 2.2 milyon ışık yılıdır (ışık yılı: ışığın 1 yılda aldığı yoldur). 2006 ölçümlerine göre Samanyolu, Andromeda'nın kütlesinin ancak ~80%'ine sahiptir. Andromeda'nın bir diğer özelliği ise, çıplak göz ile Yer'den görülebilen en uzak gök cismi olmasıdır. Ayrıca Samanyolu'na en yakın büyük gökadadır.

Andromeda Bulutsu’su ilk defa, M.S. 964 yılında, İranlı gökbilimci Abdurrahman el-Sufi tarafından çıplak gözle gözlenmiştir.

"Küçük Bulut" olarak adlandırdığı bu cismi "Sabit Yıldızlar" adlı eserinde tanımlamıştır. 1612 yılında Simon Marius, Andromeda’nın ilk çizimini yayınladığında, Charles Messier (1764), Al-Sufi’nin bu çalışmasından habersiz olarak, bunun yeni bir bulutsu olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine, Andromeda bulutsusu, Messier Kataloğuna “M31” olarak kaydedilmiştir.
Andromeda Gökadası ile ilgili ilk modern araştırmalar 100 yıl kadar önce fotoğraf tekniğinin ve dolayısıyla daha sönük kaynakları inceleme ve kaydetme olanaklarının gelişmesi ile başlamıştır. Isaac Roberts, Andromeda'nın spiral yapısını gösteren ilk fotoğraflarını 50 cm’lik teleskopu ile çekmiştir. O dönemde dışgökadaların varlığı bilinmediğinden, fotoğraflarda sarmal kolların dışında bulunan sönük yıldızların açıkça görülmesine rağmen, bunun bir gökada olabileceği düşünülmemiştir. Aksine Andromeda'da bulunan Büyük Bulutsu’nun zamanla yoğunlaşarak gezegen sistemine sahip bir yıldız olacağı düşünülmüştür. Aralarında Edwin P. Hubble'ın da bulunduğu birkaç araştırmacı, Samanyolu'nun ötesinde yıldız sistemlerinin olabileceği fikrini ileri sürmüşlerdir.

1925 yılında Hubble, NGC 6822 gökadası'nı gözlemleyerek, bunun bir "uzak yıldızlar topluluğu" olduğunu göstermiştir. Bu çalışmalar sırasında Andromeda Bulutsusu'nda bulunan büyük sarmal yapı Hubble'ın dikkatini çekmiştir. Hubble çektiği fotoğralarda sarmal yapının karın bölgesini sıkıca saran sarmal kolları görmüş ve bu kolların binlerce yıldız ve toz bulutlarından oluştuğunu farketmiştir. Hubble'ın Andromeda gökadası ile ilgili bulguları ilk defa 1929 yılında "Yıldız Sistemine Benzer Sarmal gökada" başlıklı makalesinde yayınlamıştır.

12/15/2011

güneşin dört milyon katı büyüklüğündeki kara delik bir gaz bulutunu yutacak

Gökbilimciler dev bir gaz bulutunun Samanyolu'nun merkezinde bulunan ve Güneş'in dört milyon katı büyüklüğünde olan bir kara deliğe doğru ilerlediğini belirledi.
Kara deliklerin çevresindeki her şeyi yuttuğu biliniyor, ancak bu vaka, uzmanlar için bu büyüklükte bir bulutun yutuluşunu görmek için ilk fırsat olacak.


Kara deliğin gaz bulutunu parçalayarak yutacağı tahmin ediliyor.

Bu sırada kara deliğin çeperinin alışılmadık düzeyde aydınlanacağına inanan gökbilimciler böylece kara delikler hakkında daha fazla bilgi edinmeyi umuyor.

Bilim dergisi tıklayın Nature'da yer alan bir makaleye göre bu sıradışı gök olayı, 2013 yılında gözlenebilecek.
Güneş Sistemi büyüklüğünde 'küçük' bulut

Avrupa Güney Gözlemevi'ne ait, Şili'deki Çok Büyük Teleskop (VLT) ile toplanan verilere göre, bulutun büyüklüğü Güneş Sistemi'nin tamamını kaplayacak kadar, toplam kütlesi ise Dünya'nınkinin sadece üç katı...

Bu nedenle dev boyutlarda olsa da uzaydaki benzerleri ile karşılaştırıldığında bulutun mütevazı, hatta küçük kabul edilebileceği söyleniyor.

Sagittarius A* (Sgr A*) adındaki kara delik ise, Dünya'ya 27 bin ışık yılı mesafede.

Hesaplara göre kara deliğin kütlesi Güneş'e göre 4 milyon kat daha büyük. Güneş'in kütlesi de Dünya'nınkinin 330 bin katı.

Kara delikler, zaten ışık da dahil olmak üzere çevresindeki her şeyi yutabilmeleri ile ünlü. Bu büyüklükteki bir kara delik ise uzmanlarca 'muazzam' olarak niteleniyor.

Bulutun şeklini ve izlediği yolu inceleyen uzmanlar, son yedi yılda, bulutun kara delik merkezine gidiş hızının ikiye katlandığını; halihazırda saniyede 2350 km katettiğini söylüyor.
Deliğin çevresindeki alan aydınlanacak

Buna göre 2013 ortalarında bulutun kara delikle arasında 40 milyar kilometre kalmış olacak. Bu mesafe Dünya'nın Güneş'e uzaklığının 260 katı ve bulutun bütün olarak deliğe çekilmesi için yeterli değil.

Kara deliğin hemen dışında ise bir delikten girdap gibi dönerek boşalan suyun yarattığına benzer bir alan oluşuyor.

Dönen maddelerden oluşan bu kuşak hakkında pek az şey biliniyor.

Ancak şimdi gaz bulutu yaklaşınca, bu kuşak rahatça gözlemlenebilecek.

Gaz bulutu, bir yıldızın ya da gazegenin aksine kara deliğin çekim gücü karşısında bütünlüğünü koruyabilecek bir kütle yoğunluğuna sahip değil. Bu nedenle bulutun, kaçınılmaz sona yaklaşırken uzayıp parçalanacağı tahmin ediliyor.

Almanya'daki Max Planck Dünyadışı Fizik Enstitüsü'nden Stefan Gillessen "Kara deliğe yaklaşan bir astronotun spagetti gibi uzayıp içine çekilmesi fikri bilim kurgu eserlerinden tanıdık bir düşünce".

"Ama şimdi, bunu keşfedilen bulut üzerinde gerçekten olurken görebileceğiz. Bulut bu deneyimi atlatamayacak" dedi.

Bulutun yarısının yutulup geri kalanının yeniden uzaya fırlatılabileceği tahmin ediliyor.

Bu süreç de sırlarla yüklü kara deliklerin nasıl faaliyet gösterdiğine, kelimenin tam anlamıyla ışık tutmuş olacak.

Çünkü bulut hızlandıkça, içindeki maddeler bir x-ışını yağmuruna dönüşerek kara deliği aydınlatacak.

California Üniverstiesi'nden gökbilimci Mark Morris'in tıklayın Gillessen ve ekibinin çalışmasını açıklayan makalesinde de belirttiği gibi, bu ender görülen olayı "muhtemelen pek çok teleskop izliyor olacak".

Sagittarius'tan sonra Dünya'ya en yakın kara delik, 100 kat uzakta, Andromeda Galaksisi'nde bulunuyor.

12/06/2011

kepler teleskobu'nun keşfettiği dünya ile aynı özelliklere sahip gezegen heyecanlandırdı

Gökbilimciler, yaklaşık 600 ışık yılı uzaklıkta keşfettikleri yeni bir gezegenin biçok yönden dünyaya benzediğini söylüyor.
Kepler 22-b adı verilen gezegen, dünyanın yaklaşık 2,4 katı büyüklüğünde ve ortalama sıcaklığı 22 derece.

Bugüne değin evrende keşfedilen gezegenler arasında, dünyaya en çok benzeyenin Kepler 22-b olduğu söyleniyor.

Fakat araştırmacılar, Kepler 22-b'nin yapısını henüz çözebilmiş değil. Yeni gezegenin kaya, gaz ya da sıvı yumağından meydana gelmiş olabileceği düşünülüyor.

Güneş sistemimizdekine benzer bir yıldızın etrafında dönen Kepler 22-b, gökbilimcilerin ''yaşanabilir bölge'' diye adlandırdığı koşullara sahip bir ortamda yer alıyor.

Kepler teleskobu tarafından keşfedilen gezegen, kendi güneşi etrafında dönüşünü 290 günde tamamlıyor.

Dünyaya kıyasla, etrafında döndüğü güneşe daha yakın mesafede yer alıyor. Fakat daha az ışık saçan bir yıldız sözkonusu. Dolayısıyla Kepler'in sıcaklığı ile dünyanın sıcaklığı aşağı yukarı aynı seviyede.

Bugüne değin bulunan diğer gezegenler dünyanın sıcaklığına kıyasla ya aşırı derecede sıcak ya da çok soğuk oluyordu.

Kepler 22-b'nin iklimi ise ortalama 22 derecelik sıcaklığı ile gökbilimcileri heyecanlandırdı. Araştırmacılar, bu ılık ortamın sıvı suyun olası varlığına işaret ettiğini belirtiyor.

Kepler ekibi, teleskobun ayrıca 1094 adet ''gezegen adayının'' varlığını saptadığını açıkladı. Bunların birer gezegen olduğunun doğrulanması için daha çok araştırma yapılması gerek.

Kepler Teleskobu, adını Alman gökbilim, fizik, matematik bilgini Johannes Kepler'den alıyor.

8/28/2011

uzayda süper yoğun elmastan oluşan yeni bir gezegen keşfedildi

Nick Bryant

BBC Melbourne muhabiri



Avustralyalı bilim adamları, süper yoğun elmastan oluştuğuna inandıkları bir gezegen bulduklarını söylüyor.

Dört bin ışık yılı uzaklıktaki bu gezegen, dış katmanlarını kaybetmiş dev bir yıldızın kalıntıları olabilir.
Elmas gezegenin temsili resmi
Gökbilimciler, Serpens yani Yılan takım yıldızındaki bu küçük gezegeni telsiz teleskop yardımıyla keşfettiklerini belirtiyor.

Bugüne dek bulunan tüm gezegenlerden daha yoğun bir malzemeden oluştuğu bildiriliyor.

Güneş sisteminin en büyük gezegeni Jüpiter'den daha küçük olmasına rağmen, kütlesi daha büyük.

Bu da bilim adamlarının "muazzam" diye tanımladığı yoğunluğuna bağlanıyor.

Gezegenin karbondan oluşan çekirdeğinin yüksek basınç altında kalarak elmasa dönüştüğü tahmin ediliyor.

Bu gezegen her iki saatte bir, mini bir "nötron yıldızın" etrafında dönüyor.

Avustralyalı bilim adamları nötron yıldızın da yeni bir keşif olduğunu vurguluyor.

Elmas gezegenin yakından neye benzediği ise şimdilik galaksinin sırlarından biri.

Onu uzayda parıl parıl parlayan bir kütle olarak hayal etmek her ne kadar çekiciyse de, bilim adamları bunun böyle olmadığı görüşünde.

8/03/2011

uzay'da yeni keşif sevinci ilk defa oksijen molekülleri bulundu

Astronominin uzun yıllardır süregiden arayışlarından biri nihayet sonuçlandı: Uzayda oksijen molekülü bulundu.

Gökbilimciler oksijen atomunun varlığını daha önce ya tek başına, ya da diğer moleküllere bağlanmış halde tespit etmişlerdi.
Nefes alıp verirken içimize çektiğimiz oksijen molekülü ise bugüne değin dünyanın atmosferi dışında başka bir yerde görülmemişti.

Fakat Herschel uzay teleskobu, Orion yıldız takımı bölgesinde oksijen moleküllerini gün ışığına çıkardı. Araştırmanın sonuçları Astrophysical Journal adlı bilim dergisinde yayımlanacak.

Oksijen, hidrojen ve helyumdan sonra uzayda en çok rastlanan üçüncü element. Dünyada hayatı mümkün kılan moleküler hali, çift bağ ile eşleşen iki oksijen atomundan oluşuyor.

Bilimadamları, bu moleküle uzayın bir başka köşesinde de rastlanacağı inancıyla, ''kayıp oksijen molekülünü'' arayışa girişmişlerdi.

Oksijen molekülünün toz tanelerinin veya buz kütlelerinin içinde hapsolmuş halde bulunabileceğini düşünen gökbilimciler, yüksek sıcaklıkların bu molekülü ''pişirerek'' dışarı saldığı varsayımından yola çıktı.

Heschel Oksijen Projesi'nde çalışan ekip, gözlerini yıldızların oluşum aşamasında olduğu Orion bölgesine dikti.

Herschel teleskobunun kızılötesi ışınlara hassas aygıtları, uzayın bu sıcak ve fırtınalı bölgesinde, moleküler oksjienin varlığını saptadı.

Projenin başındaki gökbilimci Paul Goldsmith, yaptıkları keşfin sevincini yaşamakla beraber, henüz az miktarda moleküle rastladıklarını ve teleskobun incelediği bölgenin özelliklerini daha ayrıntılı biçimde araştırmak istediklerini söylüyor.