Dünya

Dünya
elektrik enerjisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
elektrik enerjisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6/22/2011

osmanlı döneminde kurulan silahtar ağa elektrik santralı şimdi müze olarak hizmet veriyor

1902 yılında Tarsus yakınlarında kurulan küçük çaplı bir hidroelektrik santralin dışında, Silahtarağa Santrali, Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk enerji tesisiydi.

Kronolojik olarak ilk tesis olmasa da, ülke sınırları içinde bir kente hizmet vermesi amacıyla yapılan ilk tesisti. Tesisin kuruluması için ilk adım 1910 yılında devlet tarafından açılan ihaleyle atılmıştır.

 silahtar ağa elektrik santralı


İhaleyi Avusturya-Macaristan sermayeli Ganz Electric Company kazandı. Şirket 1911 yılında, Brüksel Bankası (Fransızca: Banque de Bruxelles) ve Macar Kredi Genel Bankası'ndan (Fransızca: Banque Générale de Credit Hongrois) aldığı finansal destekle Osmanlı Anonim Elektrik Şirketi'ni kurdu ve devletten 50 yıllık elektrik üretim imtiyazı almış oldu.Yapılan etütler sonucunda İstanbul'da hidroelektrik güç elde etmeye uygun su kaynağı bulunmadığına kanaat getirilince kömür yakıtlı bir tesis kurulması kararlaştırıldı. Şirket derhâl Silahtarağa semtinde bir termik santral kurma işlemlerine başladı.

1913 yılında tamamlanarak kullanıma girmesi planlansa da o yıl aşırı yağışlar nedeniyle bölgeyi etkileyen su baskınları ve Balkan Savaşı'nın etkileri tesisin açılmasını geciktirdi. Tesis 11 Şubat 1914'te resmen açılışını yaptı. Üretilen elektrik ilk olarak İstanbul tramvaylarına ve Osmanlı sultanının o dönemde yaşadığı Dolmabahçe Sarayı'na verildi. Böylece İstanbul'da havagazına bir alternatif enerji türü doğmuş oldu. Şirketin kurucu sahibi aynı yıl içinde santrali Belçika menşeli SOFINA şirketine devretti.

silahtar ağa elektrik santralı
Yenilenen santral binalarından bir görünüm.

Santralde kullanılması için gereksinim duyulan kömür Zonguldak'tan denizyoluyla getiriliyordu. 1915 yılında Rus donanması kömür taşıyan Şirket-i Hayriye gemilerini batırdığı için hem güvenliği sağlamak; hem de işleyişi hızlandırmak amacıyla İstanbul'un kuzeyindeki linyit ocaklarıyla santralin bulunduğu Silahtarağa semti arasında bir dekovil tren hattı kuruldu.

Kurulduktan kısa bir süre sonra tramvayların yanısıra Suriçi, İstinye ve Pera bölgelerine elektrik vermeye başladı. Harbiye Nezareti tarafından İstanbul atlı tramvaylarının tüm atları 30 bin altın karşılığında satın alınmış olduğundan; santralde üretilen elektrik ağır aksak işleyen İstanbul toplu taşımacılığına da çare oldu. Pera bölgesinin aydınlatma imtiyazını elinde bulunduran Pera Şirketi'yle yaşanan imtiyaz çatışması çözüme kavuşunca elektrikle çalışan tramvaylar hizmete sokuldu. İlk elektrikli tramvaylar 20 Şubat 1914 tarihinde Karaköy Meydanı'nda yapılan törenle Galata Köprüsü üzerinden geçtiler. 1920 yılında başlayarak cadde ve sokaklar da santralden elde edilen elektrikle aydınlatılmaya başlandı.
Cumhuriyet dönemi

Santralin işletmesini yapan yabancı sermayeli şirket, Osmanlı Devleti dağıldıktan sonra kurulan cumhuriyet yönetimi süresince de faaliyetini sürdürdü. İlk olarak ülkede değişen rejim nedeniyle şirket unvan değişikliğine gitti ve adını Türk Anonim Elektrik Şirketi olarak değiştirdi. 1926 yılında İstanbul Boğazı'na Arnavutköy-Vaniköy arasında sualtı kabloları döşenerek Anadolu Yakası'na da elektrik verildi. Santral, 1937 yılında devlet tarafından satın alınarak kamulaştırıldı ve Nafia Vekaleti'ne bağlı Elektrik Umum Müdürlüğü'ne geçti. İstanbul Belediyesi, İstanbul Elektrik Tünel ve Tramvay İşletmeleri Umum Müdürlüğü'nü (İETT) kurunca santral 1 Temmuz 1938 tarihinde buraya devredildi.

Santral, 1952 yılına değin İstanbul'un elektrik gereksinimini tek başına karşıladı. Bu tarihte devlet eliyle yeni kurulan Çatalağzı Termik Santrali ile arasında bağlantı kuruldu ve İstanbul'un elektrik yükü bu iki merkez arasında paylaştırıldı. Santralin yönetimi 1962'de Etibank'a; 1970'te ise Türk Elektrik Kurumu'na geçti. Ambarlı Termik Santrali 1976 yılında tam kapasiteyle çalışmaya başlayınca, Silahtarağa Santrali'nin İstanbul elektrik dağıtımındaki payı iyiden iyiye azalmış oldu.

Türbin ve kazanlarının yıpranması ve Haliç çevresinde yarattığı aşırı kirlilikten dolayı ekonomik ömrünü tamamladığına karar verildi ve tesis 1 Mart 1983 tarihinde faaliyetine son verdi. Boşaltılan tesis binaları 20 yıl boyunca atıl vaziyette kaldı. 2004 yılında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca İstanbul Bilgi Üniversitesi'ne tahsis edildi. Üniversite yönetimi, tesisin aslına uygun bir biçimde yenilenerek yeniden kullanıma kazandırılması için çalışmalara başladı. Tesis arazisi tamamen elden geçirilerek üniversite yerleşkesi, müze ve sanat galerisi olarak hizmet vermeye başladı. Bu dönüşümle birlikte tesis Santralistanbul adıyla anılmaya başlandı.
wikipedia

6/20/2011

karne hediyesi gitar elektrik kaçırınca ailesinin gözleri önünde hayatını kaybetti

Kocaeli’nin Kandıra İlçesi’nde elektrik akımına kapılarak yaşamını yitiren 16 yaşındaki Aykut Eren Ayan’ın ölümüne neden olan gitarın Çin malı olduğu ortaya çıktı. Dede Faik Ayhan, torunun şaka yaptığını sandığını ve öldüğüne hala inanamadığını söyledi.


Halkalı Ticaret Lisesi'nde öğrenim gören ve başarılı bir şekilde 2'nci sınıfa geçen Ahmet Eren Ayan, İstanbul'da özel bir tekstil firmasında müdür olan babası Ali Ayan ve annesi Mihriban Ayan ile birlikte, Babalar Günü'nü hep birlikte kutlamak için Kocaeli'nin Kandıra İlçesi'ne bağlı Mecidiye Köyü'nde oturan dedesi Faik Ayan'ın yanına geldi. Ahmet Eren Ayan, uzun süredir istediği, babası Ali Ayan'ın getirdiği başarılı karne nedeniyle kendisine hediye ettiği elektro gitarını da yanında getirdi.

MANGAL PARTİSİ
Aile, hep birlikte mangal yapıp yemek yedi. Saat 22.30 sıralarında Ayan Ailesi'nin fertleri arasında sohbet koyulaşırken, Ahmet Eren Ayan, kuzeniyle birlikte, "Dede sana gitar çalıp, şarkı söylemek istiyoruz" dedi. Gitarı ile birlikte ses yükseltici cihazı da bulunan Aykut Eren Ayan, bahçeye uzatma kablosuyla düzeneği kurdu. Gitarın fişini elektrik prizine taktıktan sonra gitarı eline aldı.

Bir süre sonra Aykut Eren, "Bu gitar elektrik kaçırıyor galiba beni çarpıyor" dedikten sonra titremeye başladı. Aykut Eren, ardından tüm yakınlarının gözleri önünde bir anda yere yığıldı. Paniğe kapılan dede Faik Ayan feryat ederken, koşup gelen diğer yakınları hemen gitarın fişini çekti.

Çağrılan 112 Acil Servis ambulansıyla ağır yaralı halde Kocaeli Devlet Hastanesi'ne kaldırılmak istenen Aykut Eren Ayan, yolda yaşamını yitirdi.

Aykut Eren Ayan'ın cenazesi ise Mecidiye Köyü'nde gözyaşları arasında toprağa verildi.

ŞAKA YAPIYOR SANDIM
Torunun şaka yaptığını sandığını ve öldüğüne hala inanamadığını söyleyen Faik Ayan, "Babalarıyla birlikte İstanbul'dan geldiler. Yolda telefonlaşmıştık. Bana mangalı yakmamı söylediler. Masayı kurdum, ateşi yaktım. Babası mangal başındaydı. Torunum da gitarıyla birlikte geldiği için 'Dede seni eğlendireyim mi?' dedi. Ben gitar sesini pek sevmem ama torunum söylediği için çalmalarını söyledim. O anda Aykut, 'Bu gitar elektrik kaçırıyor galiba beni gıdıklıyor. Beni cereyan çarptı' dedikten sonra yere yığıldı. Ben şaka yapıyor sandım. Kenara aldık. Hemen hastaneye götürdük ama iş işten geçmiş. Bir yıldır gitar çalıyordu ve gitar çalmayı çok seviyordu" dedi.

Aykut Eren'in yere yığıldığında ne yapacaklarını şaşırdığını söyleyen eniştesi İhsan Mutaf ise şunları söyledi:

"Bizler mangalın başındaydık. Dedesini eğlendirmek için gitar çalmaya başladılar. Hepimiz güle oynaya eğlenirken, Aykut biranda yere düştü. Ne olduğunu anlayamadık. Hemen hastaneye götürdük fakat iş işten geçmişti."

Olaydan sonra jandarma incelemek için elektro gitarı alırken, Aykut Eren Ayan'ın ölüm raporunda ise ölüm nedeninin 'elektrik akımına bağlı solunum ve kan dolaşım felci' gösterildiği öğrenildi.

Soruşturma sürerken, Aykut Eren Ayhan’ın ölümüne neden olan gitarın Çin malı olduğunu ortaya çıkardı. Elektro gitarın normalde 300 liranın üzerinde satıldığı ancak Ayhan’ın ölümüne neden olan Çin malı gitarın fiyatının 189 lira olduğu belirtildi.
mynet

5/31/2011

kuzey afrika ve avrupanın enerji ihtiyacının yarısını karşılayacak güneş santralleri sahra çölüne kurulacak

Deutsche Welle Türkçe'nin haberine göre
Sahra Çölü'ne kurulacak güneş enerjisi santrallerinin 20 yıl içinde Kuzey Afrika'nın ve Avrupa'nın yarısının enerji ihtiyacını karşılayacabileceği tahmin ediliyor. Ancak projeyle ilgili hâlâ yanıt bekleyen sorular var.




Sahra Çölü'nden elde edilecek elektrik enerjisine talip olan Avrupa ülkeleri ile Kuzey Afrika'da elektrik üreten ülkeler arasındaki işbirliği nasıl sağlanacak? Almanya'nın Hamburg kentinde düzenlenen “Bilim için güneş enerjisi” adlı konferansta bu soruya yanıt arandı.

Projenin fikir babası kabul edilen Gerhard KniesProjenin fikir babası kabul edilen Gerhard KniesUzmanlar uzun yıllardır, kısa adı "Desertec" olan projeyi hayata geçirmeye çalışıyor. Projenin fikir babası kabul edilen Gerhard Knies, Desertec projesini "Dünyanın güneş enerjisi konusunda en önemli merkezlerini yani çölleri, dünyanın en iyi teknolojisine sahip olan ülkeleriyle buluşturuyor" sözleriyle tanımlıyor. Knies, proje sayesinde insanoğlunun ihtiyaç duyduğunun yüz misli elektrik üretebileceklerini savunuyor.

Desertec, güneş enerjisi denince akla gelen güneş panellerinden çok daha farklı bir prensibe dayanıyor. Projeye hayat veren solar termik santraller, güneş enerjisini önce ısıya, ardından buhara dönüştürüp tirbünlerle elektrik üretiyor. Knies, bunun santralin gökyüzü bulutlarla kaplı olduğunda ya da gece karanlığında da enerji üretimine devam edebilmesine olanak sağladığını kaydediyor.

Enerji üretimi ve istihdam

Dev projenin hedefi sadece Avrupa'ya elektrik sağlamak değil. Desertec'in aynı zamanda Kuzey Afrika'da yeni istihdam olanakları yaratması hedefleniyor. Knies "Burada gereken teknoloji var ama uygulama imkanı yok. Kuzey Afrika'da ise uygulama imkanı çok ama gerekli teknoloji yok. Bu ülkeler arasında bir işbirliği yapılması, gerek enerji tedariki, gerekse Kuzey Afrika ülkelerinin kalkınması ve iklim koruması için maksimum kazanım anlamına geliyor" açıklamasını yapıyor.

Ancak projeye kuşkuyla bakanlar da yok değil. Fas Enerji ve Teknik Merkezi eski genel sekreteri Abdülaziz Bennuna "Tarihte yaşananlar, insanlar istese de istemese de Avrupa'nın ihtiyacı olan şeyi mutlaka aldığını gösteriyor" şeklinde konuşuyor.

Bennuna, Avrupa’nın Kuzey Afrika ülkelerini bu projede kendine ortak olarak görmediğini, Tek istediğinin elektrik ihtiyacını mümkün olduğunca ucuza mal etmek olduğunu savunuyor.

Avrupa'dan da itirazlar var

Öte yandan Desertec projesine Avrupa'da da kuşkuyla yaklaşanlar var. Birçok Avrupalı proje için Kuzey Afrika'da öncelikle suların tamamen durulmasının beklenmesi gerektiği görüşünde. Ancak Desertec ekibinden Gerhard Knies bu fikre katılmıyor. Knies "Kuzey Afrika ülkelerindeki siyasi değişimler sayesinde bu konu büyük bir ivme kazanabilir. Buradaki eski hükümetlerin tek amacı kendi hâkimiyet ve varlıklarını güçlendirmekti. Yeni hükümetlerin hedefi ise halkın makul yaşam standartlarına kavuşmasının sağlanması olmalı. Bunun için de iş imkânları yaratılması gerekiyor" açıklamasını yapıyor.

Yanıt arayan başka bir soruysa proje için gereken paranın nasıl temin edileceği. Alman Havacılık ve Uzay Merkezi'nden Robert Pitz-Paal, proje için milyarlarca euroya ihtiyaç duyulduğuna ve bu miktarın nasıl karşılanacağının hâlâ belirsiz olduğuna dikkat çekiyor.

AB geçtiğimiz günlerde bu konuda olumlu bir adıma imza atarak, Fas ve Mısır'da kurulacak pilot santraller için 30 milyon euro yatırım yapacağını duyurmuştu.

© Deutsche Welle Türkçe

Frank Grotelüschen / Çeviri: Banu Ertek

Editör: Murat Çelikkafa
deutsche welle türkçe

3/22/2011

japonya'daki nükleer felaket ülkeleri yenilebilir enerji arayışına itiyor

Japonya'daki nükleer facia, nükleer santrallerin yol açtığı tehlikeyi bir kez daha ortaya koydu. Nükleer santrallerin insanlığa ve çevreye verdiği zarar, geleceğin yenilenebilir enerjilerde olduğunu gösterdi.


Japonya’da meydana gelen nükleer felaket, nükleer enerjilerde zincirleme reaksiyonun yarattığı "öngörülemeyen riskleri" bir kez daha gözler önüne serdi. Felaketin ardından birçok ülke, nükleer enerji politikalarını değerlendirmeye aldı.

Almanya da, Japonya örneğinden sonra, nükleer enerji kullanımı konusunda frene basarak, santrallerin işletim sürelerinin uzatılmasına ilişkin yasayı üç aylığına askıya aldı. Ancak nükleer enerjiden tamamen vazgeçilebilmesi için, rüzgar ve su gücü, organik maddelerden elde edilen biyokütle enerjisi ya da fotovoltaik gibi alternatif teknolojilerin üretim tesislerinin artırılması gerekiyor.
Dünya’nın hiçbir yerinde Almanya’da olduğu kadar fotovoltaik, yani güneş enerjisini elektrik enerjisine çeviren üretim tesisi bulunmuyor. Almanya, enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde 11’ni rüzgar gücü, su gücü, fotovoltaik ya da biyokütle üzerinden elde ediyor. Öyle ki elektrik üretiminde bu oran yüzde 17’yi buluyor. Öte yandan Almanya'da siyasiler ve bilim insanları, bugün yenilenebilir enerji türlerinden elde edillen yüzde 17'lik elektrik enerjisi oranının yüzde 40'lara ulaşabilmesi önünde engeller bulunduğu konusunda hemfikir.

“Dünya genelinde ve Almanya’da da yenilenebilir enerjiler sektöründe ve ayrıca yan branşlarda güçlü bir canlanma başlayacak” şeklinde konuşan Yeşiller Partisi Enerji Politikaları Sözcüsü Hans-Josef Fell, önceleri “ekolojik bir hayal” gibi algılanan yenilenebilir enerjilerin, bugün bir hayalin ötesine geçtiğini belirtti.


Almanya’da yenilenebilir enerjiler alanında faaliyet gösteren kuruluşların çatı örgütü, Almanya Yenilenebilir Enerjiler Birliği’nin (BBE) yaptığı iyimser tahminlerine göre, Almanya 2020 yılında enerji ihtiyacının yüzde 30’unu çevre dostu temiz enerjiyle karşılayabilecek. Federal hükümet ise bu oranı yüzde 20 olarak öngörüyor.

En iyi alternatif rüzgargücü


Hatırı sayılır büyük bir kesim, rüzgar gücünün yenilenebilir enerjilerde başı çekeceği konusunda hemfikir. RWE Innogy Enerji Şirketi’nden Holger Gassner, “Bugünün maliyetleri doğrultusunda, karbondioksit emisyonunu daha fazla düşüren teknolojilere yatırım yapıyoruz. Yani bu şekilde daha fazla miktarlarda elektrik üretilebiliyor. Bu da fotovoltaikten ziyade rüzgar gücü ve diğer teknolojilerle mümkün“ diyerek, rüzgar gücünü şimdiden hesaba katarak, bu alanda yatırımlar yaptıklarını ifade etti.
Almanya Rüzgargücü Tesisleri Ekonomi Birliği, özellikle de Fukuşima Dayiçi nükleer santralindeki facianın ardından, rüzgar gücünden enerji üretilmesi gerektiği konusunda dikkatleri çekmeye çalışıyor. Birliğin başkanı Wolfgang von Geldern, Almanya’da kurulmuş olan rüzgar enerjisi tesislerinin, bugünkü yaklaşık 27 bin megawattlık üretimi 2020 yılına kadar dört kat artırılabileceği görüşünde.

Ancak gerçekler, iyimser tahminlerden biraz farklı. Nitekim geçtiğimiz iki yıl içinde, fotovoltaik, rüzgar gücü ve biyokütle tesislerinin büyüme hızı yaklaşık yüzde 85 oranında geriledi. Federal hükümet bu durumun sorumlusu olarak küresel krizi işaret ederken, Yeşiller Partisi Enerji Politikası Sözcüsü Hans-Josef Fell, farklı görüşte. “Şu duruma bir bakın; dünyanın herhangi bir yerinde bir nükleer santral kurmak, Almanya’da bir rüzgar parkı kurabilmekten çok daha kolay. Çok fazla denetimden geçtiği için çoğu zaman onay almak yıllar sürüyor" diyen Fell, Almanya'da küçük bir su gücü tesisini büyütmek için bile çoğu zaman onay alınamadığına dikkat çekti.

Yenilenebilir enerjiler istihdam sağlıyor


Engeller bulunsa da, yenilenebilir enerjiler Alman ekonomisinde önemli bir yatırım aracı haline geldi. Sektör birliklerinin çalışmalarına göre, yaklaşık 370 bin kişi yenilenebilir enerjiler sektöründe çalışıyor. Veriler, bu sayının 2004 yılında sadece 160 bin olduğunu ortaya koyuyor. Yani, yenilenebilir enerjiler sadece iklim korumada önemli temiz enerji anlamına gelmiyor; bir sanayi ülkesi olan Almanya'nın ticari ilişkileri açısından da yenilenebilir enerjilerin vazgeçilmez olduğu vurgulanıyor.
deutsche welle türkçe

3/05/2011

rizedeki hesleri mahkeme durduruyor bakanlık tekrar olur veriyor

Çevre ve Orman Bakanlığı, Rize İdare Mahkemesi’nin daha önce iki kez yürütmeyi durdurma kararı verdiği Çayeli İlçesi Senoz Vadisi’ndeki Uzundere-2 HES projesi için yeniden 'ÇED Olumlu' kararı verdi.
Senoz Vadisi üzerindeki üç hidroelektrik santralini kapsayan Uzundere-2 projesi için 2006 yılında hukuk mücadelesi başlatan yöre halkı, proje için Çevre ve Orman Bakanlığı’nın Çevresel Etki Değerlendirme raporunun gerekli olmadığını bildirmesi üzerine yürütmenin durdurulması için Rize İdare Mahkemesi’ne başvurdu. Mahkeme, 26 Şubat 2009 tarihinde yürütmeyi durdurdu, ardından iptal kararı verdi. Ancak firma çevre güvenliğinin sağlanması adı altında valilikten aldığı izinle inşaatı sürdürdü, 2009 yılının Mayıs ayında da Rize Çevre ve Orman Müdürlüğü’ne başvurarak ÇED raporu aldı.

Yöre halkı bunun üzerine "ÇED raporunun yürütmesinin durdurulması ve iptali" istemiyle yeniden Rize İdare Mahkemesine dava açtı. Mahkeme, 2010 yılının Şubat ayında yürütmeyi durdurdu, ardından da iptal kararı verdi. Durdurma kararına rağmen bölgede gizlice çalışma yürütüldüğü ihbarı üzerine 2010 yılının Mart ayında HES inşaatına baskın düzenleyen Jandarma ekipleri, yeraltı su iletim tünellerinde gizlice inşaat çalışmalarının yürütüldüğünü tespit etti. Mahkemenin iki kez yürütmeyi durdurma ve iptal kararına rağmen firma HES inşaatını bitirdi, elektrik üretimine hazır hale getirdi.

BU KEZ BAKANLIK ÇED RAPORU VERDİ

Rize Çevre ve Orman Müdürlüğü tarafından verilen ÇED raporu mahkeme kararı ile iptal edilen ve elektrik üretimine geçemeyen santral projesi için enerji şirketi bu kez Çevre ve Orman Bakanlığı’na başvurdu. Rize Valiliği’nden bugün yapılan yazılı açıklamada, Uzundere-2 HES projesi için Çevre ve Orman Bakanlığı’nın 24 Şubat tarihinde, ’ÇED Olumlu’ kararı verdiğini duyurdu. Kamuoyuna duyurulmasının ardından 10 gün süreyle askıda kaldıktan sonra yürürlüğe girecek olan ÇED raporunun mahkemeye sunulmasının ardından firma elektrik üretimine başlayacak.

Senoz Derneği Avukatı Münir Yazıcı, verilen yeni ÇED raporu ile ilgili üçüncü kez yürütmeyi durdurma ve iptal davası açacaklarını, bunun için hazırlıklara başladıklarını söyledi.
mynet

2/24/2011

discovery belgesel kanalı deriner barajını belgesel olarak yayınlayacak

Discovery Channel Artvin'de yapımı devam eden Deriner Barajı'nı "Mühendislik Harikaları" adlı programa taşıyor.
Artvin'de inşaatı devam eden Deriner Barajı, Discovery Channel tarafından filme alınıyor. Discovery Channel'da yayınlanan "Mühendislik Harikaları" adlı programda ele alınacak olan Deriner Barajı bir mühendislik harikası olarak tanıtılacak.
Discovery Channel'dan yapılan açıklamada dizi ekibinin, tamamlanmasına bir yıl kalan inşaatte çekim yapabilmek için gerekli izinleri aldığı belirtilirken, "Danny Forster, nehir vadisinin yaklaşık 300 metre yukarısında barajın en büyük beton bloklarını dökecek ve 6 bin 300 ton ağırlığında çelik yapılarla sabitleyecek olan ekiple birlikte çalışacak. Barajın içinde ise dünya tarihinde inşa edilmiş en dik taşkın kanallarının yapımına dahil olacak.
Barajın altında bulunan elektrik santralinde ise, izleyicilere herkesin göremeyeceği dört büyük türbini, dolayısıyla dünyanın en hızlı nehirlerinden birinin nasıl ehlileştirilebildiğini gösterecek" denildi. Programda, baraj hakkında "Dünyanın en yüksek barajlarından biri, herşeyiyle yeryüzündeki en sağlam baraj, gezegendeki en dik boşaltma kanallarına sahip, bir barajın depreme dayanıklı hale getirilme süreci, şimdiye dek inşa edilmiş en büyük yer altı elektrik santrallerinden biri" gibi süreçler de vurgulanacak.

DHA

mynet