Dünya

Dünya
eğitim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
eğitim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8/30/2011

dünyanın en yaşanılası kenti avustralyanın merlburn kenti seçildi

2002 yılından bu yana Küresel Yaşanılabilirlik Araştırması'nda birinci sırada yer alan Vancouver, bu yıl birinciliği Melburn'a kaptırdı ve Viyana'nın da gerisine, 3. sıraya düştü.
Sıralamada Avustralya ve Kanada kentleri, genelde iyi sonuçlar aldı ve ilk on şehir arasında 7 sırayı ele geçirdi.

Listenin en altındaysa Harare, Port Moresby ve Dakka kentleri yer alıyor.

Dünya kentleri, istikrar, sağlık hizmetleri, kültür ve çevre, eğitim ve altyapı kategorileri dikkate alınarak değerlendirildi.

Vancouver kenti, başlıca otoyollardan birinin sık sık ulaşıma kapatılması yüzünden altyapı kategorisinde puan kaybetti.

2011'de dünyanın en yaşanılası kentleri sıralamasında birinci, ikinci ve üçüncü sıralarda yer alan Melburn, Viyana ve Vancouver'ın ardından, Toronto, Calgary, Sydney, Helsinki, Perth, Adelaide ve Auckland geliyor.

Sıralamada, incelemeye alınan 140 kent içinde Londra 53. sırada yer alırken, Honolulu, 26. sıradaki yeriyle en gözde Amerikan kenti oldu.

Araştırmayı yürüten Economist Intelligence Unit, Avrupa'da yaşanan euro krizi nedeniyle Avrupa kentlerinin listede getirlediğini kaydetti. Arap Baharı da, Orta Doğu ve Kuzey Afrika kentlerine ilişkin değerlendirmeleri etkiledi.

Raporun yazarı Jon Copestake, "Nüfusunun fazla yoğun olmaması, suç oranının görece düşük olması yüzünden, Avustralya, dünyanın en yaşanılası kentlerine sahip olmaya devam ediyor. Avustralya dolarının yüksek seyretmesi nedeniyle ülkede yaşamın daha pahalı hale gelmesine rağmen, ilk ona giren kentler, kendilerini çekici kılan birçok unsura sahip." dedi.

Melburn kenti belediye başkanı Robert Doyle, sonuçtan çok büyük bir memnunluk duyduğunu söyledi.

8/15/2011

eğitim için boğazdaki yalısı dahil tüm mal varlığını bağışlayıp köyüne döndü

İstanbul Boğazı'ndaki yalısı dahil, tüm mal varlığını eğitime bağışlayıp, memleketi Hatay'ın Samandağ ilçesine bağlı Batıayaz köyüne yerleşen 84 yaşındaki hayırsever Bedii Sabuncu, hiç çocuğu bulunmamasına rağmen “çocuklarım” dediği 4 bin öğrencinin eğitime bağışladığı okullarda eğitim görmesinin gururunu yaşıyor.
Hataylı hayırsever Bedii Sabuncu yaptığı açıklamada İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden 1950 yılında mezun olduktan sonra Hatay, Ankara ve Antalya'da inşaat sektöründe faaliyet gösterdiğini, birikimleriyle yatırım yaptığını, bu yatırımlarını da “hayırların en güzeli” dediği eğitime feda ettiğini söyledi. Bugüne kadar 59 ülke gezdiğini, bunlardan birçoğunun eğitimde geri kalmış ülkeler olduğunu anlatan Sabuncu, “Türkiye'nin en büyük eksikliğinin de eğitim olduğunu gördüm. Bu yüzden ülkenin geleceği için en önemli konu olan eğitime katkı sağlamaya karar verdim” dedi. Sabuncu, 1989 yılında kolları sıvayarak derslik yapımına başladığını, bugüne kadar 5 okul, çok sayıda derslik ile spor, konser salonu ve öğrenci yurdu yaptırdığını ifade ederek, “Yaptırdığım okullardan Antakya Bedii Sabuncu İlköğretim Okulu, Bedii Sabuncu Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi, Batıayaz Bedii Sabuncu İlköğretim Okulu, Güneysöğüt İlköğretim ve Karaçay Lisesi'ni sık sık ziyaret ederek eksiklerini gideriyorum. Bunun yanı sıra 2 üniversite öğrencisine de burs veriyorum” diye konuştu. Okul yapımının yanı sıra İstanbul Boğazı'ndaki yalısı, iş yeri ve oturduğu ev dahil tüm mal varlığını Türk Eğitim Vakfı'na (TEV) bağışladığını ifade eden Sabuncu, “Hiç evlenmedim, ama yaptırdığım okullarda 4 bin çocuğum var. Ölümümden sonra da eğitime katkım devam edecek. Gelirimin yüzde 20'si TEV bünyesinde kurulan Bedii Sabuncu Vakfı'na, kalanı ise bugüne kadar eğitime kazandırdığım okulların ihtiyaçlarına aktarılacak. Her şeyi devletten beklememek gerekiyor. İmkanı olan herkes eğitime katkı yapmalı” dedi. “TBMM ÜSTÜN HİZMET MADALYASI, EN ANLAMLI ÖDÜL” Bedii Sabuncu, Hatay'da kendisi gibi eğitime katkı veren çok sayıda hayırsever olduğunu vurgulayarak, “Yaptırdığım okulları sürekli ziyaret ederek öğrencilerin Atatürk ilkeleri ışığında yetiştirilmesi konusunda önerilerde bulunuyor, öğretmen ve öğrencilerle sohbetler yapıyorum” diye konuştu. Eğitime olan katkıları nedeniyle 2009 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Üstün Hizmet Ödülüne layık görüldüğünü anımsatan Sabuncu, bugüne kadar aldığı sayısız ödüller arasında kendisini en çok mutlu edenin bu olduğunu da sözlerine ekledi.

7/19/2011

bu insanalar tatile çıkmak yerine tatillerini dünyanın çeşitli yerlerinde gönüllü çalışarak geçiriyorlar

Tembellik yapmak, sabahları istediğin saatte kalkmak, elini işe sürmemek. Bu birçokları için tatilin tam tanımı. Ancak bazıları otellerinin havuzu başında kokteyllerini yudumlamak yerine Güney Afrika’da aslanları koruma projesine katılıyor, Hindistan’da fırsatları kısıtlı kız çocuklarına eğitim veren okullarda öğretmenlik yapıyor, Gana’da AİDS konusunda aydınlatıcı çalışmalar yürütüyor ya da Tanzanyalıların temiz içme suyuna kavuşması için çaba sarf ediyor.
Kalkınmakta olan ülkelere destek

35 yaşındaki mühendis Tilmann Straub, üniversite öğrencisiyken sırt çantasıyla yaptığı seyahatlerde Tanzanya'yı ve insanlarını tanımış ve gördüğü yoksulluk karşısında tekrar bu ülkeye dönmeye karar vermiş. Uygulamalı jeoloji eğitiminde öğrendiklerini bu ülkenin insanlarıyla paylaşmak isteyen Straub, “Sınır Tanımayan Mühendisler Örgütü”nün de fahri üyesi. Bu örgüt gönüllülerin katkılarıyla, kalkınmakta olan ülkelerin su, enerji ve sıhhi tesisat alanlarındaki sorunlarına çözüm üretiyor. Straub, bölge halkı ile altı hafta beraber yaşadıklarını, onları yakından tanıdıklarını anlatıyor ve çok sıcak karşılandıklarını, her seferinde yeni tecrübeler edindiğini belirtiyor.

Çalışarak dinlenmek

2010’da tüm yıllık iznini kullanarak Tanzanya’da bir kız okulunda yağmur suyunun toplandığı bir depo inşaatına yardımcı olan Straub, "Bu çok heyecan verici. Ben öyle güneşe uzanan birisi değilim. Bu projeyi yürütmek de bir anlamda dinlenmek sayılıyor benim için.” diyor.

Kendi mesleğinde ya da bambaşka bir alanda

Tatilde benzeri projelerde gönüllü çalışanların sayısı artıyor. Yabancı ülkelerdeki kalkınma projelerinde gönüllü olarak çalışmak isteyenlere yardımcı olan "TravelWorks" adlı seyahat acentesinden Tanja Kuntz, bir yanda kendi mesleklerinde ama yabancı bir ülkede çalışmak isteyenler olduğunu belirterek, Kenya’da görev almak isteyen bir hemşireyi ya da Laos'ta çalışmak isteyen bir öğretmeni örnek gösteriyor. Kuntz, bir de Almanya’da iş sahibi olup, başka bir ülkede bambaşka bir meslekte çalışmak isteyenlerin olduğunu söylüyor ve, örnek olarak Hindistan’da çocuklara bakan bir avukat ile Afrika’da hayvanların korunması alanında görev alan Berlinli bir moda tasarımcısından bahsediyor.

Yaşın önemi yok

Kuntz, bu tür çalışmalar için insanın yaşının pek bir rol oynamadığını belirtiyor ve ekliyor: "Örneğin 73 yaşında emekli bir kadın var, şimdi üçüncü kez bizim aracılığımızla yurtdışında çalışıyor. Yani bir kere gönüllü çalışmanın tadına varıp, bunu sık sık tekrarlayanlar çok.”


© Deutsche Welle Türkçe


Rayna Breuer / Çeviri: Aydın Üstünel

Editör: Ahmet Günaltay

6/20/2011

kıbrısta ingiliz işgalinde bile eğitim veren osmanlı medreseleri şimdi ne durumda

Kıbrıs'ta Osmanlı İmparatorluğu döneminde yapılmış on beş medrese bulunmaktaydı. Vakfıye defterlerine göre ise kayıtlı on bir tane medrese vardı. Bu medreseler, lise düzeyinde eğitim vermekteydi. 
Adadaki ilk medrese, 1573'te, Lefkoşa'da inşa edilen Büyük Medrese'dir. Yine Lefkoşa'da bulunan Küçük Medrese ise, ondan beş yıl sonra inşa edilmiştir. On iki medresenin sadece sekizi İngiliz dönemine kadar eğitimine devam edebilmiştir.


On beş medreseden dokuzu, sadece Türkiye tarafından tanınmakta olan Kuzey Kıbrıs'ta, beşi ise adanın güney kesiminde bulunmaktadır. Birinin ise nerede bulunduğuna dair bilgiye ulaşılamamıştır. En fazla medrese olan yerleşim yeri yedi medreseyle Lefkoşa iken, onu iki medrese ile Baf izlemektedir. Gazimağusa, Larnaka, Limasol, Peristerona ve Lefke'de de birer medrese bulunmaktadır.

Adada, Osmanlılar döneminde medrese eğitimi çok üst düzeydeydi. A. Süha adlı araştırmacıya göre; bu dönemde Kıbrıs'taki medreseler, Anadolu'nun güney kesiminden öğrenci çekmekteydiler. Öğrenci gönderen şehirlerin başında Mersin, Anamur, Antalya ve Adana gelmekteydi. 16. yüzyıldan sonra bu eğitim türü Osmanlı gerenelinde olduğu gibi adada da zayıflamaya başamıştır. Önceleri, bir kanunla kapatılmaları yasaklanmıştır.Daha sonra, Osmanlı döneminin sonlarında ve İngiliz hakimiyetinde bu eğitim daha da zayıflamış ve 1939-40 eğitim-öğretim sezonunda sona ermiştir. Eğitim vermekte olan son medrese olan Büyük Medrese, 1936 yılında yıkılmıştır; fakat eğitim bir süre daha devam etmiştir. 1931 yılında söz konusu medresenin yıkılıp tekrar yapılacağı haberleri üzerine, bazı ada sakinleri medreselere karşı çıkmıştır. Günümüzde ise medreselerin çoğu harap durumdadır.
wikipedia

6/12/2011

azmin zaferi yüzde 80 engelli olmasına rağmen 620 öğrencili lisede okul birincisi oldu

18 YAŞINDAKİ İpek Gülşen Çelik doğuştan engelli. Dünyada tanısı konulamayan bir hastalık nedeniyle 70 santim boyunda, el ve ayaklarını tam olarak kullanamıyor, rahat konuşamıyor. Sadece ders dinliyor ve arkadaşlarından aldıkları notlarla çalışabiliyor. Annesi Fatma Çelik’in kucağında her gün Asiye Ağaoğlu Anadolu Lisesi’ne geliyor, özel sandalyesinde oturarak derse katılıyor.

Dudak okuyor

Sınavlarda anaokulundan itibaren kendisini tanıyan yakın arkadaşlarının dudak okumasıyla soruları yanıtlıyor. Asla kendisine ayrıcalık istemeyen İpek için öğretmenleri, “Kimse ona özel durumundan dolayı ayrıcalık tanımadı, tanıyamaz da. Çünkü o bunu asla kabul etmez. Soruları dudak okumayla verdiği arkadaşları ondan çok düşük not alırken o başarısı ve azmi ile arkadaşlarını motive ediyor” diyor.

Onun ayaklarıyız

Anne ve babası İpek’i “O beyin, biz onun ayakları, bedeniyiz” diye anlatırken kızlarının yüzlerce öğrenci arasında engeline rağmen aldığı başarısını “Kendini böyle tamamlıyor” diyerek gururlandıklarını belirtiyorlar. İpek, her gün annesinin kucağında okuldan eve geldikten sonra gece 23.00-24.00’e kadar çalışıyor. Saat 05.00’ten itibaren de okuduğu notları tekrar ediyor.

12 C’nin gururu

Okulda yapılan törende İpek 87.88 ortalama ile birinci olurken ikinci 87.68 ortalama ile Zeynep Ermiş, üçüncü de 86.37 ortalama ile Sefa Yozgatlı oldu. İpek 12 Fen C’nin gururu değil, tüm okulun gözbebeği oldu.

İpek hepimize örnek oldu

Gülsem Özcan: Anasınıfından beri arkadaşım. Çok azimli. Herkese karşı azminden yılmadı. İnsanlar ona karşı olumsuz olsa da, yılmadı, başardı.

Baran İnan: Çok farklı ve özel biridir. Onun başarısı, azmi beni kendisine daha da yakınlaştırdı. Bazen benim bıktığım anlarda bile “Yılmayın, çalışın” diyerek bizi motive ediyor.

Ezgi Taşkın: Başarısı, azmi takdir edilecek düzeyde. Onu bir çok şeyde örnek alıyorum.


Her şeye rağmen YGS’den 220 aldı

YÜKSEKÖĞRETİME Geçiş Sınavı’nda (YGS) engelli olduğu belirtilmesine rağmen uygun sınıf ve ortam hazırlanmadığı, sınavda beli ağrıdığı ve oturamadığı için ancak 1 saat kalabilen İpek, bu sürede bile soruların büyük çoğunluğunu cevaplayarak 220 puan aldı. Lisans Yerleştirme Sınavı’nda uygun ortam sağlanması halinde rahatlıkla dilediği bölüme yerleşme umudu taşıyor. Hocaları da şartlar uygun olursa onun okuldaki başarısını sınavda da göstereceği konusunda emin.

Hafızası müthiş problemleri zihinden çözüyor

Erol Ermiş, Lise Müdürü: Her gün anne kucağında gelip derse giriyor. Annesi çok fedakâr. Bütün gün onu okulda bekliyor. Sınıfta onun yastıklı özel bir yeri var. Bütün okul onu sahiplendi.

Şule Hacıağaoğlu, Fizik öğretmeni: Okula 2 yıl önce atandığımda sınıfa girdiğimde bakışlarımdan rahatsız olur diye ona pek bakmadım. 1.5 ay sonra yazılı yaptım, sonuçlara inanamadım. Onun sınavını yazan sıra arkadaşı Ezgi 60-70 alırken o 90-100 alıyordu. Sınıfta sorduğum her soruya cevap veriyordu. Sınıf arkadaşlarının kardeşi ve çocukları gibi. Yağmur yağar yelek giydirirler, bisküvi getirirler.

Hatice Demir, Rehberlik öğretmeni: Kendisini motive ediyor. Biz de okul olarak ona özel ihtimam gösterdik. Ne öğretmenlerinden, ne arkadaşlarından özel bir ayrıcalık asla istemedi.

Emine Aydın, Sınıf öğretmeni: Müthiş bir hafızası var. Kalem tutamıyor, ama matematikte problemleri zihinden çözüyor. Dersi anlatırken çok iyi dinliyor. Arkadaşlarının notunu alıyor. Herkesinkini beğenmez. Belli kişilerin notlarını alır. Sınavlar sırasında onun dudaklarını okuyan arkadaşı soruları yazar. Başkasının cevabını beğenmez.

Doktor doktor dolaştık hâlâ tanı konulamadı

Cevdet Çelik, İpek’in babası: Kızımız dünyaya geldiğinde doktor doktor dolaştırdık. Son yıllarda Japonya ve Singapur’a bile genleri gönderildi, ama henüz tanı konmadı. 2005 yılına kadar ellerini kullanabiliyor, derdini anlatacak kadar konuşabiliyordu. Şimdi boğazındaki aletle nefes alabiliyor. Sağ elini artık kullanamıyor. Ancak, o kadar azimli ki sol elle yazmaya başladı. Ona küçük test kağıtları aldık, onlarla çalışıyor. Bizim dünyamız o. 18 yaşında. Koşmak, yürümek istiyor. Mimarlık çok istiyordu. Ama bu mümkün olmayınca engeliyle yapabileceği eczacılıkta karar kıldı. Bize birçok şeyi hissettirmez.
hürriyet

4/23/2011

k.maraşta intihar eden dört kardeşin isim anlamları ve intihar sebepleri

Kendilerini iple asarak intihar eden dört kardeşin, "hastalık derecesinde" bağlı oldukları annelerine ait fotoğrafları yok ettiği ve ilk seferinde tüpgazla intihara kalkıştığı öğrenildi.
Kahramanmaraş'ta Raden (31), Rulin (30), Sajen (27) ve Beraris (26) isimli dört kardeşin toplu intiharının altından, sıra dışı bir aile çıktı. Baba, şehrin köklü ailelerinden birinin, başarılı bir avukat olan oğlu Nejdet Sağocak'tı.
Anne ise daha önceki evliliğinden 2 çocuğu olan heykeltıraş- ressam Neyran Sağocak. 1978'de Ankara'da evlenen ve 1980'de, Neyran Sağocak'ın ilk eşinden olan kızları Seyla (38) ve Serja (35) ile birlikte Kahramanmaraş'a yerleşen aile, dışa kapalı bir hayat yaşıyordu. Abdülhamithan Mahallesi'ndeki 3 katlı müstakil ev, yüksek duvarlarla dış dünyadan ayrılıyordu. Şehrin 5 kilometre dışındaki bağ evi de etraftan soyutlanmış, dikenli tellerle çevrilmişti. Komşuları, akrabaları dahil hiç kimseyle iletişim kurmuyorlardı. Çocukların hiçbiri evlenmemiş, eğitim dışında evden ayrılmamıştı. Yakın çevreden alınan bilgiye göre baba, işi gereği "dışarı" ile bağlantılıydı, ancak ailesi konusunda konuşmuyor, onlarla birlikte sosyal ortamlara girmiyordu. Aile bağları "şaşırtıcı" derecede güçlüydü; birbirlerinden zorunlu olmadıkça ayrılmıyorlardı. Neyran Sağocak (63) 15 gün önce İstanbul'da askerlik yapan oğlu Raden'i ziyarete gitti. Burada rahatsızlanınca diğer çocukları ve eşi de yanına geldi. Hastanedeki tedavi süreci ve tüm müdahalelere rağmen Neyran Sağocak hayatını kaybetti. Eşi ve çocuklarının katıldığı törenle, geçen cumartesi Karacaahmet Mezarlığı'nda defnedildi. 3 kardeş Kahramanmaraş'a döndü. Birliğinden izin alan Raden de onlara katıldı.

'ÖLSEK YANINA GİDER MİYİZ?'

Ancak dört kardeşin psikolojisi bozuldu. Annelerinin hatıralarından kaçmak için Dereli köyü yanındaki bağ evine yerleştiler. "Biz de ölürsek annemizin yanına gidebilir miyiz?" diye konuşmaya başladılar. Salı günü mutfaktaki tüpü açan kardeşler, toplu intihara kalkıştı. Ancak bağ evinin hizmetlisi Hayri Tepebaşı gençleri son anda kurtardı. Nejdet Sağocak, Tepebaşı'na gözetim görevi vererek evdeki kesici ve tehlikeli eşyaları attırdı. Ancak önceki gün 5'er metrelik 4 adet ip satın alan çocuklar, akşama doğru "Karnımız acıktı, bize şehirden yemek getir" diyerek görevliyi bağ evinden uzaklaştırdı. Bahçedeki araçlarının radyolarını açarak sesi en yüksek seviyeye getiren kardeşler bağ evinin 4 odasına dağıldı. Ve ipleri tavana asıp aynı anda, birbirlerini görmeyecek noktalarda yaşamlarına son verdiler. Eve dönen Tepebaşı, müziğin sesini duyunca bir terslik olduğunu anladı. Eve girdiğinde, Beraris'in cesedini girişte, Raden'in cesedini sağ taraftaki odada, Sajen'in cesedini arka odada, Rulin'in cesedini ise üst kattaki odada buldu.
'İçlerinden biri karar alır, diğerleri uyardı'

Babanın iş ortağı avukat Emine Ağaoğlu ailenin içine kapanık olduğunu, çocukların annelerine çok ama çok düşkün olduğunu belirterek, "Hatıralardan kaçmak için bağ evinde kalıyorlardı. Annelerinin ölümünü kabullenemediler. Çok zeki ve yetenekli çocuklardı. Çok radikal kararlar alabilecek, değişik karakterde çocuklardı. Sıradan insan değillerdi. Hayata bakış açıları çok farklıydı. Bu 4 kardeşin birbirleri arasındaki bağlar da çok kuvvetliydi. Biri karar aldığında diğeri tartışmaksızın buna uyardı" diye konuştu. Baba Sağocak'ın ailesinden hiç bahsetmediğini belirten Ağaoğlu, "Anneleri öldükten sonra Nejdet Bey, 'Ben iyiyim ama çocukları avutamıyoruz' serzenişinde bulunuyordu" dedi. Baba Sağocak'ın dostlarından müteahhit Mahir Güller de ailenin kapalı bir kutu olduğunun altını çizerek, "Aileyle ilgili kimse bir şey bilmez, ayrıca merak da etmezdi. Nejdet de anlatmazdı zaten. Ailesi onun için çok özeldi. Bildiğim bir şey varsa, ailesine çok ama çok düşkün bir insan olmasıydı" dedi.

'Sürekli bahçede dolaşıp, konuşuyorlardı'

Abdülhamithan Mahallesi'nin muhtarı olan ve aynı zamanda Sağocak ailesinin evlerine en yakın marketi işleten Ahmet Fındık da "Dünyaları, o evin içiydi. Kimseye bir zararları yoktu. Çok konuşkan değillerdi. 40 defa gelseler belki birinde 'Merhaba' veya 'Hoşçakal' derlerdi" diye konuştu. Bağ evinin yakınında oturan emekli memur Ünver Altınöz ise kardeşleri gören son kişi oldu. Altınöz, o gün yaşananları şöyle anlattı: "15 yıldır komşuyuz ama bugüne kadar hiç yan yana gelmedik. Çocuklar dün sabah 09.00 gibi yüksek sesle müzik dinlemeye başladı. Bir yandan da hep birlikte sağa sola hızlı adımlarla yürüyor ve konuşuyorlardı. Müzik sesinden rahatsız olmadığım için pek aldırış etmedim. Saat 19.00 sıralarında evin yanından geçtim. Yıllardır ilk kez bahçe kapılarını kilitli gördüm. Evin ışıkları yanıyordu. Ama kimse yoktu" dedi.
MUTLAKA BİR LİDERLERİ VARDIR'

Kahramanmaraş Devlet Hastanesi Psikoloji-Psikiyatri bölümünden Uzman Dr. Erol Bozhüyük şunları söyledi: "Yaşanan acılara dayanma gücü kişiden kişiye değişir. Bağımlılık derecesinde sevilen şeyin kaybı tetikleyici olabilir. Kardeşlerden biri veya ikisinin fikri, diğer kardeşleri de aynı acı sona sürüklemiştir. Bu olayda mutlaka bir lider vardır. Onun söylemiyle benimsenmiş bir karar gibi görünüyor. Anneye olan sevgiyi ispat hareketi. İntihara karşı çıkma, sanki anneyi sevmiyor ya da az seviyor gibi algılanacağı için intihar toplu olmuştur."

YENİ KALP, ANA GEN, YENİDEN DOĞUŞ, YARATILIŞ

Topluca ölüme giden 4 kardeşin isimleri de ilginç. Akrabaları, bu isimlerin İslam öncesi Türkler'de kullanılan isimler olduğunu, Beraris'in "yeni kalp", Sajen'in "ana gen", Rulin'in "yeniden doğuş", Raden'in de "tanrıdan geliş, yaratılış" anlamına geldiğini belirtti.

Yan yana toprağa verildiler

Cenazeler Ulu Cami'de kılınan cenaze namazının ardından Şeyh Hadil Mezarlığı'nda yan yana toprağa verildi. Yüksek dozda sakinleştirici verilen baba Nejdet Sağocak cenazeye katılamadı. Vatani görevini yapan Raden'in cenazesini askerler taşıdı. Baba Sağocak'ın yakınlarına, "İstanbul'dan döndükten sonra onları eve götürmeye ikna edemedim. Bağ evinde anneleri ve kendilerine ait ne kadar fotoğraf varsa yok ettiler. Psikolog tuttum. Terapi uyguladılar. Ama başarılı olamadık. Birkaç defa intiharı düşündüklerini söylemişlerdi. Çocuklarım eğitimli, kültürlü insanlardı. Nasıl yaptılar anlamıyorum" dediği belirtildi.

HEPSİ EĞİTİMLİ

RADEN: İngiltere'de Elektrik-Elektronik Mühendisliği okudu.
RULİN: Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Muhasebe'de bir yıl öğrenim gördü. Okulu bıraktı.
SAJEN: Bolu İzzet Baysal Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü öğrencisi.
BERARİS: KKTC'de özel bir üniversitede Radyo-Televizyon Bölümü'nde 1 yıl öğrenim gördü. Okulu bıraktı.

mynet