Dünya

Dünya
bilim adamları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bilim adamları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3/02/2013

Gök bilimciler'e göre Samanyolunda Dünya'ya benzeyen 17 milyar gezegen var

Gök bilimciler, her altı yıldızdan birinin yörüngesinde Dünya çapında bir gezegen bulunduğunu söylüyor.


Yani Samanyolu'nda Dünya büyüklüğündeki gezegenlerin sayısı 17 milyarı bulabilir.

Bu tahmin, NASA'ya ait Kepler uzay gözlemevinin tespit ettiği gezegen adaylarının analizine dayanıyor.

Kepler'le çalışan bilim adamları ayrıca 461 yeni gezegen adayı bulduklarını açıkladı. Böylece Kepler uzay aracının keşfettiği gezegen adaylarının sayısı 2740'a çıktı.

Keşifler Amerikan Astronomi Derneği'nin Kaliforniya'daki 221. toplantısında açıklandı.

2009'da uzaya fırlatılan Kepler aracı sadece belli bir bölgeyi hedefledi ve burada görüş alanına giren 150 bin yıldızı gözlemledi.

Bu yıldızlardan gelen ışıktaki değişimlere bakarak, önlerinden ne zaman bir gezegen geçtiğini belirlemeye çalıştı.

Ancak ışıktaki değişimler çok çok az olduğundan, ayrıca her değişim bir gezegenin geçişinden kaynaklanmadığından işi kolay olmadı.
Yaşanabilir bölgede

Gök bilimciler, yıldızların önünden başka gök cisimlerinin de geçebileceği ve bazı gezegenlerin de Kepler'in bulunduğu açıdan görülmeyebileceği gibi faktörleri göz önüne aldıktan sonra şu sonuca vardı:

Galaksimizdeki yıldızların %17'sinin yörüngesinde Dünya'nın 1,25 katına varan büyüklükte gezegenler var. Ve bu gezegenler turlarını Merkür gezegeni gibi 85 günde ya da daha az sürede tamamlıyor.

Seti Enstitüsü'nden Christopher Burke de buldukları 461 yeni gezegen adayından önemli bir kısmının Dünya'ya yakın boyutta olduğunu açıkladı.

BBC'ye bilgi veren Doktor Burke, "Bunlar arasında en ilginç olan, yıldızlarının yörüngesinde suyun ve yaşamın var olabileceği bölgede bulunan dört yeni gezegen." diye konuştu.

"Bunlardan KOI 172.02 adı verilen bir tanesi, Dünya'nın yalnızca 1,5 katı büyüklüğünde ve Güneş'e benzeyen bir yıldızın etrafında dönüyor. Şu anda elimizde olan verilere göre belki de ikinci bir Dünya'ya en yakın bulgu bu olabilir."bbc türkçe

Jason Palmer

BBC bilim ve teknoloji muhabiri, Long Beach

10/06/2011

hartley 2 kuyruklu yıldızında dünyadakine benzer su gözlemlendi

Jason Palmer

BBC bilim ve teknoloji muhabiri


Bilim adamları, kuyruklu yıldızlar arasında dünyadaki suya en benzeyen suyun Hartley 2 kuyruklu yıldızında gözlemlendiğini açıkladı.

Herschel uzay teleskobuyla yapılan araştırmada kuyruklu yıldızın suyunda bulunan nadir bir hidrojen tipi, döteryum ölçüldü.
Hartley 2 kuyruklu yıldızı
Ve diğer kuyruklu yıldızlardaki suda görülen döteryum oranının yarısına sahip olduğu belirlendi. Tıpkı dünyada olduğu gibi.

Sonuçları Nature dergisinde yayınlanan çalışma, dünyadaki suyun çoğunun gezegenimize çarpan kuyruklu yıldızlardan gelmiş olabileceğine işaret ediyor.

Dünyanın oluşumundan birkaç milyon yıl sonra kuru ve kayalık olduğu biliniyor.

Bugün gezegeni kaplayan suyun büyük olasılıkla uzaydan gelmiş olduğu sanılıyor.

Bugüne kadar yalnızca 5-6 kuyruklu yıldızdaki döteryum oranı ölçülebilmiş ve hepsinde okyanuslardaki oranın iki katı döteryuma rastlanmıştı.

Buna karşılık asteroitlerin döteryum oranı, dünyaya çarpan göktaşlarının kaynağı bu küçük gezegenler olduğu için daha iyi biliniyor.

Göktaşlarında aşağı yukarı okyanuslardakiyle aynı miktarda döteryuma rastlanmıştı.

Bu nedenle eğer dünyadaki su uzaydan geldiyse, bunun kaynağının asteroitler olduğu düşünülüyordu.

Bugüne dek gözlemlenen kuyruklu yıldızlar Oort Bulut cinsindendi, yani güneş sisteminin ilk yıllarında ve Neptün ile Uranüs gibi büyük gezegenlerin civarında oluştuğuna ve gezegenlere, birbirlerine çarparak uzaklara fırlatıldığına inanılan objelerdi.

Hartley 2 kuyruklu yıldızı ise Kuiper Kuşağı'nda döteryum analizi yapılan ilk gök nesnesi.

Kuyruklu yıldızların, asteroitlerden çok daha fazla su taşıdığı biliniyor.

9/08/2011

bilim adamları altın ve diğer metallerin uzaydan geldiğini kanıtlayabileceklerini belirtiyorlar

İngiliz bilim adamları, yeryüzündeki tüm altın ve diğer değerli metallerin uzaydan geldiğini kanıtlayabileceklerini söylüyor.

İngiltere'deki Bristol Üniversitesi'nin araştırmacıları, Grönland'daki dört milyar yıllık kayaları inceledi.
Araştırmacılar bunların dünyada oluşmuş kayalardan farklı izotoplar içerdiği sonucuna vardı.

Onlara göre bu, değerli metallerin dünyaya bir meteor yağmuruyla geldiği teorisini kanıtlıyor.

Bu meteor yağmuru sırasında henüz 200 milyon yaşındaydı.

Dünyanın kendi altını ve diğer ağır metalleri daha gezegenin ilk dönemlerinde çökerek merkezdeki mağmaya karışmıştı.

Bu yüzden günümüzde nikah yüzükleri ve diğer ziynet eşyalarında kullanılan altının kaynağı farklı.

Bu altın nötron yıldızlarının çarpışması sırasında ortaya çıkmış.

Bu çarpışmaların ise evrenin gördüğü en şiddetli çarpışmalar olduğu belirtiliyor.
KURANI KERİM'İN DEMİRİN GÖKTEN İNDİRİLMESİ HAKKINDAKİ AYETİ

57:25 - Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve ölçüyü indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah'ın dinine ve peygamberlerine görmeden yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür.

9/05/2011

çapı metrenin milyarda biri kadar tek moleküllük motor üretildi

Bilimadamları şimdiye kadar görülen en küçük elektrik motorunu oluşturduklarını söylüyor.

Tek bir molekülden oluşan motorun çapı, metrenin milyarda biri kadar.
Başka bir deyişle motor, bir nanometre veya saç telinin 60 binde biri büyüklüğünde.

Uzmanlar minyatür motorun hem tıp hem de nanoteknoloji alanlarında kullanılabileceğini düşünüyor.

Daha önce, bir moleküle mikroskobik pervaneler yerleştirilmesi ile geliştirilen çözümler olmuştu, ancak ilk kez çalışması için sadece elektrik akımı gereken bu kadar basit ve küçük bir motor oluşturuldu.

tıklayın Nature Nanotechnology dergisinde yer alan çalışmayı yürüten kimyagerlerden Charles Sykes, "geçmişte de ışık ya da kimyasal tepkimelerle çalışan motorlar yapıldı, ama bu örneklerde hep milyarlarca molekül bir arada hareket ediyordu. Biz ise burada, tek bir molekülü harekete geçirip izleyebiliyoruz" dedi.

Deneyde, bir adet butil metil sülfit molekülü son derece iletken olan temiz bir bakır yüzeye yerleştirildi; moleküldeki tek sülfür atomu ise pivot, ya da diğer atomların etrafında döndüğü bir eksen konumundaydı.

Daha sonra bir elektron mikroskobunun bir-iki atom çapındaki ucu ile moleküle elektrik akımı verildi.

Akım sayesinde molekülün kolları andıran karbon ve hidrojen atomları her iki yöne de saniyede 120 devri bulan hızla döndü ve ortalamada net hareket sağlandı.

Isıyı düşürdükçe hareketi daha iyi kontrol edebildiklerini gören uzmanlar -268 derecenin ideal olduğunu belirledi.

Uzmanlar şimdi tek başına inceleyebildikleri molekülün yanına bir başkasını ekleyerek bu devinimi kullanacak bir tür dişli çark oluşturmayı umuyor.

Uzun vadedeki hedefleri ise bu yöntem ile görülmemiş düzeyde küçük makineler yapabilmek, ya da bazı ilaçların belirli hedeflere ulaşmasını sağlamak.

Dr. Sykes ve Boston'daki Tufts Üniversitesi'nde bulunan ekibinin ilk işi ise motorlarının Guinness Rekorlar Kitabı'na türünün en küçüğü olarak girmesini sağlamaya çalışmak.

Çünkü molekülün, bu haliyle motor tanımının gerektirdiği "elektrik enerjisini mekanik enerjiye dönüştüren bir düzenek" olma şartını yerine getirdiğini belirtiyorlar.

7/26/2011

çernobil'deki doğal yaşamı inceleyen uzmanlar radyasyonun normalden iki bin kat fazla olduğunu bildirdiler

Son 10 yıldır Çernobil çevresindeki doğal yaşamı inceleyen bilimadamları yapılan radyasyon ölçümlerinde değerlerin olması gerekenden iki bin kat daha fazla olduğunu belirtiyor.
Kimi bilimadamları bölgede insanların yaşamıyor olmasının doğal yaşamı canlandırdığını savunsa da bu ekibin araştırmaları bölgenin ne kadar ölümcül olduğunu ortaya koyuyor.

7/06/2011

teknolojik lezzet bu yazıcı mürekkep yerine çikolata kullanıyor adı gıda yazıcısı

İngiltere'nin Exeter Üniversitesi'nde araştırmacılar, mürekkep yerine çikolata kullanan bir yazıcı geliştirdi.
Bilgisayar tasarımlarını metal ve plastik kullanarak üç boyutlu bir nesne halinde şekillendiren yazıcılar piyasada halihazırda zaten mevcut.
Exeter Üniversitesi, aynı fikri çikolata için uyarlardı; ve henüz prototip halinde olmasına karşın, çikolata yazıcısına sektörden kayda değer ilgi var.
Araştırmanın başındaki bilimadamı Dr. Liang Hao, çikolata yazıcısının diğer üç boyutlu yazıcılarla aynı tekniği kullandığını söylüyor.
Yazıcı, üst üste tabakalar halinde çikolata kullanarak ortaya üç boyutlu bir tasarım çıkartıyor.

Makina, her tabaka için döktüğü çikolatanın katılaşmasını bekleyip, üzerine sıradaki tabakayı döküyor.

''Gıda yazıcıları'' fikri aslında çok yeni bir şey değil. 2010 yılında ABD'nin Cornell Üniversitesi'nde de sıvı gıdaları mürekkep yerine kullanan özel yazıcılar geliştirmeye yönelik çalışmalar yapılmıştı.

Hem lezzetli olup hem de üç boyutta mükemmel bir şekle sahip yiyecek ürünleri, hediyelik eşya sektörüne çok cazip geliyor.

İnternet üzerinden hediyelik eşya satan findmeagift.co.uk yöneticisi Joanna Grant, ''Çikolata basıyor oluşu haliyle ilgi çekiyor, çok sayıda çikolata aşığı var.'' dedi.

Joanna Grant, müşterilerin istedikleri bir tasarımı bilgisayara yükleyip çikolata şeklinde elde edebileceklerini, ve bunun ticari yönden çok cazip bir hediye fikri olduğunu söylüyor.

6/25/2011

dört galaksinin çarpışmasıyla oluşan pandora öbeği uzay araştırmacıları için define sayılıyor

Uzay teleskopları ile evreni tarayan uzmanlar, Pandora Öbeği olarak adlandırılan galaksi grubunda oluşan çarpışmanın uzay araştırmaları açısından define niteliğinde olduğunu söylüyor.
Pandora Öbeği, dört galaksinin çarpışmasıyla oluştu. Adını da mitolojide Pandora'ya verilen kutu gibi, görülmemiş olgularla dolu olmasından alıyor.

Gökbilimciler bu olayı ayrıca 'Devlerin Çarpışması' ya da 'Titanların Çarpışması' gibi isimlerle anıyor.

Söz konusu çarpışma, 350 milyon yıla yayılan bir sürede gerçekleştiği için gökbilimcilerin gözleri önünde gerçekleşen 'yavaş çekim' bir trafik kazasına benzetiliyor.

Çarpışmanın incelenmesi karanlık maddenin tabiatı konusunda da yeni bilgilere ulaşılmasını sağlayabilir.

Bu araştırmalarda elde edilen ilk bulgular Kraliyet Astronomi Topluluğu'nun aylık raporları kapsamında yayınlanıyor.
Trilyonlarca yıldız çarpışınca...
Galaksi öbekleri, evrendeki en büyük yapılar.

Bu öbekler içinde yüzlerce galaksi ve trilyonlarca yıldızın yanı sıra muazzam miktarda ve sıcaklıkta gazlarla ve karanlık madde bulunuyor.

Şimdiye dek çok az galaksi çarpışması kayıt altına alınıp gözlenebildi. Bunların en önemlilerinden olan Mermi Öbeği, iki öbeğin çarpışması sonucu oluştu.

Biri büyük, diğeri küçük iki galaksinin çarpışması, merminin çarpma anına benzediği için böyle adlandırılan öbek üzerinde yürütülen ve 2006'da açıklanan çalışmalar, karanlık madde konusunda şimdiye kadarki en önemli veri ve kanıtlara ulaşılmasını sağlamıştı.

Edinburgh Kraliyet Gözlemevi'nden Richard Massey, çarpışmalardan mümkün olduğunca çok şey öğrenilmesinin çarpışmanın doğru anının yakalanıp gözlemlenmesine bağlı olduğunu söylüyor.

"Gaz, galaksiler ve karanlık madde birbirlerine kendi çekim güçleri doğrultusunda çekiliyor, dolayısıyla çok uzun bir süre geçtiğinde yeniden bir araya gelip tek bir öbek oluşuyor. Yani çarpışmayı tam zamanında, herşey birbirinden ayrılmışken yakalamalısınız."

Resmi adı Abell 2744 olan Pandora Öbeği'ni özel kılan da böyle bir çarpışma anında teleskopların görüş alanına girmiş olması.

Bu bölgeye bakıldığında galaksiler ve müthiş miktarda sıcak gazın dört bir yana saçıldığı görülüyor.
Chandra keşfetti, Hubble mercek altına taşıdı

Pandora'daki çarpışma, Chandra uzay teleskobunun yayılan sıcak gazdan kaynaklanan x-ışınlarını tespit etmesiyle dikkat çekti.

Doktor Massey ile dünyanın dört bir yanından 17 araştırmacı bir araya gelip, Hubble uzay teleskobunun bir süre bu bölgeye kilitlenmesini sağladı.

Hubble'ın yüksek görüş gücü ekibin öbekteki karanlık maddeyi haritalandırmasını sağladı.

Ağır, fakat görünmez olan maddeler bile kendilerine çarpan ışığın kırılmasını sağladığı için, karanlık madde, ışık kırılmalarına odaklanan çekimsel mercek yöntemi ile belirlenebiliyor.

Karanlık maddenin gerisinde kalan yıldız ve galaksiler farklı şekilde görüntüleniyor.

Doktor Massey, "Şimdi elimizde galaksilerin, gazın ve karanlık maddenin bir arada olduğu bir tablo bulunduğundan, resmin bütününü görebiliriz" diyor.

Bu da karanlık madde hakkında daha fazla şey öğrenilmesi için az bulunan türden bir fırsat yaratıyor.

Karanlık maddeyi saran esrar perdesi bu maddenin çevresiyle çok az etkileşime girmesinden kaynaklanıyor.

Pandora Öbeği'ndeki karanlık madde de, maddelerden hızla uzaklaşarak çarpışma noktasının karşı tarafında toplanmış.

Doktor Massey bunun da büyük miktarda karanlık maddenin bir arada bulunmasını sağladığını vurguluyor.

"Tüm galaksiler ve gazlar karanlık madde ile bir arada bulunduklarında kafamızı karıştıran pek çok karmaşık eylemde bulunuyor" diyen Massey şöyle devam ediyor:

"Karanlık madde tek başına olduğu zaman ise onu başka olguların gölgesinde kalmaksızın, kendi dinamikleri içinde inceleyip tam olarak ne olduğunu anlama olanağına kavuşuyoruz."

NASA ve Avrupa Uzay Ajansı ESA yetkilileri, öbekteki galaksilerin toplam kütlenin yüzde beşinden az bölümünü oluşturduğuna dikkat çekiyor.

Aşırı sıcak olan gaz, öbeğin yaklaşık yüzde 20'si ve sadece x-ışınları ile belirleniyor. Yetkililerin dağılım konusunda fikir verebilmek için teleskoptan elde edilen fotoğrafları renklendirerek hazırladığı görüntülerde, bu gazlar pembe renkte görülüyor.

Görünmez olan ve öbeğin neredeyse yüzde 75'ini oluşturduğu düşünülen karanlık madde ise görüntülerde mavi renkte gösterilmiş.
bbc türkçe

6/09/2011

şempanzeler yapılan zeka testinde bilim adamlarını şaşkınlığa uğrattılar

Almanya'nın Leipzig şehrinde şempanzeler üzerinde yürütülen bir araştırmada deneklerin bir su tüpünün içindeki fıstığa ulaşmak için geliştirdikleri yöntemler hayret uyandırdı.


Max Planck Evrim Enstitüsü'nde yürütülen çalışmada şempanzelerin kafeslerine yerleştirilen, ellerinin giremeyeceği darlıkta bir tüp içine birer fıstık tanesi yerleştirildi.

Kafeslere ayrıca şempanzelerin su içebilecekleri bir düzenek eklendi.
Araştırma ekibinden Daniel Haus


"Şempanzeler deneme-yanılma yöntemiyle değil düşünüp, sorunu kavrayıp, çözüm geliştirdiler."

Deneyde gözlemlenen şempanzelerden bir kısmı musluktan ağızlarına doldurukları suyu, fıstığın bulunduğu tüpe taşıyarak su seviyesinin yükselmesini sağladılar.

Böylece şempanzeler su yüzeyine çıkan fıstığa ulaşmış oldular.

Deneklerden biri ise ağzıyla gerçekleştirdiği su taşıma işlemini tekrarlamak yerine daha kolay bir yöntem keşfetti.

Su tüpünü idrarıyla dolduran şempanze böylece fıstığa daha kısa sürede ulaşmış oldu.

Araştırmayı yürüten ekipten Daniel Hanus söz konusu "zeki" şempanzenin ağzıyla su taşımaktan sıkıldığı için bu yaratıcı yöntemi geliştirdiğini söyledi.
Şempanzeler daha zeki

Deney hem goriller hem şempanzeler üzerinde gerçekleştirildi ve sonuçlar genç şempanzelerin daha başarılı olduğunu ortaya koydu.

43 şempanzeden 14'ü musluktan ağızlarıyla su taşıyarak fıstığa ulaşabileceklerini akıl edebildi, 7 şempanze ise bu işlemi tekrarlayarak fıstıklara ulaştılar.

Araştırma ekibini yöneten Doktor Hanus sonuçların genç şempanzelerin sorun çözme konusundaki kabiliyetini ortaya koyduğunu belirtti.

Hanus, deneklerin deneme-yanılma yöntemiyle değil, düşünüp, sorunu kavrayıp çözüm geliştirdiklerini söyledi.

Bilim adamı, ağzıyla su taşımak yerine idrarıyla sorunu çözen şempanzenin ise ilginç bir durum olduğunu ifade etti.

Doktor Hanus bu zeki şempanzenin, musluktan su taşıyarak fıstığa ulaşabileceğini kavrayabilmiş olmasına rağmen, bir adım öteye gidip yorulmadan sonuca ulaşmayı becerebildiği yorumunda bulundu.
4 yaşındaki çocuklar beceremedi

Araştırma şempanzelerle insanlar arasında yapılan bir karşılaştırmayı da kapsıyor.

4, 6 ve 8 yaşındaki çocuklardan oluşan denekler, benzer bir sorunu ağızlarıyla değil bardakla su taşıyarak çözmeleri gereken bir deneye tabi tutuldular.

Sonuçlar şempanzelerin sorunun çözümünde 4 yaşındaki çocuklara göre daha başarılı olduklarını ortaya koydu.

4 yaşındaki 24 çocuktan yalnız 2'si tüpteki su seviyesini yükseltmeyi akıl edebilirken, bu oran denek şempanzelerde daha düşük oldu.

Doktor Haus, 6 ve 8 yaşındaki çocukların başarı oranlarının şempanzelere göre daha yüksek olmasına rağmen sorunu çözerken gerçekten zorlandıklarına dikkat çekti.
bbc türkçe

6/03/2011

yerin 3,5 kilometre altında yaşayabilen yeni bir canlı türü bilim dünyasını şaşırttı

Amerikalı bilimadamları, Güney Afrika’daki altın madenlerinde buldukları yeni bir tür kurtçuğun, Dünya’da en derinde yaşayan kara hayvanı olduğunu açıkladılar.


ABD’nin prestijli Princeton Üniversitesi liderliğindeki bir uluslararası ekip, "Halicephalobus mephisto" adı verilen yeni tür kurtçukların, yüzeyden 3,5 km aşağıda bulunduğunu belirtti.
Keşiften önce sadece tek hücreli bakterilerin bu kadar derinde yaşayabileceğini düşünen bilimadamları, bakteriyle beslenen, 700 metre ile 3,5 km arasındaki çeşitli derinliklerde bulunan bu kancalı kurdun sadece 0,5 mm boyunda olduğunu ve yüzeyden bu kadar aşağıda çatlaklar arasından sızan 48 santigrat derecelik suda yaşadığını kaydettiler.

Bulgularını Nature dergisinde yayınlayan araştırmacılar, keşiflerinin dünya dışı yaşam arayışları ve astrobiyoloji için de önemli yansımaları olacağını belirterek, özellikle Mars’ta eskiden yaşam varsa, şimdi Kızıl Gezegen’in iyice derinlerinin incelenmesi gerektiğini kaydettiler.

Amerikalı bilimadamları, Mars’taki yaşam evrilmesinin yeraltında devam ediyor olabileceğinin altını çizdiler.
mynet

5/31/2011

E koli salgınında ölü sayısı 14 kişi oldu salgının kaynağı tam tespit edilemedi

Bilimadamları, salgının daha da yaygınlaşabileceği yolunda uyardı.


Salgından İsveç, Danimarka, Hollanda ve İngiltere'nin etkilendiği biliniyor.


Danimarkalı yetkililer, ülkedeki salatalıkların hastalıklı olduğu yolundaki haberlere şüpheyle yaklaşsalar da söz konusu gıdalarda bulaşıcı testlerini derhal başlattı.

Alman yetkililer, salgının İspanya'dan gelen organik salatalıklardan kaynaklandığını söylese de İspanyol yetkililer, bu verilerin henüz kanıtlanmadığını ve zararın tazmin edilmesini isteyebileceğini bildirdi.

Rusya ise kısa süre önce Almanya ve İspanya'dan sebze ithalatına yasak getirdi.

Çek Cumhuriyeti ve Fransa, İspanya'da üretilmiş salatalıkları süpermarketlerden çekti. Avusturya da Almanya üzerinden gelen salatalık, domates ve patlıcan satışına yasak getirdi.

Belçika, İspanya'dan salatalık ithalatına yasak koyarken Almanya'ya yılda milyarlarca salatalık ihraç eden Hollanda, tüm nakliyatı askıya aldı.

Almanya'da bir çok hastanın tedavi edilmekte olduğu Schleswig-Holstein Üniversite Hastanesinden Oliver Grieve, vaka sayısının azalmasını umduklarını, ancak salgının daha da kötüleşmesinden endişe ettiklerini söyledi.

Alman ulusal sağlık enstitüsü Robert Koch Institute (RKI), ülkede 329 vaka görüldüğünü teyit ederken kimi haberlerde bu rakam 1200 olarak geçiyor.

İspanya'da salgının kaynağı olduğundan şüphe edilen iki sera kapatıldı. Avrupa Birliği'nden bir yetkili, seraların incelendiğini fakat ölümcül bakterinin Avrupa'nın gıda zincirine başka bir yerden de girmiş olabileceği olasılığını bertaraf etmediklerini belirtti.

Sebzelerden bulaşan Hemolitik üremik sendrom (HÜS) nedeniyle yüzlerce kişi, böbrek sorunlarıyla karşı karşıya.

Normalde E Koli salgınları küçük çocukları ya da yaşlı nüfusu etkisi altına alırken, bu sefer hastaların yüzde 90'ını orta yaşta yetişkinlerin oluşturması ve bunların üçte ikisinin de kadın olması bilim dünyasını şaşırttı.

Doktorlar, hastalığın insandan insana doğrudan geçmediğini, fakat hastalanmış bir kişinin hazırladığı yemekten yemenin risk taşıdığını belirtiyor.

E Koli, yeterince iyi pişirilmemiş et ve yumurtadan geçebileceği gibi, doğal gübreyle yetiştirilmiş salata ve sebzeden de bulaşabiliyor.
bbc türkçe

5/17/2011

kaygan ve dik yüzeylere örümcek adam gibi tutunabilen örümcek tarantula

Bilimadamları tarantulaların kaygan ve dik düzeylere ayaklarından salgıladıkları ipeksi maddeyle tutunduklarını belirledi.

Experimental Biology (Deneysel Biyoloji) adlı bilimsel dergide yayımlanan araştırmaya göre, bu büyük ancak hassas hayvanlar, bu sayede düşüp ölmekten kurtuluyor.

Araştırmacılar, deneyleri kapsamında, cam kaplara tırmanya çalıştıkları sırada, hafifçe sarsarak, tarantulaların ayaklarının altındaki sıvının açığa çıkmasını sağladılar.

Tüm örümcekler gibi tarantulaların ayaklarının da tüyler var. Ama çok büyük tarantulaların yüzeylere tutunmasında bu sistem yetersiz kalıyor.

Tarantulaların "Örümcek Adam"ınkine benzer bir tutunma yeteneği olduğu fikri ilk olarak 2006'da Almanya'daki bir grup araştırmacı tarafından ortaya atılmıştı.

Ancak başka bir grup araştırmacı, bu ipeğin tarantulanın karnındaki ipek üreten organından geldiğini ve ayaklarına bulaştığını söyleyerek, bu teze karşı çıktılar.

İskoçya'daki Newcastle Üniversitesi'nde Claire Rind başkanlığındaki bir ekibin gerçekleştirdiği araştırma da da bu teoriye odaklandı.

Claire Rind, araştırmalarının sonunda, tutunmada kullanılan ipeksi salgının tarantulaların ayaklarından geldiğini tespit ettiklerini söyledi.

Rind'e göre, tarantulalar, hem ayaklarında hem de karınlarında ipek üretebiliyorlar.
bbc türkçe

5/06/2011

kanadalı bilim adamları elektronik kağıttan akıllı telefon ürettiler adı paper phone

Kanadalı bilimadamları elektronik kağıttan esnek bir akıllı telefon ürettiklerini duyurdu.


PaperPhone (KağıtFon) adı verilen telefon, 'cüsseli rakiplerinin" yaptığı arama, mesaj alıp yollama, müzik çalma, e-kitap görüntüleme gibi tüm işlemleri yapabiliyor.

Cihaz kıvrılması, katlanması köşe ya da kenarlarından esnetilmesi durumunda farklı işlevleri devreye sokuyor.

PaperPhone'un yaratıcısı Dr. Roel Vertegaal "Beş yıl içinde her şey böyle görünüp işleyecek" dedi.

Cihaz, Kanada Queen's Üniversitesi'ndeki "Human Media Lab" (İnsan Medya Laboratuvarı) merkezi uzmanları ile Arizona Eyalet Üniversitesi'nin "Motivational Environments Research" (Motivasyonel Ortam Araştırmaları) grubunun eseri.
Şekil değiştikçe işlev değişiyor

Dr Vertegaal yayınladığı açıklamada, "Bu bilgisayar ufak bir interaktif kağıt parçası gibi görünüyor ve işliyor" dedi.

"Etkileşim için isterseniz kıvırıp cep tep telefonu yapıyorsunuz; köşesini kıvırınca sayfalarını çeviriyorsunuz; ya da isterseniz üzerine kalemle yazabiliyorsunuz."

Bir kaç milimetre kalınlığındaki prototip Amazon'un Kindle e-kitap uygulamasında da kullanılan e-mürekkep teknolojisine dayanıyor.

Bu sisteme, esnetilmeye duyarlı alıcılar ve üzerindeki yazı ya da resimleri algılayabilen bir dokunmatik yüzey ekleniyor.

Prototip aslında insanların bu gibi bir cihazı kıvırıp esneterek yönetmesinin kolay olup olmadığını incelemek üzere geliştirildi.

İlk aşamalarında deneklerin hangi hareketlere meyilli olduğunu belirlemek için bir dizüstü bilgisayara bağlanmıştı.

Dr Vertegaal, PaperPhone'un daha büyük versiyonlarının yaygınlaşması ile "kağıtsız ofis" fikrinin gerçek olabileceğini düşünüyor.

PaperPhone prototipi 10 Mayıs'ta Vancouver'da düzenlenen Bilgisayar İnsan Etkileşimleri Konferansı'nda tanıtılacak.

Aynı etkinlik kapsamında, araştırma ekibi bir başka yeni ürünlerini de sunacak.

Snaplet adı verilen cihaz da nasıl giyildiğine ve takıldığına bağlı olarak farklı işlevler üstleniyor.

Bileklik şeklindeki cihaz dışbükeyken saat, içbükeyken cep telefonu oluyor; düzleştirildiğinde ise avuçiçi bilgisayar haline geliyor.

petrol yerine lifli bitkiler kullanılarak çevre dostu süper plastik üretildi

Brezilya'da geliştirilen "süper plastik"in yapımında, petrol yerine lifli bitkiler kullanılıyor. Süper plastik özellikle otomotiv sektörü için birebir
Sağlam, hafif ve en önemlisi çevre dostu...

Brezilya'da bilim adamları, alışılagelenden farklı bir yöntemle geliştirdikleri plastiği böyle tanımlıyor. Farkı yaratan, yapımında kullanılan hammadde...

Bilim adamları süper plastiği, petrol yerine ananas, muz kabuğu ve diğer lifli bitkilerden elde etti. Süper plastiğin yapımında lifli bitkilerin içerdiği selüloz kullanılıyor.

Süreç, düdükle tencereye benzer bir düzenekte selülozun nanofibere dönüştürülmesiyle başlıyor. Bir dizi işlemden sonra ise, yapımında petrol kullanılan alışılagelmiş plastikten daha sağlam ve daha hafif olan süper plastik elde ediliyor.

Bu ürünün özellikle otomotiv sektörü için birebir olduğu belirtiliyor. Çalışmayı yapan bilimdamlarına göre, önümüzdeki birkaç yıl içinde otomobillerin tampon ve direksiyon gibi bazı parçaları biyolojik olarak parçalanabilen maddelerden yapılacak.

Süper plastiği elde etme süreci şu anda pahalı olsa da, maliyetin aşağıya çekileceği vurgulanıyor.
trt türk

çevre kirliliğini ölçmek için havaalanı etrafında arıları çalıştıracaklar

Almanya’nın Hamburg kentindeki ülkenin en büyük havalimanında, çevre kirliliğini ölçmek için arılar kullanılıyor.
Avrupa’da bu yıl "Çevre Başkenti" seçilen Almanya’nın Hamburg kenti yöneticileri, 5 Mayıs’tan itibaren havalimanı ve etrafındaki çevre kirliliğini bir yıl süreyle "arılarla" ölçümleyecek.

Kolonilerin, kirli olmayan bölgelerdeki çiçeklerden nektar topladığını dikkate alan bilim adamları, Hamburg Havalimanı ve çevresine yerleştirilecek kovanlarla arıların bal yapmak için buradaki çiçekleri tercih edip etmeyeceğini kontrol edecek. Az bal elde edilmesi kirliliğin fazla olduğunu göstermiş olacak.

Kirlilik ölçümü için daha önce de arıları kullanan Alman bilim adamları, geçen yıl Hamburg Havalimanı'ndaki kovanlardan 150 kilo kadar bal toplamıştı.

Berlin’den sonra 1 milyon 800 bin nüfusu ile ikinci büyük şehir olan Hamburg, karbon salımı azaltıcı projeleriyle Avrupa’nın çevre başkenti seçildi. Kentte, bu oranın 2020 yılına kadar % 40, 2050’ye kadar da % 80 azaltılması hedeflendi.
trt türk

5/05/2011

amerikada kuş büyüklüğünde karınca fosili kalıntıları bulundu

ABD'de bilim insanları dev bir karıncanın fosilleşmiş kalıntılarını buldu.

Yaklaşık 5 santimetre uzunluğundaki karınca şişkin kuyruk kısmıyla dikkat çekiyor.

Bundan yaklaşık 50 milyon yıl önce yaşamış olduğu düşünülen karınca, bugüne değin rastlanılan en büyük karınca türlerinden biri.

Fosil, Wyoming eyaletinde eskiden göl olan bir yüzeyin altında keşfedildi.

Araştırmacılar, dev karıncanın dünyada iklimin özellikle sıcak olduğu bir dönemde yaşadığını ve kıtalar arasında o devirde varolan kara bağlantılarını kullanarak Avrupa ile Kuzey Amerika arasında hareket edebildiğini söylüyor.

Bundan önce Almanya'da ve İngiltere'nin güneyinde de büyük boy karıncaların fosillerine rastlanmıştı.

Dev karıncaların ne yiyerek beslendiği ve nasıl yaşadığı konusunda halen birçok bilinmez var.

Araştırmacılar, fosilde kanatların olduğunun görüldüğünü söyledi.

Dev karıncanın kalıntısı, bilim dünyasının 50 milyon yıl öncesine ilişkin iklim tahminlerini destekliyor.

Bu devirde ortalama sıcaklığın kayda değer bir artış gösterdiğini düşünen araştırmacılar, kıtalar arasında karadan karaya geçişin mümkün olduğunu ve bu sıcak ortama uygun yaşayan çok sayıda yaratığın Avrupa ile Kuzey Amerika arasında göç ettiğini düşünüyor.

Geçmişte ve günümüzde 3 santimetrenin üzerinde büyüyen karınca türlerinin hangi iklim koşullarında yaşadığının bir haritasını çıkartan bilim insanları, hepsinin tropik ortamlarda görüldüğünü söylüyor.

Fakat karıncaların neden tropik hava koşullarında irileştiği sorusuna henüz kesin yanıt bulunabilmiş değil.
bbc türkçe

4/22/2011

mars gezegeninden yeni keşif haberi 30 kat kuru buz keşfedildi

İnsanlığın gelecekte ilk kuracağı koloniye evsahipliği yapması planlanan Mars'tan ard arda heyecan verici keşif haberleri geliyor.

Mars Keşif Aracı'ndan gelen veriler, kızıl gezegenin atmosferinin geçmişte daha nemli ve yoğun olduğunu ortaya koyar nitelikte...

Daha önce güney kutbundaki buzulların tamamıyla sudan oluştuğu ve yüzeyde bulunduğu düşünülüyordu.

Ancak buradaki kuru buz miktarının 12 bin 500 metreküp olduğu tahmin ediliyor. Bu da atmosferinin yüzde 95'i karbondioksitten oluşan gezegendeki toplam karbondioksitin yüzde 80'ne denk düşüyor.
trt türk

2/22/2011

20 yüzyılın başlarında toplanan yosunlardan iklim değişikliği sebepleri

"Bryozoan" olarak bilinen deniz yosunları üzerinde yapılan incelemelerin Antarktika'nın son onyıllarda daha çok karbondioksit soğurmaya başladığını gösterdiği ileri sürüldü.

Bir uzman grubunun Current Biology dergisinde yayımlanan çalışmasının sonuçlarına göre, 1901 ve 1911'de Scott tarafından ve 20. yüzyılda başka kaşifler tarafından toplanan kayıtlar, Bryozoan'ların artışında 1990'lardan sonra hızlı bir büyüme görüldüğünü ortaya koydu.

Bryozoan'larda daha önce böyle bir artış kaydedilmemişti.

Bilim adamları bu ek artışın bryozoan'ların daha fazla karbon soğurduğu anlamına geldiğini söyledi.

İngiliz Antarktika Araştırmaları Kurumu'ndan (British Antarctic Survey -BAS-) David Barnes, "bilim adamları ilk kez Antarktika'daki deniz yaşamında karbondioksit birikmesinin kanıtlarını buldu" dedi.

Barnes ayrıca sadece bir türde böyle bir sonuca ulaştıklarını belirterek, daha kesin sonuçlara ulaşabilmek için "Yosun ve yosun hayvancıklarının incelenmesi dışında diğer hayvan ve bitki türlerinde de karbondioksit soğurmasının inceleneceğini" belirtti.
cumhuriyet portal

2/16/2011

sıtmayla mücadele için çorap kokusu seven örümcek kullanılabilecek

İngiliz ve Kenyalı bilimadamlarının yaptığı bir araştırma, sıtma mikrobu taşıyan sivrisineklerle beslenen bir örümcek türünün çorap kokusunu sevdiğini ortaya koydu.

Bilimadamları, bu sonucun sıtmayla mücadelede yeni bir dönem başlatabileceğini, evlerde örümcek beslenebileceğini belirtiyor.
Araştırmacılar, Evarcha culicivora türü Doğu Afrika örümceğinin insan kokusuna gelip gelmediğini belirlemek için kirli ve temiz çoraplar kullandılar. Örümceğin tercihi kirli çoraplar oldu. Uzmanlara göre, çorap kokusu, büyük olasılıkla hayvana avının yakınlarda olduğu sinyalini gönderiyor.

İngiltere'deki Canterbury Üniversitesi'nden Fiana Cross ve Kenya'daki Uluslararası Böcek Fizyolojisi ve Ekolojisi Merkezi'nden Robert Jackson araştırmalarının sonuçlarını Biology adlı dergide yayımladı.

Cross ve Jackson, özellikle kan taşıyan sivrisinekleri avladığı için bu örümcek türüne odaklandıklarını söylüyor. Cross, "Daha deneylere başlamadan bu hayvanların insan kokusunu cazip bulduğunu tahmin etmiştik. Zira bu örümcekler, evlerin ya da yerleşimin olduğu binaların yakınlarındaki otların arasında yaşıyor" dedi.
Bir hamlede 20 sivrisinek

Araştırma kapsamında örümcekler, içinde kirli ya da temiz çorap bulunan kutulardan hava pompalanan kaplara konuldu. Örümceklerin istedikleri zaman kokusuz ortama çıkabilecekleri bir düzenek kuruldu. Örümceklerin kirli çorap kokusuyla doldurulan kaplarda daha uzun süre kaldıkları görüldü.

Fiona Cross, "Örümceklerin insan kokusunu cazip bulması görülmedik birşey" diyor. Cross, bu sonucun örümceklerin kan kokusunu sevmesiyle bağlantılı olabileceğini belirterek, "Kan kokusu alınca çılgına dönüp bir çırpıda, hepsini yemeseler de arka arkaya 20 sivrisinek öldürebiliyorlar. Bunun nedenini bulmak için daha fazla araştırma yapmak gerekiyor" dedi.

Cross, "çirkin ve kana susamış bir yaratık" gibi görünmelerine karşın örümceklerin sıtmayla mücadele insanlara yardımcı olabileceğini söylüyor ve sıtma görülen bölgelerde bu hayvanların evlere alınmasını tavsiye ediyor.
bbc türkçe bilim teknoloji

1/30/2011

macaristan ve türkiyede yetişen ellibir kayısı çesidinin genleri aynı çıktı

Macar Corvinus Üniversitesi araştırma grubu başkanı Julia Halasz, Macar medyasında yer alan konuya ilişkin açıklamasında, daha önce Macar kayısısının Avrupa grubuna dahil olduğunu zannettiklerini, oysa yaptıkları araştırma sonucunda, ülkedeki kayısıların Türk kayısılarla aynı gene sahip olduklarını, dolayısıyla İran-Kafkas grubunda bulunduklarını tespit ettiklerini bildirdi.

Açıklamada, kayısı meyvesinin dünyaya Çin'den yayıldığı ve 4 gruba ayrıldığı belirtilirken, yapılan araştırmalarda, 51 Türk-Macar kayısı cinsinin tamamen aynı, 4'ünün ise kısmen aynı genlere sahip olduğunun anlaşıldığı kaydedildi.

Macar bilim adamları, Türk kayısısının Macaristan'a 1526-1686 yılları arasında gelmiş olabileceği görüşünü dile getirdiler.
cumhuriyet portal

1/25/2011

amerikanın üçte ikisini yaşanmaz hale getirebilecek tehdit

ABD'de bulunan dünyanın en büyük süper volkanı Yellowstone'un 2004'ten bu yana rekor oranda yükseldiği ve volkanın patlaması halinde ABD'nin üçte ikisinin yaşanmaz duruma gelebileceği belirtildi.
Daily Mail'deki habere göre, Wyoming parkındaki volkanın tabanının sadece son üç yıldır, yılda 7,5 santimetre yükseldiği, bu rakamın, kayıt tutulmaya başlandığı 1923’ten bu yana en yüksek seviyeyi gösterdiği vurgulandı.
Süper volkanın 640 bin yıldan bu yana ilk kez patlaması, bilim adamlarının korkulu rüyası. Ancak bilim adamları, son 2,1 milyon yılda 3 kez patlayan volkanla ilgili bilgi eksikliği yüzünden, bir sonraki felaketin ne zaman olabileceği konusunda kesin bir şey söyleyemiyorlar.

Ancak bir patlama olması halinde, geçen sene patlayan İzlanda’daki Eyjafjallajökull yanardağının yol açtıklarının, süper volkanınkinin yanında devede kulak kalacağı belirtiliyor.