Dünya

Dünya
arkeolojik kazılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
arkeolojik kazılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1/19/2012

peruda yapılan arkeolojik çalışmalarda patlamış mısırın 7000 yıldır yenildiği ortaya çıktıır

Amerikalı bilim insanları, patlamış mısırın ilk kez yaklaşık 7000 yıl önce yendiğini ortaya çıkardılar.
Peru'nun kuzey bölgelerinde arkeolojik çalışmalarını yürüten araştırma ekibinin ulaştığı yeni bulgular arasında mısır koçanları da yer aldı.

Washington Doğa Tarihi Müzesi'nde görevli bilim insanları milattan önce 4700 yılından kaldığı tespit edilen koçanların un yapımında kullandığını iddia ettiler.

Uzmanlar ayrıca koçanların bulunmasının mısırın o dönemde patlamış mısır olarak da tüketildiğini ortaya koyduğunu belirttiler.

Araştırma ekibi tarafından bulunan mısır koçanları Güney Amerika'daki en eski mısır örnekleri olarak değerlendirildi.

Washington Doğa Tarihi Müzesi'nde görevli arkeolog Dolores Piperno mısır tarımının 9000 yıl önce ilk kez Meksika bölgesinde yapıldığını belirtti.

Piperno mısırın besin maddesi olarak kullanılmasının, toprak işçiliğinin Güney Amerika'da ortaya çıkmasının öncesine dayandığına dikkat çekti.

Dolores Piperno mısırın bu dönemdeki beslenme alışkanlıkları içinde ağırlıklı bir yeri olmadığını belirtti.

Paredones ve Huaca Prieta bölgesinde yapılan kazı çalışmalarının sonuçları Ulusal Bilimler Akademisi'nin akademik dergisinde (Proceedings of the National Academy of Sciences) yayınladı. 

7/26/2011

hz.isanın on iki havarisinden olan st.philippusun mezarı denizlide hierapolis antik kentinde bulundu

Denizli’nin 18 kilometre kuzeyinde yer alan Hierapolis (Pamukkale) antik kentindeki kazılara 32 yıldır başkanlık eden İtalyan profesör Francesco D’Andria, Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan ve 2 bin yıl önce Romalılar tarafından öldürülen St. Philippus’un mezarını bulduklarını açıkladı. Prof. Dr. Francesco D’Andria, "İncil’de adı geçen ve Hıristiyan camiası için çok önemli olan St. Philippus’un mezarının bulunması tüm dünyada büyük ses getirecek" dedi.
Hierapolis (Pamukkale) kentinde devam eden kazılara 32 yıldır başkanlık eden Prof. Dr. Francesco D’Andria, Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan St. Philippus’un Hıristiyan dinini yaymak için Hierapolis’e geldiğini ve Romalılar tarafından öldürüldüğünü belirtti.

Yıllardır St. Philippus’un mezarını bulmak için çaba harcadıklarını anlatan Prof. Dr. Francesco D’Andria, "Bugüne kadar St. Philippus’in mezarı Şehitlik Tepesi’nde olduğu sanılıyordu. Bu bölgede yaptığımız jeofizik araştırmalarda mezarın izine rastlayamadık. Bir ay önce Şehitlik Tepesi’ndeki St. Philippus Kilisesi’nin 40 metre yakınında yeni bir kilise kalıntısı bulduk. Burada yaptığımız kazılarda Hz. İsa’nın havarilerinden St. Philippus’un mezarını bulduk. Henüz mezarı açmadık. Ama bu mezar bir gün mutlaka açılacak. Bu buluş Hıristiyan dünyası ve arkeoloji için çok önemli. Hıristiyanlar buraya hacı olmaya gelecek" dedi.

Yapısı ve yazıtlardan mezarın St. Philippus’a ait olduğunun anlaşıldığını belirten Prof. Dr. Francesco D’Andria, "İsa’nın 12 havarisinden biri olan St. Philippus şehit kabul edilir. Bu nedenle adına yaptırılan Şehitlik Tepesi’ndeki kiliseye de Martyrion denilir. Arkeologlar yıllardır, St. Philippus’un mezarının bu kilisede olduğunu düşündü. Ama mezarın izi bulunamamıştı. Bir ay önce bulduğumuz kilise kalıntısını temizlerken mezara rastladık ve görkemli mezarı ortaya çıkardık. Yaptığımız inceleme sonucu St. Philippus’un mezarının Bizans dönemine rastlayan 5’inci Yüzyıl’da adına yaptırılan kiliseden çıkarılıp, yeni bulduğumuz mezara nakledildiğini belirledik. Bu buluş bize büyük heyecan verdi. İncil’de adı geçen ve hristiyan camiası için çok önemli olan St. Philippus’un mezarının bulunması tüm dünyada ses getirecek. İnanç turizmi, arkeoloji ve hristiyan dünyası adına önemli bir yapıtı ortaya çıkardık, mutluyuz" diye konuştu.

6/21/2011

kırımda yapılan kazılarda avrupalıların kökeni ortadoğu veya balkanlar değil rusya

Kırım bölgesindeki Buran-Kaya kazı alanında insan kemikleri, dişler, aletler, fildişi süslemeleri ve hayvan kalıntıları bulundu.


Fosillerde, ölümden sonraki ritüellerin parçası olarak etin kemikten ayrıldığına işaret eden kesik izleri bulunuyor.

Ukrayna Ulusal Bilimler Akademisi'nde görevli arkeolog Aleksander Yaneviç, Kırım dağlarındaki Buran Kaya'da 1991'de dört mağara bulmuştu.
Gravette kültürü

O tarihten bu yana mağaralardaki kazılarda yaklaşık 200 kemik parçası bulundu. Kazılarda bunların yanı sıra fildişinden yapılmış süslemelere de rastlandı.

Bu süs eşyası, bilimadamlarına eski insanlarla Gravette olarak bilinen bir kültürel gelenek arasında bağ kurma şansı verdi.

Adını Fransa'da Taş devri araştırmalarının başlatıldığı La Gravette bölgesinden alan bu kültür, tüm Avrupa kıtasına yayıldı.

Prof. Clive Finlayson, "Gravette kültürü, modern insanı tanımlayan bir kültürdür. Bu insanların bıçakları, hafif aletleri, açık hava kampları vardı. Mamut kemiklerinden çadırlar dikmişlerdi" diyor.

Finlayson'a göre, Ukrayna'daki kazılarda bulunan kemikler ve diğer parçalar, Avrupa'daki insanların kökeninin Balkanlar ya da Orta Doğu değil Rus ovaları olduğu görüşünü güçlendiriyor.
bbc türkçe

5/13/2011

almanya türkiyenin ısrarla istediği boğazköy sfenksini iade etme kararı aldı

Almanya, Berlin'deki Bergama Müzesi'nde sergilenen 3500 yıllık Boğazköy Sfenksi'nin Türkiye'ye iadesini kabul etti.
Boğazköy Sfenksi

Türkiye sfenksin iadesinde ısrarlıydı

Alman Kültür Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, Türkiye ve Almanya'dan uzmanların görüşmeleri sonrası böyle bir karar alındığı belirtildi.

Açıklamada, Boğazköy Sfenksi'nin iadesinin, Türkiye'ye yönelik bir iyi niyet jesti olduğu bildirildi.

Ayrıca Türkiye ve Almanya hükümetlerinin, Boğazköy Sfenksi'nin durumunun benzer diğer örneklerden farklı olduğu konusunda da görüş birliğine vardıkları vurgulandı.

Boğazköy Sfenksi, 1915 yılında Alman arkeologlar tarafından Hititlerin başkenti Hattuşa antik kentinde bulunmuştu.

Sfenks bir diğer ile birlikte restore edilmesi için Almanya'ya götürülmüş ancak bir türlü iade edilmemişti.

Kültür Bakanı Ertuğrul Günay daha önce Almanya'nın eseri Haziran ayına kadar iade etmesini istemişti.

Ertuğrul Günay aksi takdirde, Hattuşaş'ta kazı yapan Alman arkeologların çalışma izinlerinin iptal edileceği uyarısında bulunmuştu.

Alman Kültür Bakanlığı, sfenksin Kasım ayı sonuna dek iade edileceğini açıkladı.

Berlin yönetimi benzer bir sorunu Mısır'la da yaşıyor.

Mısır, Berlin'deki Yeni Müze'de sergilenen 3400 yıllık Kraliçe Neferteti'nin büstünün iadesini talep ediyor.
bbc türkçe
Alman yetkililer ise büstün yasal yollardan satın alındığını ve bunu kanıtlayacak belgelere sahip olduğunu belirtiyor.

5/09/2011

new york times türkiye hristiyanlık mirasını geliştiriyor başlıklı yazı yayınladı

Kültür ve Turizm Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, 1851 yılından bu yana Amerika'da yayımlanan ve internet sitesi her ay 30 milyon kişi tarafından ziyaret edilen New York Times, Türkiye'de yürütülen kazılarda ortaya çıkarılan ve Hristiyanlık tarihi için büyük önem taşıyan kiliselere geniş yer ayırdı.

Susanne Güsten'in ''Türkiye Hristiyanlık Mirasını Geliştiriyor'' başlığıyla kaleme aldığı yazıda, Manisa Alaşehir, Denizli Laodikya ve İznik Nicaea'da ortaya çıkarılan kiliseler üzerinde duruluyor.

Yazıda görüşlerine yer verilen, inanç turizmi rehberi Dan Fennell, Türkiye'nin tarih boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yaptığını, üç dine ait yapıları muhafaza ettiğini, ve yürütülen kazılarla bu kültürel mirası dünyaya kazandırmayı amaçladığını belirtiyor.
Türkiye'nin Hristiyanlık tarihi için önemli alanlarını, ''İncil'in 3 boyutlu ve renkli hali'' olarak tanımlayan Fennell, Türkiye'nin Hristiyanlığın tarihi alanlarını işlemeye başlamasıyla ziyaretlerin daha zengin ve faydalı hale geldiğini de vurguluyor.

Yazıda Denizli, Manisa ve İznik'te gerçekleştirilen kazılarda gün yüzüne çıkartılan ve Hristiyanlar için büyük önem taşıyan kiliselerle Türkiye'nin medeniyetlerin buluşma noktası imajının pekiştiği ifade ediliyor.

Kazılar ve kültürel mirasa kazandırılan eserlerle ilgili Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile Laodikya Kazı Heyeti Başkanı Prof. Dr. Celal Şimşek'in görüşlerine yer verilen yazıda, Günay'ın bu mirası turizmin özel bir alanı ve özel bir kültürel zenginlik olarak gördüğü üzerinde durulurken, Kültür ve Turizm Bakanlığının 3 milyon inanç turisti hedefinin altı çiziliyor.

Susanne Gütsen, geçtiğimiz yıllarda Konya ve Urfa ile sınırlı olan inanç turizminin son zamanlarda yükselişe geçtiğini dile getiren Günay'ın ''Şimdi ise Müslümanlık, Hristiyanlık ve Yahudilik için önemli olan bu yerleri, ayrım yapmadan restore ediyor, koruyor ve halka açıyoruz'' sözlerini, Türkiye'nin güney batısında yer alan ve Türk arkeologların Denizli Laodikya'da gün yüzüne çıkardıkları 4. yüzyıl başlarına ait eşsiz kilisenin doğruladığını belirtiyor.

Yazıda, kutsal ziyaretçilerin, yedi vahiy kiliselerinin ziyaretinin son ayağı için gelmeye başladıklarına işaret edilerek, turist sayısının yılın ilk aylarında ona katlanarak, günde bin ziyaretçiye ulaştığı ve bunların yüzde 90'ını yedi vahiy kiliselerini görmeye gelenlerin oluşturduğu da kaydediliyor.
cumhuriyet portal

3/28/2011

marmaray kazı çalışmalarında 8500 yıllık insan iskeleti bulundu

marmaray kazı çalışmaları
Neolitik çağa ait ilk insan kalıntıları İstanbul'da gün yüzüne çıktı.
Marmaray projesi kapsamında Yenikapı'da yapılan kazılarda ortaya çıkan 8500 yıllık insan iskeleti kalıntılarının görüntüleri ilk defa TRT Haber ekranında yayınlandı.
Arkeologları heyecanlandıran mezarların İstanbul'un tarihini değiştirecek kanıtlar olduğu belirtiliyor.
Marmaray projesi kapsamında yapılan kazılar tarihi gün yüzüne çıkarmaya devam ediyor. Çalışmalarda en eski İstanbullulara ulaşıldı. Uzmanlar ilk kez 8500 yıl öncesine ait, çok iyi korunmuş iki mezar buldu...
trt türk

2/16/2011

tahtadan yapılmış dünyanın en eski ayak parmağı protezi bulundu

Mısır'da dünyanın en eski protez parmakları bulundu. Mumyalara ait olan parmaklar Kahire'deki Mısır Müzesi'nde korunuyor.
Mısır mumyalarına ait, insan eliyle yapılmış, deriyle kaplı, en eski ve tahtadan protez ayak parmakları, Kahire'deki Mısır Müzesi'nde saklanıyor. Diğer protez ise Greville Chester İngiliz Müzesi'nde sergileniyor.

Parmakların Mısırlıların yürüyüşlerine de benzediği ortaya çıktı. Bu parmakların M.Ö. 600'den öncesine ait olduğu söyleniyor. Birkaç yüzyıllık olarak bilinen Roman Capula bacak en eski protez olarak biliniyordu.
trt türk

12/23/2010

yumurtaları yüzünden nesli tükenen hayvan fil kuşu

David Attenborough, evinde güvenli bir şekilde sakladığı yaklaşık 30 cm uzunluğunda olan devasa yumurtayı 50 yıl önce Madagaskar’da buldu ve yakın zamanda adaya geri dönerek bu dev yumurtaların sahibi olan dev kuşun yok oluş nedenini araştırdı.

Sir David’in tekrar Madagaskar’a gitmesine neden olan yumurta yaklaşık 3 metre uzunluğunda ve yarım ton ağırlığında olan dev fil kuşuna ait.

Bu kuşun yok olma nedeni henüz tam olarak açıklanamamış olsa da bazıları insanlar tarafından avlanma ya da iklim değişikliklerinin buna neden olduğu inancındalar.

Ancak Attenborough, insanların fil kuşunun yumurtalarını tüketmesinin bu türün sonunu getirdiğini öne sürüyor.

Yakın zamanda yapılmış olan arkeolojik kazılarda insanların kullandığı ateşin çevresinde bulunan yumurta kabukları, Attenborough'un iddiasını da destekliyor.

Sir David, “fil kuşunun avlanma sonucu yok olduğu konusunda şüphelerim var, çünkü bir devekuşu boyutunda olan bu hayvanın da günümüz devekuşları gibi çok güçlü tekmeleri olduğunu düşünüyorum” diyor. İlk kez 1960 yılında televizyon serisi ZooQuest’i çekmek için Madagaskar’a giden David Attenborough, kampın etrafında kalın bir kabuğun kalıntılarını bulmuş.

Daha sonra yerel halktan daha fazla kabuk getirenleri ödüllendireceğini söyleyerek bir çok parçaya ulaşmış. Bu parçaların tam olarak birleştirilmesiyle de bir Amerikan futbol topundan daha büyük olan fil kuşu yumurtası ortaya çıkmış. BBC’nin yeni belgesel serisi “Attenborough ve Dev Yumurta”’nın çekimleri için tekrar Madagaskar’a giden Attenborough, fil kuşlarına ne olduğunu incelemiş.

Kemik ve yumurta kabukları üzerinde yapılan radyokarbon yaş analizleri, bu dev kuşun yaklaşık 1000 yıl önce hala adada yaşamakta olduğunu gösteriyor.

İnsanlarınsa Madagaskar’a yaklaşık 2000 yıl önce ulaştığı düşünülmekte. Sir David’in elindeki yumurtanın yaşı da radyokarbon analizlerine göre 1300 civarında.

1600’lü yıllarda adayı ziyaret eden Avrupalı denizciler dev bir kuşun varlığından bahseder ve dev yumurta kalıntılarıyla dönerlermiş.

Oxford Üniversitesi radyokarbon hızlandırma bölümden Dr. Tom Higham, “fil kuşu yumurta kabukları ve kemiklerinden yapılan analizlere göre en genç buluntular M.Ö. 900 yıllarına ait.

Bu dönemde adadaki insan populasyonu da arttı” şeklinde konuşuyor. Sir David “50 yıl önce yumurta kabuklarını bulduğum ormanlık alana tekrar gittiğimde aynı bölgede kereste fabrikası olduğunu gördüm.

Aynı zamanda 50 yıl öncesine göre 3 kat daha fazla insan yaşıyor. Bu durum zaman içerisinde adada meydana gelen değişimleri gösteren iyi bir örnek.

Yabanıl bölgeler insanlar tarafından köyler kurmak ya da pirinç ekmek için tarla olarak kullanılmakta, bu da yaşam geçmişte fil kuşunun başına geldiği gibi bir çok canlıyı ortadan kaldırmakta.”
trt türk