Dünya

Dünya
Yunanistan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yunanistan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3/02/2013

Muhteşem Yüzyıl Yunanları mıknatıs gibi ekran başına çekiyor

“Üzgünüm ama şimdi konuşamam, 'Muhteşem Süleyman' başlıyor!” Atinalı Vicky Bechraki, arkadaşlarıyla telefonlaştığında bu sözü giderek daha sık duyduğunu söylüyor.


40 yaşındaki Yunan mimar başlangıçta Türk dizilerini kaçırmayan arkadaşları, kardeşleri ve anne-babasıyla dalga geçtiğini, ancak bir süre sonra kendisinin de bu furyadan etkilenip, ekran başına kilitlendiğini anlatıyor. Bechraki, Kanuni Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan’ın arasındaki entrikalarla çevrili tutkulu aşkın anlatıldığı Muhteşem Yüzyıl dizisini bir yıldır takip ettiğini söylüyor. Yunan mimara göre, Türk dizileri Yunan yapımlardan oldukça farklı:

“Prodüksiyon, benzeri Yunan dizilerinden çok daha iyi. Şunu da unutmamak gerek. Yunan televizyon kanalları şu an sadece Yunan dizilerinin tekrarlarını gösteriyor. Bazıları 1985 yılından kalma. Hep aynı hikayeleri izlemek hiç ilginç değil benim için. Türk dizileri yeni bir şey sunuyor.”

Türk dizileri prime-time'da
Türk dizilerinin popüler olması Yunanistan’daki ekonomik krizin başlangıcına denk geldi.

Türk dizileri Yunan medya pazarı için yeni ve sevilen bir ürün. İlk Türk dizisi 2005 yazında MEGA TV kanalında yayınlandı. Türkiye’de Yabancı Damat, Yunanistan’da Aşkın Sınırı adıyla yayınlanan dizide bir Türk kızıyla Yunan erkeğinin aşk hikayesi üç yıl boyunca Yunanistan’da büyük ilgiyle izlendi. 2010 yılında ANT1-TV kanalı Binbir Gece dizisini yayınlamaya başladı ve ardından Türk dizileri patlaması yaşandı. Ülkenin eğlence programı ağırlıklı üç büyük kanalı MEGA, ANT1 ve ALPHA o zamandan beri ana yayın kuşağında sadece Türk dizilerine yer verir oldular.

Türk dizilerinin Yunanistan’ı fethinde ekonomik kriz de önemli bir etken. Türk dizilerinin yaşadığı patlama, 2010 yılında Yunanistan’daki ekonomik krizin başlangıcına denk geldi.

“Athinorama” dergisinden televizyon eleştirmeni Nikos Vulalas, süreci şöyle özetliyor: “Büyük televizyon kanalları 2010 yılında ilk ciddi malî sıkıntıları hissetmeye başladılar. Yeni dizi çekecek para kalmamıştı. Türk dizilerinin fiyatı çok daha uygun. Bir bölümü 5 bin euroya satın alabiliyorsunuz. Üstelik oldukça yüksek reyting oranlarına ulaşıyorsunuz. Genelde yüzde 40’ın üstünde reyting alınıyor. Dolayısıyla üç büyük eğlence kanalı kitlesel olarak Türk dizilerine yer vermeye başladı.”

Şu an Yunanistan’da altı Türk dizisi yayınlanıyor. Ama buna karşı olanlar da var. Bazı işsiz Yunan oyuncular verdikleri mülakatlarda bu tür düşük maliyetli prodüksiyonların işlerini ellerinden aldığı şikayetinde bulunuyor. Dimokratia gazetesi, Muhteşem Yüzyıl dizisini yayınlayan ANT1 kanalına reklam vermeyi durdurdu. Gerekçesi ise dizinin ‘Yunanistan’daki 400 yıllık Osmanlı işgalini zararsız bir şeymiş gibi gösterdiği’ iddiası. Ünlü besteci Mikis Theodorakis de geçtiğimiz eylül ayında yayımladığı açık mektupta Türk dizilerine yönelik endişesini dile getirerek “Yunan televizyon kanallarının utanmadan, Türk propagandasının kendilerine sunduğu her tür ucuzluğu yayınlama yönündeki kışkırtıcı tutumu maalesef çok az kişiyi endişelendiriyor gibi görünüyor” demişti.

Yunan izleyici ise bu tür uyarılara pek kulak asmıyor. Türk dizileri hâlâ büyük ilgi görüyor. Yunan televizyon eleştirmeni Nikos Vulalas biraz daha rahat olmak gerektiğini belirtiyor ve “Sonuçta tüm bunların zararsız bir eğlencelik olduğunu herkes anlayacak. Bir Yunan dizisi Türkiye’de yüksek reyting alsa Yunanlar çok memnun olur. Sonuçta şu an olan, sadece bunun tersi” diye konuşuyor.

Vicky Bechraki’nin yine acele eve gitmesi gerekiyor. Birazdan Muhteşem Yüzyıl başlayacak. Kaçırmak istemiyor. Çünkü diziler, genç kadına iki yıldır işsiz olduğunu en azından bir süreliğine unutturabiliyor. deutsche welle

8/26/2012

yunanistan gazetesi okuyucularına atatürk'ün nutuk kitabını ek olarak veriyor

Yunanistan’ın en çok satan gazetesi TaNea, her hafta gazetenin yanında vereceği ‘dünyayı değiştiren konuşmalar’ serinsine, bu hafta Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’u ile başladı.

Gazete, dün başlattığı ve önümüzdeki haftalarda her cumartesi sürecek promosyonunun ilk haftasında Nutuk’un yanında ayrıca aynı dönem Yunanistan lideri olan Elefterios Venizelos’un parlamentoda yaptığı Türk-Yunan yakınlaşması konuşmalarını içeren kitapçığı okurlarına verdi.



Gazete, Atatürk’ün Nutuk’un sunuş metninde, “Kemal, Türkiye’de görülmemiş değişiklikler yaptı, esas hedefi, toplumun milli dayanışma temelinde yeniden yapılanması, din ile siyasi iktidarın tamamen birbirinden ayrılması ve yeni devletin bilinçli olarak Ortadoğu’dan Avrupa’ya yönelmesi idi” ifadesini kullandı. Gazete sunuşunda, “Küçük Asya felaketi (Kurtuluş Savaşı) ile Yunan dış politikasında köklü değişiklik başladı. Yeni politikanın hedefi Yunan egemenliğinin yayılması değil, ülkenin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünün korunması ve özellikle Türkiye ile siyasi işbirliği oluşturmak idi” denildi.



Venizelos’un da 17 Haziran 1930’da Yunan parlamentosunda gerçekleştirdiği Türk-Yunan nüfus mübadelesine ilişkin konuşması Nutuk’un yanında yer aldı. Gazete bu konuşma sonrasında 30 Ekim 1930’da Ankara’da iki ülkenin Dostluk Anlaşması imzaladığına dikkat çekti. Seri gelecek hafalarda ADB’nin eski başkanlarından John Keneddy, Güney Afrika’nın eski devlet başkanı Nelson Mandela, ABDli siyasetçi ve aktivist Malcolm X, Küba’nın efsanevi lideri Fidel Castro’nun konuşmalarını okurlarına verecek.



TaNea’nın Atatürk ve Venizelos’un konuşmalarını yayımladığı kitapçığın 15 sayfası Nutuk’dan kesitlere ayrıldı. Kitapçıkta Nutuk’un şu bölümleri yer aldı:



* Atatürk’ün Samsun’a çıkış 1919
* Erzurum Kongresi
* Sivas Kongresi
* TBMM’nin kuruluşu
* İlk bakanlar kurulu
* CHP’nin kuruluşu
* Cumhuriyetin ilanı
* Halifeliğin kaldırılması
* Atatürk’ün gençliğe hitabesinin tam metnie-kolay

8/01/2011

türkiyedeki komutanların istifası yunanistanı alarma geçirdi türkler önceden tahmin edilemiyor

Atina’da yayımlanan Elefteros Tipos gazetesi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hükümetiyle askeri kurulu düzen arasındaki yeni sürtüşmeden sonra Türkiye’de meydana gelen
gelişmeler üzerine Yunanistan Savunma ve Dışişleri Bakanlıkları’nın alarm durumuna geçtiklerini kaydetti.

Gazete, bunun nedeni olarak Türkiye’deki ülke içi krizin Ege’ye yansıması tehlikesinin yarattığı kaygıyı gösterdi.

Yunan Savunma Bakanlığı’nda, her zaman olduğu gibi, kurmayların Türk askeri faaliyetlerinin tümünü kaydettiklerini belirten gazete, Yunanlı bir subayın ihtiyatlı davranmaya devam ederek, "Şu ana kadar kaydedilen önemli bir gelişme olmadığını, önümüzdeki dönemde de özlü bir şey olmasının zor gibi göründüğünü" söylediğini vurguladı.

Gazete, aynı subayın, "Türklerin hiçbir zaman önceden tahmin edilemediklerini" de ifade ettiğini belirtti.

7/25/2011

yunanistan'da esrarengiz bir kazada hayatını kaybeden dr.sadık ahmetin hayatı

Sadık Ahmet' (Yunanca Σαδίκ Αχμέτ) (7 Ocak 1947 Gümülcine - 24 Temmuz 1995 Gümülcine), mensubu olduğu Batı Trakya Türkleri'nin hakları için verdiği mücadele ile tanınmış bir tıp doktoru ve siyasetçidir.

Sadık Ahmet Gümülcine'nin Sirkeli köyünde doğup, ilköğrenimi köyünde, orta öğrenimini ise il merkezindeki Celal Bayar Lisesi'nde tamamladı. 1966-1967 öğrenim yılını Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde geçirdikten sonra, Selanik üniversitesi tıp fakültesine girdi. 1974 yılında aynı fakülteden hekim olarak mezun olduktan sonra, 34 ay süren askerlik görevini yerine getirdi. Bunun ardına, bir yıllık zorunlu hekimlik hizmetinden sonra 1978 yılında Batı Trakya'ya dönüp cerrahlık ihtisasına başladı. Cerrah unvanını 1984 yılında edindi, ve aynı dönemde Batı Trakya Türkleri'nin toplumsal sorunlarına eğilmeye başladı.
Bu sorunların başında Yunanistan'ın Batı Trakya Türk Azınlığının budunsal (etnik) kimliğini tanımaması, ve onun yerine Lozan Antlaşması'na sığınarak dini kimliği kullanması gelir. Bunun yanı sıra, çoğunluğu çiftçilik ve hayvancılık ile uğraşan Batı Trakya Türkleri'nin topraklarının kamulaştırılması, insan haklarına aykırı olarak 1955-1998 yılları arasında Yunanistan vatandaşlık yasasının 19. maddesi gereği 46.638 Batı Trakyalı ve Oniki Adalı Türk'ün vatandaşlıktan çıkarılması [1], ve Lozan Antlaşması'na aykırı olarak Batı Trakya Türk Azınlığının eğitim kurumu kurup denetleyememesi ve dini önderini seçme hakkının gasp edilmesi diğer önemli sorunlar arasındadırlar [2].

Bu sorunlar karşısında, Sadık Ahmet ilk olarak 1985 yılında, Batı Trakya Türklerinin sorunlarını uluslararası kamuoyuna duyurmayı amaçlayan bir imza kampanyası başlattı, ve 8 Ağustos 1986'da bunun üzerine tutuklandı. Engellemelere rağmen, 15.000'e yakın imza toplamayı başarmıştı.
Sonraki yıl, 25 Eylül’de Selanik'te bulunan İnsan Hakları üyelerine Batı Trakya Türklerinin sorunlarını açıklayan bildiriler dağıttı ve dolayısıyla 30 ay hapis cezasına çarptırıldı. Bu karar uluslararası kuruluşların baskıları nedeniyle hala Yunanistan yüksek mahkemesinde temyiz halinde bulunmaktadır.

18 Haziran 1989 genel seçimlerinde Batı Trakya Türklerinden seçilen ilk bağımsız milletvekili oldu, ancak çok sürmeden milletvekili adaylığı iptal edildi. 26 Ocak 1990 tarihinde gerçekleşen bir konuşmasında, Batı Trakya Azınlığı ile "Türk" sıfatını kullanmasından ötürü tutuklandı ve Selanik Dudullu hapishanesinde 2 ay geçirdikten sonra cezasının kalanı paraya çevirilip serbest bırakıldı.

8 Nisan 1990'da ikinci kez bağımsız milletvekili seçilen Sadık Ahmet, Batı Trakya Türklerini temsil eden ilk siyasi parti olan Dostluk, Eşitlik, Barış (DEB) partisini 13 Eylül 1991'de kurup genel başkanlığını üstlendi. Bunun üzerine 1993'de seçim yasasında değişikliğe gidilerek, seçimlere katılan partilere 3%'ü geçme zorunluluğu getirildi. Yunanistan nüfüsunun 1.5-2% sini oluşturun Batı Trakya Türk Azınlığı ile DEB'in Meclis'e girmesi böylece engellendi.

Sonraki yıllarda, Yunan makamlarının caydırıcı politikasının devamına rağmen, Sadık Ahmet, ülke içinde ve uluslararası ortamlarda Batı Trakya Türklerinin sorunlarını başarı ile dile getirmeye devam etti. 24 Temmuz 1995'de Lozan Anlaşmasının 72. yıldönümünde şüpheli bir trafik kazası ile hayatını kaybetti. Türkiye'de, özellikle Trakya bölgesinde, bir çok okul yol ve park adını taşımaktadır.

Kazanın üzerindeki sis perdesi hala aralanamamıştır.

7/02/2011

mitolojik kent olduğu düşünülen truva kenti nasıl ve kim tarafından bulundu

Yunan mitolojisinde, Truva'lı Paris'in Sparta Kralı Menelaus (Menelaos)'un karısı Helen'i kaçırması sonucunda Yunanlıların (Akaların) Anadolu'daki Truva kentine saldırmasını konu alan savaştır. Savaş, Yunan mitolojisi ve edebiyatında çok önemli bir yere sahiptir ve detayları Anadolu'lu ozan Homeros'un İlyada ve Odysseia adlı destanlarında anlatılmaktadır. İlyada, on yıl süren savaşın son bir aylık dönemini en ince ayrıntılarına kadar anlatırken Odysseia, Yunanlı komutanlardan Odysseus'un Truva'nın düşüşünden sonra vatanı İthaka'ya yaptığı yolculuğunu dile getirir.
Zeus, düzenlediği bir toplantıya tanrıçalardan Eris'i davet etmez. Bunun üzerine Eris, toplantıya altın bir elma göndererek, bunun "en güzel tanrıçaya" verilmesini ister. Athena, Hera ve Afrodit altın elmanın kime verilmesi gerektiği konusunda anlaşmazlığa düşünce Zeus, tanrıçaları Paris'e gönderir ve en güzel tanrıçayı Paris'in seçmesini ister. Paris altın elmayı Afrodit'e verir. Karşılığında Afrodit, "tüm kadınların en güzeli" olan Helen'i, Paris'e aşık eder. Paris, Sparta'yı ziyaretinde Helen'e aşık olur ve iki aşık birlikte Truva'ya dönerler. Kendilerine hakaret edildiğine inanan Yunanlılar, Menelaus ve kardeşi Miken Kralı Agamemnon önderliğinde Aka ordusunu toplar ve Truva'ya bir sefer düzenler. Helen'in iade edilmesi ve kendilerine tazminat ödenmesi tekliflerine olumlu yanıt vermeyen Truvalılar ile uzun ve zorlu bir savaşa girerler.
Truva'nın mitolojik bir kent olduğu düşünülürken, 1870 yılında Alman arkeolog Heinrich Schliemann tarafından başlatılan ve ikinci dünya savaşından önce Amerikan arkeolog Blegen tarafından gerçekleştirilen kazıların sonucu olarak, Çanakkale Boğazı'nın güney sahillerinde, Küçük Asya'nın kuzey batısındaki Troas bölgesinde bir sırtın üstünde bugünkü Çanakkale'nin birkaç kilometre güney batısındaki Hisarlık tepesinde dokuz kere yıkılıp yeniden kurulmuş çok eski bir şehir bulundu. Truva, deniz baskınlarından korunacak kadar içeride olmasına karşın Helespontos (Çanakkale)ile Karadeniz’i bağlayan ticaret yoluna hakim olacak kadar denize yakın bulunuyordu. Her yıkılışında yeniden yapılmış bu önemli ticaret şehrinde dokuz tabaka meydana çıkarıldı. Bunlardan MÖ 15-12. yüzyıla ait olan 6. tabaka, Homeros’un anlattığı Truva'dır. Homeros’un Truva Savaşı'nda bahsettiği kentin Yunanlılar tarafından tahrip ediliş tarihi olarak ilk çağda MÖ 1184 yılı kabul edilir.

mitolojide güneşin battığı yerin perileri hesperidlerin ünlü bahçeleri nerede?

Hesperidler (Yunanca: Ἑσπερίδες), güneşin battığı yerin perileri, Yunan mitolojisinde nemfler yani periler. Gecenin yani Nyks'in kızlarıdır. Bahçeleriyle ünlü Hesperidlerin bahçelerinin tam olarak nerede olduğu Antik Çağ yazarları arasında tartışma konusudur. Stesichorus ve Strabo'ya göre Hesperidler İber Yarımadası'nın güneyinde Tartessos'da bulunurlardı.

Hesperidlerin üç periden oluştuğu söylenmektedir ama çok eski bir rivayete göre Hesperidler dört periden oluşuyordu.Hesperidlerin Gece yani Niks ile Karanlık yani Erebusun çocukları olduğu rivayet edilirdi. Bununla birlikte Atlas veya Zeus gibi farklı mitolojik figürlerin çocukları olarak da belirtilmişlerdir
Hesperidlerin Bahçesi

Hesperidlerin bahçesi altından elma meyveleri veren ağaç ile bilinmekteydi. Hera bu ağacı Gaia'nın kendisine düğün hediyesi olarak verdiği meyve ağacı dallarından yetiştirmiş, Hesperidleri de bu ağaçlara bakma görevini vermiştir. Hesperidlerin bu ağaçlara yeterince sahip çıkamayacağını düşünen Hera ayrıca yüz başlı ejderha Ladon'u da bahçeye bekçilik yapması için buraya getirmiştir.Ladon'un bir diğer özelliği ise pençelerinin zehirli olmasıydı.

Herakles'in Onbirinci Görevi

Herkül onbirinci görevine gelene kadar gerçekleştirdiği tüm görevlerde ya ilahi şekilde tanrılardan ya da çevresindekilerden aldığı yardımlar nedeniyle, Eurystheus bu görevlerin hiçbirini geçerli saymamış fakat, bu on görevinde yerine geçebilecek yeni iki adet görevi Herkül'e vermiştir. Bunlardan ilki Hesperid'lerin bahçesinde bulunan altın elmalardan getirme görevi idi.

Herakles bu bahçenin yerini bilmediği için, ilk önce şekil değiştirme konusunda usta olan deniz tanrılarından Nereus'u yakalamış, ve bahçenin yerini öğrenmiştir.Bahçe yolunun üzerinde yenilmez savaşçı Antaios ile karşılaşan Herakles, Antaios'un yoluna gelen herkes ile güreşmesi geleneği neticesinde, onunla güreşe tutuşmuştur. Annesi Gaia'ya yani toprağa ayağı değdiği takdirde hiçbir zaman yenilgiye uğratılamayan Antaios'u ; Herakles onu bir ağaç dalına asarak öldürmeyi başarmıştır.

Hesperidlerin bahçesine geldiğinde, cennetleri sırtında taşıyan ve Hesperidlerin babası sayılan Atlas ile karşılaşan Herarkles, Atlas'ı elmaları bahçeden çalmak konusunda ikna eder. Kendi ağır yükünü Herakles'e devir etme karşılığında elmaları çalan Atlas, geri döndüğünde, bu yükü tekrar sırtlamak konusunda çok istekli değildir. Tam bu sırada Herakles, taşıdığı cennetlerin sırtına tam olarak yerleşmediğini ve biraz kaydığı şeklinde Atlas'ı kandırır ve fırsattan istifade ederek, elmaları alıp, Atlas'a ağır yükünü tekrar iade eder. Daha sonrada elmaları Atina'ya götürmek amacı ile yola koyulur.