Dünya

Dünya
Osmanlı İmparatorluğu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Osmanlı İmparatorluğu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5/20/2012

arapları osmanlıya karşı ayaklandıran arabistanlı lawrence'ın ilginç ölüm tarihi

Yarbay Thomas Edward Lawrence (d. 15 Ağustos 1888, Tremadoc, Caernarvonshire, Galler - ölümü. 19 Mayıs 1935, Clouds Hill, Dorset, İngiltere),Britanyalı arkeolog, askeri stratejist, casus ve yazar.

arabistanlı lawrence
Profesyonel olarak T.E. Lawrence veya T.E. Shaw isimlerini kullandı. 1916 - 1918 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu'na karşı yürütülen Arap Ayaklanmasında, Birleşik Krallık irtibat subayı olarak aldığı görev nedeniyle Arabistanlı Lawrence olarak tanınmıştır.Şövalyelik nişanını reddetmiştir, "Üstün Hizmet Madalyası" ve "Fransız Şeref Lejyonu Madalyası" ile ödüllendirilmiştir.

Arapların birçoğu, Osmanlı ve Avrupalı devletlerin hakimiyetine karşı verdikleri özgürlük mücadelesine önderlik etmesinden dolayı onu, Arap ulusal uyanışının öncüsü ve halk kahramanı olarak kabul etmektedirler. Kendisine hayran bazı Bedeviler tarafından Lawrence'a Dinamit Emir (İng: Amīr Dynamite) lakabı verilmiştir.

Britanyalılar da onu en büyük savaş kahramanlarından biri olarak kabul etmektedirler.


Bahsi geçen dönemi 1926 tarihli "Bilgeliğin Yedi Sütunu" (İngilizce: The Seven Pillars of Wisdom) adlı otobiyografik eserinde anlatmıştır.

İlk tayin yeri olan Kahire'de İngiliz Askeri Haberalma Servisi için çalıştı.

 Araplarla olan sıcak ilişkileri Lawrence'ı, İngiliz ve Arap kuvvetleri arasındaki irtibat subaylığı görevi için biçilmiş kaftan kılıyordu. Ekim 1916'da, Arap millî faaliyetlerini rapor etmesi için çöle gönderildi.

Mekke şerifi Hüseyin bin Ali'nin oğlu Emir Faysal komutasındaki düzensiz birliklerle birlikte Osmanlı ordusuna karşı gerilla mücadelesi verdi. Arapları, Medine'deki Osmanlı muhafız birliklerini şehirden çıkarmamaları konusunda ikna etti. Böylece Araplar, şehre malzeme getiren Hicaz demiryoluna yaptıkları saldırılara ağırlık verebildiler. Şehri savunmakla meşgul olan Osmanlı askerlerini diğer yandan da demiryolunu tamir etmek zorunda bırakmak suretiyle oyaladılar. Lawrence, Akabe ve Şam'ın işgalinde de önemli rol aldı.

Araplarla geçirdiği zaman zarfında, gelenek ve yaşantılarına bayağı adapte oldu. Deve ile seyahat edip, sıkı bir dostluk kurduğu Prens Faysal'ın hediye ettiği yerel kıyafetleri giymeye alıştı.

I. Dünya Savaşı'nın sonlarında İngiliz hükümetini, Arapların bağımsızlığının İngilizlerin yararına olduğuna ikna etme konusunda oldukça başarılı oldu.

 Lawrence 19 Mayıs 1935 günü Clouds Dorset-İngiltere'de bir motosiklet kazasında 46 yaşında hayatını kaybetti.

6/22/2011

osmanlı döneminde kurulan silahtar ağa elektrik santralı şimdi müze olarak hizmet veriyor

1902 yılında Tarsus yakınlarında kurulan küçük çaplı bir hidroelektrik santralin dışında, Silahtarağa Santrali, Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk enerji tesisiydi.

Kronolojik olarak ilk tesis olmasa da, ülke sınırları içinde bir kente hizmet vermesi amacıyla yapılan ilk tesisti. Tesisin kuruluması için ilk adım 1910 yılında devlet tarafından açılan ihaleyle atılmıştır.

 silahtar ağa elektrik santralı


İhaleyi Avusturya-Macaristan sermayeli Ganz Electric Company kazandı. Şirket 1911 yılında, Brüksel Bankası (Fransızca: Banque de Bruxelles) ve Macar Kredi Genel Bankası'ndan (Fransızca: Banque Générale de Credit Hongrois) aldığı finansal destekle Osmanlı Anonim Elektrik Şirketi'ni kurdu ve devletten 50 yıllık elektrik üretim imtiyazı almış oldu.Yapılan etütler sonucunda İstanbul'da hidroelektrik güç elde etmeye uygun su kaynağı bulunmadığına kanaat getirilince kömür yakıtlı bir tesis kurulması kararlaştırıldı. Şirket derhâl Silahtarağa semtinde bir termik santral kurma işlemlerine başladı.

1913 yılında tamamlanarak kullanıma girmesi planlansa da o yıl aşırı yağışlar nedeniyle bölgeyi etkileyen su baskınları ve Balkan Savaşı'nın etkileri tesisin açılmasını geciktirdi. Tesis 11 Şubat 1914'te resmen açılışını yaptı. Üretilen elektrik ilk olarak İstanbul tramvaylarına ve Osmanlı sultanının o dönemde yaşadığı Dolmabahçe Sarayı'na verildi. Böylece İstanbul'da havagazına bir alternatif enerji türü doğmuş oldu. Şirketin kurucu sahibi aynı yıl içinde santrali Belçika menşeli SOFINA şirketine devretti.

silahtar ağa elektrik santralı
Yenilenen santral binalarından bir görünüm.

Santralde kullanılması için gereksinim duyulan kömür Zonguldak'tan denizyoluyla getiriliyordu. 1915 yılında Rus donanması kömür taşıyan Şirket-i Hayriye gemilerini batırdığı için hem güvenliği sağlamak; hem de işleyişi hızlandırmak amacıyla İstanbul'un kuzeyindeki linyit ocaklarıyla santralin bulunduğu Silahtarağa semti arasında bir dekovil tren hattı kuruldu.

Kurulduktan kısa bir süre sonra tramvayların yanısıra Suriçi, İstinye ve Pera bölgelerine elektrik vermeye başladı. Harbiye Nezareti tarafından İstanbul atlı tramvaylarının tüm atları 30 bin altın karşılığında satın alınmış olduğundan; santralde üretilen elektrik ağır aksak işleyen İstanbul toplu taşımacılığına da çare oldu. Pera bölgesinin aydınlatma imtiyazını elinde bulunduran Pera Şirketi'yle yaşanan imtiyaz çatışması çözüme kavuşunca elektrikle çalışan tramvaylar hizmete sokuldu. İlk elektrikli tramvaylar 20 Şubat 1914 tarihinde Karaköy Meydanı'nda yapılan törenle Galata Köprüsü üzerinden geçtiler. 1920 yılında başlayarak cadde ve sokaklar da santralden elde edilen elektrikle aydınlatılmaya başlandı.
Cumhuriyet dönemi

Santralin işletmesini yapan yabancı sermayeli şirket, Osmanlı Devleti dağıldıktan sonra kurulan cumhuriyet yönetimi süresince de faaliyetini sürdürdü. İlk olarak ülkede değişen rejim nedeniyle şirket unvan değişikliğine gitti ve adını Türk Anonim Elektrik Şirketi olarak değiştirdi. 1926 yılında İstanbul Boğazı'na Arnavutköy-Vaniköy arasında sualtı kabloları döşenerek Anadolu Yakası'na da elektrik verildi. Santral, 1937 yılında devlet tarafından satın alınarak kamulaştırıldı ve Nafia Vekaleti'ne bağlı Elektrik Umum Müdürlüğü'ne geçti. İstanbul Belediyesi, İstanbul Elektrik Tünel ve Tramvay İşletmeleri Umum Müdürlüğü'nü (İETT) kurunca santral 1 Temmuz 1938 tarihinde buraya devredildi.

Santral, 1952 yılına değin İstanbul'un elektrik gereksinimini tek başına karşıladı. Bu tarihte devlet eliyle yeni kurulan Çatalağzı Termik Santrali ile arasında bağlantı kuruldu ve İstanbul'un elektrik yükü bu iki merkez arasında paylaştırıldı. Santralin yönetimi 1962'de Etibank'a; 1970'te ise Türk Elektrik Kurumu'na geçti. Ambarlı Termik Santrali 1976 yılında tam kapasiteyle çalışmaya başlayınca, Silahtarağa Santrali'nin İstanbul elektrik dağıtımındaki payı iyiden iyiye azalmış oldu.

Türbin ve kazanlarının yıpranması ve Haliç çevresinde yarattığı aşırı kirlilikten dolayı ekonomik ömrünü tamamladığına karar verildi ve tesis 1 Mart 1983 tarihinde faaliyetine son verdi. Boşaltılan tesis binaları 20 yıl boyunca atıl vaziyette kaldı. 2004 yılında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca İstanbul Bilgi Üniversitesi'ne tahsis edildi. Üniversite yönetimi, tesisin aslına uygun bir biçimde yenilenerek yeniden kullanıma kazandırılması için çalışmalara başladı. Tesis arazisi tamamen elden geçirilerek üniversite yerleşkesi, müze ve sanat galerisi olarak hizmet vermeye başladı. Bu dönüşümle birlikte tesis Santralistanbul adıyla anılmaya başlandı.
wikipedia

6/20/2011

kıbrısta ingiliz işgalinde bile eğitim veren osmanlı medreseleri şimdi ne durumda

Kıbrıs'ta Osmanlı İmparatorluğu döneminde yapılmış on beş medrese bulunmaktaydı. Vakfıye defterlerine göre ise kayıtlı on bir tane medrese vardı. Bu medreseler, lise düzeyinde eğitim vermekteydi. 
Adadaki ilk medrese, 1573'te, Lefkoşa'da inşa edilen Büyük Medrese'dir. Yine Lefkoşa'da bulunan Küçük Medrese ise, ondan beş yıl sonra inşa edilmiştir. On iki medresenin sadece sekizi İngiliz dönemine kadar eğitimine devam edebilmiştir.


On beş medreseden dokuzu, sadece Türkiye tarafından tanınmakta olan Kuzey Kıbrıs'ta, beşi ise adanın güney kesiminde bulunmaktadır. Birinin ise nerede bulunduğuna dair bilgiye ulaşılamamıştır. En fazla medrese olan yerleşim yeri yedi medreseyle Lefkoşa iken, onu iki medrese ile Baf izlemektedir. Gazimağusa, Larnaka, Limasol, Peristerona ve Lefke'de de birer medrese bulunmaktadır.

Adada, Osmanlılar döneminde medrese eğitimi çok üst düzeydeydi. A. Süha adlı araştırmacıya göre; bu dönemde Kıbrıs'taki medreseler, Anadolu'nun güney kesiminden öğrenci çekmekteydiler. Öğrenci gönderen şehirlerin başında Mersin, Anamur, Antalya ve Adana gelmekteydi. 16. yüzyıldan sonra bu eğitim türü Osmanlı gerenelinde olduğu gibi adada da zayıflamaya başamıştır. Önceleri, bir kanunla kapatılmaları yasaklanmıştır.Daha sonra, Osmanlı döneminin sonlarında ve İngiliz hakimiyetinde bu eğitim daha da zayıflamış ve 1939-40 eğitim-öğretim sezonunda sona ermiştir. Eğitim vermekte olan son medrese olan Büyük Medrese, 1936 yılında yıkılmıştır; fakat eğitim bir süre daha devam etmiştir. 1931 yılında söz konusu medresenin yıkılıp tekrar yapılacağı haberleri üzerine, bazı ada sakinleri medreselere karşı çıkmıştır. Günümüzde ise medreselerin çoğu harap durumdadır.
wikipedia

4/10/2011

pargalı ibrahim isyan bayrağını çekti ya beni öldürün ya da bırakın

Muhteşem Yüzyıl isimli dizide 'Pargalı İbrahim' rolünü canlandıran genç oyuncu Okan Yalabık istediğini böyle aldı.


Tarihte, Kanuni Sultan Süleyman'a 'Has Odabaşı'sı olarak hizmet eden Rum devşirmesi Pargalı İbrahim, Hürrem Sultan'ın yön vermesiyle Padişah tarafından öldürtülmüştü. Bunu bilen ve bölüm başına 8 bin lira kazanan Okan Yalabık, dizide kendisinin çok etkili bir rolü olduğunu belirterek geçtiğimiz hafta yapımcıdan zam talep etti. Yapımcıya, "Ya beni öldürün diziden ayrılayım, ya da ücretimi makul bir seviyeye yükseltin" diye restini çekti.


Bugün’ün haberine göre, oyunculuğu seyirciler tarafından çok beğenilen ve diziye katkısı büyük olan Yalabık'ın bu resti işe yaradı ve yapımcısı haftalık ücretini 8 bin liradan 15 bin liraya çıkardı.


Pargalı İbrahim, tarihi gerçekler gereği bir süre sonra Yeniçeriler tarafından öldürülecek ve Okan Yalabık böylelikle diziye veda edecek. Ancak bu gerçekleşene kadar Okan Yalabık'ın ücretinde anlamlı bir artış görülecek. Kanuni'yi canlandıran Halit Ergenç ise bölüm başına 30 bin lira kazanıyor.

Cannes'da düzenlenen 2011 MIP TV Televizyon Fuarı'nda 'Muhteşem Yüzyıl' dizisinin dünya lansmanı gerçekleşti. Geceye onur konuğu olarak dizide Kanuni'yi canlandıran Halit Ergenç ve Hürrem Sultan'ı oynayan Meryem Uzerli de katıldı.

Halit Ergenç, "Bu gece için bizler çok heyecanlıyız. Burada da gördüğümüz büyük ilgi bizi çok mutlu etti. Tarihi bir dizi yapmak günümüz dizisi yapmaktan daha zevkli Padişahı bugüne yansıtabilmek insana büyük bir heyecan veriyor" dedi.

Meryem Uzerli ise "Bu dizide olduğum için çok mutluyum. Hayatımda Hürrem öncesi ve sonrası çok şey değişmedi. Sadece insanlar çok daha iyi davranıyorlar bana. Her yerde sevgilerini gösteriyorlar. Bu ilgiyi Cannes'da bile yaşamak beni çok sevindirdi" diye konuştu.

İzzet Pinto ve TIMS Yapım'ın sahibi Timur Savcı da dizi için yüzlerce randevulu görüşme yaptıklarını ve 20'yi aşkın ülkenin proje ile çok yakından ilgilendiğini sözlerine ekledi.
msn haber

4/04/2011

yunanistandaki özel tv kanalı tarih kitaplarındaki osmanlı karşıtı efsaneleri çürüttü

Yunanistan okullarında okutulan tarih kitapları, çeşitli efsanelerden ve mitolojiden esinlenen kahramanlıklarla doludur.

Ancak bu tarih kitaplarının bel kemiğini Bizans tarihi ve Yunanlıların 1821 yılında Osmanlı İmparatorluğu'na karşı ayaklanması oluşturuyor.

Yani 4 yüzyıl boyunca Osmanlıların Yunanlılara çektirdiği eziyetler, çocuk kaçırmalar, ağır vergiler, zorla Müslümanlaştırmalar, okullar yasak olduğu için çocukların gizli okullara gitmek zorunda kalması, din adamlarının şişlenmesi gibi Osmanlıya ve dolayısıyla Türk dünyasına kin ve nefret aşılayan efsanelere ve mitlere geniş yer ayrılıyor.

Son yıllarda Türkiye ve Yunanistan'ın milli eğitim bakanlıkları arasında yürütülen görüşmelerde gerek Türk gerekse Yunan tarih kitaplarında birbirlerinin uluslarına karşı kin ve nefret uyandıran bölümlerin tasfiye edilmesini hedefleyen çalışmalar yapılıyor.

Ne var ki, bu resmi temaslardan henüz özlü bir sonuç alınmış değil.
Cesur adım

İşte böyle bir ortamda Yunanistan'ın özel Sky TV kanalı bu yolda cesur bir adım attı.

Sky TV, Yunan, Türk, İngiliz, Fransız ve Alman tarih profesörlerinin katılımıyla 8 bölümlük bir dizi yayınladı ve Yunan tarih kitaplarındaki Osmanlı karşıtı efsaneleri teker teker çürüttü.

Bu dizilerde Osmanlı yönetiminde uygulanan vergilerin dışında, zorla Müslümanlaştırmaların olmadığı, okulların yasaklanmadığı, Yunan din adamlarının imtiyazlı oldukları, ve zaten bu nedenle Patrik dahil bir çok din adamının ayaklanmaya karşı geldikleri, ticaretin serbest olduğu ve bir çok Yunan köyünün bu dönemde zenginleştiği gibi okullarda okutulan efsanelere taban tabana zıt düşen yaşam koşulları ortaya çıkarıldı.

Ancak aynı dizide o dönemdeki Osmanlının şark anlayışı nedeniyle Yunan toplumunun Batı'daki Rönesans devrimini kaçırdığı ve daha çok Osmanlıların yaşam tarzına uymayı tercih ettiği gibi bölümlere de yer verilmiyor değil.

1821 adlı TV dizisinde Yunanlıların Osmanlı yönetimine neden ayaklandığına da ışık tutuluyor.
Milliyetçiler rahatsız

190 yıl önceki Yunan ayaklanmasının aslında Osmanlı yönetiminin çektirdiği eziyetlere karşı değil, o yıllarda dağılmaya yüz tutan Osmanlı İmparatorluğu'nun tamamen çökmesini arzu eden yabancı güçlerin sayesinde başlatıldığını anlatan Yunan tarih profesörleri bile "Ayaklanma ilk önce çetelerin kışkırtılmasıyla başladı" diyorlar.

Aynı dizide 1821 ayaklanması süresinde yalnız Osmanlıların Yunanlıları değil, Yunan ihtilalinin başını çeken milli kahramanlarının da Yunan topraklarındaki zengin Türk köylerini nasıl kılıçtan geçirildikleri, yağmaladıkları ve ganimetlerden pay almak için birbirleriyle nasıl savaştıkları da anlatılıyor.

Yunanistan'da aşırı milliyetçilerin ve kilise çevrelerinin şiddetli tepkisine yol açmasına rağmen, 1821 dizisi Yunanistan'ın kendi tarihiyle yüzleşme cesaretini gösterdiği için Yunan eğitim standtarlarına göre bir devrim olarak algılanıyor.
bbc türkçe yaşam

4/01/2011

başbakana erbilde teslim edilen yüzyıllık osmanlı imparatorluğu çeki

Erbilli işadamı Eşref Sadun Taha Köprülü, dedesinin vasiyetini yerine getirmek için sakladığı 100 yıllık emaneti Başbakan Erdoğan’a verdi.

Irak’ın kuzeyine tarihi bir ziyaret gerçekleştiren Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin Erbil Başkonsolosluğu'nun açılışında ilginç bir olay yaşadı. İşadamı Köprülü, dördüncü kuşak dedeleri olan Mustafa Oruçlu Köprülü’den kendilerine 1909 yılında kuşaktan kuşağa geçen bir vasiyet ve emaneti Erdoğan'a iletti.

100 Yıllık Vasiyet...
Erbilli iş adamının anlattığına göre, dördüncü kuşak dedeleri olan Mustafa Oruçlu Köprülü, 1909 yılında Osmanlı'nın yıkılması ile birlikte o döneme ait bir çek vererek, “Bu çekin gerçek sahibi 100 yıl sonra buraya gelecek, bunu ona verin” diye vasiyette bulunur. Bu vasiyet kuşaktan kuşağa geçer. Taha Köprülü Ailesi, gözü gibi baktığı emaneti, bölgeye dedelerinin işaret ettiği tarihte Erbil’e bir tarihi ziyaret gerçekleştiren Başbakan Erdoğan’a verme kararı alır.

Ancak Erdoğan’ın koruma güvenlik duvarını aşamayan Erbilli işadamı Eşref Sadun Taha Köprülü, bağırarak, “Başbakanım size bir emanet var. Osmanlı'dan kalma” diyerek ulaşmaya çalışır. Bunun üzerine Erdoğan kendisini yanına çağırıp emaneti alır; ancak korumaları kendisini başka yöne iter. Bunun üzerine Köprülü, bu çekin bir vasiyet olduğunu ve yıllardır sahibini beklediğini Erdoğan’a söyleyemez.

İşadamı bu yüzden Cihan Haber Ajansı yoluyla Başbakan Erdoğan’a çekin hikayesinin iletmek istediğini belirtiyor.

Gizemli Çekin Hikayesi Şöyle...
Eşref Sadun Taha Köprülü, sır çekin hikayesini ve 100 yıldır sahibinin gelmesini beklediklerini şöyle anlatıyor:

“Dördüncü kuşak dedem Mustafa Oruçlu Köprülü, 1909 yılında Osmanlı'nın yıkılması ile birlikte elinde o döneme ait yarım Osmanlı Lirası tutarında bir çek kalır. O günün parası bin dolar civarında. Bunu gören yakın ve arkadaşları dedeme 'artık Sultan Abdülhamit dönemi bitti, Osmanlı yıkıldı, artık bu çek geçerli değil, bunun hiçbir hükmü ve geçerliliği kalmamıştır' diye söyler. Dedem Mustafa Oruçlu Köprülü, bunu oğullarına vasiyet ederek, ‘Bu çeki kaldırın bunun gerçek sahibi 100 yıl sonra mutlaka buraya gelecek, bunu ona verin’ der ve bize bu emaneti bırakır.”

Taha Köprülü, kendilerinin bu vasiyeti ne zaman yerine getireceklerini düşünürken, Erdoğan’ın, dedelerinin dediği tarihe denk gelen bir ziyaret gerçekleştirdiğini öğrenince çok sevindiklerini belirtiyor.

Eşref Sadun Taha Köprülü, Başbakan Erdoğan’ın programına davetli olduğundan bu emaneti kendisine orada vermeye karar verir. Ancak korumaları hesaplamayan Taha Köprülü, Erdoğan’a yaklaşamayınca bağırarak ulaşmaya çalışır.

Kendisine, “Sayın Başbakanım Osmanlı'dan kalan bir hediyeniz var” diyen Eşref Sadun Taha Köprülü, gerisini ise şöyle anlatıyor:

“Sesimi duyarak bana, ‘Gel bakalım. Bu nedir’ dedi. Ben de üzerinde 1909 yılına ait Devlet-i Aliye-i Osmanlı yazılı Yarım Osmanlı Lirası tutarında Seri A 9516444 nolu çeki kendisine verirken korumalar beni arka plana itti, çekin hikayesini anlatamadım kendisine. Sayın Başbakan da çeki inceledikten sonra cebinde çıkardığı bir kağıdın arasına koyarak özenle tekrar cebine koydu. Hatta Sayın Erdoğan çeki alınca, gülerek ‘Zengin oldum’ dediğini de duydum, ama kendisine çekin tarihi ve olayını anlatamadım. Ancak bu vasiyeti yerine getirdiğim için emaneti teslim ettiğim için çok sevinçli ve gururluyum.”
trt türk

1/25/2011

türklerin macaristanı 150 yıl idare etmesi bizim için bir şanstır

Macaristan Cumhurbaşkanı Pal Schmitt, İspanyol ABC isimli günlük gazeteye verdiği demeçte, ''Türkler tarafından 150 yıl boyunca idare edilmemizi şans olarak tanımlıyorum'' dedi.

Macaristan'ın AB dönem başkanlığının yanı sıra çıkardığı yeni medya kanunu ile ilgili İspanyol gazetesine açıklamalarda bulunan Macaristan Cumhurbaşkanı Pal Schmitt, Türkiye'nin AB üyeliği hakkında da konuştu.

Macar Cumhurbaşkanı, gazeteye yaptığı açıklamada, ''Türk siyasetçilerle sık sık bir araya gelerek Türkiye'nin AB üyeliği hakkında uzun görüşmeler yaptım. Yaklaşık 100 milyonluk Müslüman bir ülkenin AB'ye alınması için zaman gerekiyor'' ifadesini kullandı.
Schmitt, 1541-1686 yılları arasında Türkler tarafından idare edilen Macaristan'ın, çok şanslı olduğunu vurgulayarak, Cumhurbaşkanı Schmitt, ''Türkler tarafından 150 yıl boyunca idare edilmemizi şans olarak tanımlıyorum. Ülkemiz Türkler değil de başka bir millet tarafından alınsaydı, dilimizi ve dinimizi değiştirmemizi isteyeceklerdi, biz de asimile olacaktık. 150 yıl boyunca Macaristan Türkler için stratejik bir yer oldu'' dedi.

Kanuni Sultan Süleyman 1541 yılında Budin'i feth etmiş, Budin 1686 yılına kadar tam 145 yıl boyunca, Macaristan'ın bazı yerleri ise 160 yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu egemenliği altında kalmıştı.
mynet

1/22/2011

75 milyon dolar bütce ile fatih sultan mehmet dizisi çekilecek

Epsilon Yayınları'ndan yapılan açıklamada Türk dizi filmleri sektöründeki ihracatın yaklaşık yüzde 80'ini yapan Calinos Holding Yönetim Kurulu Başkanı Fırat Gülgen'in basına, Türk-Katar ortak yapımı 75 milyon dolar bütçeli İstanbul'un Fethi dizisi ve filmi için senaryo çalışmalarının Beyazıt Akman'ın kaleme aldığı "Dünyanın İlk Günü" kitabından yapılacağı bilgisini verdiği belirtildi.

Epsilon Yayınları Genel Yayın Müdürü Yardımcısı Meltem Erkmen, "Dünyanın İlk Günü" kitabının Amerika'da İllionis State Üniversitesi'nde Batı'da Türk ve İslam algısı üzerine doktora çalışmalarına devam eden ve bu konuda ders veren Beyazıt Akman'ın beş yıllık bir çalışması sonucu ortaya çıktığını söyledi. Romanda İstanbul'un fethinin Fatih Sultan Mehmet, Yeniçeri İskender ve Batılı seyyah Alberto Balbi'nin gözünden anlatıldığını ifade eden Erkmen şunları belirtti:

1/17/2011

ukrayna parlamento başkanına hürrem sultan sorusu soruldu

TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, Ukrayna Parlamento Başkanı Volodimir Litvin ile bir araya geldi.

Litvin ve Şahin, gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Mehmet Ali Şahin, ''Muhteşem Yüzyıl'' dizisiyle ilgili bazı tepkiler olduğunu belirterek, ''Bu tepkileri saygıyla ve anlayışla karşılıyorum. Ama senaristlerin bu tepkileri de ciddiye alacaklarını ve saygı duyacaklarını düşünüyorum'' dedi.

Aynı zamanda ''Tarih Profesörü'' olan Litvin, bir gazetecinin, Türkiye'de bir televizyon kanalında yayınlanan ve Kanuni Sultan Süleyman ile Ukrayna'dan gelen Hürrem Sultan'ın hayatını anlatan 'Muhteşem Yüzyıl' dizisiyle ilgili tartışmaları hatırlatması üzerine, hem Ukrayna'nın hem de Türkiye'nin kendi tarihi köklerine döndüklerini belirtti.

1/11/2011

osmanlı imparatorluğundaki zorunlu göçlerde acılar ve zorluklar

Turkish Coalition of America (TCA), tarihçi Prof. Justin McCarthy ile tarih kitaplarında pek yer verilmeyen Osmanlı topraklarındaki 5 milyon Müslümanın acı göç hikayesini, harita olarak yayımladı.

TCA, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılış döneminde yaşanan ama Batılı tarihçiler tarafından genellikle sadece Osmanlı'daki Hristiyanlara odaklanılarak tek taraflı anlatılan göç konusunda madalyonun öteki yüzüne de dikkati çeken bir çalışmayı ortaya koydu.

5 Milyon Türkün Göçü
Louisville Üniversitesi'nde tarih profesörü olan ve Osmanlı İmparatorluğu hakkında ayrıntılı demografik çalışmalarda bulunan Prof. McCarthy tarafından hazırlanan "Osmanlı İmparatorluğu'nda Zorunlu Göç ve Ölümler-Açıklamalı Harita"da, Osmanlı topraklarında, 1770-1923 yıllarında göç eden 5 milyon Müslüman tebanın yaşadığı göç gösteriliyor.

Böylece, Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılma sürecinin Ermeniler gibi sadece Hristiyan nüfusu etkilemediğine, milyonlarca insanın acı ve zorluklar yaşadığına vurgu yapılıyor.

12/22/2010

türkiye avrupa birliğine giremesse osmanlı imparatorluğu kurulur

1 Ocak’tan itibaren AB Dönem Başkanlığı’nı üstlenecek Macaristan Dışişleri Bakanı Janos Martonyi, Türkiye’nin AB üyeliği sürecine ilginç bir çıkışla destek verdi. Martonyi, “Ya AB’nin dışında yeni bir Osmanlı İmparatorluğu kurulacak ve AB’nin rekabetçisi olacak. Ya da Türkiye, AB üyesi olup güçler birleşecek” dedi.

AVRUPA Birliği Dönem Başkanlığı’nı 1 Ocak’tan itibaren altı aylığına üstlenecek olan Macaristan, Türkiye’ye sıcak mesajlar verdi ve AB’yi de uyardı. Macaristan Dışişleri Bakanı Janos Martonyi, “Ya AB’nin dışında yeni bir Osmanlı İmparatorluğu kurulacak ve AB’nin rekabetçisi olacak. Veya Türkiye AB üyesi olup, güçler birleştirilecek” dedi.
Janos Martonyi, Brüksel’den yayın yapan ABHaber’e verdiği demeçte, “Ben Türkiye’nin AB üyeliğinin birliğe önemli avantajlar sağlayacağını savunuyorum. Türkiye’nin AB üyeliğinin büyük bir stratejik seçim olacağını düşünüyorum. Türkiye’nin AB üyeliğini önemsiyorum. AB-Türkiye müzakere sürecinin ilerlemesi için ne yapılması gerekiyorsa yapacağız” diye konuştu. Martonyi, Türkiye ile ‘Rekabet’ başlığını da kısa sürede müzakereye açmayı planladıklarını söyledi. Martonyi, Türkiye’ye ise “Yılgınlığa kapılmayın, müzakere sürecine kararlılıkla devam edin” mesajı gönderdi. Martonyi şunları söyledi:
“Türkiye-AB sürecinde yaşanan sorunları biliyoruz. Sorunlar var. Kızgınlıklar var. Türkiye’nin bu süreçte yılgınlığa düşmemesi gerekiyor. Kararlılık ve ısrarla müzakere sürecine devam edilmesi lazım. AB Dönem Başkanlığımız sırasında Türkiye ile müzakereleri daha da ileriye götürmeye çalışacağız. Rekabet başlığını kısa sürede açmayı planlıyoruz.” Martonyi, Türkiye ile AB arasında özellikle ikili düzeyde yaşanan siyasi sorunların aşılabilmesi halinde üyelik sürecinin hızlanacağını belirtti.
hürriyet dünya

10/26/2010

manavda bulunan atatürkün meclis konuşması filmi

Atatürk'ün daha önce hiç duymadığınız gerçek sesi ve görüntüleri ortaya çıktı.

atatürkün meclis konuşması

Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi işbirliğiyle hayata geçirilen "Osmanlı İmparatorluğu, Cumhuriyetin İlk Yılları ve Atatürk'e ait yazar tabanlı filmlerin restorasyon" projesi ile ilgili tanıtıma katıldı.


Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, " Sadece bir öncelik sıralaması yapmaya çalışıyoruz. Anladığım kadarıyla doğru bir öncelik sıralaması yapmışız. Biraz gecikmiş bile olsa, doğru bir öncelik sıralaması" dedi. Bakan Günay "Bu kayıtlar uzun sürden bu yana üniversitede duruyormuş sonra bunların restore edilmesi konusundan bir anlaşma yapma ihtiyacı doğdu.

Telif Hakları Sinema Tv Genel Müdürlüğümüzle üniversitemiz arasında böyle bir işbirliği ortaya çıktı" şeklinde konuştu. Bu görüntüleri daha önce çizgili ve cızırtılı izlediğini kaydeden Bakan Günay, " Ama bu kez sanki yeni çekilmiş bir yapım gibi son derece net bir şekilde ögreneceğiz " dedi. Günay, " Önümüzdeki günlerde bunların bütününü ya da bütününe yakın bölümünü daha kapsamlı ve önemli sinema insanlarınınn katılımıyla, beşki bir sunumla tekrar topluma duyurma fırsatı bulacağız diye düşünüyorum." diye konuştu. Günay, "Toplumun geçenlerde çok ilgisini çekti. Atatürk'ün gerçek sesine ulaşıldı diye. Doğru. Yani biz Atatürk'ü 10. Yıl Nutk'unda o tiz sesle dinlemeye alışmışız. Halbuki hepimizin ses tonuna benzeyen ortalama bir ses tonuyla meclise hitabı var " diye konuştu

Restorasyon çalışmasıyla ilgili olarak Prof. Dr. Asiye Korkmaz bir konuşma yaptı. Korkmaz,
" Bu filmler bize merkezimizin de kurucusu olan Hocamız Prof. Dr. Sami Şekeroğlu'ndan emanet. Bunlar bize emekli olmadan teslim ettiği filmler. Meslektaşlarımızın yaptığı bir hesaba göre bugünkü kadromuzla restore etmeye kalkışsak 250 yıl gerekiyor. Ama her filmi hemen restore etmek gerekmiyor. Restorasyon pahalı zor bir iş. Ancak gerekli olduğunuda yapılan bir işlem. Bugün restorasyon gerektiren yanar tabanlı dediğimiz yanıcı filmler. Bu filmlerin büyük bir kısmı Kültür Bakanlığı tarafından tolplandı ve 25 yıl önce Sinem Televizyon Merkezine gönderildi. Biz de bunları olduğu gibi hiçbir hasara uğratmadan günümüze kadar koruduk Bugün de yine özel ve güvenli bir yerde düşük ısı ve nem şartlarından sürekli kontrol ederek koruyoruz" dedi. Daha sonra gösterimi yapılan filmle ilgili de bilgiler veren Prof. Dr. Korkmaz, "Bu film sinema tarihihin ilk üretilen malzemesidir. Nitroselülozdur. Dinamite eşdeğer bir malzemedir. 38 derecede kendiliğinden tutuşur ve büyük patlamalarla yanar" diye konuştu. Korkmaz, filmlerin bazlarının sessiz olduğunu da kaydederek, gösterilen formatın HD formatta olduğunu söyledi."
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin işbirliğiyle hayata geçirilen "Osmanlı İmparatorluğu, Cumhuriyetin İlk Yılları ve Atatürk'e ait yazar tabanlı filmlerin restorasyon" projesinin tanıtım toplantısına katıldı.

"ATATÜRK'ÜN GERÇEK SESİNE ULAŞILDI"

Günay, " Sadece bir öncelik sıralaması yapmaya çalışıyoruz. Anladığım kadarıyla doğru bir öncelik sıralaması yapmışız. Biraz gecikmiş bile olsa, doğru bir öncelik sıralaması" dedi. Bakan Günay "Bu kayıtlar uzun süreden bu yana üniversitede duruyormuş sonra bunların restore edilmesi konusunda bir anlaşma yapma ihtiyacı doğdu. Telif Hakları Sinema Tv Genel Müdürlüğümüzle üniversitemiz arasında böyle bir işbirliği ortaya çıktı" şeklinde konuştu. Bu görüntüleri daha önce çizgili ve cızırtılı izlediğini kaydeden Bakan Günay, " Ama bu kez sanki yeni çekilmiş bir yapım gibi son derece net bir şekilde göreceğiz " dedi. Günay, " Önümüzdeki günlerde bunların bütününü ya da bütününe yakın bölümünü daha kapsamlı ve önemli sinema insanlarının katılımıyla, yeni bir sunumla tekrar topluma duyurma fırsatı bulacağız diye düşünüyorum." diye konuştu. Günay, "Toplumun geçenlerde çok ilgisini çekti. Atatürk'ün gerçek sesine ulaşıldı diye. Doğru. Yani biz Atatürk'ü 10. Yıl Nutku'nda o tiz sesle dinlemeye alışmışız. Halbuki hepimizin ses tonuna benzeyen ortalama bir ses tonuyla meclise hitabı var " diye konuştu. Günay, " Bütün bu kültür mirasını geleceği taşımak hepimiz için önemli bir görev. Güzel bir söz var; " Hayat ileriye doğru yaşanır ama geçmişe bakınca anlaşılır diyorlar. Bizim de geçmişimizi bilmemiz sağlam adımlarla geleceğe yürümek için sanıyorum ki son derece gerekli. Bir ihmali yerine getirmeye çalışıyoruz. Bir gecikmişliği ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. "dedi.

" BUGÜNKÜ KADROMUZLA RESTORE ETMEYE KALKSAK 250 YIL GEREKİYOR "

Restorasyon çalışmasıyla ilgili olarak Prof. Dr. Asiye Korkmaz bir konuşma yaptı. Korkmaz,
" Bu filmler bize merkezimizin de kurucusu olan Hocamız Prof. Dr. Sami Şekeroğlu'ndan emanet. Bunlar bize emekli olmadan teslim ettiği filmler. Meslektaşlarımızın yaptığı bir hesaba göre bugünkü kadromuzla restore etmeye kalkışsak 250 yıl gerekiyor. Ama her filmi hemen restore etmek gerekmiyor. Restorasyon pahalı zor bir iş. Ancak gerekli olduğun da yapılan bir işlem. Bugün restorasyon gerektiren yanar tabanlı dediğimiz yanıcı filmler. Bu filmlerin büyük bir kısmı Kültür Bakanlığı tarafından toplandı ve 25 yıl önce Sinem Televizyon Merkezine gönderildi. Biz de bunları olduğu gibi hiçbir hasara uğratmadan günümüze kadar koruduk. Bugün de yine özel ve güvenli bir yerde düşük ısı ve nem şartlarında sürekli kontrol ederek koruyoruz" dedi. Daha sonra gösterimi yapılan filmle ilgili de bilgiler veren Prof. Dr. Korkmaz, "Bu film sinema tarihinin ilk üretilen malzemesidir. Nitroselülozdur. Dinamite eşdeğer bir malzemedir. 38 derecede kendiliğinden tutuşur ve büyük patlamalarla yanar" diye konuştu. Korkmaz, filmlerin bazlarının sessiz olduğunu da kaydederek, gösterilen formatın HD formatta olduğunu söyledi.

"ATATÜRK FİLMİNİ MANAVDA BULDUM "

Prof. Dr. Sami Şekeroğlu da bir konuşma yaptı. Atatürk'ün ilk yıllarına ait filmlerin Avusturyalı Saşa Grup tarafından çekildiğini kaydetti. Atatürk'ün Meclisteki konuşmasının Cezmi Ar'ın çektiğini belirten Şekeroğlu, " Hatta bir tanesi de çıkmamış. Görüntüler iyi olmamış. Kendisi çıkmış demiş ki, " Ben yaşıyorum. Bir perde koyun. Konuşayım demiş. Benim bulduğum film de budur. " dedi. Şekeroğlu filmi manavdan bulduğunu da belirterek, o gün filmi nasıl aldığını da anlattı.
Şekeroğlu, " Prof. Dr. Önder Küçükerman ile beraber antikacıya gittik. Orada baktık çok güzel bir manav. Biraz meyva alalım dedik. Bir çocuk kutular var ve kazıyor. Bu filmleri kazıyorum bir aseton içine koyuyorum ve film yapıştırıcısı yapıyorum dedi. Ben bir baktım Atatürk yazıyor . Hemen açtım nitrat olduğunu anladım zaten. Benim yeğenim var ona vereyim oynasın dedim. Bundan 500 liralık yapıştırıcı çıkar dedi. Bizde de o kadar para yoktu açıkçası. Ben 250 liraya razı ettim. Çocuk parayı alınca daha çok film var dedi. Depoya götürdü. Hatırladığım kadarıyla o depo İpek Filmin deposuydu. " dedi. Şekeroğlu manavdan aldığı filmde Atatürk 'ün yine Meclis'te konuştuğunu kaydetti. Prof. Dr. Şekeroğlu, " Aynı bu konuşmanın bir başka kaydı. Mecliste konuşuyor. " dedi. Şekeroğlu filmi 1975 'te bulduğunu da söyledi. Bunun üzerine Bakan Günay ise, " Kimin iktidarı olduğuna söylememe gerek yok değil mi ? " diye konuştu. Bakan Günay ayrıca Şekeroğlu'na " Siz olmasaydınız olmayacaktı . Manavda bulmuşsunuz baksanıza " dedi. Atatürk'ün Cumhuriyetin 10. yılında yaptığı konuşmanın sesini de temizlediklerini söyleyen Prof. Dr. Şekeroğlu, görüntünün hızlı gittiği için Atatürk'ün sesinin o konuşmada tiz çıktığını dile getirdi.

GÖRÜNTÜLERDE NELER VAR ?

Basına gösterimi yapılan ilk görüntüde Atatürk'ün 1936'daki Meclis konuşması restorasyon yapılmadan önce ve sonra gösteriliyor. İkinci görüntü ise, 1915'te Harbiye Nazırının Kıta Teftişi ve Barum Manzarasından oluşuyor. Ancak o dönemde ses olmadığı için ikinci filmde de ses yok. Görüntülerde küçük çocukların çay toplaması da görülüyor. Filmler arasından Alman İmparatorunun Dersaadet'e gelişi de var. 1917 tarihli görüntüler de sessiz. Bu görüntülerde ise, Alman İmparatoru ile Sultan 5. Mehmed Reşat da görülüyor. 1918 tarihli diğer bir görüntüde ise, Sultan Abdülhamid'in cenaze töreni görüntüleri yer alıyor, Son Padişah Vahdettin görülüyor. 1923 tarihli görüntüde ise, Lozan Barış Heyetinin karşılanması yer alıyor. Görüntülerde Atatürk, İsmet İnönü ve Atatürk eşi Latife Hanım yeralıyor. Bir diğer görüntü ise, 1930 yılına ait Atatürk'ün Orman Çiftliğinde Amerikan Büyükelçisi Joseph Grew'u ağırlamasından oluşuyor. 1934 yılındaki görüntüde ise, Atatürk İran Şahı Rıza Pehlevi ile karşılıklı konuşuyor.Sesli olan görüntüde Atatürk'ün gerçek sesi de net bir şekilde duyulabiliyor. Atatürk'ün deniz kenarında İsmet İnönü ile birlikte gemileri izlediği görüntünün yanı sıra, 1936 tarihli filmde ise, Atatürk'ün İngiltere Kralı 8. Edward'ın Türkiye ziyareti de yeralıyor. Filmde ayrıca, Atatürk'ün 1937'de Doğu illerini ziyareti de görülüyor. Gözlerini hayata kapamadan bir yıl önceki görüntülerinde Atatürk'ün zayıflamış olduğu da dikkatlerden kaçmıyor.