Dünya

Dünya
Enerji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Enerji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10/02/2011

güneş enerjisini elektrik enerjisine çevirebilen yapay yaprak üretildi

Güneş ışığını doğrudan enerjiye çevirip bunu daha sonra kullanmak üzere biriktirebilen yapay yaprak üretildi.
ABD’de Massachusetts Institute of Technology’nin (MIT) de katıldığı çalışmada yapay yaprak, silisyum, kobalt ve nikel gibi kolay bulunan malzemelerden üretildi.

Her iki tarafında silisyumdan güneş hücresi bulunan bu yaprağın çalışması için hiçbir dış bağlantı gerekmiyor. Profesör Daniel Nocera, yaprağı su dolu bir kaba yerleştirip güneş ışığına maruz bıraktıklarını, yaprağın hemen bir tarafından oksijen kabarcıkları, diğer tarafından da hidrojen üretmeye başladığını söyledi. Üretilen kabarcıklar toplanabiliyor ve elektrik üretmek için daha sonra kullanılmak üzere biriktirilebiliyor. Çalışma Science dergisinde yayınlandı. 

8/10/2011

çin hükümeti yüzer kütleyi turist göndereceğiz diye boğazdan geçirdi uçak gemisi yaptı

Tüm dünyayı korkutan ve Türkiye'den geçişi tartışma yaratan Çin'in "dev yüzen kütlesi" sabah saatlerinde ilk kez denize açıldı...
Yüzer kütle olarak boğazlardan geçen 'Varyag', Çin'in uçak gemisi olarak ilk kez denize açıldı. Çin'in resmi haber ajansı Xinhua, ülkenin kuzeydoğusundaki Dalian limanında uçak gemisi haline getirilen Varyag'ın, sabah saatlerinde ilk kez denize açıldığını duyurdu. Huanqiu gazetesi, yerel saatle sabah 6'da limandan demir alan Varyag'ın kendi motorunu kullanmadığını belirterek, römorkörler tarafından çekildiğini bildirdi. Çin Hükümeti, Ukrayna'dan satın aldığı ve motoruyla dümeni olmadığı için 'yüzer kütle' olarak adlandırılan Varyag'ı yıllarca süren kapsamlı bir restorasyon sürecinden geçirdi. Bu süreçte, tüm yaşam ve çalışma alanları ile motor, enerji ve navigasyon sistemleri kurulan Varyag'ın, donanmanın temel uçak gemisi kabiliyetlerinin geliştirilmesinde kullanılabileceğine işaret ediliyor. Çin, Varyag'ın boğazlardan geçiş izni için Türkiye'ye 'Resmi Turist Güzergâhı Statüsü' vermiş, turizm sektörünü de 2.5 milyon Çinli turist gelecek hayali sarmıştı. Çin basınında yer alan haberlere göre, 2010'da Çin'den Türkiye'ye giden turist sayısı yıllık bazda yüzde 12 artış göstererek 77 bine ulaştı.

7/27/2011

evrende dünya okyanuslarının 140 trilyon katı büyüklüğünde su kütlesi tespit edildi

Dünyadan 12 milyar ışık yılı mesafedeki bu su kütlesi, dünya okyanuslarının içerdiği toplam su kütlesinin 140 trilyon katı büyüklüğe sahip. Buhar halindeki su kütlesi, kuasar olarak adlandırılan ve ortasında, çevresindeki maddeyi yutan büyük bir kara delik bulunan gök cismini sarıyor.
NASA'nın Kaliforniya'daki laboratuvarından Matt Bradford, kuasar çevresindeki ortamın oldukça özgün bir yapıya sahip olduğunu belirterek, bu yapının "devasa büyüklükte su ortaya çıkardığını" belirtti.

Keşfi yapan ekiplerden birinin başkanı olan Bradford, "yeni keşif bir kez daha gösterdi ki su, evrende oldukça yaygın ve hatta evrenin en erken zamanlarından beri var" dedi. Bu ekibin bulguları, Astrophysical Journal Letters'da yayımlandı.

Kuasarlar, çevresini bir disk şeklinde saran gaz ve toz kümesini emen devasa bir karadeliğe sahip gök cisimleri. Kuasarın karadeliği, bu tüketiminin sonucunda diskin ortasından her iki yöne doğru müthiş bir enerji fışkırtıyor. Su kütlesinin bulunduğu bu kuasarın kara deliği Güneş'ten 20 milyar kat daha yoğun ve Güneş'ten, "Bin trilyon kat" enerjiye sahip.

Bu kadar uzakta ve evrenin erken dönemlerinde var olan su kütlesi ilk kez keşfediliyor. Güneş Sistemi'nin dahil olduğu Samanyolu Galaksisi'nde de su buharı bulunuyor ancak galaksimizdeki su kütlesinin çoğu buz halde bulunuyor. Samanyolu'ndaki su kütlesi, bu kuasarda bulunandan 4000 kat daha az. Bunun nedeni de suyun, Samanyolu'nda daha çok buz formunda olması.

Kuasardaki su buharı, gök cisminin karadelik etrafında dönen gaz kütlesinin içerisine dağılmış durumda. Bu gaz bölge, yüzlerce ışık yılı genişliğinde (1 ışık yılı, yaklaşık 6 trilyon mil). Kuasardaki su buharı ile, karbonmonoksit gibi diğer moleküllerin ölçümleri, çevreleyen gazın yoğunlaşarak yıldızlar oluşturuyor olabileceğini gösteriyor. Ölçümler, Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü'nün Hawai'deki teleskobu kullanılarak, Bradford'un ekibince 2008'den beri yapılıyor. Kuasar üzerinde çalışan ikinci ekip ise, Alpler'deki Caltech Submillimeter Gözlemevi başkan yardımcısı, fizikçi Dariusz Lis başkanlığındaki bir ekip. Bu ekip de kuasardaki ilk su buharı gözlemini 2010'da yaptı.

7/19/2011

bu insanalar tatile çıkmak yerine tatillerini dünyanın çeşitli yerlerinde gönüllü çalışarak geçiriyorlar

Tembellik yapmak, sabahları istediğin saatte kalkmak, elini işe sürmemek. Bu birçokları için tatilin tam tanımı. Ancak bazıları otellerinin havuzu başında kokteyllerini yudumlamak yerine Güney Afrika’da aslanları koruma projesine katılıyor, Hindistan’da fırsatları kısıtlı kız çocuklarına eğitim veren okullarda öğretmenlik yapıyor, Gana’da AİDS konusunda aydınlatıcı çalışmalar yürütüyor ya da Tanzanyalıların temiz içme suyuna kavuşması için çaba sarf ediyor.
Kalkınmakta olan ülkelere destek

35 yaşındaki mühendis Tilmann Straub, üniversite öğrencisiyken sırt çantasıyla yaptığı seyahatlerde Tanzanya'yı ve insanlarını tanımış ve gördüğü yoksulluk karşısında tekrar bu ülkeye dönmeye karar vermiş. Uygulamalı jeoloji eğitiminde öğrendiklerini bu ülkenin insanlarıyla paylaşmak isteyen Straub, “Sınır Tanımayan Mühendisler Örgütü”nün de fahri üyesi. Bu örgüt gönüllülerin katkılarıyla, kalkınmakta olan ülkelerin su, enerji ve sıhhi tesisat alanlarındaki sorunlarına çözüm üretiyor. Straub, bölge halkı ile altı hafta beraber yaşadıklarını, onları yakından tanıdıklarını anlatıyor ve çok sıcak karşılandıklarını, her seferinde yeni tecrübeler edindiğini belirtiyor.

Çalışarak dinlenmek

2010’da tüm yıllık iznini kullanarak Tanzanya’da bir kız okulunda yağmur suyunun toplandığı bir depo inşaatına yardımcı olan Straub, "Bu çok heyecan verici. Ben öyle güneşe uzanan birisi değilim. Bu projeyi yürütmek de bir anlamda dinlenmek sayılıyor benim için.” diyor.

Kendi mesleğinde ya da bambaşka bir alanda

Tatilde benzeri projelerde gönüllü çalışanların sayısı artıyor. Yabancı ülkelerdeki kalkınma projelerinde gönüllü olarak çalışmak isteyenlere yardımcı olan "TravelWorks" adlı seyahat acentesinden Tanja Kuntz, bir yanda kendi mesleklerinde ama yabancı bir ülkede çalışmak isteyenler olduğunu belirterek, Kenya’da görev almak isteyen bir hemşireyi ya da Laos'ta çalışmak isteyen bir öğretmeni örnek gösteriyor. Kuntz, bir de Almanya’da iş sahibi olup, başka bir ülkede bambaşka bir meslekte çalışmak isteyenlerin olduğunu söylüyor ve, örnek olarak Hindistan’da çocuklara bakan bir avukat ile Afrika’da hayvanların korunması alanında görev alan Berlinli bir moda tasarımcısından bahsediyor.

Yaşın önemi yok

Kuntz, bu tür çalışmalar için insanın yaşının pek bir rol oynamadığını belirtiyor ve ekliyor: "Örneğin 73 yaşında emekli bir kadın var, şimdi üçüncü kez bizim aracılığımızla yurtdışında çalışıyor. Yani bir kere gönüllü çalışmanın tadına varıp, bunu sık sık tekrarlayanlar çok.”


© Deutsche Welle Türkçe


Rayna Breuer / Çeviri: Aydın Üstünel

Editör: Ahmet Günaltay

7/04/2011

karıncaların bir türü düşmanlarını tanıyor tehlikeli olabileceklerle mücadele ediyor

Yeni bir araştırma, "Temnothorax Longispinosus" türü karıncaların baş düşmanlarını tanıyabildiğine işaret ediyor.

Karınca kolonileri, sık sık yumurtalarını çalan köle-yapıcı karıncaların saldırılarına uğruyor.

Karıncalar bir köle yapıcı karıncayla karşılaşınca ısırarak ve sokarak karşılık veriyor.
Ancak karıncalar, daha az tehlikeli düşmanları için enerjilerini harcamıyor.

Araştırmanın sonuçları "Ethology" adlı bilimsel dergide yayımlandı.

Almanya'daki Johannes Gutenberg Üniversitesi'nden Inon Scharf ve Susanne Foitzik öncülüğündeki araştırma ekibi, karmaşık bir sosyal yapıları bulunan karıncaların farklı düşmanlarına nasıl tepki verdiklerine odaklandı.

Araştırma için laboratuvara karınca kolonileri getirildi.

"Temnothorax Longispinosus" türü karıncalar, Amerika Birleşik Devletleri'nin kuzeydoğusunda yaprak döken ormanlarda meşe palamudu kovuklarında veya yere düşen yaprakların altında yuva kuruyor.

Bu kolonilere dört farklı türden işçi karıncalar sokuldu.

İlki, bu türle aynı ortamda yaşamayan, tanıdık olmayan bir karıncaydı. İkincisi aynı türden bir karınca, üçüncüsü ise aynı bölgelerde yaşayan ve aşina oldukları bir rakip karıncaydı.
Tehdide göre tepki

Son karınca ise en büyük düşmanları köle yapıcı karınca oldu.

Köle yapıcı karıncalar, saldırdıkları yuvalarda, kraliçe ve işçi karıncaları öldürdükten sonra köle olarak çalıştırılacak karıncaların yumurtalarını çalıyor.

Bu yumurtalardan çıkan karıncalar, kraliçenin bakımı, genç karıncaların yetiştirilmesi ve yiyecek bulunması gibi görevler üstleniyor.

Temnothorax Longispinosus türü karıncalar, karşılaştıkları köle yapıcı karıncayı ısırıp sokmaya başladı.

Bu karıncalar, daha az tehlikeli olduğunu düşündükleri karıncayı ise yuvadan dışarı çıkarmaya çalıştı.

Dr. Scharf, "Çok net bir ayrım yapabiliyorlar. Evrim açısından açıklaması olan bir davranış. Her bir düşman için enerjilerini harcamıyorlar. Tehdide göre tepki vermek son derece mantıklı" diyor.

6/22/2011

osmanlı döneminde kurulan silahtar ağa elektrik santralı şimdi müze olarak hizmet veriyor

1902 yılında Tarsus yakınlarında kurulan küçük çaplı bir hidroelektrik santralin dışında, Silahtarağa Santrali, Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk enerji tesisiydi.

Kronolojik olarak ilk tesis olmasa da, ülke sınırları içinde bir kente hizmet vermesi amacıyla yapılan ilk tesisti. Tesisin kuruluması için ilk adım 1910 yılında devlet tarafından açılan ihaleyle atılmıştır.

 silahtar ağa elektrik santralı


İhaleyi Avusturya-Macaristan sermayeli Ganz Electric Company kazandı. Şirket 1911 yılında, Brüksel Bankası (Fransızca: Banque de Bruxelles) ve Macar Kredi Genel Bankası'ndan (Fransızca: Banque Générale de Credit Hongrois) aldığı finansal destekle Osmanlı Anonim Elektrik Şirketi'ni kurdu ve devletten 50 yıllık elektrik üretim imtiyazı almış oldu.Yapılan etütler sonucunda İstanbul'da hidroelektrik güç elde etmeye uygun su kaynağı bulunmadığına kanaat getirilince kömür yakıtlı bir tesis kurulması kararlaştırıldı. Şirket derhâl Silahtarağa semtinde bir termik santral kurma işlemlerine başladı.

1913 yılında tamamlanarak kullanıma girmesi planlansa da o yıl aşırı yağışlar nedeniyle bölgeyi etkileyen su baskınları ve Balkan Savaşı'nın etkileri tesisin açılmasını geciktirdi. Tesis 11 Şubat 1914'te resmen açılışını yaptı. Üretilen elektrik ilk olarak İstanbul tramvaylarına ve Osmanlı sultanının o dönemde yaşadığı Dolmabahçe Sarayı'na verildi. Böylece İstanbul'da havagazına bir alternatif enerji türü doğmuş oldu. Şirketin kurucu sahibi aynı yıl içinde santrali Belçika menşeli SOFINA şirketine devretti.

silahtar ağa elektrik santralı
Yenilenen santral binalarından bir görünüm.

Santralde kullanılması için gereksinim duyulan kömür Zonguldak'tan denizyoluyla getiriliyordu. 1915 yılında Rus donanması kömür taşıyan Şirket-i Hayriye gemilerini batırdığı için hem güvenliği sağlamak; hem de işleyişi hızlandırmak amacıyla İstanbul'un kuzeyindeki linyit ocaklarıyla santralin bulunduğu Silahtarağa semti arasında bir dekovil tren hattı kuruldu.

Kurulduktan kısa bir süre sonra tramvayların yanısıra Suriçi, İstinye ve Pera bölgelerine elektrik vermeye başladı. Harbiye Nezareti tarafından İstanbul atlı tramvaylarının tüm atları 30 bin altın karşılığında satın alınmış olduğundan; santralde üretilen elektrik ağır aksak işleyen İstanbul toplu taşımacılığına da çare oldu. Pera bölgesinin aydınlatma imtiyazını elinde bulunduran Pera Şirketi'yle yaşanan imtiyaz çatışması çözüme kavuşunca elektrikle çalışan tramvaylar hizmete sokuldu. İlk elektrikli tramvaylar 20 Şubat 1914 tarihinde Karaköy Meydanı'nda yapılan törenle Galata Köprüsü üzerinden geçtiler. 1920 yılında başlayarak cadde ve sokaklar da santralden elde edilen elektrikle aydınlatılmaya başlandı.
Cumhuriyet dönemi

Santralin işletmesini yapan yabancı sermayeli şirket, Osmanlı Devleti dağıldıktan sonra kurulan cumhuriyet yönetimi süresince de faaliyetini sürdürdü. İlk olarak ülkede değişen rejim nedeniyle şirket unvan değişikliğine gitti ve adını Türk Anonim Elektrik Şirketi olarak değiştirdi. 1926 yılında İstanbul Boğazı'na Arnavutköy-Vaniköy arasında sualtı kabloları döşenerek Anadolu Yakası'na da elektrik verildi. Santral, 1937 yılında devlet tarafından satın alınarak kamulaştırıldı ve Nafia Vekaleti'ne bağlı Elektrik Umum Müdürlüğü'ne geçti. İstanbul Belediyesi, İstanbul Elektrik Tünel ve Tramvay İşletmeleri Umum Müdürlüğü'nü (İETT) kurunca santral 1 Temmuz 1938 tarihinde buraya devredildi.

Santral, 1952 yılına değin İstanbul'un elektrik gereksinimini tek başına karşıladı. Bu tarihte devlet eliyle yeni kurulan Çatalağzı Termik Santrali ile arasında bağlantı kuruldu ve İstanbul'un elektrik yükü bu iki merkez arasında paylaştırıldı. Santralin yönetimi 1962'de Etibank'a; 1970'te ise Türk Elektrik Kurumu'na geçti. Ambarlı Termik Santrali 1976 yılında tam kapasiteyle çalışmaya başlayınca, Silahtarağa Santrali'nin İstanbul elektrik dağıtımındaki payı iyiden iyiye azalmış oldu.

Türbin ve kazanlarının yıpranması ve Haliç çevresinde yarattığı aşırı kirlilikten dolayı ekonomik ömrünü tamamladığına karar verildi ve tesis 1 Mart 1983 tarihinde faaliyetine son verdi. Boşaltılan tesis binaları 20 yıl boyunca atıl vaziyette kaldı. 2004 yılında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca İstanbul Bilgi Üniversitesi'ne tahsis edildi. Üniversite yönetimi, tesisin aslına uygun bir biçimde yenilenerek yeniden kullanıma kazandırılması için çalışmalara başladı. Tesis arazisi tamamen elden geçirilerek üniversite yerleşkesi, müze ve sanat galerisi olarak hizmet vermeye başladı. Bu dönüşümle birlikte tesis Santralistanbul adıyla anılmaya başlandı.
wikipedia

6/21/2011

uzay istasyonunda sera kurdular bitki ve çiçek yetiştirdiler astronotlar mutlu

Paolo Nespoli isimli İtalyan astronotun ektiği 14 tohumdan ikisinin yeşerdiği deney, ekip tarafından "çok güzel büyüyen iki bitkimiz var" şeklinde değerlendirildi.


Uzayda bitki yetiştirilebilmesine yönelik araştırmalar İtalya ve ABD'deki iki ayrı laboratuvarda uzun zamandır sürmekte.

Bilimadamları yerçekimi bulunmayan uzay ortamında doğru toprak, su ve ışık koşullarının sağlanması halinde bitki yetişmesinin mümkün olduğuna dair sonuçlara ulaşmışlar.
Maddi ve manevi destek

İtalya'daki AGRO Uzay Araştırmaları Merkezi'ndeki çalışmaları sürdüren ekipten Marcia Pirolli, uzayda bitki yetiştirilmesinin iki açıdan önemli olduğunu söyledi: Besin sağlayabilmek ve psikolojik destek.

Uzaydaki astronotların taze sebze ve meyvelerle beslenmesinin önemli olduğunu söyleyen Pirolli, aynı zamanda uzayda yeşil bir çiçeğe sahip olacak astronotların psikolojilerinin de olumlu etkileceğini söylüyor.

Uzayda bitki yetiştirilebilmesine yönelik araştırmaların yoğunlaştığı bir diğer nokta ise bitkilerin büyük boyutlarda yetişmesine olanak sağlayacak bir "uzay serası".


Arizona Üniversitesi'nde yapılan bir deneyde, yapay sera koşullarında yetiştirilen bitkilerin bir astronotun ihtiyaç duyduğu günlük kalorinin yarısını, suyun ve oksijenin tümünü sağlayabildikleri gözlemlenmiş.

Araştırma ekibinden Gene Ciacomelli, amaçlarının serada oluşturdukları ekosistemin enerji, oksijen ve suyu tekrar tekrar geri dönüştürerek bir kişinin ihtiyaçlarını karşılayabilecek hale gelmesi olduğunu söylüyor.

Böylece sera ortamında geliştirilen bitkilerin yaşayabilmesini sağlayan koşullar uzaya taşınabilecek ve aynı sonuçlar orada da alınabilecek.
bbc türkçe

6/08/2011

nasa'dan yapılan açıklamada güneşte olağandışı fırtınalar oluyor dünyayı etkileyecek

ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), dün Güneş’te olağandışı bir fırtına yaşandığını ve önümüzdeki birkaç gün boyunca çok sayıda uydunun fırtınadan olumsuz etkilenebileceğini belirtti.


Ulusal Hava Bürosu (NWS) yetkilileri, “2006’dan bu yana Güneş’te yaşanan en büyük fırtınaya tanık olduklarını ve ortaya çıkacak jeomanyetik etkilerin bugünden itibaren kendisini göstermeye başlayabileceği” uyarısını yaptı.

NWS’den Bill Murtagh, “M-2 (orta ölçekli) Güneş fırtınasının dün TSİ 08.41’de gerçekleştiğini” açıkladı. Murtagh, “İlk patlamanın çok büyük olmadığını gördük ancak açığa çıkan radyasyon ve materyalin boyutu çok büyük… Güneş’te yaşanan bu büyük patlamayı izlemek gerçekten etkileyici” dedi.
NASA’nın, Güneş fırtınasına ait görüntüleri inceleyen laboratuarlarından yapılan açıklamada, “patlamanın doğrudan Dünya’ya yönelmediği, bu yüzden etkisinin tahmin edilenden daha az olacağı” belirtildi.

Yapılan açıklamada, “Güneş mantar şeklini alan enerji parçacıkları püskürdü. Parçacıklar dağılarak neredeyse Güneş'in yüzeyinin yarısını kaplayacak bir alana yayıldı” denildi.

ETKİSİ 21.00’DA BAŞLIYOR

Murtagh, “Patlamayı yakından takip ettiklerini, çünkü Dünya ile Güneş arasındaki manyetik alanların çarpışmasına neden olabileceğini” belirtti. Güneş ile Dünya arasındaki manyetik alanlar birbirlerine 150 milyon kilometre mesafede bulunuyor.

NASA’lı yetkililer, Güneş patlamasının neden olduğu orta ölçekli jeomanyetik fırtınanın bugün TSİ 21.00’da etkisini göstermeye başlayacağını ve 12 ile 24 saatlik bir süre için geçerli olacağını belirtti. Yetkililer ayrıca, “2006 yılında yüksek enerjili proton parçacıklarının uzaya saçıldığı Güneş patlamasının ardından, en büyük patlamayla karşı karşıya olunduğunu” ifade etti.

İLK UYDULAR ETKİLENECEK

Güneş patlamasının neden olduğu jeomanyetik fırtına, enerji şebekelerinin, GPS uydularının ve kutup bölgelerindeki uçuşları olumsuz etkileyebilir.

Murtagh, “Eğer durumu iyi idare edersek zarar görmemiz söz konusu değil… Radyasyon saçan fırtınaların yaşandığı günlerde, kutup bölgeleri üzerinden geçen uçakların rotalarını değiştirmesi gerekiyor dedi.

Öte yandan, aurora borealis (kuzey ışıkları) ve aurora australis (güney ışıkları), 8-9 Haziran tarihlerinde geç saatlerde görünebilecek.

2/13/2011

yüzme havuzunu yakılan ölülerle ısıtmak için verilen öneri kabul edildi

İngiltere'de Birmingham yakınlarındaki Redditch kasabasında belediyeye ait yüzme havuzunun, ölülerin yakıldığı krematoryumdan gelecek enerjiyle ısıtılması önerisi belediye meclisinde kabul edildi.

Yetkililer, bu yolla, yılda yaklaşık 25 bin dolar tasarruf edeceklerini söylerken, kamu çalışanları sendikası, projeyi "hastalıklı bir fikrin ürünü" olarak niteledi.

Redditch'in yakınlarındaki Warwick Belediyesi, 15 yıldır krematoryumun ısısını konutlara yönlendiyor.

Redditch yetkilileri, bu yaz hayata geçirilecek projeyle, halihazırda krematoryumun bacasından dışarı giden sıcaklığın 25 metrelik yüzme havuzunun ısıtma sistemine verileceğini söyledi.

Belediye Başkanı Carole Gandy, bunun çok hassas bir mesele olduğunu, bu yüzden halkın desteğini almak istediklerini söyledi.

Gandy, "Bu fikrin ortaya atılmasından sonra elektronik posta, mektup ve telefonla görüş belirtenlerin yüzde 80-90'ı bu projeye destek verdi." dedi.

Carole Gandy, uygulamanın Avrupa'da çok yaygın olduğunu belirtti.

Öneriye başından beri karşı çıkan kamu çalışanları sendikası UNISON ise projeyle Redditch halkına hakaret edildiğini savundu.
bbc türkçe yaşam

2/04/2011

altın rezervleri yoğun metal içerikli asteroitler sayesinde oluşmuş


Amerikalı bilim insanlarının New Scientist dergisindeki yazılarına göre, dünyamızdaki altın rezervlerini yoğun metal içerikli asteroitlere borçluyuz. Gezegenler, birbirleriyle çarpışan milyarca küçük gökcisimlerinin, daha büyük topaklara dönüşmeleriyle biçimlenmiştir.

Dünyamız oluştuktan sonra Mars büyüklüğünde bir gezegenle çarpışmıştır. Bu galaktik şok dev bir enkaz yığınına yol açmış ve bu yığından da Dünyamızın uydusu şekillenmiştir. Gezegenlerin çarpışmalarıyla açığa çıkan muazzam enerji, soğumuş yerkabuğunu yeniden eritince, örneğin demir gibi ağır metaller yerkabuğuna çökmüş. Yerkürenin içinde genelde demirle birlikte bulunan ve bu yüzden siderofil element olarak isimlendirilen altın, platin veya paladyum gibi değerli metaller, sıvı demirde çözündükleri için normalde yeryüzüne yakın yerlerde bulunmamaları gerekirdi.

Yerkabuğunda ve mantoda normalde siderofil elementler bulunmamalıydı ama buna rağmen sürpriz bir biçimde bol miktarda var diyor Boulder Güneydoğu Araştırma Enstitüsü’nden William Bottke. Bu elementler bu nedenle, Dünyamızın yeniden soğumasından sonra herhangi bir şekilde ulaşmış olmalıydı.

Bilim insanlarına göre bunun açıklaması Dünyamıza düşen büyük bir asteroit yağmuru. Bu tezden ortaya çıkan soru ise şu: Ay’da altın rezervleri niçin daha kıt? Dünyanın yerçekiminin yüzde yirmisine sahip olan Ay, Dünya’ya doğru yağan asteroit yağmurundan malzemenin yüzde yirmisini çekmiş olması gerekirdi. Ve buna göre de altın ve diğer siderofil elementlerin miktarı, Dünyamızınkinden sadece 20 misli daha az olmalıydı. Ne var ki Ay’dan alınan örneklere göre, altın ve diğer değerli elementlerin oranı Dünyamıza kıyasla 1200 misli daha az. Bottke ve ekibi bu soruna açıklık getirebilmek için, gezegenlerin oluştuğu zamanı bilgisayar modelleriyle tasarlamış.

Buna göre çapları en fazla 100 km. olan gökcisimleri, oluşumlarından sonraki 10 milyon yıl içinde çarpıştıkları gezegenlerin manyetik alanlarıyla tozlaşmışlar. Aralarında çapı 3000 km. olanların da bulunduğu daha büyük gökcisimleriyse milyonlarca yıl içinde dünya ve diğer gezegenlerle çarpışmışlar. Büyük kütleli gökcisimleri Ay’ın çekim kuvveti zayıf kaldığı için yoğun kütleleri nedeniyle çok daha büyük çekim kuvvetine sahip gökcisimlerine yönelmişler. Yani asteroitler Ay’ın kütle çekimine yakalanmayacak kadar büyüktü, bu nedenle Dünyamıza düşmüşlerdir diyor bilim insanları.
cumhuriyet portal

1/17/2011

güneş enerjisi ve 12 volt ile çalışan buzdolabı yapan konyalı mucit

Konyalı mucit 48 yaşındaki Muammer Ceran, güneş enerjisi ve 12 voltluk elektrikle çalışan buzdolabı üretti. 12 yıldır soğutma sistemleri üzerinde çalışan ilkokul mezunu Muammer Ceran, ürettiği buzdolabının hem 12 voltluk elektirikle, hemde güneş enerjisiyle çalışabildiğini belirtti. Ceran "12 voltluk adaptörle çalışan bir sistem geliştirdik. Bunu aynı zamanda solar sistem dediğimiz güneş enerjisi ile de çalıştırabiliryoruz. Cihazımız elektiriğin olmadığı yerlerde güneş enerjisiyle, güneşin olmadığı yerde de elektirik enerjisiyle çalışabilecek.