Dünya

Dünya
Bilim insanları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bilim insanları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4/06/2013

Japon bilim insanları rüyaların bazı bölümlerinin sırrını çözdü.

Söz konusu rüya araştırması, Japon hükümetinin desteklediği, psikolojik hastalıkları daha iyi anlamayı ve makineleri düşünce gücüyle kullanmayı hedefleyen bir programın bir parçasını oluşturuyor.

Bilim insanları araştırmada Manyetik Rezonans Görüntüleme (MR) yöntemini kullanarak uykuya dalınan ilk anlarda beynin hangi bölümlerinin aktif halde olduğunu tespit etti. Ardından araştırmacılar, denekleri uyandırarak hangi görüntüleri gördüklerini sordu. 200 kez tekrarlan bu süreçten çıkan yanıtlar, MR yöntemiyle oluşturulan beyin haritalarıyla karşılaştırıldı. Bu sayede araştırmacılar deneklerin gördüğü kareleri yüzde 60 ila 70 doğruluk oranıyla tahmin etmeyi başardı.

Araştırmacılardan Yukiyasu Kamitani "Rüyalar insanları her zaman büyülemiştir. Ancak rüyaların görevi ve anlamı hala bir sır olmayı sürdürüyor" şeklinde konuştu.

Söz konusu araştırma rüyaları daha iyi anlama yolunda önemli bir adım olarak görülüyor. Bilim insanlarının bir sonraki hedefi ise kokular, renkler, duygular ve rüyalardaki hikâyelerin bütününün sırrını çözmek. Yukiyasu Kamitani'ye göre, rüyaları yorumlayabilecek hâle gelene kadar daha önlerinde çok uzun bir yol buluyor. Zira bilim insanları şimdilik sadece uykunun ilk evresinde görülen görüntülere erişim sağlayabiliyorken, derin uyku sırasında görülen rüyalar halen gizemini korumayı sürdürüyor.

Deutsche Welle Türkçe

3/25/2013

Dinozorları 65 milyon yıl önce dünyaya çarpan kuyruklu yıldız yok etmiş

Amerikalı bilim insanları, Dünya'ya 65 milyon yıl önce çarpan ve dinozorların sonunu getirdiği düşünülen gök cisminin muhtemelen bir kuyruklu yıldız olduğunu açıkladı.


New Hampshire'daki araştırmacılar Meksika'da 180 kilometre genişliğindeki Chichxulub kraterinin, geçmişte düşünüldüğünden daha küçük bir kütlenin çarpması sonucunda oluştuğunu söylüyor.

Birçok uzman kraterin, görece yavaş hareket eden cisim tarafından oluşturulduğuna inanıyor.

Gök cismi konusundaki bulguların detayları, 44. Ay ve Gezegen Bilimleri Konferansı'nda açıklandı.

Ancak, başka araştırmacı, bu sonuçlara daha ihtiyatlı yaklaşıyor.

New Hampshire'daki Dartmouth College'dan Jason Moore, "Projemizin genel amacı, Yucatan yarımadasındaki kraterin oluşumuna yol açan kütleyi daha iyi karakterize etmek" şeklinde konuştu.

Küresel düzeyde zenginleşmiş kimyasal iridyum elementi çökeltilerinin normal seviyelerin çok üzerinde artmasına yol açan kütlenin uzaydan geldiği tahmin ediliyor.

Ancak, araştırmacı ekip çalışmalarının ilk kısmında, sıklıkla kullanılan iridyum seviyelerinin yanlış olduğu sonucuna vardı.

Bu rakamları, bir başka uzay cisminin yarattığı etkilerle karşılaştıran bilim adamları, Yucatan'a çarpan kütlenin önceden tahmin edilene göre daha küçük olduğunu tespit etti.

Daha küçük bir cismin 180 kilometre çapındaki bir krateri üretebilmesi için çarpışmanın daha sert olması gerektiği sonucuna varan ekip, bu tür bir çarpışmanın bir kuyruklu yıldız tarafından gerçekleştirilmiş olduğuna karar verdi.

Dr. Moore, "Bu çarpışmada ortaya çıkan iridyum ve osmiyum için beş kilometre çapında bir asteroite ihtiyacınız ar. Ancak, bu boyuttaki bir asteroit 200 kilometre çapında bir krater yaratamaz" dedi ve "Bu nedenle de benzer genişlikte bir krateri daha az taşlı bir madde ile yaratacak bir kütle için kuyruklu yıldızları düşünmemiz gerekti" diye ekledi. bbc türkçe

2/27/2013

bebekler dil yeteneklerini anne karnındayken kazanıyormuş

Bu konudaki bulgular, erken doğan 12 bebek üzerinde yapılan beyin taramalarıyla elde edildi.


Bebekler, gebelikten 28 hafta sonrasından itibaren, "ga" ve "ba" gibi heceleri ve kadın erkek seslerini birbirinden ayırt etmeyi öğrenmeye başlıyor.

Bulgularını, Proceedings of the National Academy of Sciences (PNAS) adlı bilim dergisinde yayımlayan Fransız bilim insanları, bebeklerin rahim dışındaki deneyimlerinin, elde ettikleri sonuçları değiştirmeyeceklerini de söyledi.

Araştırma, bebeklerin dil yeteneklerini, anne karnındayken, ebeveynlerinin konuşmaları üzerinden elde ettikleri iddialarına destek veriyor.

Bebeklerin anne karnında ses duyabildikleri ve beynin duyma yeteneklerinin gebelikten sonra 23 haftadan itibaren gelişmeye başladığı zaten bilinmekteydi.

Ancak, insanların, dil yeteneklerine doğum sırasında sahip olup olmadıkları, ya da bu yeteneklerin doğumdan sonra geliştirilip geliştirilmediği tartışma konusuydu.

PNAS'ta yayımlanan çalışmada, çevresel faktörlerin şüphesiz önemli olduğu ancak bulguların, dil yeteneğinin doğuştan olduğuna işaret ettiği belirtiliyor.

Araştırmayı yapan Dr. Fabrice Wallois ve ekibi, sonuçların, insan beyninin, ses duyum ve yeteneklerinin gelişmeye başladığı andan itibaren konuşmalarda önemli ayrımları yapabildiğini ortaya koyduğunu söylüyor.

Çalışmada, bebekler üzerindeki beyin taramaları, doğumdan sonraki birkaç gün içinde yapıldı. bbc türkçe

7/05/2012

değeri 15 bin dolardan fazla olan şeftalileri çalan hırsızlar

Değeri 15 bin dolardan fazla olan şeftaliler Pazartesi günü Zhengzhou Meyve Enstitüsü'nden çalındı.

Enstitüdeki bilim insanları yaklaşık 10 senedir değişik meyve türleri üzerinde çalışıyorlardı.

Çin medyasına göre, olaydan sorumlu olduğuna inanılan üç şüpheliden biri şeftalilerin bu kadar değerli olduğunun farkında olmadığını söyledi.

Polis diğer iki şüphelinin peşinde.

Şüphelilerden birinin falcı, diğerinin de tütsü satıcısı olduğu duyuruldu.

Bu projeye yapılan yatırımın çalınan şeftalilerin değerinin 20 katı kadar olduğu bildirildi.

Enstitüdeki bilim insanları "mahvolduklarını" söyledi.

Bilim insanlarından biri senelerdir üzerinde çalıştıkları araştırmanın yok olduğunu anlattı.

10 ile 20 arasında değişik tür şeftali çalındı. bbc türkçe

5/17/2011

uzay ortamında canlı kalmayı becerebilen ilk hayvan ayrıntılı inceleniyor

2007 yılında bilimsel adı 'tardigrade' olan, ama 'su ayısı' olarak da bilinen mikroskopik bir canlı türü, uzay ortamında sağ kalmayı beceren ilk hayvan olma ünvanına ermişti.
Uzayın oksijensiz boşluğunda -üstelik dondurucu bir soğukta- güneş rüzgarlarının radyoaktif etkisine karşı göğüs germek, her yiğidin harcı değil. Bilim dünyası, tardigrade'in bu yeteneğini daha ayrıntılı biçimde incelemek için kolları sıvadı.

Hafta başında bu mikroskopik astronot, Nasa'nın Endeavour mekiği ile bir kez daha uzay yolculuğuna çıktı.

Amaç, boyu bir milimetreyi bile bulmayan, fakat dünyanın en dayanıklı hayvan türü olarak tanımlanan 'su ayısının' yerküreden ayrılsa dahi yaşamayı nasıl sürdürdüğünü keşfetmek.

İtalyan Uzay Araştırmaları Merkezi tarafından desteklenen proje çerçevesinde uzay yolculuğunun organizmaları moleküler düzeyde nasıl etkilediğine dair yedi ayrı deney gerçekleştirilecek .

Bilim insanları, tardigrade DNA'sının bir değişikliğe uğrayıp uğramadığını merak ediyor. Ayrıca uzayın vakum etkisi altında kalmasına karşın, aşırı susuzluğa ve kozmik ışınlara yenik düşmemeyi nasıl becerdiği araştırılacak.

Tardigrade, mikroskop altında bakıldığında cüssesili bir ayıya benziyor. Karada olduğu kadar, denizde ve tatlı suda da yaşabilen çok küçük bir hayvan.

Genlerinin incelenmesi sonucu, önce tatlı suda ortaya çıkan tardigrade'in yüksek adaptason becerisiyle toprak üzerine de sıçradığı anlaşıldı.

Bu küçük hayvanın, yaşam şartlarının zorlaştığı durumlarda, en temel biyolojik ihtiyaçları dışında metabolizmasını tamamen uykuya yatırarak sağ kalma becerisi geliştirdiği söyleniyor.
bbc türkçe bilim teknoloji

3/10/2011

insan penisi kıkırdaklı kemik yapısını evrim sonucunda kaybetmiş

ABD'li genetik bilimciler, insanlarda erkeğin penisinin aynen maymunlar, kediler ve farelerde olduğu üzere kemikli bir yapıdayken, bu özelliğin daha sonra kaybolduğunu düşünüyor.

Şempanze, makak maymunu ve insanın genomlarını karşılaştıran araştırmacılar, peniste omurgaya benzer kemik oluşumundan sorumlu DNA dizininin insanın evrim sürecinde silinip kaybolduğunu, fakat diğer primatların DNA'sında kaldığını söylüyor.

Bugüne değin insanoğlunu maymun türlerinden ayırdeden başlıca özelliğin 'fazladan' genler olduğu düşünülürken, ABD'li araştırmacılar insanı insan yapan özelliklerin daha ziyade silinmiş DNA parçalarıyla alakalı olabileceğini tahmin ediyor.

Stanford, Georgia ve Pensilvanya Eyalet üniversitelerinin ortak çalışmasında, penisteki kemiğin yanısıra, beynin genişlemesini engellediği düşünülen DNA dizininin de şempanze ve makak maymunlarının genomunda varlığını koruduğu; ancak insan genomundan silindiği öne sürülüyor.

Araştırmacılar, dünyanın en karmaşık organı olan insan beyninin gelişimini silinen DNA ile bağlandırıyor.

Saygın bilim dergisi Nature'da yayımlanan araştırmada, şempanze ve makak maymunlarının sahip olduğu 510 DNA parçacığının insanlarda silinmiş olduğu yazılı.

Araştırmacılar, bu çalışmada doğrudan genlere değil, DNA'nın içerdiği başka maddelere baktıklarını söylüyorlar. Araştırmada adı geçen -ve genlere nazaran haklarında çok daha az şey bilinen bu DNA parçacıkları, yakınlarında bulunan genlerin işlevini düzenleyen roller üstleniyor.

Amerikalı ekip, şempanze ve makak maymunlarında cildin kıllı olmasını sağlayan DNA dizininin de insanoğlunda silinen parçacıklardan biri olduğu inancında.

Stanford Üniversitesi'nden Profesör David Kingsley, ''İnsan olmanın moleküler temelini keşfediyoruz'' diyerek araştırmadan duyduğu heyecanı dile getirdi.

Genetik bilimciler, maymun DNA'sındaki bazı parçaların insanlarda neden silindiğinin nedenleri üzerine de düşünüyor.

Daha büyük beyinli bir varlık, penisindeki kemiği neden kaybetsin?

Bilim insanları, penisi kemiksizleşen atalarımızın daha uzun süreli cinsel ilişkiye girerek, bir çift olarak daha çok yakınlaştığını ve çocuk bakımında üstünlük kazandıklarını düşünüyor.
bbc türkçe bilim ve teknoloji