Dünya

Dünya
Askeri Okullar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Askeri Okullar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2/04/2011

türkan saylan türbanlı öğrencilerin başını hipnoz yaparak açtırıyormuş

TRT’nin en çok izlenen kanallarından biri olan TRT Haber’de yayınlanan “Büyük Takip” isimli haber programında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ile ilgili tek taraflı iddialara yer verildi.

Milliyet Gazetesi’nden Şükran Pakkan’ın haberine göre; Derneğin bölücülük faaliyetlerinde bulunduğu öne sürülen programda, önceki yıl hayatını kaybeden dernek başkanı Türkan Saylan’ın “İstanbul Üniversitesi’ndeki başı örtülü öğrencilere hipnoz yaparak başını açtırdığı, Atatürkçülüğü bir maske olarak kullandığı, İslam düşmanı olduğu” iddia edildi.

Tek taraflı iddialar

‘Büyük Takip’in ÇYDD ve Çağdaş Eğitim Vakfı’nı konu alan belgeseli 14 Ocak saat 20.30’da yayınlandı. Yaklaşık 40 dakika süren program boyunca, ÇYDD ile ÇEV ile ilgili taraflı iddialara yer verildi. Programda şu yorumlarda bulunuldu:

- “Bu iki kuruluş yıllarca toplumun önde gelen isimleri tarafından korunup kollandı. Her türlü övgü ve desteğe mazhar kılındı. Taki Ergenekon kapsamında yapılan baskınlara kadar. 18 Mart’ta duruşma yapılmasına karar verildi.

- Eğitimin yanında her şey yapılıyordu. Bazı medya organlarının çizdiği resim, diğer tarafta savcıların çizdiği resim.

- İddinamede, ÇYDD’nin burs verdikleri arasında PKK, DHKP-C gibi yasa dışı örgütlere mensup olanların bulunması, özellikle kız öğrenciler kullanılarak askeri okullara sızma faaliyet yürütülmesi, tüm bunlar için yurtdışından yüklü miktarda paralar aktarılması, telefon konuşmalarına şok ifadelerin yansıması gibi bilgiler yer aldı.

- Ergenekon’da hücre tipi sivil toplum kuruluşları var. Savcılar, bu hücreler arasında ÇYDD’nin olduğunu iddia ediyor. Örgütsel içerikli görüşmeler yapıldığı aktarılıyor, çarpıcı fotoğraflar delil klasöründe yer alıyor. Saylan, Ergenekon sanıklarıyla yan yana...

‘Leyla adını aldı’

- Türkiye ÇYDD hakkındaki farklı bilgilerden 4 yıl önce MİT tarafından 5 yıl önce Üsküdar 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilen bir yazıyla haberdar oldu. Üsküdar Gazetesi Sahibi Adnan Odabaşı’nın gündeme getirdiği misyonerlik iddiaları karşısında derneklerin açtığı davaların kararını bu belge belirledi. O belgede Saylan hakkında yapılan incelemede o güne kadar kimsenin bilmediği bir kimliği ortaya çıktı. Prof. Saylan hakkında yapılan açıklamada annesinin İngiltere doğumlu olduğu, Katolik Hristiyan olduğu, 1936’da Leyla adını aldığı, Dünya Kiliseler Birliği ile ortaklaşa çalıştığı anlatılıyordu.”

Dernekten suç duyurusu

ÇYDD Başkanı ve eski Adalet Bakanı Prof. Dr. Aysel Çelikel, programda yer alan iddialar karşısında yargı yoluna gitmeye karar verdiklerini açıkladı. Dernek, TRT aleyhine önümüzdeki hafta başında suç duyurusunda bulunacak. Dernek yöneticileri, programda adı geçen Adem Zencir diye birinin asla dernekte çalışmadığını ve tüm iddiaların asılsız olduğunu, programın TRT’de yayınlanmasına akıl erdiremediklerini söyledi.

‘Saylan hipnoz yapıyor’

Programdaki röportajlarda dile getirilen iddialar ise şöyle:

- Adnan Odabaş (Üsküdar Gazetesi sahibi): “Bu insanlar Atatürk’ü kalkan yaparak bölücülük yaptılar.”

- Yılmaz Dikbaş (Araştırmacı): “Fakir, işsiz çocuklara Türk tarihine, Türk geleneklerine, Türk karakterine ters bir eğitim verdiler. Türkan Saylan bir Atatürkçü değildir.”


- Adem Zencir (Güvenilir öğrenci olarak Saylan’ın en yakınına kadar yükselmiş bir isim olduğu, dernekte çalıştığı, ancak imam hatip kökenli olduğu anlaşılınca kovulduğu iddia edilen kişi): “Türk devletine, Türk askerine ne kadar düşman varsa, onlara üç katı para verirlerdi. Deniz Yıldızları diye bir programları vardı. Bu seminerlerin içeriği İslam düşmanı. Mağdur Kürt kızlarıyla, askeri okuldaki bozulmayan çocukları sosyal temasa geçirmek, batı felsefesiyle yetiştirmek amaçlı yapılan sosyal aktivitelerdi. Saf kızları, yoksul kızları konağa alır, hipnoz yapardı. Ve bunu Türkan Saylan yapardı ve ruh ikizi Kemal Alemdaroğlu yapardı.”

Programda CHP eski MYK Üyesi Savcı Sayan, milletvekili Mehmet Sevigen ve gazeteci Aziz Üstel’in de yorumlarına yer verildi.
cumhuriyet portal

6/22/2010

UZMAN ÇAVUŞLARA EMEKLİLİK

Uzman çavuşlara emekli olma hakkı tanındı 45 yaşına gelmeleri halinde TSK ile ilişiği kesilen uzman çavuşlar, Genelkurmay Başkanlığı veya Milli Savunma Bakanlığı'nın uygun gördüğü yerlerde sivil memur olarak istihdama edilecek.

45 yaşına gelmeleri

Meclis Genel Kurulu'nda kabul edilen kanunla askeri okuldan atılanların ödemek zorunda kaldığı astronomik tazminat düşürüldü. Bugün'ün haberine göre, uzman çavuşlara emekli olma hakkı tanındı. Subaylar askeri mahkeme üyesi olmaktan çıkarıldı. Anayasa Mahkemesi, askeri mahkemelerdeki subay üyelerin yargının bağımsızlığı ilkesine aykırı bularak iptal etmişti. Yeni düzenleme ile asker mahkemelerin sadece askeri hakimlerden oluşması kararlaştırıldı.

Milli Savunma Bakanlığı

TAZMİNAT CEZALARI YÜZDE 70 AZALTILDI

Meclis Genel Kurulu'nda tasarıya eklenen madde ile kışlalarda cep telefonu, fotoğraf makinesi ve bilgisayar kullanmanın cezası azaltıldı. Yeni düzenleme göre bu suçun cezası 1 aya kadar oda veya göz hapsi oldu.

Meclis'te kabul edilen kanunla askeri okuldan atılan öğrencilere de müjdeli haber geldi. Askeri okuldan atılan öğrencilere öğrenim giderleri olarak 100 Bin TL'ye kadar tazminat cezası veriliyordu. Meclis'te kabul edilen kanunla tazminat cezaları yüzde 70 oranında azaltıldı.

AİHM, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'ndeki davalarda gizli belgelerin başvuru sahiplerine incelettirilmemesinin, silahların eşitliği ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle Türkiye'yi tazminat ödemeye mahkum etmişti. Yeni kanun sayesinde YAŞ kararıyla TSK'dan atılanlar Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'ne dava açtıkları durumlarda haklarındaki gizli belgeleri inceleyebilecek.

UZMAN ÇAVUŞLARA EMEKLİLİK

45 yaşına gelmeleri halinde TSK ile ilişiği kesilen uzman çavuşlar, Genelkurmay Başkanlığı veya Milli Savunma Bakanlığı'nın uygun gördüğü yerlerde sivil memur olarak istihdama edilecek. Uzman çavuşlar 52 yaşına gelmeleri halinde emekli olma hakları elde edecek.

17 BiN UZMAN ÇAVUŞA EMEKLİLİK HAKKI

Uzman çavuşların emeklilik sorununun çözümü ile ilgili düzenlemeden 17 bin uzman çavuş yararlanacak. Emekli Uzmanlar Derneği Genel Başkan Yardımcısı Birol Doğan, “60 Bin uzman çavuş orduda görev yapıyor. Biz mağdur oluyorduk. Bu düzenlemeden 17 bin uzman çavuş yararlanarak emekli olma hakkı elde edecek" dedi.

4/27/2010

Köylü, eşraf için savaşmak istemiyor

Köylü, eşraf için savaşmak istemiyor Türkiye'nin mutat gündem konularından biri: Bedelli Askerlik! Başbakan Erdoğan, Orgeneral Başbuğ ile görüştükten sonra bedelli askerliği gündemlerinden çıkardıklarını açıkladı.

savaşmak istemiyor

Bundan 90 yıl önce de bu konu Birinci Meclis'in de gündemine getirildi. Bedeli ise, altı ay için, 200 lira, 1 tüfek ve 100 fişek idi. Geliniz, TBMM'nin gizli celse zabıtlarına bakalım; Mustafa Kemal'in tavrını öğrenelim...

Tarih: 23 Nisan 1920

Büyük Millet Meclisi açıldı.
Anadolu’daki işgal sürüyordu…
Dinciler ayaklanmıştı…
Padişah yanlısı Kuvay-ı İnzibatiye ulusal güçlere karşı harekete geçmişti...
Doğu’da Ermeni isyanları ve işgalleri durmuyordu…
İstanbul basını kin kusmaya devam ediyordu...
Anadolu’da oluk oluk kan akıyordu…
Ankara’daki ulusal güçlerinin parası yoktu, silahı yoktu, yeteri kadar askeri yoktu…
Bu koşullarda…
Birinci Meclis’in açılmasının üzerinden daha henüz üç ay bile geçmemişken…
Bazı milletvekilleri, bütçeye katkı amacıyla bedelli askerlik yasa tasarısını meclis gündemine getirdi.
Tasarıya göre; İslam olan ve olmayanların askerlik yapmama bedeli; ilk altı ay için 200 lira, 1 tüfek ve 100 fişek idi.
Yasadan yararlanmak isteyenler, daha sonraki her altı ay için de 200 lira ödeyeceklerdi.
Tasarıda bedelli parası konusunda İslam ve İslam olmayan arasında fark gözetilmemişti!
Bu yasa tasarısı komisyonda ve meclis genel kurulunda nasıl görüşüldü?...
Birinci Meclis
ne düşünüyordu

Tarih: 4 Temmuz 1920.
Meclis’in gizli oturumunun gündeminde; orduyu iyileştirme, Kuvay-ı Milliye’nin ordu düzenine sokulması, kaçak asker olaylarının önlemesi ve bedelli askerlik meselesi vardı.
Uzun uzun meclis gizli zabıtlardaki konuşmaları yayınlamayacağım. İstanbul Milletvekili Ahmet Ferit (Tek) Beyin yaptığı konuşma hepsini bir özetiydi:
“Evvela Türkler- İslamlar hakkında bedel-i naktinin tatbik edilip edilmemesi meselesini ariz (geniş) ve amik (derin) tetkik ettik. Bu hususta encümenimizde muhtelif (çeşitli) fikirler dermeyan (beyan) edildi.
Bedel-i naktiyi tatbik edip etmemek hususunda hulasa-i efkarı (görüşlerin özeti) şundan ibarettir:
Evvela bedel-i nakti kabul etmek isteniliyor. Bedel-i naktiyi kabul ettiğimiz takdirde, ihtimal ki bütçemize bir muavenet-i (yardımcı) maliye ile beraber, ordumuzun seferberliğini takviye etmek üzere belki bazı menafi (menfaat) temin etmek kabildir.
Mesela, bugün umumi seferberliğe tabi bulunan esnan erbabına (ağalara, patronlara) bedel-i nakti mevcut olmadığı cihetle, içlerinde kendilerinin kabiliyet-i iktisadiyeleri olanlar firar etmektedir.
Bunlardan maada bir takım eşraf, ağniya (zengin) evlatları muhtelif vesaikle, suiistimalat ile yine memleketlerinde saklanmaktadır.
Bu suiistimalatın önünü almak üzere bedel-i nakti kabul etme herhalde müstahsendir (iyidir).
Bedel-i nakti kabul edilecek olursa, bilhassa bu surette vaki olacak telkinatın (fikrin) önü alınmış olacaktır.
Bu arz ettiğim mütalaa bedel-i nakti lehinde idare-i kelam edenlerdir.
Lakin…
Buna mukabil hükümet, katiyen bedel-i nakdiyi kabul ve tasvip etmediler.
Çünkü onlar dediler ki; bedel-i nakdiyi kabul etmek, millet arasında sınıf tefrik (ayrılıkçılık) eylemektir. Bütün milleti vazife-i vataniye ile tavzif ederek sevketmek daha ziyade samimiyettir, daha ziyade kuvvet bahştir.
Binaenaleyh bedel-i naktiyi kabul etmekten ise, umumunu askerliğe tabi tutmak umumunu icbar etmek daha muvafıktır, dediler.”
Fevzi Çakmak
farklı görüşteydi

Birinci Meclis Türk-Müslümanlar’ın bedelli askerlik yapıp yapmamasına çabuk karar verdi. “Köylü, parasını verip cepheye gitmeyen eşraf için savaşmak istemiyor” sözleri tartışmayı bitirdi.
Ancak gayrimüslimlerin bedelli askerlik meselesi hayli konuşuldu.
Sözü yine İstanbul Mebusu Ahmet Ferit (Tek) Beye bırakalım:“Gayrimüslimler hakkında yine birçok mütala’attan (incelemeden) sonra bedel-i naktinin kabul edilmemesi ciheti muvafık görüldü.”
Herkes aynı görüşte değildi. Bu konuyla ilgili tartışmalar sürekli gündeme getirildi. İki oturumla (4/5 Temmuz) mesele kapanmadı.
Örneğin, 22 Ocak 1921 günkü oturumda Milli Savunma Bakanı Fevzi (Çakmak) Paşa, gayrimüslimlerin bedelle askerlik yapmasına sıcak baktığını açıkladı:
“Herkesin cepheye gidip vatanı müdafaa etmesi lazım gelir. Doğrudur. Fakat bendeniz Hıristiyanlardan bedel-i nakti alınmasında bir beis görmüyorum.”
Konya mebusu Vehbi Efendi meseleye başka açıdan yaklaştı:
“Nasıl ki (askere gidince) Türkler tenasülden (evlilikten), sanattan, işten kalıyor onlar da gitsin. Biz geri kalıyoruz onlar süratle ileri gidiyor.”
Gayrimüslimlerin bedelli askerlik fiyatı bile tartışma konusu oldu.
Kimisi 300 lira dedi, kimisi bunu fazla bulup 150 liraya indirdi.
Malatya mebusu Feyzi Efendi, Ermeniler’e kızgındı. “500 lira bedel-i nakti verirse febiha” diyordu!
Para veremeyecek durumda olanların yol inşaatlarında çalıştırılması önerildi.
Bu tartışmalar 24 Ocak tarihine kadar sürdü.
Konu sürekli tehir edildi ve sonuç alınamadı.
Niye?
Bu soru önemlidir!
Mustafa Kemal’in
fikri neydi

Mustafa Kemal bedelli askerlik konusunda hiç görüş belirtmedi.
Meclisin bir türlü karar alamamasında Mustafa Kemal’in bu tutumun rolü var mıydı? Olabilir.
Bakınız…
Mustafa Kemal, milli egemenlik düşüncesiyle modern demokrasi anlayışının temelini atan Jean Jacques Rousseau’ya hayrandı.
Birinci Meclis toplantılarında milletvekillerine Rousseau’nun yazdığı “Toplumsal Sözleşme” kitabını okumasını sıklıkla önerdi.
Fransız İhtilali’nin de temeli olan bu anlayış ne diyordu: Vatandaşlık ve eşitlik ilkesinin birincil maddesi, sınıf farkı gözetmeksizin herkes askerlik yapmalıdır.
“Halkın Ordusu” deyiminin nereden geldiğini düşünüyorsunuz?
Mali açıdan oldukça zorluklar çekilen kurtuluş yıllarında bile, Mustafa Kemal’in bedelli askerlik konusuna karşı tavır almasının sebebi bu olabilir mi? Kuvvetle muhtemeldir.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının şu düşüncede olması şaşırtıcı olabilir mi:
-Ordu, halkın ordusudur.
-Bedelli askerlik, sınıf ayırımına yol açar.
-Ne kadar paraya ihtiyacımız olursa olsun, vatandaşlarımız arasında zengin-yoksul ayırımı yapamayız.
-Ülkesinin bağımsızlığı için herkes cepheye koşmalıdır.
1920’lerin ulusal güçleri böyle düşündü.
Bugün siz ne düşünüyorsunuz?
Batı destekli dinci-liberal ittifak gibi, “Peygamber Ocağı”, “Halkın Ordusu” gibi anlayışları artık “köhnemiş” bulup yıkılmasını mı istiyorsunuz?
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE
BEDELLİ ASKERLİK TARİHİ

Osmanlı ordusunun klasik yapısı iki temelden oluşuyordu:
-Atlı Sipahiler
-Kapıkulu Ocakları (Yeniçeriler)
Sipahiler, askerlik hizmetlerine karşılık tımar adı verilen ve belli bölgeden devlete ödenen verginin kullanım hakkını alırlardı. Bunlar sürekli hazır durumda bir ordu değillerdi. Savaş durumunda seferber edilirlerdi.
Yeniçeriler Padişah’a sadakatle bağlı devşirme kullardan oluşurdu. Maaşlıydılar.
Gerek sipahiler gerekse Yeniçeriler (Hıristiyan çocuklarının devşirilmesiyle olsa da) Müslüman olmak zorundaydı.
Ancak Osmanlılar bu genel duruma rağmen, asker ihtiyacı duyduğu dönemlerde gayrimüslimlerden de yararlandı. Örneğin; 1389’daki Kosova savaşında. Ya da 1402’deki Ankara savaşında.
Tımarlı Sipahiler arasında “voynuk”, “martolos” adı altında Hıristiyan askerler vardı. Kalelerde, sınır güvenliklerinde görev yaparlardı. İhtiyaç duyulduğunda göreve çağrılırdı.

Askeri uygulama 18’inci yüzyıla kadar sürdü. Bu anlayış zamanla önemini yitirdi. Ve Nizam-ı Cedid’le başlayan reform süreci kanlı oldu.
1826’da kurulan “Muallem Asakir-i Mansure-i Muhammediye”; Batı’ya benzer kur’a usulüyle askere alınmanın ve maaşlı ordu oluşturulmanın ilk adımıydı. Askerlik süresi 12 yıldı. Bunun 7 yılını memleketinde yapabilecekti. Bu nedenle, barış zamanlarında memleketlerinde askeri eğitime katılan milis kuvvetleri için “Redif-i Asakir-i Mansure-i Muhammediye” kuruldu.
1869’da da zorunlu askerlik 6 yıl, yedek askerlik ise 14 yıla çıkarıldı.
Gayrimüslimlerin askere alınmaları

Gayrimüslim Osmanlı tebaasının muvazzaf asker statüsüyle orduya alınmalarına dair büyük gelişme Tanzimat Fermanı’yla oldu.
O döneme kadar, İslam hukuku geçerliydi. Eli silah tutan her yaştaki gayrimüslim, “zimmi tebaa” statüsüyle cizye vergisi veriyor ve askerlikten muaf oluyordu.
Ferman; “muhafazai vatan için asker vermek ahalinin fariza-i zimmetidir” diyerek Osmanlı topraklarında yaşayan her ahalinin askere alınacağını duyurdu. Hedefi, Müslüman-Hıristiyan-Yahudi eşitliğiydi.
Gayrimüslimlerden ilk asker alımı 1845’te başladı. İlk sorun da iki yıl sonra ibadet konusunda çıktı. Asker alımları askıya alındı.
Bedelli askerlik çıkıyor

Kırım Savaşı sırasında hem asker ihtiyacının artması hem de toplanan II. Viyana Konferansı’na bir iyi niyet gösterisi olarak Osmanlı yönetimi, cizyeyi kaldırdığını ve gayrimüslimleri orduya alacağını açıkladı.
Bu karar gayrimüslimleri telaşa düşürdü. Ticari faaliyetlerini bırakmak istemediler. Özellikle Rumeli’deki Ortodokslar, telaşa kapılarak toplu bir şekilde dağlara çıktı. Bunun üzerine Bab-ı Ali, 14 Mayıs 1855’te çıkardığı Kur’a Kanunnamesi’nde, askerlik yapmak istemeyenler için bedelli askerlik çıkardı.
Bir yıl sonraki Islahat Fermanı bu durumu netleştirdi.
Haziran 1856’da “Bedel-i Askeri” vergisi resmen yürürlüğe girdi.
Yasayla “bedel veya nakden akçe itasıyla” fiili askerlik hizmetinden muaf olacakları belirtildi.
Gayrimüslimlerin askerlik bedeli 5 bin kuruştu.
Zengin Müslümanlar bu imkandan 1846’dan beri yararlanmaktaydı. Ya yerine bir Müslüman’ı askere gönderiyordu. Ya da 5 bin kuruş para veriyordu.
Bedel konusunda eşitlik vardı yani! Ama uygulamada eşitlik yoktu.
Müslüman bedelli, beş yıl boyunca askerlikten muaftı. Her çağrıldığında yine 5 bin kuruş veriyordu. Buna rağmen, belirli bir süre en yakın askeri birlikte eğitim görmek zorundaydı. Yani bu ödediği paralar sadece muvazzaflık hizmetinden kurtulmak içindi.
Gayrimüslim ise 5 bin kuruş verip 60 yıl muaf oluyordu! Hem de Müslümanlar gibi peşin değil taksit taksit ödeme yapıyordu.
Temmuz Devrimi

1876 Anayasa’sı da Osmanlı tebasına askerlik konusunda eşitlik getirdiğini müjdeledi! Fakat gayrimüslimlere yine askerlik zorunluluğu getirilmedi. Gönüllülük esastı!
Ve nihayet…
1908 “Temmuz Devrimi”ni gerçekleştiren İttihatçılar, 1856’dan beri bir türlü düzene girmeyen gayrimüslimlerin askerliğe alınması konusunu netleştirdi. Ahz-ı Asker (Askeralma) kanunu çıkararak artık gayrimüslimleri de askere almaya başladılar.
Birinci Dünya Savaşı’na kadar İslam olanlarla olmayanlar yan yana askerlik yaptılar. Osmanlı Ordusu’nda artık Ermeni, Yahudi, Rum Onbaşılar –Çavuşlar görev yapıyordu. Zaten 1886’dan beri Osmanlı Askeri Okulları’ndan mezun olan gayrimüslimler subaylar vardı.
Asker ihtiyacının yüzde 25’i gayrimüslimlerden sağlanmaktaydı.
Bu arada…
İttihatçılar bedelli askerliğe de karşı değildi.
Bedeli 50 liraydı. Bedel verenler yine de 6 ay askerlik yapacaktı.
Bu durum seferberliğe kadar sürdü.
Birinci Dünya Savaşı Osmanlı tebaası arasındaki kardeşliği yok etti.
Çoğunluğu Ermeni ve Rum olmak üzere gayrimüslimler ordudan kaçtı. Yakalananlar -örneğin Yüzbaşı Bonapartyan Efendi gibi- idam edildi.
Savaştan sonra İngilizler’in isteğiyle tüm gayrimüslimler terhis edildi.
Yıl: 2010.
Türkiye hala asker alımlarını tartışıyor.
Bazı meslektaşlar, hukukçular 1927'de, Mustafa Kemal döneminde bedelli askerlik çıktığını iddia ediyor. 21.6.1927 tarihli 1111 sayılı Askerlik Kanunu'nda böyle bir madde göremedim. Sadece göçmenlerin, geldiği ülkelerde bedelli askerlik yaptılarsa, Türkiye'de de askerlik yapmış sayılacağına dair bir madde var. Herhalde bundan dolayı, "Atatürk döneminde bedelli askerlik vardı" sonucu çıkmaz!
Açınız yasayı değişiklik maddeleriyle okuyunuz; bedelli askerliğin "mucidi" Turgut Özal'dır.
Birileri ısrarla "Atatürk döneminde bile bedelli askerlik vardı" masalları söylüyor. Bilgi kirliliği yaratanların amaçları artık biliniyor.
Ergenekon’la, Balyoz’la, patlayan mayınlarla ve asker alımlarıyla TSK halktan uzaklaştırılmaya çalışılıyor...
 
Soner Yalçın
Odatv.com