Dünya

Dünya
Çanakkale etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Çanakkale etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3/18/2012

atatürk hakkındaki bu yazı londradaki ulusal ordu müzesinden alınmıştır

Balkan Savaşları'nın bir terbiyeli gazisi Kemal çekilme Müttefik işgal kuvvetlerinin zorla 1915'te Gelibolu'da inatçı bir savunma kampanyası savaştı. Daha sonra 'Modern Türkiye'nin babası' olacaktı.


Modern Türkiye'nin babası
Gelibolu'da Mustafa Kemal Nisan 1915'te
Mustafa Kemal, Selanik'te doğmuş ve 1905 yılına kadar 1899 İstanbul'da Harbiye askeri kolejinde okuyan, bir Osmanlı Ordusu askeri öğrenci olarak askeri kariyeri başladı. Onun ilk hizmet Suriye'de bir süvari alayı ile oldu. Bu dönemde Sultan Abdül Hamid II muhalif reformcu Anavatan ve Özgürlük gizli toplum katıldı. Politikadan, askeri ayrılması inanan rağmen, Kemal, İttihat ve Terakki Komitesi üyesi oldu ve sultanın mutlakiyetçi kuralı sona erdi ve parlamento restore 'Jön Türk' Devrimi bir rol oynadı.
Kemal, Tobruk'ta, İtalyanlara kovucu ve başarılı bir hava saldırısında yaralandı olmasına rağmen Derne savunarak, Italo-Türk Savaşı (1911-1912) sırasında Trablusgarp (Libya) üstün hizmet verdi. Balkan Savaşları (1912-1913) sırasında, Trakya'da Türk amfibi çıkarma görev ve Bulgarlardan Erdine yakalama aldı. 1913 yılında bütün Balkan devletlerinin Osmanlı askeri ataşe yapıldı ve albay terfi.
Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı katılımı karşıt rağmen, bir kez o çatışmanın içine bütün kalbiyle kendini attı başlamıştı. Çanakkale savaşları sırasında Kemal 5. Ordu kurmay başkanı yapılmadan önce 19. Tümen emretti. O, Nisan 1915'te Anzak Koyu'nda Müttefik iniş hemen tepki, büyük bir liderlik ve taktik zekası görüntülenir. Onlar iniş alanları çevreleyen yüksek yer almaya teşebbüs gibi, O da Avustralyalı ve Yeni Zelandalı karşı başarılı bir karşı-saldırı başlattı. Geceye 25 Nisan onlar 2000 kayıplar üzerinde geçiren ve plajlara takılıp kaldı.
Bunu izleyen haftalarda o Sari Bayırı (6-21 Ağustos), Anzak Conkbayırı Muharebesi (07-19 Ağustos) ve Scimtar de Sulva gelen saldırının Savaşı da dahil olmak üzere, kampanyanın ateşli nişan çoğuna adamları açtı Hill (21 Ağustos). Bu savaşlar sonrasında da 'Paşa' unvanı verildi. Şahsen cesur, Kemal ilan etti erkeklerin aynı bekleniyor: 'Ben size savaşmayı emretmiyorum, ölmeyi sipariş. Bizi ölmek için gereken süre içinde, başka kuvvetler ve komutanlar gelip bizim yerlerimizi alabilir. '
Bu zafer sonrasında, Kemal Doğu Anadolu cephesinde komuta XVI Kolordu gönderildi. Ağustos 1916 yılında Bitlis ve Muş yakalama, Ruslara karşı başarılı bir karşı saldırı başlattı. Kafkasya Rus Ordusu, 1917 Devrimi sırasında çöktüğünde, Kemal Filistin'e transfer edildi. O 7. Ordu komutanlığına atanmıştı, ancak Bağdat kaybı sonrasında, o savaşı kaybetti olduğunu giderek daha korkunç oldu.
O da yeterli silah ve malzeme ile adamları temin edemedi bir hükümet kızgınlığın ifade ve Türk generallerin Alman Erich von Falkenhayn ve Otto Liman von Sanders komutasını transferi rahatsızdılar. Protesto emrini istifa sonra Batı Cephesi ziyaret ve Merkez Kuvvetler yenildi sonucuna vararak, Almanya için Veliaht Prens eşlik etti. Ordusu Megiddo Savaşı sonrasında geri çekilmek zorunda kaldı sonra yeni padişah, Mehed VI tarafından komutası geri, o Halep'te savaş sona erdi.
Osmanlı başkenti müttefikler tarafından işgal ile, gitti Balkanlar ve Arap vilayetlerinde yoksun Türkiye'nin en çok, Kemal, Anadolu kalan Türk kalbi bütünlüğü için mücadele etmek kişisel bir görev edindim. Kuzey Anadolu'da ordunun genel müfettişi olarak 1919 yılında Tarih, o hızla Osmanlı ordusundan istifa ve Smyrna, Yunan iniş sonrasında milliyetçi hissi uyandırmak için yardımcı, bağımsız hareket etmeye başladı. Konuşmacı olarak Kemal ile 1920 ilkbaharında Ankara'da toplanan Birinci Büyük Millet Meclisi, İstanbul'daki Osmanlı hükümeti şimdi bir rakip güç bloku. Daha sonra onu başkan seçildi.
1921 yılında Yunanlılar Smyrna, gelişmiş, ancak Ağustos-Eylül Sakarya Savaşı öncesinde Ankara'da yapıldı. Bu başarının ardından, Kemal mareşal rütbesiyle başkomutan yapıldı. O Eylül ayında Smyrna yakalama ve Yunanlıların Anadolu'yu boşaltmaya zorlayan, ertesi yıl saldırıya geçti.

Yetenekli bir devlet gibi büyük bir asker, 


Lozan sonraki Antlaşması (1923) Kemal yabancı asker ve Boğazlar tam kontrolü Anadolu özgür bir Türkiye'ye verildi. İstanbul'da padişahın zayıflığı ve yenilgiyi de Öfke onu, 1922'de saltanatın kaldırılması için 1923 yılında bir cumhuriyet ilanı ve 1924 yılında halifeliğin kaldırılmasına çalışmaya itti. 'Atatürk' (Türk Milleti'nin babası) olarak, Kemal kargaşa bir süre boyunca Türkiye'nin yönlendiriliyor ama nötr bir dış politika, planlı ekonomi, batılılaşmış eğitim sistemi ve güçlü bir ordu ile, modern laik bir devlet olarak ortaya çıkmıştır.
ulusal ordu müzesi
Mustafa Kemal Atatürk'ün devlet töreni, Kasım 1938
Savaşta Sert, Kemal daha sonra Gelibolu'da öldürülen Müttefik askerlerinin yazma, düşmanlarını yine zarif oldu: 'kanlarını döken ve hayatlarını kaybettikleri bu kahramanlar ... Şimdi dost bir vatanın toprağındasınız yalan. Bu nedenle huzur içinde yatsın. Onlar bizim bu ülkede şimdi burada yan yana yatmak bize ahbapları ve Mehmetler arasında bir fark yoktur ... sen, uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar, gözyaşlarınızı silin; 

Evlatlarınız bizim bağrımızdadır ve huzur içindedirler. 


Bu topraklarda canlarını verdikten sonra. Onlar da bizim evlatlarımız olmuşlardır. '
Mustafa Kemal Atatürk, c1923
"Ben ölmek için sipariş kavga emretmiyorum. Bizi ölmek için gereken süre içinde, başka kuvvetler ve komutanlar gelip bizim yerlerimizi alabilir."



3/15/2012

şehitler abidesi için onlarca yıl mücadele eden emin nihat sözeri kimdir

Emin Nihat Sözeri, (d. 1893, Şumnu, Bulgaristan) - (ö. 1978), Türk asker.

1914 yılında Harp Okulu'ndan mezun olmuştur. 4 Ağustos 1914-17 Mayıs 1915 tarihleri arasında Kara Kuvvetleri'nin çeşitli istihkam birliklerinde görev yaptıktan sonra hava sınıfına geçmiştir. Yeşilköy Hava Okulu'nda uçuş eğitimini müteakip Kafkas Cephesi 7.Tayyare Bölüğü'ne atanmış ve Merinesina ve Filistin Cepheleri'nde görev yapmıştır.
I. Dünya Savaşı'dan sonra 3.Tayyare Bölüğü'nde görev almıştır. Kurtuluş Savaşı süresince Batı Cephesi Komutanlığı, İzmir 5.Tayyare Bölüğü, İstanbul Kuvai Havaiye Müfettişliği, Konya Tayyare İstasyonu'nda, Batı Cephesi Karargahı'nda, Eskişehir, Polatlı, Sivrihisar, Otomobil Kolları Komutanlığı ile Konya ve İzmir Hava Komutanlıkları Müfettişliği birimlerinde görev yapmıştır. Ayrıca, İnönü, Eskişehir, Sakarya, Afyon Muharebeleri'ne ve Takip Harekatları'na katılmış, Harp, Gümüş Liyakat, Mafevk (Üst derecede bulunan kimse) Madalyaları ile taltif edilmiştir.

1923-1929 tarihleri arasında, Hava Kuvvetlerinin çeşitli birliklerinde görev yapmıştır. 1926 tarihinde Harp Akademisi'nden mezuniyetini müteakip Eskişehir Hava Müfettişliği 1.Şubede, Diyarbakır Hava Grup Komutanlığı, Eskişehir 8.Tayyare Bölük Komutanlığı görevlerinde bulunmuştur. 15 Haziran 1929 tarihinde İngiltere'ye havacılık tahsiline gönderilmiştir. 1930 yılında yurda dönmüş ve Eskişehir Hava Okulu'nda görevlendirilmiştir.

19 Mart 1931 tarihinde tekrar Kara Kuvvetleri Komutanlığı emrine atanmıştır. 15 Ağustos 1931 tarihine kadar Genelkurmay Başkanlığı 7.Şubede görev yapmıştır. 16 Kasım 1932 tarihine kadar da Ankara 8.Fırka 189.Piyade Alayı 1.Tabur Komutanlığında bulunmuştur. 1932 yılından itibaren Ankara Jandarma Genel Komutanlığı 1.Şube Müdürlüğü, Milli Savunma Bakanlığı Seferberlik 7.Şube Müdürlüğü, Bursa 55.Kolordu 215.Piyade Alay Komutanlığı, Bursa 5.Kolordu 6.Tümen Tugay Komutanlığına takiben son olarak da İstanbul 1.Ordu Kurmay Yar Başkanı iken 25 Haziran 1946 tarihinde emekliye ayrılmıştır.

19 Ağustos 1950 ile 6 Şubat 1952 tarihleri arasında Diyarbakır Valiliği görevini yürütmüştür. 1 Mart 1952 ile 17 Mayıs 1960 tarihleri arasında İstanbul Milli Emniyet Müdürlüğünde görev yapmıştır. Aynı dönemde Çanakkale Şehitleri Anıtı inşası için oluşturulan İnşa Heyet Başkanlığı görevinde de bulunmuştur. 1 Kasım 1963 ile 2 Haziran 1968 tarihleri arasında Bayrampaşa (Sağmalcılar) Belediye Başkanlığı’nı yürütmüştür.

NOT:emin nihat sözeri'nin resmi bulunamadığından yerine mücadele ettiği şehitliğin resmi konulmuştur

atatürk'ün silah arkadaşı ve ilk askeri pilot emin nihat sözerinin çanakkale şehitler abidesi için yaptığı mücadele

Çanakkale Şehitleri Anıtı, Çanakkale il sınırları içindeki Gelibolu Yarımadası'nda, Çanakkale Boğazı'nın ucunda Morto Koyu önündeki Hisarlık Tepe üzerinde yer alan anıt. 
1915 yılında I. Dünya Savaşı sırasında Çanakkale Savaşları'nda hayatını kaybeden 253.000 Türk askerin anısına yaptırıldı. Feridun Kip, İsmail Utkular ve Doğan Erginbaş tarafından tasarlanmıştır.
Yapımına 1952 yılında karar verilen ve temeli 17 Nisan 1954 tarihinde atılan anıt 21 Ağustos 1960 günü açılmıştır. Anıt için 1944 yılında yapılan yarışmayı mimar Feridun Kip, Doğan Erginbaş, İsmail Utkular ve mühendis Ertuğrul Barla'nın projelendirdiği eser kazandı. Finansal nedenlerden dolayı yapımı birkaç defa durdurulan anıtın 15 Mart 1958 tarihinde sadece gövde kısmı tamamlanabildi. Bu arada Milliyet gazetesi tarafından ülke genelinde bağış kampanyası düzenlendi. Resmi açılışı 21 Ağustos 1960 tarihinde yapılan anıtın altında Savaş Eserleri Müzesi, yanında Mehmetçik Anıtı ve Türk Şehitliği bulunmaktadır. Morto Limanı ile Çanakkale Boğazının girişi arasındadır. Bu yapıtın fikir babası,  
Atatürk'ün silah arkadaşı ve ilk askeri pilotu Emin Nihat Sözeri'dir. Sözeri, yapılması için gerekli olan paranın bulunabilmesi için onlarca yıl mücadele vermiş sonunda bu abideyi 253 bin şehidin anısına, milletimize armağan etmiştir.

Üzerinde 25x25 m kaide yer alan 4 ayak üzerine oturtulmuş olan yapının yüksekliği 41,7 metredir. Ayakların genişliği 7,5 metredir. Anıt tümüyle 62,5 metrekarelik bir alanı kapsamaktadır.

9/03/2011

kayıp troia hazinesini yunanistana kaçıran alman arkeologun sırrı çözüldü

Çanakkale'ye bağlı Tevfikiye Köyü sınırlarındaki Troia Antik Kenti'nden Alman arkeolog Schliemann'ın bulup kaçırdığı hazinelerin gizemi çözüldü. İzzettin Efendi'nin yürüttüğü soruşturma sonunda Dahiliye Nezareti'nce kaleme alınan belge, Schliemann'ın Troia Kralı Priamos'a ait olduğunu söylediği hazineleri Atina'ya ne zaman, kaç kerede, kimlerin yardımıyla ve nasıl kaçırdığı konularındaki şüpheleri ortadan kaldırdı.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi ve Troia Kazı Heyeti Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Rüstem Aslan ile Tarih Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Ali Sönmez, arkeolog Schliemann ile ilgili uluslararası arkeolojik araştırma makalesi hazırlamak için iki yıl önce çalışmalara başladı. İki öğretim üyesi, Schliemann'ın 'Priamos Hazineleri' olduğunu ileri sürdüğü hazinelerin kaçırılışıyla ilgili arşivlerde ne kadar belge varsa hepsini tek tek taradı. Osmanlı arşivlerinden çıkan bir belge hazinelerin kaçırılışıyla ilgili pek çok bilinmeyene ışık tuttu. Troia hazinelerinin Alman arkeolog Heinrich Schliemann tarafından 1873 yılında Yunanistan'ın Atina kentine kaçırılışının ardından olayla ilgili Osmanlı Devleti'nin başlattığı soruşturmanın belgeleri gün ışığına çıktı. Dahiliye Nezareti'nce 24 Temmuz 1874 tarihinde Osmanlıca olarak kaleme alınan belge, olayla ilgili sır perdesini ortadan kaldırdı.

SCHLIEMANN HAZİNELERİ ÜÇ PARTİDE KAÇIRMIŞ
ÇOMÜ öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Ali Sönmez, Osmanlı Arşivi'nde ortaya çıkan belgenin Schliemann'ın hazineleri kaçırması ile ilgili olarak Osmanlı Devleti'nin açtığı soruşturmanın detayları hakkında bilgiler verdiğini söyledi. Sönmez, "Osmanlı Devleti, Schliemann hazineleri Atina'ya kaçırdıktan sonra hemen soruşturma başlatmış. İzzettin Efendi'yi de bu soruşturma kapsamında görevlendirmiş. Soruşturma sonunda, Dahiliye Nezareti'nce hazırlanan belgede, Schliemann, "Hükümet tarafından tayin edilen Emin Efendi'nin memuriyeti zamanında çıkarılmış olan eşyaları 1873 senesi Nisan ayı başında ve aynı senenin Mayıs ayı sonunda olmak üzere iki kez, Kumkale nahiyesinde bulunan Karanlık Liman isimli yerde, kereste yüklemek üzere gelmiş olan Yunanlı kaptan Andreya'nın gemisine koyarak kaçırmıştır. Üçüncü kez ise, hafif olup da koyun ve koltuğa sığabilen altın mücevherleri ise bir kasa içerisinde ve kendisi ile yanındakiler ceplerinde olarak Kumkale İskelesi?nden Abdullah reisin kayığıyla Kale-i Sultaniye gümrük idaresine getirip oradan Atina'ya götürmüştür' denmekte. Bu ifade, Schilimann'ın Troia'da bulduğu hazineleri tek değil, üç seferde kaçırdığını gözler önüne seriyorö dedi.

HAZİNELER 50 BİN FRANK'A GİTTİ
Yrd. Doç. Dr. Ali Sönmez, Schliemann'ın hazineleri kaçırmasının ardından Osmanlı Devleti'nin hazinelerin peşine düştüğünü, ancak geri almakta başarılı olamadığını söyledi. Sönmez, "Osmanlı Devleti, hazineler için Yunan hükümetine başvurmuş. İşi takip etmek için de o dönemin müze müdürü Dethier'i görevlendirmiş. Bir avukat atanmış. Yunanistan'daki ilk mahkeme Mart ayında başlamış ve Osmanlı Devleti'nin aleyhine sonuçlanmış. Daha sonra Osmanlı Devleti itiraz etmiş. Yüksek mahkemeye giderek bu kararını iptal ettirmiş. Hemen akabinde Schliemann'ın evine bir haciz gelmiş. Ama bu durumu önceden Yunan hükümetinden öğrendiği için hazineleri evinden kaçırdığını tahmin ediliyor. Daha sonra Osmanlı Devleti 9 ay süren süren mahkeme sürecinin ardından bu işi anlaşma ile neticelendirmek zorunda kalmış. Schliemann, Osmanlı Devleti'ne 50 bin Frank ödemiş ve dava kapanmış. Oysa, Osmanlı, başlangıçta 1 milyon Frank'ın üzerinde bir para istemiş. Ama o günün şartlarında bunu elde etmek imkansız olduğundan Osmanlı Devleti 50 bin Frank'ı kabul etmek zorunda kalmış" dedi.

BELGE TROİA HAZİNELERİNİN SIRRINI ÇÖZÜYOR
ÇOMÜ öğretim üyesi ve Troia Kazı Heyeti Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Rüstem Aslan ise, hazinelerin ne zaman, nereden, kaç kerede, kimler tarafından ve nasıl kaçırıldığı konularına açıklık getirmesi ve Osmanlı Devleti'nin hazineler kaçırıldıktan hemen sonra konuyu aydınlatmak için takındığı ısrarcı tutumu anlatmasının belgeyi iki açıdan önemli kıldığını belirtti. Troia hazinelerinin kaçırılışıyla ilgili pek çok konunun uzmanlar tarafından halen tartışıldığına dikkat çeken Doç. Dr. Aslan, bu belgenin, bunun tek bir büyük hazine olduğu ve bir kısmının Troia'da bulunmadığı yönündeki iddiayı çürüttüğünü söyledi. Doç. Dr. Rüstem Aslan, "Şimdiye kadar, Schliemann'ın 31 Mayıs'ta Troia'da önemli bir hazine bulduğunu, ve bunu Calvert'in çitliğine yolladığını, ardından da Atina'ya kaçırdığını ve karısı Sophia Schliemann'nın hazineler bulunurken iddia edildiği gibi Troia'da olmadığını biliyorduk. Aradan onca yıl geçmesine rağmen hazinelerin bir kısmının gerçekten Troia'da bulunup bulunmadığı konusunda hala şüpheler vardı. Bir iddiaya göre, buluntular bir tek büyük hazineydi ve 31 Mayıs'ta bulunup kaçırıldı. Bir başka iddiaya göre ise, buluntular küçük küçük hazinelerdi ama Schliemann sansasyon yaratmak için büyük hazine bulduğunu söylüyordu. İşte bu belge, Schliemann'ın Troia'da 1873 yılının Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında küçük küçük hazineler bulup, bunları üç ayrı seferde kaçırdığını ve hazinelerin tek bir büyük hazine olmadığını ortaya koydu. Ayrıca hazinelerin hepsinin Troia'da bulunduğunu gösterdi. Bu da Troia hazinelerinin sırrını çözüyor" dedi.

Aslan, kesin cevabı veren bu belge doğrultusunda hazırlayacakları daha geniş bilgilerin yer aldığı arkeolojik araştırma makalesini, uluslararası alanda kamuoyunda duyurmak için Almanca ve Türkçe olarak yayınlayıp kamuoyu ile paylaşacaklarını da kaydetti. Bir arkeolog olarak hazinelerin çıktığı yerde sergilenmesi gerektiğini de savunan Aslan, ihale aşamasına gelen Troia Müzesi'nin, hazinelerin geri dönme umudunu güçlendirdiğini de belirtti.

7/02/2011

mitolojik kent olduğu düşünülen truva kenti nasıl ve kim tarafından bulundu

Yunan mitolojisinde, Truva'lı Paris'in Sparta Kralı Menelaus (Menelaos)'un karısı Helen'i kaçırması sonucunda Yunanlıların (Akaların) Anadolu'daki Truva kentine saldırmasını konu alan savaştır. Savaş, Yunan mitolojisi ve edebiyatında çok önemli bir yere sahiptir ve detayları Anadolu'lu ozan Homeros'un İlyada ve Odysseia adlı destanlarında anlatılmaktadır. İlyada, on yıl süren savaşın son bir aylık dönemini en ince ayrıntılarına kadar anlatırken Odysseia, Yunanlı komutanlardan Odysseus'un Truva'nın düşüşünden sonra vatanı İthaka'ya yaptığı yolculuğunu dile getirir.
Zeus, düzenlediği bir toplantıya tanrıçalardan Eris'i davet etmez. Bunun üzerine Eris, toplantıya altın bir elma göndererek, bunun "en güzel tanrıçaya" verilmesini ister. Athena, Hera ve Afrodit altın elmanın kime verilmesi gerektiği konusunda anlaşmazlığa düşünce Zeus, tanrıçaları Paris'e gönderir ve en güzel tanrıçayı Paris'in seçmesini ister. Paris altın elmayı Afrodit'e verir. Karşılığında Afrodit, "tüm kadınların en güzeli" olan Helen'i, Paris'e aşık eder. Paris, Sparta'yı ziyaretinde Helen'e aşık olur ve iki aşık birlikte Truva'ya dönerler. Kendilerine hakaret edildiğine inanan Yunanlılar, Menelaus ve kardeşi Miken Kralı Agamemnon önderliğinde Aka ordusunu toplar ve Truva'ya bir sefer düzenler. Helen'in iade edilmesi ve kendilerine tazminat ödenmesi tekliflerine olumlu yanıt vermeyen Truvalılar ile uzun ve zorlu bir savaşa girerler.
Truva'nın mitolojik bir kent olduğu düşünülürken, 1870 yılında Alman arkeolog Heinrich Schliemann tarafından başlatılan ve ikinci dünya savaşından önce Amerikan arkeolog Blegen tarafından gerçekleştirilen kazıların sonucu olarak, Çanakkale Boğazı'nın güney sahillerinde, Küçük Asya'nın kuzey batısındaki Troas bölgesinde bir sırtın üstünde bugünkü Çanakkale'nin birkaç kilometre güney batısındaki Hisarlık tepesinde dokuz kere yıkılıp yeniden kurulmuş çok eski bir şehir bulundu. Truva, deniz baskınlarından korunacak kadar içeride olmasına karşın Helespontos (Çanakkale)ile Karadeniz’i bağlayan ticaret yoluna hakim olacak kadar denize yakın bulunuyordu. Her yıkılışında yeniden yapılmış bu önemli ticaret şehrinde dokuz tabaka meydana çıkarıldı. Bunlardan MÖ 15-12. yüzyıla ait olan 6. tabaka, Homeros’un anlattığı Truva'dır. Homeros’un Truva Savaşı'nda bahsettiği kentin Yunanlılar tarafından tahrip ediliş tarihi olarak ilk çağda MÖ 1184 yılı kabul edilir.

4/24/2011

çanakkale siperleri bugünkü haliyle bir utanç abidesine dönüştü

Çanakkale Savaşları'nda, Mustafa Kemal'in "Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum "direktifiyle Mehmetçik'in süngü hücumuna çıktığı siperlerin içler acısı hali yürekleri sızlatıyor.Çanakkale Kara Savaşları'nın 96'ncı yıldönümü heyecanının yaşandığı Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı'nda, 57. Alay Şehitliği ile Conkbayırı arasındaki bölgede bulunan Türk siperleri bakımsızlık nedeniyle utanç abidesine dönüştü. Düztepe mevkiinde bulunan siperlerin içindeki tahtalar zamanla çürüyüp yok oldu. Yağışların etkisiyle toprak siperlerin içine kaymaya başladı. Temizlenmeyen bitki örtüsü de siperleri kaplamaya başladı. Son olarak yağan yağmurlar, bakımsızlık nedeniyle siperleri adeta göle çevirdi. Bir su gideri açılmadığı için yarısına kadar suyla dolan siperlerin içindeki sağlam kalan tahtalar çürümeye başladı. Ziyaretçiler, Türk askerinin 96 yıl önce gösterdiği cesaretin tanığı siperlerin kaderine terkedilmesi nedeniyle tepki gösterdi.(Burak GEZEN-Ersan KÜÇÜKKURU /DHA)


Hürriyet Video'larını izlemek için Flash 7 veya daha yüksek eklenti yüklenmeniz gerekmektedir. Yüklemek için tıklayınız!!!

3/16/2011

ingilizler çanakkalede sahte tahta gemilerden savaş filosu oluşturmuşlar

1. Dünya Savaşı sırasında İngilizler, akla gelmeyecek bir hileye başvurup, 14 tahta gemiyi gerçek savaş gemisi gibi dünya denizlerinde yüzdürdü.
'Çanakkale 1915' adlı dergiden derlenen bilgilere göre, 1. Dünya Savaşı sırasında dönemin en güçlü donanmasına sahip ülkeler arasında yer alan İngiltere'nin başvurduğu savaş hileleri inanılmaz boyutlardaydı.

İngilizler, özellikle Gelibolu Yarımadası'ndan çekilmenin hesaplarını yaptığı sırada Türk askerlerinin bu çekilmeden haberdar olmaması için değişik savaş hilelerine başvurdu.

General Hamilton'un anılarında, savaş hileleriyle ilgili olarak şu anektod yer alıyor:

'Türk askerlerini şaşırtmak için yolcu gemilerine, şileplere sahte bacalar, sözde toplar, uydurma direkler eklendi. Böylece İngiliz gemileri 'Tiger' ya da 'lnflexible' kruvazörlerine benzetildi. Karşı taraf bu gemilere ateş edip, boşuna pek çok mermi harcadı.'

İngiltere 1. Deniz Lordu Amiral John Arbuthnot Fisher'in planına göre, Invinsible ve Inflexible gibi gemilerin tahtadan aynıları yapıldı ve gerçeklerinin yerine Akdeniz'e gönderildi. Gerçek gemiler ise, Falkland savaşında Alman savaş filosuyla mücadele etti.

Gemilerden Inflexible, Çanakkale'ye geldiğinde Amiral Carden'e sancak gemisi oldu, 19 Şubat ve 18 Mart bombardımanlarına katıldı. 18 Mart günü akşama doğru Çanakkale Boğazı'nda bir mayına çarparak ağır yara alan gemi, Bozcaada'ya baştan kara etti. Burada karaya oturduğu bölgeden kurtarılan gemi, başka gemilerin yedeğinde Malta'ya onarıma götürüldü.

ALMAN YÜZBAŞININ SEVİNCİ ŞAŞKINLIĞA DÖNÜŞTÜ
Alman denizaltısı UB-8'in kaptanı Yüzbaşısı Ernst von Voigt, 30 Mayıs 1915 günü denizaltısının periskobundan baktığı sırada saat 20.00 sularında, batmak üzere olan güneş ışınlarının aydınlığında avını gördü.

Bir İngiliz savaş gemisi 'zig zag' çizerek yol alıyordu. Periskopta gördüğü gemiyi vurursa, bu gemi vurduğu üçüncü büyük düşman savaş gemisi olacaktı bu sularda batırılan... Von Voigt, İngiliz dretnotunun bulunduğu açı ve mesafeyi ayarladıktan sonra ateş emrini verdi.

Denizaltı personeli, torpillerden ikisinin isabetiyle önce büyük bir sarsıntı, ardından da bir gürültü hissetti. Durumu periskoptan izleyen Von Voigt, düşman gemisinin hızla batmak üzere olduğunu fark edince hemen su yüzüne çıkma emri verdi. Zırhlının kimliğini öğrenmek için o tarafa doğru yönelmişti. Bu sırada güverteye çıkmış olan denizaltı mürettebatı da 'Hurra' diye bağırıyordu.

Ne var ki, olay yerine yaklaşınca, sevinçleri büyük bir şaşkınlığa döndü. Çünkü, denizin üstünde 343 milimetrelik bir kaç top namlusu yüzüyordu. En sağlam çelikten yapılmış olması gereken bu top namlularının su üstünde yüzmesi inanılacak şey değildi. Biraz ileride de dretnotun kaptan köşkü de batmış bir mavna gibi yüzüyordu. UB-8'in kaptanı ve mürettebatı, o zaman olayın anlamını kavradılar. İngilizler, tahtadan yapılmış eklentilerle bir dretnota benzetilmiş bu gemiyle Alman denizaltısını kandırmıştı.

'SAHTE TAHTA GEMİLER NE OLDU?'
Savaşın başında Britanya Kraliyet Donanması'nın elinde mevcut gemi sayısını daha fazla göstererek düşmanı caydırmak, yine düşmana hissettirmeden sahip olduğu gemilerin yerini değiştirebilmek için uyguladığı program sonucu, büyük ticaret gemileri ve okyanus aşırı gidip gelen yolcu vapurlarından 14 tane 'tahta zırhlı' üretilmişti.

Bunların hepsine gerçek gemilerden birer model bulunmuş, tahta ve branda malzemesinden bacadan taretlere kadar orijinal geminin tüm güverte üstü taklit edilmiş, yine onlar gibi aynı renklere boyanmıştı.

Hilenin amacı, donanmanın nerede bulunduğu konusunda düşmanın kafasını karıştırmak ve donanma gücünü olduğundan fazla göstermekti, ama ne kadar işe yaradığı da anlaşılamadı. Taklitler son derece başarılıydı, fakat bu gemilerin savaş boyunca sağladığı başarının ne olduğu hiç bilinemedi.

Bu 14 gemiden sadece Merion gemisi battı. O da, 30 Mayıs 1915 günü, Çanakkale civarında devriye gezen UB-8 tarafından batırılan HMS Tiger taklidiydi. Diğer gemi HMS Orion taklidi Oruba ise, Gökçeada'daki Kefalo koyuna dalgakıran olmak üzere bizzat İngilizler tarafından batırıldı. Geri kalan 12 gemi ise 1916'nın başından itibaren çeşitli görevler için dünya denizlerine dağıtıldı.

AA
mynet

2/02/2011

çanakkale 57.alay şehitliği üstüne yapılan otopark inşaatı durduruldu

Hürriyet’te yer alan, ‘57. Alay şehitleri otopark altında’ başlıklı haber üzerine Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay harekete geçti. Bakan Günay, Çanakkale Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun acilen toplanmasını istedi ve inşaatın durdurulması için de talimat verdi.

KÜLTÜR ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, 57’nci Alay şehitlerinin otopark altında kalmasına yol açacak inşaatı durdurdu. Hürriyet’te dün yayımlanan, ‘57. Alay şehitliği otopark altında’ başlıklı haberimiz üzerine harekete geçen Bakan Günay, yazılı bir talimat vererek, durumun incelenmesi için inşaatı durdurduğunu açıkladı. Bakanlık, Çanakkale Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’nü de haberde yer alan bilgiler ışığında yeni bir araştırma yapmak için görevlendirdi. Bakanlık’tan gerek ilgili kurumlara, gerekse bize gönderilen açıklama aynen şöyle:

İşte talimat

“Çanakkale İli, Eceabat İlçesi, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Park Alanı’nda, tarihi sit alanında kalan alana ilişkin, 01.02.2011 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde yer alan ‘57. Alay şehitleri otopark altında’ başlıklı haberde, otopark olarak ayrılan ve taş kaplaması yapılmakta olan alanın şehitlik olduğu konusuna değinilerek bu alana ilişkin bilgiler verilmektedir.”

Olağanüstü toplantı

“Söz konusu haber üzerine, Çanakkale Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’ne, koruma bölge kurulu üyelerince yerinde inceleme yapılması, inceleme sonucu elde edilecek bilgi, belgeler ve haberde yer alan kaynaklar da göz önünde bulundurularak, konunun koruma bölge kurulunca değerlendirilmesinin sağlanması için olağanüstü toplantı yapılması ve anılan haberde yer alan hususlar göz önüne alınarak koruma bölge kurulu kararı alınıncaya kadar uygulamanın durdurulması hususlarında mahalline 01.02.2011 gün ve 23074 sayılı yazımızla talimat verilmiştir.”
hürriyet gündem

4/20/2010

O BİLGİSAYARLAR NEDEN KAPATILDI

Son dönemde seçim sistemine dikkatleri çeken cesur yazılar yazan Son Sayfa’dan Neval Kavcar yine önemli bir yazı kaleme aldı. Kavcar yazısında 29 Mart seçimlerinde YSK’da yaşanan şüpheli bir olayı anlattı.

29 Mart seçimleri
İşte Kavcar’ın yazısının o bölümü:

"29 Mart 2009 yerel seçiminde, merkezler neticeleri girmeye başladıktan sonra neler oldu hatırlayalım.

“Yüksek Seçim Kurulu (YSK)'nun bilgisayar sisteminde oluşan arızalar nedeniyle bazı bölgelerde sisteme veri girişleri kesintiye uğradı. Alınan bilgiye göre, İzmir, İstanbul, Hatay, Çanakkale, Kütahya başta olmak üzere bazı bölgelerde YSK'nın bilgisayar sisteminde oluşan arızalar nedeniyle veri girişleri yapılamıyor. Aşırı yüklenme nedeniyle sistemde sorunlar yaşandığı öğrenildi. YSK yetkilileri, veri aktarımında yoğunluktan kaynaklanan sorunlar olduğunu, problemin giderilmesi için çalıştıklarını kaydediyor.” ( Mart 2009 - Basın)

sistemin çökmesiyle ilgili

Bu haberi her halde hatırlıyorsunuz. Sandık çalınması, elektrik kesintileri vs de var.


İşte tam o konuda, bakın ne diyor sistemden anlayan birisi. Verilen bilgi teknik de olsa dikkatle okuyun.
“Son belediye seçimlerinde sistemin çökmesiyle ilgili aklımı kurcalayan bir takım sorular var; Bilgilerin tutulduğu database ORACLE, Bu database’ler kayıt yaparken sistemi "RECOVERY" yapabilmek amacıyla online log’lar tutup daha sonra bunları "ARCHIVE LOG" olarak saklarlar.

1- Sistemin çöktüğü saat aralığında ORACLE database’inin "ONLINE LOG"ları (kayıtları) incelendi mi?

2- Sistemde bu saat aralığında sadece "INSERT" kayıtları mı var yoksa "UPDATE" ve "DELETE" kayıtları da mevcut mu?

3- Sistem database’inde o aralıkta çalışan herhangi bir "TRIGGER" set edilmiş mi? O anda sistemde hangi "USER"lar çalışmış ve "IP" numaraları" nelerdir?

Kafamı kurcalayan başka bir şüphe, seçim sisteminin yoğunluktan dolayı tıkanması ve gece 22.00 civarlarında kapatılıp açılması (YSK nın kendi açıklaması). Hayatımın önemli bir kısmı bu sistemleri ayarlamak ve optimize etmekle geçtiği için ihtimalleri düşünüyorum.

Birinci ihtimal network’te bir sıkışma yaşanması. Ama sistem donanımlarının yeterince kapasiteye sahip olduğundan, memory, i/o alt yapısı, gigabyte Ethernet kartları ile bir sıkışıklık ihtimalini çok az görüyorum.

Büyük ihtimalle database’de bazı "DEADLOCK"lar oluşmuş olmalı. Çünkü sadece data insert eden bir ORACLE sisteminin "ŞİŞMESİ" neredeyse imkansızdır.

4- En büyük ihtimal başka bir user’ın ya da programın o anda "READ" ya da "UPDATE" ediyor olması lazım. O saatte seçim sisteminde kim olabilir? Kim datalara "READ" veya "UPDATE" amaçlı erişmek ister?

5- Daha da vahim olanı o anda sistem başında nöbet tutan şirket ve YSK teknik personelinin bile vakıf olamadığı bir başka durum mu mevcuttu da sistem açılıp kapatılmak zorunda kalındı?"

Odatv.com