Dünya

Dünya
ilginç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ilginç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11/29/2021

BMW sürücüleri psikopat olma olasılığı en yüksek sürücüler Audi'ciler kıl payı kaçırdı

BMW sürücülerinin psikopat olma olasılığı yüksek

BMW sürücüleri psikopat


Bir ankete göre, BMW sürücüleri 'psikopat olma olasılığı en yüksek otomobil sürücüleri' olarak tanımlandı.
2 bin sürücüyle yapılan ve 'insanların ne kadar psikopatik özelliklere sahip olduğunu ölçen' 12 soruluk bir anketin sonuçları kamuoyuyla paylaşıldı.
Anketten çıkan sonuçlara göre,BMW sürücüleri olası 36 puan üzerinden ortalama 12.1 ile en yüksek puanı aldı.
Buna karşılık, katılımcılar arasındaki ortalama puanın 6.6 olduğu görüldü. Bu arada, Audi sürücüleri 11.7 puanla en üst sırayı kıl payı kaçırdı.



Ölçülen özellikler arasında yüzeysel çekicilik, görkemli bir öz değer duygusu ve pişmanlık ya da suçluluk eksikliği vardı. 0-18 arası puan psikopati olmadığını, 19-26 arası puan ise bunun 'mümkün' olduğunu gösteriyordu. 27'nin üzerindeki puanlar psikopatinin 'olası' olduğunu ortaya çıkardı.
Öte yandan, Fiat sahipleri 7.0 ile psikopat olma olasılığı en yüksek üçüncü sürücü sınıfı olurken, Skoda sahipleri ortalama 3.2 puan aldı.
Scrap Car Comparison'ın genel müdürü Dan Gick ise LadBible'a verdiği demeçte “Gerçek suç yapımlarının popülaritesi, dünya çapında psikopatlara duyulan hayranlığı artırdı" ifadelerini kullandı.

Türkiye'deki kadına şiddeti konu alan Ölümüne Boşanmak belgeseli İngiltere'nin Oscar adayı, oldu


Türkiye’deki kadına yönelik şiddeti ve kadın cinayetlerini ele alan “Ölümüne Boşanmak” filmi İngiltere'de En İyi Uluslararası Uzun Metraj Film kategorisinde Akademi ödüllerine aday gösterildi.
Ölümüne Boşanmak belgeseli


Türkiye’deki aile içi ve kadına yönelik şiddeti örnekleriyle konu alan “Dying to Divorce” (Ölümüne Boşanmak) filmi, 25 Kasım'da İngiltere'de gala yaptı. Belgesel film, İngiltere'den “En İyi Uluslararası Uzun Metraj Film” kategorisinde Akademi ödüllerine aday gösterildi.
Duvar'ın Guardian'dan aktardığına göre, İngiliz yönetmen Chloe Fairweather ve yapımcı Sinead Kirwan tarafından 5 yıl gibi bir sürede çekilen belgesel, her üç kadından birinin aile içi şiddete maruz kaldığı Türkiye'de kadına karşı şiddet ve cinayetlerin kurbanlarının yanı sıra buna karşı mücadele eden kadın hareketini de yakından takip ediyor.

'Filmin Türkiye'de çekilmesi çok riskli olurdu'

Filmin galasında, yapımcı Sinead Kirwan ile tanıştıktan sonra belgeseli çekmeye karar verdiklerini belirten Fairweather, “Filmi bitirmenin mümkün olmayacağını hissettiğim birçok zaman oldu” ifadelerini kullandı. Fairweather sözlerine şöyle devam etti:
“Sinead'in orada olmasının iyi yanı buydu. Birimiz düştüğünde, diğerimiz ona cesaret veriyordu. Filmin Bafta'nın Oscar adayı seçilmesine çok sevindim. Bu çok önemli bir hikaye olmasına rağmen, Türkiye'deki yapımcılar tarafından Türkiye'de çekilmesi çok riskli olurdu.”
Belgesel filme konu olan kadına şiddet olayları, Türkiye’deki Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun açmış olduğu davalar arasından seçildi.
Belgeselin merkezinde, filmin içinde hikâyeleri/davaları geçen Kübra ve Arzu'nun yanı sıra diğer birçok kişinin gördükleri şiddet karşısında eşlerine karşı suçlamada bulunmalarına yardımcı olan ve kampanya yürüten avukat ve aktivist İpek Bozkurt'un çalışmaları yer alıyor. Bu hafta sonu belgeselin galası için İngiltere'de bulunan Bozkurt, Observer'a Türk ceza-adalet sistemindeki önyargılara karşı savaşmaya kararlı olduğunu ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nda hayatta kalan kadın ve ölen kadınların aileleri için gönüllü olarak çalıştığını söyledi.
"Ölümüne Boşanmak" belgeseli, bu seneki İstanbul Film Festivali seçkisine “politik atmosferden dolayı” alınmadı. Susma Platformu'na konuşan belgeselin yaratıcı yapımcılarından Seda Gökçe ve Özge Sebzeci, filmin seçkiye alınmama sebebini şöyle açıkladı:
"Alınmama nedeni olarak bize 'şu anki politik atmosfer[den dolayı]' açıklaması verildi. Bizim derdimiz Türkiye seçkisine alınıp alınmaması değildi, daha çok insana ulaşmasıydı. Biz filmi Türk yapımı olarak tanımlamıyoruz, dolayısıyla Türkiye Belgeselleri yarışmasına alınması gibi bir iddiamız da yoktu. 'Başvuralım, gelen yanıta göre durum şekil alır' demiştik, izlensin istemiştik. Seçkiye alınmadı ama 'bu bir Türkiye yapımı değil' diye gayet temiz bir gerekçeyle işin içinden çıkabileceklerken; filmi beğenmiş olmalarına rağmen – böyle paylaştılar düşüncelerini- 'bugünkü politik atmosferde bu filmi yayımlamaya cesaret edemiyoruz' dediler."

2/26/2020

Yere çöp atmanın bedelini 11 yıl sonra ödedi

Genç bir öğrenciyken yediği sandivicin kağıdını yere atması pahalıya mal oldu 11 yıl sonra mahkeme masrafları dahil 3 bin lira dolayında ceza kesildi.

11 yıl sonra ödedi

Ağustos 2009'da gıyabında mahkeme masrafları dahil 370 sterlin (Yaklaşık 2945 TL) cezaya çarptırılan Grace Firth, duruşmada mahkeme celbi eski evine gönderildiği hakkında dava açıldığından bile haberi olmadığını söyledi.

Yargıç, şimdi 32 yaşında olan Firth'ün açıklamasını kabul etti.

Mahkeme masrafları silinirken ceza da 55 sterline (Yaklaşık 438 TL) indirildi.

İngiltere'de başkent Londra'da yere sigara izmariti, sakız ya da başka bir çöp atmanın cezası 65 sterlin (Yaklaşık 517 TL). Belediyeler tarafından toplanan bu cezaların 15 gün içinde ödenmemesi halinde, dava açılıyor, cezanın miktarı 2500 sterline (Yaklaşık 19 bin 900 TL) kadar çıkabiliyor.

Belediyeler yerlere çöp atanları cezalandırmak için özel güvenlik şirketleriyle anlaşıyor.


İngiltere'de geçen yıl Ağustos'ta yayımlanan verilere göre son altı yıl içinde kesilen cezaların oranı dört kattan fazla arttı.

İngiliz Guardian gazetesine göre 2018'de belediyeler 250 bin'den fazla kişiye yere çöp atmak suçundan ceza kesti.

Bu cezaların yüzde 86'sının belediyeler adına çalışan özel şirketler aracılığıyla kesildiği açıklandı.

11/24/2019

Doğanın 5. gücü bulundu mu - X17 parçacığı hakkında bilinmeyenler

Dizüstü bilgisayarların çalışmasına, evrendeki her etkileşimi yöneten dört doğa gücüne ek olarak beşinci bir güç bulunmuş olabilir mi

X17 parçacığı hakkında

CNN'in haberine göre Macar Bilimler Akademisi'ne bağlı Nükleer Araştırmalar Enstitüsü'nde (Atomki) görevli fizikçi Attila Krasznahorkay'ın başkanlığındaki ekip, "X17 parçacığı" adlı gizemli bir parçacığın varlığına işaret edebilecek bulgulara ulaştıklarını açıkladı.

X17 parçacığı hakkında

Ekip bu bulguya, uyarılmış bir helyum atomunun, bozunurken nasıl ışık yaydığını araştırırken ulaştı. Parçacıkların, sıra dışı bir şekilde, 115 derecelik bir açıyla parçalanması bilinen fizik kurallarıyla açıklanamıyordu.

CNN'e konuşan Krasznahorkay, "X17, gözle görünür dünyamızı karanlık maddeye bağlayan parçacık olabilir" dedi.

Macar bilim adamı, X17 adının, parçacığın kütlesinin 17 megaelektronvolt olarak hesaplanmasından kaynaklandığını da söyledi.

Fizikte bilinen temel kuvvetler, çekim gücü, elektromanyetik güç, güçlü atom gücü ve zayıf atom gücü olarak tanımlanıyor ve bunlar dört doğa gücü olarak anılıyor.

Bunların hepsinin kendi güç taşıyıcı parçacıkları var.

'X17 parçacığı Devrim niteliğinde'


California Üniversitesi'nden fizik ve astronomi uzmanı Prof. Jonathan Feng, Krasznahorkay'ın çalışmalarını yıllardır takip ettiğini belirterek araştırmanın yeni bir dönüm noktası olabileceğini söyledi.

CNN'e konuşan Prof. Feng, "Sonuçlar tekrarlanabilirse Nobel Ödülü'nün yeni sahibini bulmak çok kolay olacak" dedi.

Macar bilim insanları, üç yıl önce 'Pyhsical Review Letters' adlı bilim dergisinde konu ile ilgili ilk makaleyi yayımlamışlardı.

Krasznahorkay'a göre ekibi o dönem Berilyum 8 izotopunun bozunumu üzerinde çalışıyordu.

X17 parçacığı hakkında

Deneyleri sırasında elektron ve pozitronların sıra dışı bir şekilde; yaklaşık 140 dereceyle ayrıldıklarını gördüklerini belirten Krasznahorkay, "Yepyeni, daha önce kimsenin görmediği, parçacık fiziğinin Standart Modeliyle açıklanamayacak bir parçacıktan söz ediyorduk. Bu yüzden de parçacık mercek altına alındı" dedi.

2016'da Krasznahorkay'ın ekibin ulaştığı bulgular başlangıçta fazla dikkat çekmedi ve şüphe ile karşılandı.

Ancak Prof. Feng, fiziğin kurallarını değiştirebilecek bir buluş ya da basit bir laboratuvar hatası olabilecek bu bulguları temel alarak bir teori geliştirmeye çalıştı.

Feng, "O zaman bazıları, Macar uzmanların çuvalladığını iddia ediyordu. Dünya genelinde nükleer fizikçiler Macarların yanlışını bulmaya çalışıyordu. Ama devrim niteliğinde olabilecek bu sonuçların bir kenara atılmasını kabul edemezdik" dedi.

'Karanlıktan korkan bir güç'

Prof Feng'in ekibi Krasznahorkay'ın çalışmasıyla, fizik tarihinde şimdiye kadar bu alanda yapılan tüm çalışmaları kıyasladı ve "karanlıktan korkan güç" olarak tanımladıkları X17'nin şimdiye kadar bulunamayan "beşinci güç" olabileceği sonucuna vardı.

Feng, 2016'daki çalışmalarını 2019'daki deneyleriyle tekrarlamayı başaran Macar ekibin elde ettiği sonuçların kaynağının beşinci güç olmama ihtimalinin "trilyonda bir" olduğunu söyledi.

CNN'in haberinde şöyle deniyor:

"Şimdi deneysel araştırma grupları Krasznahorkay'ın bulgularına odaklandı. Beşinci gücün yeni tezahürleri, bunun işleyişini daha iyi anlamayı ve bu güçten yararlanmamızı sağlayacak uygulamalar geliştirilmesinin kapılarını açabilir.

"Bu çalışmalar, bizi Albert Einstein'ın hep peşinde koştuğu ama bulamadığı fiziğin Kutsal Kâse'sine biraz daha yakınlaştırıyor. Fizikçiler, şimdi galaksilerin oluşumundan parçacıkların davranışlarına tüm kozmik güçleri açıklayabilecek 'birleşik alan teorisi' yaratmayı umuyor. Ama evren, sırlarını kolay vermiyor. Feng, 'Beşinci güç son güç olmayacak. Altıncı, yedinci, sekizinci güç de olabilir' diyor."

11/18/2019

Motorola katlanan çift ekranlı telefonu Razr ile piyasaya dönüş yapıyor

Motorola, tam olarak katlanan yeni Razr'ı "imkansız" bir mühendislik başarısı olarak tanımlıyor. Ancak yeni Motorola Razr, Çinli dev Lenovo'nun 2014'te Google'dan satın aldığı Motorola'nın attığı yenilikçi bir adım olarak görülüyor.

katlanabilir ekranlı telefon

Motorola, 15 yıl önce ilk piyasaya çıktığında büyük ilgi gören, ince, katlanan Motorola Razr modeli telefonunun yeni halini piyasaya sürecek.



6,2 inç ekrana sahip yeni akıllı telefon katlandığında, gelen bildirimler dış yüzündeki daha küçük bir ekranda görülüyor.

ABD'de 26 Aralık'ta 1500 dolar fiyatla satılmaya başlanacak telefon, diğer pazarlara daha sonra sunulacak.

Ancak uzmanlar, cihazın küresel akıllı telefon satışlarında pek bir etki yaratmasını beklemediklerini söyledi.

IDC Analisti Fransisco Geronimo, "Herkesin sorduğu soru, bu katlanır cihazın Motorola'nın kaderini değiştirip değiştirmeyeceği, çünkü piyasa payları çok çok küçük. Dürüst olmak gerekirse, değiştireceğini sanmıyorum" dedi.

Ancak yeni Razr, Çinli dev Lenovo'nun 2014'te Google'dan satın aldığı Motorola'nın attığı yenilikçi bir adım olarak görülüyor.

CCS Insight'tan Ben Wood, "İçinde bulunduğumuz, dokunmatik ekranlı dikdörtgen siyah telefonlar döneminde, Motorola Razr'ın piyasaya biraz heyecan getirme potansiyeli var. Piyasaya çıktığında Lenovo'nın talebe yetişmekte zorlanacağına şüphem yok" diye konuştu.

Firmanın ilk aşamada sadece 200 bin telefon piyasaya süreceği söyleniyor ancak şirket henüz bu bilgiyi doğrulamadı.

'İmkansız' mühendislik iddiası

Motorola, tam olarak katlanan yeni Razr'ı "imkansız" bir mühendislik başarısı olarak tanımlıyor. Samsung Galaxy Fold telefonları katlandığında, iki ekran arasında ciddi bir boşluk oluyordu.

katlanabilir akıllı telefon

Motorol Ürün Geliştirme Müdürü Glenn Schultz, "Yeni Razr'da telefon tasarımını yeniden düşünmek zorundaydık" dedi ve ekledi:

"Hiç boşluk kalmamasını sağlayan menteşe, piyasaya tamamen katlanan bir telefon sürmemizi sağladı. Çok kişi bunu yapamayacağımıza inanıyordu. Ancak herkesin imkansız olduğunu düşündüğü bir şeyi yapmaya çalışmak eğlenceli."

Daha önce cihazın yaz aylarında piyasa sürüleceği söyleniyordu ancak bazı aksaklıklar yaşandı. Bu sayede, Samsung ilk katlanır telefonu piyasaya sürecek zamanı buldu. Ancak Samsung'un acelesi, Galaxy Fold'da sorunlar yaşanmasına yol açtı ve firma 2 bin dolarlık cihazın dayanıklılığı konusunda uyarı yapmak zorunda kaldı.

Motorola, yeni Razr'ın su geçirmez olduğunu ve garanti kapsamındaki cihazların ekranının 24 saat içinde değiştirileceğini söylüyor.

Cihazın kapalı haldeki kalınlığı 14 milimetre. İlk Razr'ın kalınlığı ise 13,9 mm'ydi.

çift ekranlı telefon

Firmanın "Quick View Display" adını verdiği ekran, bildirimleri görüntülemek, gelen mesajlara şablonlarla ya da sesle yanıt vermek, aramaları açmak ve temasız ödeme yapmakta kullanılabiliyor.

Motorola'nın Başaşağı giden pazar payı

Katlanır ekranlı telefonların gecikmesi, sektörün daha küçük oyuncularına tıpkı Motorola'nın 2004'te yaptığı gibi piyasa paylarını genişletmek için bir boyluk sundu. Razr telefonlar, ince yapısı ve metalik estetiğiyle meşhur olmuştu.

Telefonun tanıtımında Paris Hilton ve David Beckham gibi isimler de rol oynamıştı.

2006'da Motorola, cep telefonu pazarının dörtte birini ele geçirip, Finlandiyalı dev Nokia'nın ardından ikinci olmuştu.

Ancak daha sonra iPhone'lar çıktı ve Motorola'nın pazar payı 2007'deki yüzde 21,4'lük orandan bir yıl sonra yüzde 13,9'a geriledi. Pazar payı daha sonraki yıllarda da sürekli geriledi ve bugünkü yüzde 2'lik orana düştü.

11/08/2019

Denizin altında yanardağ patlaması sonucu batan adanın yerine

Denizin altında yanardağ patlaması gerçekleşti patlama sonucunda bir ada battı ama onun yerine üç katı büyüklüğünde bir ada meydana geldi.

batan adanın yerine

Büyük Okyanus'taki Tonga Takımadaları'nda patlayan bir denizaltı yanardağı, krallığı oluşturan 172 adadan birini batırdı.

Yanardağın püskürttüğü lavlardan, batan adanın üç katı büyüklüğünde yeni bir ada oluştu.

batan adanın yerine

Tonga Jeoloji Dairesi'nden Taaniela Kula, yeni adanın 100 metre genişliğinde ve 400 metre uzunluğunda olduğunu ve batan Lateiki Adası'nın 120 metre batısında yer aldığını söyledi.

Denizaltı volkanında geçen ay başlayan faaliyetin 18 gün sürdüğü belirtiliyor.


Tonga Krallığı, sık sık depremlerin meydana geldiği Pasifik Ateş Çemberi'nde yer alıyor.

Yeryüzündeki depremlerin yaklaşık yüzde 90'ı, Şili'den Yeni Zelanda'ya büyük bir alanı kapsayan bu kuşakta gerçekleşiyor.

2014'te de yine bir denizaltı volkanının faaliyete geçmesi sonucu yeni bir ada daha oluşmuştu.

KAYNAK: BBC Türkçe

10/20/2019

Trump'ın Mektubundan sonra Türkler Amerika ve Amerikan Başkanı hakkında ne düşünmüştür?

Türkler Amerika

Amerika Birleşik Devletleri başkanı Donald Trump'ın Erdoğan'a mektubu Amerika'da tartışma yarattı: 'Acaba Türkler Amerika ve Amerikan Başkanı hakkında ne düşünmüştür?' tartışması başladı.


Amerika Başkanı Donald Trump'ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a 9 Ekim'de yazdığı ve bu hafta içinde ortaya çıkan mektup; içeriği, üslubu ve kamuoyuyla paylaşılma biçimiyle ABD'de büyük bir tartışma yarattı.

Mektubu ilk olarak Fox News sunucularından Trish Regan'ın Twitter üzerinden paylaştı. Birçok gazeteci, mektupta yer alan ifadelerin yarattığı şaşkınlık nedeniyle, doğruluğunu Beyaz Saray ile teyit etmeleri gerektiğini söylüyor.

Amerikan Başkanı hakkında

Mektupta, Trump, Erdoğan'a Suriye'nin kuzeydoğusuna yönelik askeri bir operasyona kalkışmadan, müzakere yoluyla bir anlaşma yapma çağrısında bulunuyor ve "Eğer bu işi doğru ve insani bir şekilde yaparsanız tarih de sizi iyi yazar. Eğer iyi şeyler olmazsa, sizi sonsuza dek hep bir şeytan olarak görürler. Sert adamı oynama. Aptallık etme! Seni sonra arayacağım" diyor.

BBC Türkçe'ye konuşan üst düzey bir hükümet yetkilisi, "diplomatik nezaketten yoksun" olarak tanımladığı mektubun, Erdoğan tarafından reddedilerek çöpe atıldığını söyledi.

MSNBC kanalının Baş Politika Analisti Nicolle Wallace, sunuculuğunu yaptığı "Deadline: White House" adlı politika tartışma programında, mektubun tam metnini okuduktan sonra, "Bu mektup o kadar acayip ki, Beyaz Saray'dan doğruluğunu teyit etmem gerekti" yorumunu yaptı.

Wallace daha sonra Ankara'da bulunan muhabirleriyle canlı bağlantı sırasında ilk olarak, "Türkler, şu anda Amerika ve Amerikan başkanı hakkında ne düşünüyor acaba?" sorusunu yöneltti.

'Trump'ın mektubunu şaka sandık'

Mektuptaki ifadelere duyduğu şaşkınlıktan sonra teyit ettirme ihtiyacı duyan bir diğer gazeteci CNN'in Washington Başmuhabiri Jack Tapper, dün canlı yayın sırasında, "Mektubu ilk gördüğümde şaka sandım, sahte olduğunu düşündüm. Sonra Beyaz Saray Sözcüsü'ne yolladım ve bana gerçek olduğunu söyledi" dedi.

şaka sandık

Aynı programda bu değerlendirme üzerine söz alan CNN Politika Muhabiri Sara Murray, olayın ciddiyetinden dolayı mektuptaki ifadelere gülmek istemediğini belirterek, bu mektubun Trump'ın birebir görüşmelerde dünya liderlerine nasıl yaklaştığını gösteren önemli bir örnek olduğunu ifade etti.

İngiliz Times gazetesinin Diplomasi Muhabiri Catherine Philip, "Şunu bir hazmetmemiz lazım: Trump'ın Erdoğan'a yazdığı gerçek bir mektubun, aslında şaka olduğunu sandık" dedi.

ABD'de iddia kontrolü ve doğrulaması yapan bazı yayınlar, Trump'ın Erdoğan'a gerçekten böyle bir mektup yazıp yazmadığıyla ilgili doğrulama incelemesi yaptı.

Amerikalı Tarihçiler ve uzmanlar: Utanç verici

ABD politikası uzmanları ve tarihçiler, başkanın bir başka ülke liderine yazdığı mektupların tamamının resmi belge statüsü kazandığını ve arşivlendiğini belirtiyor. Uzmanlara göre, normal şartlar altında mektuplar başkan tarafından, ekibinden bu tarz yazışmaları yapmakla sorumlu kişiye verilecek mesajlar anahatlarıyla anlatılır, bu mesajlar diplomatik yazışma teamüllerine uygun bir şekilde taslak halinde getirilir ve daha sonra hem Başkan hem de konuyla ilgili diğer yetkililerle paylaşıldıktan sonra nihai halini alır. Daha sonra da resmi bölge muamelesi görerek, gönderileceği yere iletilir ve arşivlenir.

Utanç verici

Uzmanlar ve tarihçiler, Trump'ın bu mektubunun bugüne kadar teamüllere aykırı olduğunu ve Başkan'ın başka kimseye danışmadan "mektubu dikte ettirerek, yazıp göndermiş gibi" göründüğünü söylüyor.

Eski Başkanlar George W. Bush ve Barack Obama döneminde Ulusal Güvenlik Konseyi, Dışişleri Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı'nda çeşitli görevlerde bulunan Kelly Magsamen, attığı Twitter mesajında, Trump'ın mektubunu "utanç verici" olarak nitelendirdi.

Magsamen, "ABD başkanı tarafından yabancı liderlere yazılmış bazı mektupların hazırlık sürecinde yer almış biri olarak, size bunun normal olmadığını söylemek isterim. Utanç verici" dedi.

New York Üniversitesi'nden ABD başkanları tarihçisi Timothy Naftali, normal şartlar altında başkanların kendileri adına metinleri kaleme alan yazarlar ve iletişim uzmanlarıyla çalışarak, "bir ABD başkanından beklenecek kadar dolu içeriğe ve zarafete sahip, titizlikle yazılmış metinler" ortaya çıkarmaları gerektiğini söyledi. ABD basınına konuyu değerlendiren Naftali, Erdoğan'a yazılan mektubun "bir amatörün elinden çıkmış" gibi göründüğünü belirtti.

ABD basınına mektubu değerlendiren Naftali, "Kendisine tavsiye ya da fikir verilmesini kabul edemeyen Trump, bugüne kadar selefleri tarafından korunan ve o koltuğa oturan kişinin ne kadar hatalı olursa olsun Amerikan başkanlığı makamının her zaman profesyonel kalmasını sağlayacak mekanizmaları da sistemli bir şekilde ortadan kaldırdı. Erdoğan'a yazılan mektup, Amerikan devletine ait olma özelliğini taşımayan ve bir amatörün elinden çıkmış bir ürün" dedi.

'Mafya babaları gibi tehditkar bir üslup kullanıyor"


Mektubun ortaya çıkma biçimi ve içinde kullanılan üslup da tartışma yarattı ve eleştiri topladı.

Vox'un Ulusal Güvenlik Muhabiri Alex Ward, mektubu "diplomasi tarihinin en hayret verici mektuplarından biri" olarak tanımladı.

Ward, nezaket ve başkanın iletişim kurallarının her birinin ihlal edildiğini belirterek, mektubu "saygısız, çirkin ve her türlü diplomatik nezaketten uzak" olarak tanımladı.

Washington Post'a bir makale yazan, George Washington Üniversitesi Öğretim Üyesi Henry Farrell ve Georgetown Üniversitesi Öğretim Üyesi Abraham Newman, Trump'ın kırmızı çizgilerini "mafya babalarını anımsatan tehditkar bir üslupla" belirlediğini yazdı.

Farrell ve Newman, Trump'ın mektubunda hiçbir zaman gerçekleştiremeyeceği tehditler savurduğuna da dikkat çekti.

Bloomberg analistlerinden Jonathan Bernstein de mektup konusunda kendisini en çok etkileyenin, Trump'ın bunu Kongre liderlerine dağıtacak kadar büyük bir başarı sanıp, yazdığı mektupla "böbürlenmesi" olduğunu belirtti.

Mektup, Trump'ın önceki gün Suriye konusunda Kongre liderleriyle yaptığı toplantıda Türkiye'nin askeri operasyonuna yeşil ışık yakmadığını ispatlamak için Erdoğan'a "ağır" bir mektup yazdığını söylemesinin üzerine ortaya çıktı.

Trump daha sonra, Temsilciler Meclisi'nde azınlık lideri Cumhuriyetçi Kevin McCarthy'den mektubun kopyasını masadakilere dağıtmasını istedi. Mektup Kongre üyeleriyle de paylaşıldıktan kısa bir süre sonra basına sızdı. KAYNAK: BBC Türkçe

10/16/2019

Kerpiç evleri ve tozundan başka bir şeyi olmayan Ankara nasıl başkent oldu

ankara kalesi çevresi

Birçok insan, Osmanlı Devleti’nin 470 yıllık payıtahtı İstanbul’un, yeni devletin de başkenti olmasını istiyordu. 13 Ekim 1923’te, İsmet Paşa’nın imzasıyla verilen bir maddelik yasa önerisi, Meclis’te uzun tartışmalardan sonra kabul edildi. Yasa şöyleydi: ‘Türkiye Devleti’nin yönetim merkezi Ankara şehridir’. İstanbul basını, saray artıkları, gizli-açık karşıtçılar ve yabancılar yasaya karşın, Ankara’nın başkent olmasını istemediler ve gözdağı içeren görüşler ileri sürdüler.


Atatürk, kent olarak sevdiği İstanbul’da, varlığını hala sürdüren işbirlikçi birikimin gücünü biliyor, Anadolu’nun gerçek kurtuluşunun bu gücü dağıtmaktan geçtiğine inanıyordu.

Azınlıklar gitmişti ancak dışarıyla bütünleşmeye her zaman hazır olan devşirme anlayışı; iş çevrelerini, finans gücünü ve basını yönetmeyi sürdürüyordu.

ankara kalesi ulus

Ankara başkent olduğunda; Galata sarrafları devlet yönetimi üzerinde artık etkili olmayacak, asalak çıkarcılar bakanlıklara üşüşemeyecek, Avrupa, isteklerini Türkiye’ye artık kolayca kabul ettiremeyecekti.

Oysa, kerpiç evleriyle büyük bir köy durumundaki Ankara’yı, başkent yapmak hiç kolay değildi. 

Ancak, geleceğin Türkiyesini yaratmak, insanlara ruh ve direnç gücü kazandırmak ve yüzyıllardır ezilen Anadolu insanına özgüven vermek için, yeni Türk devletinin merkezi Ankara olmalıydı. Bunun anlamı, başkent belirlemenin çok ötesindeydi.

ulus bankalar caddesi

Başkentin İstanbul’dan Ankara’ya getirilmesinin öncülüğünü tek başına Mustafa Kemal yaptı. Anadolu’yu temsil eden Ankara halkı, Milli Mücadele’de ‘bağrını açmış’, en güç günlerinde ona bağlı kalmıştı. Seğmenler’in 28 Aralık 1919’da verdiği ve sonuna dek sadık kaldığı ‘yiğit sözünü’ unutmuyordu.

Yeni devleti, Anadolu’nun 'Türk geleneklerini canlı tutmuş, güvenilir insanları arasında kurmak istiyordu. Ankara, devrimin doğum sancılarını çekmiş, yeniliğin simgesi olmuştu. Kaygı dolu günlerin, işgal heyecanlarının, uykusuz gecelerin ve yeniliklere doğru uzanan yolların izlerini taşıyordu. Devrimci Mustafa Kemal, burada rahat ettiğini hissediyordu.

Ayrıca ruh yapısı olarak Ankara, Kurtuluş Savaşı içinde, eylemsel olarak başkent olmuştu zaten. Bunu, “Ankara kendisini merkez yapmıştır, istila onun kapısında durduruldu” sözleriyle dile getiriyordu.

ulus meydanı çevresi

‘Ankara’da kalmak gerekir’ diyerek, çok güç bir işe girişti. Hiç kimse İstanbul’u bırakıp, yoksunluklar içinde, sosyal yaşamı olmayan; evsiz, ışıksız, yolsuz, susuz ve kıraç bir Anadolu kasabasına gelmek istemiyordu.

İstanbul’da işsiz kalıp Ankara’ya memurluk bulmaya gelenler az değildi. Girişilen işin gerçek boyutunu kavrayamayan bu insanlar, her zaman geri dönme ümidiyle, ‘beş on memur, bir kerpiç odada yaşayarak’, dönmek için gün sayıyordu.

Ankara’da, ‘eski Türk mahallelerinin güzelliğinden ve Türk kentlerinin bilinen zerafetinden’ iz kalmamıştı. Burada artık, “ne çınarların gölgesinde kahveler, ne çağıldayan sularıyla havuzlu mekanlar, ne de aşkla işlenmiş bir mimarinin sanat hazineleri” vardı.

kızılay yenişehir sıhhiye

Atatürk, Ankara’nın, çağın gereklerine uygun olarak kurulup gelişmesi için çok uğraştı. Başkent kararından kent tasarımlarının hazırlanmasına, inşaatların yapımından kaynak yaratmaya, kültürel yapılanmadan yeşil alan oluşumlarına dek hemen her işle, her aşamada ilgilendi. Giriştiği işin, getirmeye çalıştığı yeni düzen için ne anlama geldiğinin bilincindeydi. Başarmak zorunda olduğu güç iş, kendisinden çok, kurmakta olduğu devlete saygınlık kazandıracaktı.

‘Bir devlete başkent seçmenin, bir orduya karargah seçmek olmadığını’, herkesten çok, o biliyordu. Kent yaşamı; geleneklerin zaman içinde yenilenip geliştiği ve ortak yaşam koşullarının insanlara kimlik kazandırdığı süreçler toplamıydı.

Kent ise, kuşaklar boyu oluşan kültür merkezleri, insanlar arası ilişkilerin yoğunlaştığı toplumsal yaşam alanlarıydı. İlişki yoğunluğu ne denli çok ve çeşitli ise, o yerleşim birimi o denli kentleşmiş demekti.

Konuyla ilgili herkesle tartıştı, edindiği bilgileri inceledi, yerli-yabancı uzmanlarla görüştü, yazanaklar (raporlar) hazırlattı. Geleceği olan bir yerleşim biriminin, ancak nitelikli bir tasarımla yaratılacağını biliyor, Ankara’ya kent tasarımcıları çağırıyordu.

Prof.Jonsen’e yaptırdığı imar planı, vurguncu (spekülatif) baskılara karşın, onun özel ilgisi sayesinde fazla ödün verilmeden uygulandı; Ankara gelişimine, tasarlı bir kent olarak başladı.

“Arsa vurgunu, kent planlarının baş düşmanıdır” diyor, arsa ticaretini önlemek için önlem aldırıyor, yakın çevresini o günlerin kârlı işi arsa ticaretine girmemeleri için uyarıyordu.

Plan gereği, kamu binalarının Bakanlıklar bölgesine toplanması söz konusu olunca, Meclis’teki spekülatörler uygulamaya karşı çıkmışlar, “bir hava saldırısı çıktığında hepsi yıkılır gider” gibi gülünç gerekçeler ileri sürmüşlerdi.

Konu ona iletildiğinde, karşı çıkışın amacını bildiği için gülerek, “hepsini ayrı yerlerde savunacağımıza, tümünü bir arada savunuruz” demişti. KAYNAK: kuramsal aktarım