Dünya

Dünya
Uzay Bilimleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Uzay Bilimleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8/19/2011

güneş fırtınaları ilerleyen yıllarda dünya'da çok daha etkili hissedilebilecek

Uçak seferlerinde ve uzay araçlarında ortaya çıkacak arıza ve aksamalara hazırlıklı olunmasını isteyen araştırma ekibi, güneşin düşük seviyede faaliyet dönemine girmesi ile birlikte, dünyaya erişen radyason tehlikesinin artacağını tahmin ediyor.
Araştırmacılara göre güneş fırtınaları nadirleşse de, çok daha güçlü ve hızlı patlamalar şeklinde cereyan edeceği için dünyaya ulaşan radyasyon da daha çok hissedilecek.

Buna ilaveten, güneşteki faaliyetin azalmasıyla birlikte galaksinin diğer noktalarından kaynaklanan radyasyonun güneş sistemine daha kolay sızacağı tahmin ediliyor.
Buzdaki bulgular

Bilim insanları, 1920'lerden bu yana güneşteki faaliyetlerin maksimum düzeyde seyrettiğini, ancak ''on yıllar içerisinde bu faaliyet döneminden çıkılacağını'' söylüyor.

Minimum faaliyet dönemine girildiğinde güneş lekelerinin neredeyse hiç meydana gelmediğini söyleyen araştırmacılar, bu dönemin son olarak 1650-1700 yılları arasında yaşandığını açıkladı.

Bilimsel gözlemler, dünyaya vuran radyasyon miktarının en çok güneş faaliyetleri orta düzeyde seyrederken arttığını gösteriyor.

Araştırma çerçevesinde, buz kütleleri ve ağaç kütüklerinde saklı kalmış 10 bin yıl öncesine dek uzanan iklim verileri incelendi.

Kozmik ışınların dünyanın atmosferine taşıdığı, ve buz tabakalarında veya organik madde içinde biriken izotopların ve nitratın seviyesi ölçüldü.
Nitrat yoğunluğu

Reading Üniversitesi'nden Profesör Lockwood, ''Buz kütlesinde nitratın yoğunlaştığı tabakalar tarih boyunca güneş faaliyetlerinin nasıl seyrettiğine ışık tutuyor.'' diyor.

Araştırmacılar, güneş faaliyetlerinin orta seviyede seyrettiği dönemlerde buz tabakalarındaki nitrat yoğunluğunun da arttığını gördüklerini söylüyorlar.

Profesör Lockwood, güneşteki faaliyetlerin yeniden yüksek radyasyon yayan bir döneme doğru ilerlediğini kaydediyor.

İnsanoğlunun uçak ve uzay teknolojisini geliştirdiği çağ boyunca karşılaşmadığı kadar yüksek düzeyde radyasyona maruz kalınabileceğini söyleyen Profesör Lockwood, güneş patlamalarına dayalı teknolojik arızaların da buna koşut hiç görülmedik düzeyde artabileceğine dikkat çekiyor.

6/30/2011

gökbilimciler dünyaya 13 milyar yıl mesafe katettikten sonra ulaşan ışık tespit ettiler

Gökbilimciler evrenin erken döneminden kalma bugüne kadarki en parlak cismi tespit etti.

Hawaii'de bir İngiliz teleskobunun saptadığı dev boyutlardaki 'süper kara delik', evrenin başlangıç noktası kabul edilen Büyük Patlama'dan sadece 770 milyon yıl sonraki haliyle görülüyor.
Keşfin ayrıntılarını Nature dergisinde yayımlayan gökbilimciler, tespit ettikleri ışığın neredeyse 13 milyar yıl mesafe katettikten sonra dünyaya vardığını söylüyor.

Araştırmanın evrenin erken dönemine ve süper kara deliklerin oluşumuna ilişkin yeni ipuçları vermesi umuluyor.

Yakın zaman içindeki başka araştırmalar dev boyuttaki kara deliklerin evrenin ilk döneminde oluştuğu fikrini pekiştiriyor.

Londra'da bulunan Imperial College'da görevli olan, araştırma ekibinin başkanı Dr. Daniel Mortlock, ''Teknik adıyla bir kuasar ile karşı karşıyayız. Kendisi karanlık olan dev bir kara deliğin çevresini saran gaz ya da toz bulutu o kadar yüksek sıcaklığa ulaşıyor ki, bütün bir galaksinin yıldızları yanında sönük kalıyor.'' dedi.

Ancak ne kadar parlak olursa olsun, dünyadan bakan birine kızılötesi ufak bir nokta gibi görünüyor.

Gökbilimciler bu yeni cisme ULAS J1120+0641 gibi akılda tutması biraz zor bir isim verdi.

Tespit edilen kuasar evrende çok uzaklarda olsa dahi, bugüne değin kayda geçen en uzak cisim rekoru, evrenin erken döneminde ölen bir yıldızdan dünyaya ulaşan gama ışın patlamasına ait.

Fakat Hawaii'deki teleskobun tespit ettiği kuasar yüzlerce kez daha parlak.

BBC'ye konuşan Dr. Mortlock, 13 milyar yıl uzaktan ışık yayan bu gaz ya da toz bulutunun çevrelediği kara deliğin, kütle olarak bizim güneşimizden 2 milyar kat daha büyük olduğunu söyledi.

6/25/2011

dört galaksinin çarpışmasıyla oluşan pandora öbeği uzay araştırmacıları için define sayılıyor

Uzay teleskopları ile evreni tarayan uzmanlar, Pandora Öbeği olarak adlandırılan galaksi grubunda oluşan çarpışmanın uzay araştırmaları açısından define niteliğinde olduğunu söylüyor.
Pandora Öbeği, dört galaksinin çarpışmasıyla oluştu. Adını da mitolojide Pandora'ya verilen kutu gibi, görülmemiş olgularla dolu olmasından alıyor.

Gökbilimciler bu olayı ayrıca 'Devlerin Çarpışması' ya da 'Titanların Çarpışması' gibi isimlerle anıyor.

Söz konusu çarpışma, 350 milyon yıla yayılan bir sürede gerçekleştiği için gökbilimcilerin gözleri önünde gerçekleşen 'yavaş çekim' bir trafik kazasına benzetiliyor.

Çarpışmanın incelenmesi karanlık maddenin tabiatı konusunda da yeni bilgilere ulaşılmasını sağlayabilir.

Bu araştırmalarda elde edilen ilk bulgular Kraliyet Astronomi Topluluğu'nun aylık raporları kapsamında yayınlanıyor.
Trilyonlarca yıldız çarpışınca...
Galaksi öbekleri, evrendeki en büyük yapılar.

Bu öbekler içinde yüzlerce galaksi ve trilyonlarca yıldızın yanı sıra muazzam miktarda ve sıcaklıkta gazlarla ve karanlık madde bulunuyor.

Şimdiye dek çok az galaksi çarpışması kayıt altına alınıp gözlenebildi. Bunların en önemlilerinden olan Mermi Öbeği, iki öbeğin çarpışması sonucu oluştu.

Biri büyük, diğeri küçük iki galaksinin çarpışması, merminin çarpma anına benzediği için böyle adlandırılan öbek üzerinde yürütülen ve 2006'da açıklanan çalışmalar, karanlık madde konusunda şimdiye kadarki en önemli veri ve kanıtlara ulaşılmasını sağlamıştı.

Edinburgh Kraliyet Gözlemevi'nden Richard Massey, çarpışmalardan mümkün olduğunca çok şey öğrenilmesinin çarpışmanın doğru anının yakalanıp gözlemlenmesine bağlı olduğunu söylüyor.

"Gaz, galaksiler ve karanlık madde birbirlerine kendi çekim güçleri doğrultusunda çekiliyor, dolayısıyla çok uzun bir süre geçtiğinde yeniden bir araya gelip tek bir öbek oluşuyor. Yani çarpışmayı tam zamanında, herşey birbirinden ayrılmışken yakalamalısınız."

Resmi adı Abell 2744 olan Pandora Öbeği'ni özel kılan da böyle bir çarpışma anında teleskopların görüş alanına girmiş olması.

Bu bölgeye bakıldığında galaksiler ve müthiş miktarda sıcak gazın dört bir yana saçıldığı görülüyor.
Chandra keşfetti, Hubble mercek altına taşıdı

Pandora'daki çarpışma, Chandra uzay teleskobunun yayılan sıcak gazdan kaynaklanan x-ışınlarını tespit etmesiyle dikkat çekti.

Doktor Massey ile dünyanın dört bir yanından 17 araştırmacı bir araya gelip, Hubble uzay teleskobunun bir süre bu bölgeye kilitlenmesini sağladı.

Hubble'ın yüksek görüş gücü ekibin öbekteki karanlık maddeyi haritalandırmasını sağladı.

Ağır, fakat görünmez olan maddeler bile kendilerine çarpan ışığın kırılmasını sağladığı için, karanlık madde, ışık kırılmalarına odaklanan çekimsel mercek yöntemi ile belirlenebiliyor.

Karanlık maddenin gerisinde kalan yıldız ve galaksiler farklı şekilde görüntüleniyor.

Doktor Massey, "Şimdi elimizde galaksilerin, gazın ve karanlık maddenin bir arada olduğu bir tablo bulunduğundan, resmin bütününü görebiliriz" diyor.

Bu da karanlık madde hakkında daha fazla şey öğrenilmesi için az bulunan türden bir fırsat yaratıyor.

Karanlık maddeyi saran esrar perdesi bu maddenin çevresiyle çok az etkileşime girmesinden kaynaklanıyor.

Pandora Öbeği'ndeki karanlık madde de, maddelerden hızla uzaklaşarak çarpışma noktasının karşı tarafında toplanmış.

Doktor Massey bunun da büyük miktarda karanlık maddenin bir arada bulunmasını sağladığını vurguluyor.

"Tüm galaksiler ve gazlar karanlık madde ile bir arada bulunduklarında kafamızı karıştıran pek çok karmaşık eylemde bulunuyor" diyen Massey şöyle devam ediyor:

"Karanlık madde tek başına olduğu zaman ise onu başka olguların gölgesinde kalmaksızın, kendi dinamikleri içinde inceleyip tam olarak ne olduğunu anlama olanağına kavuşuyoruz."

NASA ve Avrupa Uzay Ajansı ESA yetkilileri, öbekteki galaksilerin toplam kütlenin yüzde beşinden az bölümünü oluşturduğuna dikkat çekiyor.

Aşırı sıcak olan gaz, öbeğin yaklaşık yüzde 20'si ve sadece x-ışınları ile belirleniyor. Yetkililerin dağılım konusunda fikir verebilmek için teleskoptan elde edilen fotoğrafları renklendirerek hazırladığı görüntülerde, bu gazlar pembe renkte görülüyor.

Görünmez olan ve öbeğin neredeyse yüzde 75'ini oluşturduğu düşünülen karanlık madde ise görüntülerde mavi renkte gösterilmiş.
bbc türkçe

6/21/2011

uzay istasyonunda sera kurdular bitki ve çiçek yetiştirdiler astronotlar mutlu

Paolo Nespoli isimli İtalyan astronotun ektiği 14 tohumdan ikisinin yeşerdiği deney, ekip tarafından "çok güzel büyüyen iki bitkimiz var" şeklinde değerlendirildi.


Uzayda bitki yetiştirilebilmesine yönelik araştırmalar İtalya ve ABD'deki iki ayrı laboratuvarda uzun zamandır sürmekte.

Bilimadamları yerçekimi bulunmayan uzay ortamında doğru toprak, su ve ışık koşullarının sağlanması halinde bitki yetişmesinin mümkün olduğuna dair sonuçlara ulaşmışlar.
Maddi ve manevi destek

İtalya'daki AGRO Uzay Araştırmaları Merkezi'ndeki çalışmaları sürdüren ekipten Marcia Pirolli, uzayda bitki yetiştirilmesinin iki açıdan önemli olduğunu söyledi: Besin sağlayabilmek ve psikolojik destek.

Uzaydaki astronotların taze sebze ve meyvelerle beslenmesinin önemli olduğunu söyleyen Pirolli, aynı zamanda uzayda yeşil bir çiçeğe sahip olacak astronotların psikolojilerinin de olumlu etkileceğini söylüyor.

Uzayda bitki yetiştirilebilmesine yönelik araştırmaların yoğunlaştığı bir diğer nokta ise bitkilerin büyük boyutlarda yetişmesine olanak sağlayacak bir "uzay serası".


Arizona Üniversitesi'nde yapılan bir deneyde, yapay sera koşullarında yetiştirilen bitkilerin bir astronotun ihtiyaç duyduğu günlük kalorinin yarısını, suyun ve oksijenin tümünü sağlayabildikleri gözlemlenmiş.

Araştırma ekibinden Gene Ciacomelli, amaçlarının serada oluşturdukları ekosistemin enerji, oksijen ve suyu tekrar tekrar geri dönüştürerek bir kişinin ihtiyaçlarını karşılayabilecek hale gelmesi olduğunu söylüyor.

Böylece sera ortamında geliştirilen bitkilerin yaşayabilmesini sağlayan koşullar uzaya taşınabilecek ve aynı sonuçlar orada da alınabilecek.
bbc türkçe

6/19/2011

kara deliğin çekim gücüne kapılan yıldızın yutulma anı görüntülendi

Araştırmacılara göre, yörüngesi kara deliğin yakınından geçen yıldız yüksek çekim hızına kapılmış olabilir.


Işığı bile yutan kara delikler ancak bir yıldızı içlerine çektikleri sırada görünür olabiliyor.


Bu meydana geldiğinde yıldız önce muz şeklini ardından da disk şeklini alarak kara deliği çevreliyor ve sonra yutuluyor.


Son anlarında dünyaya doğru radyoaktif ışınlar yayan yıldızın uzayda bıraktığı iz, kara delik tarafından yutulmasından iki buçuk ay sonra hâlâ teleskopla görülebiliyor.


Araştırmacılar Swift adlı uzay aracıyla yapılan gözlemlerin, önce içe doğru patlayan bir yıldızın yaydığı ışınlar olarak değerlendirildiğini ancak sonrasında çok nadir bir uzay olayıyla karşı karşıya olduğunun anlaşıldığını söylüyor.

Science adlı bilim dergisinde yayımlanan araştırmanın sonucunda, gözlenen patlamanın içe doğru patlayan bir güneşte gereken özellikleri sergilemediği ve tek bir patlama yerine dört saat boyunca dört kez patlama yaşandığının tespit edildiği belirtildi.

Warwick Üniversitesi'nden Astrofizikçi Dr Andrew Levan ve çalışma arkadaşları, kendi yörüngesinde giden bir yıldızın kara delik tarafından yutulmasının çok nadir bir olay olduğunu söyledi.

Çoğunlukla galaksilerin merkezinde konumlandıkları tahmin edilen kara deliklerin kimi zaman gaz halinde maddeler tarafından çevrelendiği ve gazın deliğe çekilmesiyle birlikte ışığında yutulduğu sanılıyor.

Ancak çoğu galaksinin merkezinde gaz bulunmuyor ve bu nedenle de dünyadan gözlenmesi mümkün oluyor.
bbc türkçe

6/06/2011

rus ve japon astronotlar uzayda domates salatalık yetiştirecek ancak yemek yasak

Uluslararası Uzay İstasyonu'na bir sonraki seferde gidecek Rus ve Japon astronotlar, altı ay sürecek kalışları sırasında uzayda domates ve salatalık yetiştirecek, ancak yetkililer bunları yemelerine izin vermedi.

UUİ'ye gidecek bir sonraki ekipte yer alan Japon uçuş mühendisi Satoşi Furukava, Rus Interfax ajansına yaptığı açıklamada, istasyondaki Japon modülünde salatalık yetiştirme deneyi yapmayı planladıklarını belirterek, "Bunları yemeyi istiyorduk, ama izin verilmedi" dedi.

Yer kontrol yetkililerinin kendilerine önceden hazırlanmış dondurulmuş ve kurutulmuş gıdalar tüketmeleri konusundaki sıkı kurallarda değişiklik yapılmasına izin vermeleri yönünde daha iyimser olan ekip komutanı Rus kozmonot Sergey Volkov da "Biz de Rus modülünde domates yetiştireceğiz, ama bize de bunları yememize izin verilmedi" diye konuştu.

UUİ'deki sebze yetiştirme deneylerinde, yer çekimsiz ortamın dünya yaşamını nasıl etkilediği test edilecek.

İstasyonda daha önce yapılan deneyde, sineklerin yer çekimsiz ortamda normal şekilde üredikleri, ancak Dünya'ya dönünce uçmayı öğrendikleri görülmüştü.
trt türk

5/17/2011

uzay ortamında canlı kalmayı becerebilen ilk hayvan ayrıntılı inceleniyor

2007 yılında bilimsel adı 'tardigrade' olan, ama 'su ayısı' olarak da bilinen mikroskopik bir canlı türü, uzay ortamında sağ kalmayı beceren ilk hayvan olma ünvanına ermişti.
Uzayın oksijensiz boşluğunda -üstelik dondurucu bir soğukta- güneş rüzgarlarının radyoaktif etkisine karşı göğüs germek, her yiğidin harcı değil. Bilim dünyası, tardigrade'in bu yeteneğini daha ayrıntılı biçimde incelemek için kolları sıvadı.

Hafta başında bu mikroskopik astronot, Nasa'nın Endeavour mekiği ile bir kez daha uzay yolculuğuna çıktı.

Amaç, boyu bir milimetreyi bile bulmayan, fakat dünyanın en dayanıklı hayvan türü olarak tanımlanan 'su ayısının' yerküreden ayrılsa dahi yaşamayı nasıl sürdürdüğünü keşfetmek.

İtalyan Uzay Araştırmaları Merkezi tarafından desteklenen proje çerçevesinde uzay yolculuğunun organizmaları moleküler düzeyde nasıl etkilediğine dair yedi ayrı deney gerçekleştirilecek .

Bilim insanları, tardigrade DNA'sının bir değişikliğe uğrayıp uğramadığını merak ediyor. Ayrıca uzayın vakum etkisi altında kalmasına karşın, aşırı susuzluğa ve kozmik ışınlara yenik düşmemeyi nasıl becerdiği araştırılacak.

Tardigrade, mikroskop altında bakıldığında cüssesili bir ayıya benziyor. Karada olduğu kadar, denizde ve tatlı suda da yaşabilen çok küçük bir hayvan.

Genlerinin incelenmesi sonucu, önce tatlı suda ortaya çıkan tardigrade'in yüksek adaptason becerisiyle toprak üzerine de sıçradığı anlaşıldı.

Bu küçük hayvanın, yaşam şartlarının zorlaştığı durumlarda, en temel biyolojik ihtiyaçları dışında metabolizmasını tamamen uykuya yatırarak sağ kalma becerisi geliştirdiği söyleniyor.
bbc türkçe bilim teknoloji

4/20/2011

bilim adamlarından uzak gezegenlerde siyah bitkiler bulunabilir iddiası

İngiliz bilim adamlarına göre başka gezegenlerde bitkiler varsa, insan gözüne muhtemelen siyah renkte görünecekler.

St. Andrews Üniversitesi'nde yapılan yeni bir araştırmaya göre, insan gözüne siyah ya da gri renkte görülebilecek bir bitki örtüsü, evrendeki, 'kızıl cüce' diye adlandırılan yıldızların çevresindeki gezegenlerde gelişmiş olabilir.

Görece soğuk yıldızlar olan 'kızıl cüce'ler, evrendeki en yaygın yıldız türleri. Bunların birçoğunun çevresinde gezegenler dolaşıyor ve bazılarında yaşam belirtileri görülebileceği düşünülüyor.

Ama St. Andrews Üniversitesi'nde yapılan yeni araştırma, bu gezegenlerdeki yaşamın biraz farklı olabileceğini gösteriyor. 'Kızıl cüce'lerin karanlık olması yüzünden, yakınındaki gezegenlerde bulunan bitki örtüsünün mecvut olan tüm ışığı toplayacak biçimde evrim geçirmiş olabileceği kaydediliyor.

Ayrıca uzaydaki yaşanabilir gezegenlerden bazılarının iki ya da daha fazla yıldızın yakınında bulunabileceğine dikkat çeken araştırmacılar, bunların bazılarının kızıl cüce, bazılarının bizim güneşimiz gibi olabileceğine işaret ediliyor.

Bunun da bir gezegende farklı bitki örtüsü yaratabileceği, siyah bitkilerin 'kızıl cüce'lerden ışık alabileceği, daha parlak renklerdeki çiçeklerinse güneş benzeri yıldızlardan yayılan ışıktan besleniyor olabileceği düşünülüyor.
bbc türkçe yaşam

3/18/2011

iran uzay yarışını hızlandırdı uzaya canlı hayvan gönderdi

İRAN uzaya gitme konusundaki adımlarını hızlandırdığını açıkladı. IRNA haber ajansı dün İran Cumhurbaşkanlığı’nın açıklamasına dayanarak uzaya bir hayvan göndermeye yönelik teçhizatı denemek amacıyla, uzay kapsülü taşıyan Kavoşgar-4 isimli yeni bir füzenin salı günü fırlatıldığını bildirdi.

2009’da yörüngeye bir uydu yerleştiren ve 2010’da uzaya küçük hayvanlar gönderdiğini açıklayan İran, 2020 yılında insan yollamayı hedefliyor. Geçen ay Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad tarafından kamuoyuna tanıtılan Kavoşgar-4 füzesinin 120 km irtifaya yük taşıma kapasitesi bulunduğu açıklanmıştı. IRNA dünkü haberinde, yer ile iletişim testlerinin de bu irtifada yapıldığını teyit etti.Kapsülün canlı maymun taşımaya uygun şekilde tasarlandığı ancak bu kez boş gönderildiği belirtildi.
hürriyet dünya

3/07/2011

nasa uzmanının uzayda yaşam bulguları tartışmalara sebep oldu

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)'nın bilim adamlarından birinin, uzayda yaşam olduğunu gösteren bulgular elde ettiğini öne sürmesi tartışma yarattı.

Bilim adamı Richard Hoover, Dünya'ya düşen üç meteorda mikroskobik fosiller bulduğunu söylüyor.

Hoover, karbon da içeren bu fosillerin, oksijen varlığında fotosentez yapabilen bakterilere benzediğini belirtiyor.

Richard Hoover'ın bulguları, Cuma günü Cosmology dergisinin internet sayfasında fosillerin fotoğrafları eşliğinde yayımlandı.

Eğer Amerikalı bilim adamının iddiası doğrulanırsa, bu, yaşamın dünyaya sınırlı olmadığı, kökeninin de kainatta başka bir yerde olabileceği anlamına gelebilecek.

Uzmanlar ise şimdi Richard Hoover'ın tartışmalı iddiasını inceliyor.

Birçok bilim adamı Hoover'ın iddiasına şüpheyle bakarken, Cosmology dergisinin editörü Rudy Schild 100 uzman ve 5000'den fazla bilim adamından Richard Hoover'ın araştırmasını incelemesini istedi.

İncelemelerin sonuçları bugünden itibaren dört gün boyunca Cosmology'nin internet sitesinde yayımlanacak.
Hoover ilk iddia sahibi değil

Richard Hoover, uzayda yaşam olduğunu gösteren bulgular elde ettiğini öne süren ilk kişi değil.

NASA'nın bilim adamları 1996'da da Güney Kutbu'nda bulunan 4 milyar yıllık bir meteorda, Mars gezegeninde mikrobik yaşam olduğuna dair kanıt bulduklarını söylemişlerdi.

Başta araştırma büyük ilgi çekmiş, "Mars meteoru" adi verilen kaya parçası, Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)'nın Washington'daki merkezinde sergilenmişti.

Ancak daha sonra araştırma eleştirilmiş, bulguların Mars'ta yaşam olduğunu kanıtlayamayacağı ortaya çıkmıştı.

Richard Hoover'ın araştırmasının kaderinin de aynı olabileceği belirtiliyor.
bbc türkçe bilim ve teknoloji

2/02/2011

nasanın yeni keşfettiği gezegenlerden beş tanesi dünyayı andırıyor

Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA, yüzlerce yeni gezegenin varlığını keşfettiklerini ve bunlardan beşinin dünyayı andırdırdığını açıkladı.

Kepler uzay teleskobu sayesinde keşfedilen yaklaşık 500 yeni gezegenden beşi, dünya ile hemen hemen aynı büyüklükte ve yaşama sahip olabilecekleri sorusunu gündeme getirdiler.

NASA'nın açıklaması, varlığı bilinen gezegen sayısında çok büyük bir artışa işaret ediyor.

Ancak Amerikalı bilimadamları, henüz doğrulamaları gereken bazı verilerin daha çok araştırma gerektirdiğini söyledi.

Yeni gezegenlerden altısı, dünyadan yaklaşık 2 bin ışık yılı uzaklıkta, tek bir yıldızın yörüngesi etrafında dönüyor.

Bu, içinde bulunduğumuz güneş sistemi dışında gezegen sayısı en fazla olan güneş sistemlerinden birinin keşfedildiği anlamına geliyor.

Kepler-11 adı verilen yıldızın yakınında dönen ve gazdan oluştukları düşünülen gezegenlerin yörünge süreleri 10 ila 47 gün arasında değişiyor.

Gökbilimciler, ana yıldızın bu kadar yakınından geçen gezegenlerin müthiş derecede sıcak olması gerektiğini söylüyor.

NASA ekibi, sözkonusu gezegenlerin varlığını 'transit' yöntemi ile tespit etti. Uzaklarda bir yıldızdan gelen ışığın kuvvetinde hafif bir azalma, çevresinde bir gezegenin döndüğüne ve bu cismin büyüklüğüne dair ipuçları veriyor.
BBC TÜRKÇE

marsa sanal yolculuk yapan ekip marsa ulaştı sırada iniş var

Uzun süreli uzay yolculuklarının fiziki ve psikolojik etkilerini ölçmeyi hedefleyen Mars500 deneyinde 8 ay geride kaldı, simülatör içindeki astronotlar Kızıl Gezegen'in yörüngesine girdi.

Böylece bir buçuk yıl sürmesi beklenen deneyde önemli bir kilometre taşı geçilmiş oldu.
Bundan sonraki aşama, astronotların gerçek bir uzay aracının tüm özelliklerini taşıyan simülatörü Mars'a indirmeleri ve gezegenin yüzeyinde sanal bir yürüyüş yapmaları.

Ancak üzerinde yürüdükleri, hemen yan laboratuvarda hazırlanan kumla kaplı bir yapay zemin olacak.

Mars 500 projesi Rusya Biyomedikal Sorunlar Enstitüsü ile Avrupa Uzay Ajansı'nın ortak projesi.

Mars500 denmesinin sebebi de, mevcut teknoloji kullanılarak yapılacak bir Mars seyahatinin alması planlanan zamanda gerçekleşecek olması.

Yani Mars'a seyahat için 250 gün, Mars yüzeyinde 30 gün ve dönüş için 240 gün.

Uzmanlar 520 günlük toplamı 500'e yuvarlamış. Ancak Mars'a seyahatin 500 günden çok daha uzun süreceğinde birleşiyorlar.

Moskova yakınlarındaki Uluslararası Uzay İstasyonu'nda Haziran ayında başlayan deneye ikisi Rus, ikisi AB vatandaşı ve biri Çinli olmak üzere 6 astronot katılıyor.

İçinde bulundukları çelikten yapılmış, pencereleri bulunmayan simülatörün hacmi sadece 550 metreküp.

Deneyde Avrupa Uzay Ajansı'nı temsil eden Martin Zell, astronotların geçen 8 ayda herhangi bir sorunla karşılaşmadığını açıkladı.

Zell, astronotların ruh ve beden sağlıklarının sürekli izlendiğini, aradaki ilişkinin de gözden kaçırılmadığını hatırlattı.
Gerçeğe ne kadar yakın?

Deneye katılan astronotların içinde bulunduğu simülatör gerçek bir uzay aracına çok yakın olsa da, ortama ait bazı koşullar farklılık gösterebiliyor.

Örneğin Mars500, böyle bir yolculukta oluşacak yer çekimsiz ortamı tam olarak sağlayamıyor.

Ancak astronotların dayanıklılıklarını ölçmelerine yarayacak başka gerçek unsurlar mevcut.

Örneğin kumanda merkezi ile haberleşmelerindeki 20 dakikalık gecikme.

Ne kadar gelişmiş olsa da, Dünya ile Mars arasındaki bir telsiz bağlantısında yaşanacak 20 dakikalık gecikme burada da yaşanıyor.

Uzmanlar geçen ay bu gecikmenin astronotlar üzerindeki etkisini, üstelik bir hayli acımasız bir şekilde, test etme imkanı buldu.

Astronotlara haber verilmeksizin, simülatörün enerjisi kesildi ve elektrik aksamında bir sorun olduğunu düşündürtecek şekilde, içeriye bir miktar duman verildi.

Martin Zell, astronotların neredeyse tüm günü enerjiden yoksun olarak geçirdiğini, mevcut acil durum prosedürlerini test etme imkanı bulduğunu ve paniğe kapılmadan sorunu atlattığını anlattı.

bbc türkçe bilim ve teknoloji

1/10/2011

son altı ayda türkiyede görüntülenen ufo videoları

Sirius UFO Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi, son 6 ayda Türkiye'de UFO ihbar sayısının 1476, bunlardan 371'nin digital fotoğraf veya videosunun olduğunu açıkladı. Görsel materyaller üzerinde yapılan analizler sonucunda 54 tanesinde (39 fotoğrafla 15 video da) UFO kategorisine giren cisimler olduğunu açıkladı. Dernek Başkanı Haktan Akdoğan, diğer %86'sının ise; uydu, Venüs, Çin feneri, kuş, leke, ışık yansıması ve yanılsama gibi açıklanabilir doğal fenomenler olduğu belirtti. Gözlemlerin yapıldığı bölgelerin ise, İstanbul ve çevresi, Antalya, Alanya,Fethiye, Ordu, Bursa, Samsun, Ankara, İzmir, Aksaray, Afyon, Uşak, Kayseri, Sivas, Edirne, Bilecik, Çanakkale, Eskişehir, Safranbolu, Kıbrıs, Adıyaman, İzmit, Bolu olduğu kaydedildi.